|
Cesur
CEYLAN |
YOKSULLUĞUN ÇOCUK SUÇLULUĞUNA ETKİSİ |
Sanayi devrimiyle birlikte etkisini iyice hissettiren yoksulluk sorunu günümüzde şiddetini artırarak büyümektedir. Yoksulluk probleminin sebep ve sonuçlarını tam olarak birbirinden ayıramazsak bile çoğunlukla adaletsiz gelir dağılımı, göçler, bölgeler arası eşitsizlikler sıralanıyor. Çok yönlü olan bu sosyal sorun beraberinde başka büyük sosyal sorunlara da yol açmaktadır. Bunların arasında gecekondulaşma, çarpık kentleşme, kalıcı hastalıklar, sosyal izolasyon, suçluluk, eğitimsizlik gibi sosyal sorunları sıralayabiliriz. Kısaca diyebiliriz ki yoksulluk sorununu aşan bir ülke birçok sosyal sorunun oluşumunu önceden engellemiş olur. Bu çalışmada daha çok yoksulluk sorunun suçluluğa özellikle de çocuk suçluluğuna ne kadar etkisi olduğu sorgulanmaya çalışılacaktır. Dünyada ve ülkemizde yapılan araştırmalar, çocuğu suça yönelten etkenler arasında sosyo-ekonomik ve yakın çevre koşullarının rolünü ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. Kriminoloji alanındaki çalışmalar arasında suçluluğun nedeni olarak sosyo-ekonomik ve kültürel etkenlere öncelik tanıyan görüşlerin günümüzde giderek ağırlık kazandığı görülmektedir. Sosyo-ekonomik varsayımlardan hareket eden araştırmacılar, sanayileşme, kentleşme gibi hızlı değişim süreçlerinin, ekonomik bunalımlar, işsizlik, göçler ve savaşlar gibi toplumsal sarsıntı dönemlerinin suçluluğun artışına yol açtığını da ileri sürmektedirler. Buna göre yoksulluk, suç üzerinde dolaylı ve doğrudan etkili olmaktadır. Bu ekonomik sitem bazen büyük bunalımlara neden olmakta ve bunun sonucunda en büyük suç nedenlerinden biri olan işsizlik ortaya çıkmaktadır (Yavuzer, 2004). Gelişmekte olan ülkelerden biri olarak Türkiye’de de ekonomik sorunlar yaşamın her alanını etkilemektedir. Bu durum özellikle dar gelirli ailelerin bulunduğu gecekondularda yaşayanların daha fazla etkilemektedir. Bir yandan parasızlık öte yandan yaşam pahalılığı ve psikolojik baskı aile içinde eşler ve çocukların ilişkilerine yansımaktadır. Münakaşalardan kavgalara ve hatta fiziksel zarar vermeye kadar bir çok olayın temelinde ekonomik sıkıntı yatmaktadır. (Sözen ve Diğerleri, 1988) Son zamanlarda medyaya sıkça yansıyan kapkaç terörü, hırsızlık olayları,
yankesicilik, doğu illerinde hırsızlık için ailesi tarafından kiraya verilen
çocuklar ülkemizdeki ekonomik sıkıntıların ne boyutlara ulaştığının
göstergesi olarak vurgulanmaktadır. Bu bakımdan özellikle mala karşı işlenen
suçlar açısından yoksulluğun direkt etkisinin olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Bu tür suçlarda özellikle 18 yaşın altındaki çocuklarının
kullanılması ise cezai ehliyetlerinin olmayışıdır. 1.1. Nedenleri: Yoksulların genel özellikleri sıralanırsa; bunların düşük gelirli, düşük
ömür beklentili, kötü beslenen, kötü meskenlerde barınan, çok çocuklu, sakat
ve hasta üyelerin olma olasılığı yüksek aileler olduğu yoksulluk sebep ve
sonuçları irdelendiğinde söylenebilir. Ek olarak şunlar sıralanabilir.(Irelan,
1966; akt:Koşar,2000). • Güçsüz ve çaresizdirler. Toplum ahlakını ve hukuk sınırlarını aşan durumlar suçluluk içerisinde alınabilir. Aslında suç; bazı nedenlerden dolayı topluma ters düşen davranış, söz veya tutumlardır. Sosyo-ekonomik durumla suçluluk arasında doğru bir orantının olduğu söylenebilir. Ekonomik durumu iyi olmayan aile bireyleri daha çok suça yatkındırlar. Suçluluğu ortaya çıkaran en büyük sebeplerin başında gelir dağılımındaki bozukluk yer alır. Gelir diliminden düşük miktarda yararlanan bireyler ihtiyaç duydukları şeyleri alamama sorunu ile karşılaşmaktadırlar. Bunu yerine getirmek için bazı eylemlere kalkışmaktadırlar. Bunların başında hırsızlık gelir. Suçlu kimse, topluma ve hukuka karşı sorun olur. Yine eğitim düzeyi yüksek olan bireyler, eğitim düzeyi düşük olanlara göre daha az suça yatkındırlar. (Bozkurt ve Diğerleri, 1992) Özetlemek gerekirse suç olgusunu ve suçluluk durumunu açıklamaya çalışan
birçok teori bulunmaktadır. Bu teoriler suçu bireysel temelde açıklayanlar
ve sosyolojik temelde açıklayanlar olmak üzere iki ana grupta toplanır.
Bireysel temelde açıklayanlar, kişilik yapıları ve bireyin zekasını ön plana
çıkartmaktadır. Sosyolojik temelde açıklayanlar ise suçu toplumsal
koşulların bir ürünü olarak kabul eder. Konu çocuk suçluluğu olunca,
bireysel teorilerden çok sosyolojik teoriler ortaya çıkmaktadır. Çünkü çocuk
ile suç kavramının birlikte telaffuz edilmesi dahi bir sosyal sorunun
varlığını gündeme getirmektedir (Erkan ve diğerleri, 2002). Ailenin sosyo-ekonomik koşuları, aile üyelerinin ruh sağlığını etkilediği gibi çocuğun kişiliğini de etkiler. Arzuların doyuma ulaşmaması küçükler üzerinde derin izler bırakabilir. Ailenin ekonomik durumu ile çocuk suçluluğu arasındaki ilişki de çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Glueck’ların 2000 suçlu çocuk üzerinde yaptıkları araştırmada, bunlarının ailelerinin %76’sının ekonomik olarak yardıma muhtaç olduğu belirlenmiştir (Erkan ve diğerleri, 2002). Suçluluğun açıklanmasında ekonomik etkenler büyük yer tutar. Suçluluğu bireysel yapıda aramayan ve en eski belgelere sahip kuram olarak, suçluluğun nedenini ekonomik etkenlerde arayan yaklaşım dikkati çeker. Yoksul kentlerin koşullarına ilişkin çok sayıda malzemeyi içeren C. Booth’un araştırması, bu konuda en dikkate değer incelemelerden biridir. Burt, suçlu çocukların %56 gibi büyük bir bölümünün (genel nüfusun %30.7’sini oluşturan) yoksul ve çok yoksul sınıflardan geldiğini söylemiştir. Ankara Üniversitesi Kriminoloji anketi sonuçlarına göre, 1000 suçludan %39’unun aile bütçesinin kötü, %50’sinin orta durumda olduğu saptanmıştır. Toplam suçluların %33’ünü rençbelik yapanlar oluşturmaktadır. Yurdumuzun İzmir, Ankara, Elazığ kentlerindeki ıslah ve cezaevlerinde yaptığımız araştırmada 214 hükümlü çocuğun %69’unun ailelerinin gelirlerinin biraz üstünde olduğunu anımsatmak isteriz (Yavuzer, 2004). Erkan ve diğerlerinin Diyarbakır’da 202 çocukla yapmış oldukları çalışmanın sonuçlarına göre; bu çocukların babalarının %64’ünün işsiz, %59’unun da gelir seviyesinin asgari ücretin yarısından az olduğu saptanmıştır. Yine bu çocukların %35’inin hiçbir eğitim almadığı, %12’sinin ise sadece okur-yazar olduğu belirlenmiştir. Bu durumda yoksulluğun, göçe, göçün daha da yoksullaşmaya sebep olduğu ve ardından eğitim sorunlarına sokağa ve suça kadar uzanan bir sorunlar yumağı ortaya çıkmaktadır. Düşük ekonomik düzeyin çocuğu suça iten tek neden olmasa da, suça elverişli
ortamı, dolaylı ya da doğrudan nedenleri hazırladığı bilinmektedir. Küçük,
sağlıksız konut koşulları, kalabalık ev halkı, cehalet, düşük sosyal statü
gibi etkenler suça elverişli koşulları oluşturmaktadır (Yavuzer, 2004).
Ancak burada bir konun aydınlatılması gerekir. Çocuğu suça iten bir faktör
olarak ekonomik seviyenin düşüklüğünün doğurabileceği sorunların, zor yaşam
koşullarının, ailelerde çocuğa gösterilen yakın sevgi şefkatle ortadan
kaldırılabileceği ve çocukların sağlıklı birer birey olarak toplumda
kendilerine bir yer edinebileceği söylenebilir (Erkan ve diğerleri, 2002). Bireylerin bütün ihtiyaçlarını karşıladığı yer olan toplum, çoğu zaman bireyin suç işlemesinde etkin bir rol oynar. Kimi alt kültürel öğeler (varoşlar/sokak çeteleri), bu öğelerle iç içe kalmak zorunda olan bireyleri sosyal süreç içinde öğrenerek veya başka bireyleri örnek alarak birer potansiyel suçlu konumuna getirebilir (Erkan ve diğerleri, 2002). 19.yüzyılın başlarından itibaren sanayileşme ile ortaya çıkan sınıflaşma, çocuk emeğinin iş gücüne katılması, göçler ve geleneksel ailenin oynadığı toplumsal rolün yerini çekirdek ailenin alması ile Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında toplumsal yıkımlar tüm dünyada suça itilen çocuk oranında patlama denebilecek artışlar ortaya çıkarmışlardır. Zihinsel, fiziksel ruhsal yönden tam bir olgunluğa erişmemiş, toplumsal rol ve görevlerini öğrenmekte olan çocuk bu süreç içinde bir dereceye kadar antisosyal impulslar ve düşünceler taşır. Ama bu düşüncelerini her zaman eyleme geçirmez. Ev, okul ve toplum bu dürtülerin sosyal kabul gören aktivitelere dönüşmesine olanak sağlar. Suçlu çocuğun ortaya çıkışında ailenin, çocuk sayısının, ekonomik sorunların, eğitim sisteminin, genetik faktörlerin, zekanın, köyden kente göçün ve evsiz sokakta yaşamanın bedensel-ruhsal hastalıkların, uyuşturucu ve alkol bağımlılığının önemli rolü olduğunu belirtmektedir (Seber ve diğerleri, 2002) Bu bilgiler ışığında 1997 de DİE’nin hazırlamış olduğu güvenlik birimine
gelen çocuk istatistik formunun 1998 verilerine göre: 34985 çocuktan
%87.8’inin erkek %12.2’sinin ise kız olduğu ortaya çıkmıştır. Güvenlik
birimlerine getirilen çocuklara %43.7 ile isnat edilen suç grubunun mala
yönelik suçlar olduğu, en çok isnat edilen suçlar %35.8 ile hırsızlık,
:%30.2 ile yaralama-darp, %5,6 ile trafik suçlarıdır. Çocukların %75,2’si
ilkokul ve altı eğitim seviyesine sahip olduğu, %32’sinin tek ebeveynli
olduğu, %19’unun ebeveynden yoksun olduğu, %28’inin ise ebeveynlerinden
birinin üvey olduğu belirlenmiştir (DİE, 1998, akt: Seber ve diğerleri,
2002). Çocuk suçluluğu üzerine yoksulluğun etkisini somut bir şekilde örneklendirirsek: Sabah gazetesinin manşetlerine taşıdığı bu haberi göz ardı edemeyiz sanırım. Ailesinden kiralık çocuk kapkaççı: İşte yoksulluktan doğan kapkaç dehşeti, Diyarbakırlı fakir aileler ayda 250 milyona çocuklarını çetelere kiralıyor. Büyük kentlerin eteklerine yığılan umutsuz göç nüfusundan beklenen bomba patladı. Yakalanan küçük çocuk açıkladı: “Kapkaç çetesi beni ailemden kiraladı.” Birçok aile çocuğunu ne için çetelere verdiğini, onun ne yaptığını biliyor. Dahası beklediği para uzun süre gelmezse çeteyi ihbar ediyor. Çocuğumu kaçırdılar diye. |
|
|
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |