MESLEK BİLGİSİ

MESLEKİ ALANLAR

KAYNAK BİLGİLER

 

 

   

 Aziz ŞEKER


Sosyal Hizmet Uzmanı /Sitemizin Editörü

 
shuaziz@gmail.com

 
   
   

Çok kültürlü Sosyal Çalışma
 

Düşünmek ve yazmak, bilginin beslediği kuramı geliştirmek bir meslek/disiplin için önemli uğraşıların başında geliyor. Kavram ve yöntem konusunda birçok aşama kaydetmiş mesleklerin ufkunun genişliği biraz da düşünen ve yazan akademisyenlerin ve meslek elemanlarının varlığından, mücadelesinden geliyor. Hele de bu durum sosyal meslekler söz konusu olduğunda daha bir anlam kazanıyor.

 Çünkü sosyal meslek elemanları değişme ve hak arama noktasında gelişimsel bir dinamiğe sahip olmak zorunda. Buna zorunlular da! Bunun bilincini içselleştirmeli. Yoksa ötede bekleyen durağanlaşmadır ve hemen peşi sıra gelen yozlaşmadır. Çürümedir! Yalnızca meyve çürümez, insan da çürür, yiter gider.

Bir sosyal meslek elemanını çürüten şeydir yozlaşma hastalığı. Bu nedenle sosyal çalışma yaygın kullanımıyla sosyal hizmet açısından mesleki kimlik, etik ve değer olgularını gündemde tutmak yararlıdır. Gelişime olumlu katkı verir…

Başımızı kaldırdığımızda çevremizde gördüğümüz net bir şey varsa o da uluslararası toplumun değişmekte olduğudur, uluslararası ilişkiler toplumlara ve tarihe yön veriyor. Altyapı-üstyapı etkileşimi özellikle neredeyse gelişmekte olan toplumlar başta olmak üzere Ortadoğu’da uluslararası ilişkilerin seyrine bağlı. Sınıf yok, etnik ve mezhepsel kavgalar Ortaçağı aratmıyor artık. Sosyal çalışma ne kadarını görebiliyor bunun? Dünyaya bakkal dükkânından bakmaksa sözüm ona, pek de bir şeyin farkında olmadığını, hatta körleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Küresel ve postmodern aktörler ceplerindeki kartları teker teker çıkartıyor. Her kart bazen bir ateş topuna çeviriyor düştüğü bölgeyi. İdeolojiler, ulus devletler, devasa anlatılar başını kaşımaya zaman bulamıyor. Berlin Duvarıyla başlayan yıkılma Balkanlara, Sovyetlere gelip durmadı, bir süredir Ortadoğu’ya yayılmayı sürdürüyor. Bulaştığı her yapıyı yerle bir ediyor. Yıkan kendisini yıkıyor ama yeni yeni devletçikler, söz sahibi toplumlar ortaya çıkıyor.
 Şimdilerde Ortadoğu gündemin ilk maddesi. Ne olacak? Yaşayıp göreceğiz. Sosyal çalışma epistemolojisi açısından her yıkım büyük insan kitlelerini yerinden ediyor. Göç, mültecilik, başka ülkelere yerleşmeler ve hep bir öteki olarak vatan toprağının kokusunu unutarak geleceklerini kurmaya çalışan insanlar bir yanda çoğalıyor, öte yanda silah patronları kazandıkça borsaların başı dönüyor.
Pülümür’deki ile Paris’teki insan aynı tuşa basıyor borsada kazanmak için; sınırlar öldü! Bu ölümün üzerinde finans kapital bayrak gibi dalgalanıyor. Durulma yok dalgalanmaya devam…

Evlerinden, yurtlarından edilmişlerin dertlerine çare olan meslekler arasında yer alıyor sosyal çalışma. Etkinlik alanlarındaki çabası, mesleğin sorunlarıyla tartışma konusu olabiliyor. Sosyal çalışma felsefesinde bir kültürün, halkın, mezhebin, azınlığın bir diğerine üstünlüğü yoktur. Sosyal çalışma okumaları yapanların karşılaştıkları doğru da bu disiplinel-mesleki bilinçte anlam buluyor.
Kişisel kinler, yetersizlikler, yeteneksizlikler, düşünememe hastalığı, türlü şarlatanlıklar bazı bazı mesleki rolün önüne geçmiş olabiliyor. Gerçeği ve insan değerini göremeyen, kabul etmeyenin yeri tarihin bildik o adresidir; yani çöplüğüdür. İşte dünyayı saran sosyal-politik-ekonomik sorunlar karşısında entelektüel ya da kuramsal bir bakışı, birikimi olmalıdır sosyal çalışma mesleğinin.

En azından güçlü kötünün ekmeğine kan kaymağı olmamak için…
21. yüzyılda yaşıyoruz, etrafımıza bir bakalım, artık yollara Anadol marka araçlarla çıkanlara rastlıyor muyuz? Yok diyenler çoğunlukta. O zaman bilinmelidir ki, sosyal çalışmacılar da değişimin içindedirler. Değişim ajanıdırlar…

Biraz daha sınırlandırıp devam edelim. Barbara Solomon, “Siyahlar Üzerine Güçlendirme” adını taşıyan kitabını 1976 yılında okuyucularıyla buluşturmuştur. Yani güçlendirme yaklaşımı artık tartışılabiliyordu. Kabul edilmeye başlanmıştı. Bireyin kendisiyle ilgili duyarlılık ve sorunlarını çözme becerisi edinmesinin öneminin altı çiziliyordu. Ve zamanla siyahîler, azınlıklar, toplumsal koşulların ittiği gruplar, dışlanmışlar, göç edenler, ötekileştirilmiş nüfus guruplarıyla çalışan meslek elemanlarının elindeki anahtar yaklaşımlardan birine dönüşmüştü güçlendirme yaklaşımı. Diğer yandan yirminci yüzyılın sonlarına doğru çokkültürcülük akımı kuramsallaşmaya yüz tutmuştu.

Entelektüel koridorlarda insan hak ve özgürlükleri ekseninde bu tartışma her dem sürdü. Bu minvalde Türkiye’de de ilkkez çokkültürcü sosyal çalışma üzerine bir kitap yazılıyor; 2014 yılında… Farklılıkları zenginlik gören genç bir akademisyen, Batı kültürünün kıyısında sorunlarıyla yaşayan, asgari bir yaşam kurmaya çalışan insanlarla yaptığı alan çalışmasını küreselleşme, postmodernizm ve çokkültürücülük teorisi üzerinden şekillendiriyor.
*
Evrensel bilimsel kaygı bilimsel üretimin nedenidir. Değişen toplumsal yapı, değişimin gücü, etkisi ve yansımaları mesleki açıdan da yeni yaklaşımların ortaya çıkmasını, yeni çözüm yolları üzerinden durulmasını beraberinde getiriyor. Bunu ilk elden yapan da akademisyendir. O doldurulması gereken boşluğu fark edendir. Akademisyenin rolü, üretmektir. Sosyal hoşbeşlik yapmak değil.
*
Yazar çalışmasının amacına açıklık getiriyor. Akademik bir duruş sergileyerek daha başlangıçta “sosyal çalışma kavramının, mesleği ve disiplini tanımlayan kavram olduğu görüşünü” dile getiriyor. Yine müracaatçıyı da hizmet alanlar/hizmet kullanıcıları olarak sosyal devlet rasyonalitesinden giderek yerine oturtuyor. Yani sosyal hizmet değil, bilin görün bu işi; adı sosyal hizmet değil, sosyal çalışma, uygulayıcısı da sosyal çalışmacı…

Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde sosyal çalışma disiplini ve mesleğiyle ilgili olarak genel, tarihsel ve aydınlatıcı bilgiler veren yazar, ikinci bölümde eleştirel çokkültürcü sosyal çalışmayı işliyor, son bölümde ise eleştirel çokkültürcü sosyal çalışma uygulamasını okuyucuyla buluşturuyor.

Sosyal bilimcilerin büyük bir kısmı Batı veya Avrupa okuması yapar. Batıyı bir model olarak görenler bir yana Batı’da işlenen “çatışma kaynaklarını” görmeye çalışanların, sorunları çözme yaklaşımlarını ele alanların sayısı daha çoktur. Çünkü büyük oranda dönüşen Batı toplumları farklı yaşam tarzlarının toplumsal bütünleşme süreçlerini görmemiz açısından kullanabileceğimiz malzemeyi veriyor. Yaşadığımız toplumu kritik etme noktasında değişimi, dönüşümü anlamamızda Batı deneyiminin katkısı yadsınamaz. Bunu yapabilmek ise ayrı bir birikim konusu…

Özge Özgür’ün temel tezi; “bireysel, toplumsal, felsefi, ahlaki, bilimsel dönüşümde sosyal çalışmanın duruşu nasıl olmalıdır? Kültürel farklılık alanında ‘derin bir sessizliğe’ gömülmek, ‘yokmuş gibi’ davranmak sosyal çalışmanın doğasına aykırı olmaz mı? Ya da aksine farklılıkları kutsayarak var olan yapısal eşitsizlikleri görmezden gelmek ve bu eşitsizlikler için kolektif bir bilinci farklılıklar uğruna uykuda bırakmak sorumsuz bir hareket olmaz mı?” Yazar bu ve buna benzer sorulara yanıt ararken, eleştirel çokkültürcü sosyal çalışma yaklaşım ve uygulamasını sosyal çalışmanın bir çözümü olarak ele alıyor. Alan çalışmasıyla ilgili kısmınıysa Londra’da yürütüyor.

Kitaba dönelim: İlk bölümde sosyal çalışma mesleğinin tanımlanma sorunları, tanımı oluşturan ögeler eleştirel olarak ele alınıyor. Tanım konusunda Batı’daki tutarlılığın Türkiye’de olmayışı elbette bilinenler. Bu kısa yazımızda dile getirmeye gerek yok.

Yazar özellikle Batı’da sosyal çalışma mesleğinin tarihinde önemli yeri olanları kitaba konuk ediyor. Jane Adams, Mary Richmond aktarılırken, Osmanlı ve Selçuklu dönemindeki kamusal hizmetlere yer veriliyor. Yazar mesleğin kurgusunda yer alan bireysel yardım/değişim, toplumsal yardım/toplulukçu değişim/, bireyci-reformist/koruyucu bakım yaklaşımlarını sosyal çalışmanın içermesi gerektiğini ifade ediyor.

 Eleştirel çokkültürcü sosyal çalışmanın kuramsal ve pratik temellerine doğru giderken, sosyal çalışmayı şu temel üzerinde kavramsallaştırıyor: “Sosyal çalışmanın sosyal adaleti sağlayan (sosyal devlet olmak), ‘hak’ kavramından hareket eden ve insan haklarını temel alan (hukuk devleti olmak) bir meslek haline gelebilmesi için ‘evrensel’ ile ‘yerel’ olan uyumlaştırabilen, her iki uygulamaya ‘eleştirel’ bir gözle bakarak insanın ve toplumun iyilik halini gözetebilen bir konumda olabilmesi gerekmektedir.
Evrensel sosyal çalışma tanımını geçerli kılmanın yolu da ‘ideal’ ile ‘gerçeği’; ‘evrensel’ ile ‘yereli’; ‘ortaklıklar’ ile ‘farklılıkları’ buluşturabilmesinde saklıdır.”
Yazar kitabın ikinci kısmında eleştirel çokkültürcü sosyal çalışma yaklaşımının gerekliliğine gereksinim analizi yaparak ulaşıyor.

Çok kültürcü olmak nedir?

 Çokkültürcü yaşantı; toplumu oluşturan farklı bireylerin birlikteliğini yansıtır. İnsana saygı, çoğulculuk, kültürlere değer özde toplumsala eşitçi katılımdır. Özgür, bu anlamda çokkültürcü bir yaşantı deneyiminin mümkün olup olamayacağını Londra’da göçmen nüfusun yoğun olduğu Hackney yerleşiminde alan uygulaması yaparak bulguluyor. Yazara göre; göç, işsizlik, karar süreçlerine katılım, çalışma yaşamı, yoksulluk, vatandaşlık hakları, ulusötesi yurttaşlık kavramı, olanaklar-zorluklar bütün bu bileşenlerin üzerinden bakıldığında çokkültürcü sosyal çalışma, dışlanmayı, ötekileştirmeyi değil, farklılıkların kabulü, paylaşımı ve adaleti, insanlar arası etkileşimin hoşgörü temelinde algılandığı bir yapıyı öngörüyor. Aslında kitap bilinçli bir eleştirel sosyal politikanın önemini gösteriyor. Eleştirel çokkültürcü sosyal çalışmada ise çokkültürcü sosyal çalışmanın uygulanmasında “eleştirel” kuramın kullanılmasını öne sürüyor. Elbette uygulamada eleştirel bir değerlendirmeye her zaman ihtiyaç vardır.

Yazar, eleştirel çokkültürcü sosyal çalışma uygulamasını anlattığı bölümdeyse uygulamayı değer, bilgi ve beceri boyutlarıyla eğitim ve pratik açısından işliyor. Bu kısıma sosyal çalışma akademisyenlerinin ve meslek elemanlarının eğilmesi gerekiyor. Öğrenci yetiştiren akademisyenler ve uygulamada yer alan mesleki rehber ve danışmanlar bu sorumluluğu gözetmelidirler.

Sonuç olarak “hem mesleki ve bilimsel, hem de topluma karşı sorumlulukları gereği sosyal çalışmacılar insanı ve toplumu çok yönlü anlamaya çalışırken, kültürü, farklılığı, tarihi ve en önemlisi kendilerini de sorgulayıcı bir bakışla ele almalılar.” Bu yönde özgürlükçü değerler dizisi (eleştirel) çokkültürcü sosyal çalışmanın önünü açar…
Diyebiliriz ki, zengin bir kaynakça kullanılarak yapılan bu yetkin araştırmanın sonuçlarını ve kuramını özellikle akademiden başlamak üzere disiplin ve meslek elemanlarına önermek; Türkiye gibi çok renkli kültürlerin, toplulukların, halkların yaşadığı bir coğrafyada yaşıyor olmanın bilincinde olarak, mesleki çalışmalarda dikkate almamız gereken değerleri bize bir kez daha hatırlatıyor.

*
SABEV ikliminde sosyal çalışma kitaplığı zenginleşiyor, varsıllaşıyor, bilime katkı sunanlarla…

Kitap: Özgür, Özge: Çokkültürcü Sosyal Çalışma. SABEV Yay. Ankara, 2014

İsteme Adresi: SABEV/İnsancıl Sahaf
 


 

 

Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.