“Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir
akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir
fark gözetilmeksizin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ilan olunan
tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir. “
Bu Makale TBB dergisinde yayınlamıştır.
GİRİŞ
Türkiye’ de engelliler toplumla bütünleşme yönünde yoğun sorunlar
yaşamaktadırlar. Yaşamın pek çok alanına yayılan sorunlar, engelli
bireylerin, toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını
güçleştirmektedir. Toplumun engelliyi anlamaması, yaşadıkları hayat içinde
onları fark etmemesi, engellilerin de kendilerini geriye çekmesine böylece
toplumda ayrışmalara sebep olmuştur.
Eğitim olanaklarından yeterince yararlanamama, fiziksel ayırımcılığa maruz
kalma, toplum içindeki düşük roller, işsizlik, yoksulluk ve daha birçok
konu engelliler tarafından yaşanan temel sorunlardır. Engelli bireylere
yönelik ön yargılar beraberinde bir çok olumsuzluğu getirmektedir. Engelli
bireyler eğitim ve istihdam sorunları, ön yargılar neticesinde yanlış
tutumlar, bağımsız hareket edememe ve ulaşabilirlikte engeller gibi
nedenlerle çoğunlukla geçimlerini temin edememektedirler. Anayasa’ nın 10.
maddesine göre, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle kanun önünde eşittir. Bu hükümden
de herkesin eşit haklara sahip olduğunu kolaylıkla çıkartırız.
Fakat bu
eşitlik ilkesinden en az yararlananlar maalesef engellilerdir. Bunun
nedeni engellilerin Anayasa’ dan ve yasalardan kaynaklanan haklarını
bilmemeleri, engelliler adına hizmet veren başta vakıf ve dernekler olmak
üzere kurum ve kuruluşların üyelerini bilinçlendirecek yeterliliğe sahip
olmamaları vs. dir.
Her şeyin hızla değiştiği bir dünyada, engellilerin de eğitilip potansiyel
haline dönüştürülmesi gerekmektedir. Dünya Bankası verilerine göre
dünyanın en yoksul toplumlarının %20’ sini engelli kişiler
oluşturmaktadır. Sadece sosyal transferler yardımıyla engellilerin
yoksulluğunun önüne geçilemez. Engelleri özel eğitim gerektiren bireylerin
topluma etkin ve üretken kişiler olarak katılımlarını sağlamak gereklidir.
Ancak burada önemli bir husus daha var. Özel eğitim veren bu okullarımızda
öğretmen eksikliği had safhadadır. Bunun bir sebebi de özel eğitim bölümü
mezunu veren sadece beş üniversitemizin bulunmasıdır.
Eğitimde fırsat eşitliği ilkesinden yola çıkarak, eğitim ihtiyaçlarını
karşılamak, özellikleri doğrultusunda uygun ortamlarda eğitim almalarını
sağlayarak bu konuda gerekli tedbirleri almak da, Milli Eğitim Bakanlığı’
nın görev ve sorumluluklarındandır. Eğitimli engelli özelde aile
ekonomisine, genelde ülke ekonomisine üreterek katkıda bulunduğu zaman hem
kendisi mutlu olacaktır, hem de toplumda hak ettiği saygınlığı
kazanacaktır.
Bu çalışmanın amacı engellilerin toplumla bütünleşmesi yönündeki
engellerden eğitim sorununa ve yoksulluğa dikkat çekmek, gerçekleştirilen
uygulamaların olumlu olumsuz yönlerinden bahsetmektir.
1. ENGELLİLİK KAVRAMI
Yalnız bizim dilimizde değil, diğer birçok dilde de engelli ve engellilik
anlamına gelen birden fazla sözcük bulunmaktadır. Adlandırmada ki bu
farklar, zaman zaman öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki, bu
tartışmalar gerçek sorunların önüne geçebilmektedir. Engellinin kim,
engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca engellilere
yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin de kapsamı
belirginsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Adlandırmada ki karmaşa ve tanım
güçlüğü, engellinin kendini anlatmasını ve diğerlerinin de onları
anlamasını zorlaştırmaktadır.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde insandan iki eli olan, iki ayak üzerinde
dolaşan, sözle anlaşılan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
diye söz edilmesi engelli insanı tarif etmemekte ve bu tarife
girmediğinden bazı engellileri insan görmemektedir. Bedensel ve zihinsel
engelliler, sağır ve dilsizler bu tarife girmemekte, görme ve süreğen
engelliler bu tarife girmektedir. Bu da tanımlarda sadece engellilerle
engelli olmayanlar arasında değil, engelliler arasında da ayrım
yapıldığına işaret etmektedir. Halbuki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’
nin 1. maddesinde “ Bütün insanlar özgür, onur ve haklar açısından eşit
doğarlar” yazar. Fakat bu eşitlikten en az yararlananlar bazen de hiç
yararlanamayanlar engellilerdir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine ( WHO) göre genel olarak herhangi bir
toplumun nüfusunun yaklaşık yüzde 10’ ununu engelli kişiler
oluşturmaktadır. Ülkemizde engelli nüfus oranı ise Başbakanlık Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığı işbirliği ile Aralık 2002’ de yapılan ve Temmuz 2004’ te
Özürlüler İdaresi Başkanlığınca açıklanan Özürlüler Araştırması raporuna
göre yüzde 12.29’ dur. Dünyanın her yerinde engelli kişiler ayrımcılıkla
karşılaşmakta ve yaşadıkları toplumların ekonomik, sosyal ve politik
alanlarından dışlanmaktadırlar. Bu da engelliler arasındaki yoksulluğun
temel nedenidir.
1.1. Engelli, Sakat, Özürlü Kavramları
Türk Dil Kurumunun sözlüğünde Engelli: vücudunda eksik veya kusuru olan
Özürlü: gelişimin türlü yanlarıyla öğrenme gücü gibi süreçlerin birisi
veya birkaçında sakat olan kişi ya da kusuru olan, defolu
Sakat: vücudunda hasta veya eksik bir yanı olan, engelli, özürlü olarak
tanımlanmıştır.
Engellinin bir başka tanımı ise vücudunda doğuştan veya sonradan oluşmuş,
fiziksel, biyolojik veya estetik olarak, görünüm / işlev bozukluğu
nedeniyle , günlük hayat ve sosyal yaşam içerisinde engel ve sorunlarla
karşılaşmakta olup, genel hayata uyum sağlayabilmesi ve engel durumuna
özel gereksinimlerinin sağlanması için, sosyal-bilimsel çalışma ve
destekleri almaya hakkı olan kişidir. ( örneğin; görme engelli, işitme
engelli, zihinsel engelli, ortopedik engelli, konuşma engelli, ...)
Engelli kavramıyla ilgili Özürlüler İdaresi’ nin kabul ettiği tanımlar
şöyledir:
Zedelenme – Sapma : Bireyin psikolojik, fizyolojik, anatomik
özelliklerinde geçici ya da kalıcı türden bir kayıp, bir yapı ya da
işleyiş bozukluğu olur. Bacakların olmayışı, kolların felçli oluşu, iyi
görememe vb. gibi durumlar birer zedelenmedir.
Yetersizlik : Zedelenme ya da bazı sapmalar sonucu, bir insan için normal
kabul edilen bir etkinliğin ya da hareketliliğin, engellenme veya
sınırlanması haline denmektedir. Birey zedelenme ya da sapma sonucu
yaşamında bir takım güçlüklerle karılaşır, bazı güçlüklerin üstesinden
gelmede yetersiz kalır. Bacaklarının olmayışı ya da fiziksel engelli
oluşu, yürüyememe, yürüyerek yapılan etkinliklerde kişinin yetersiz
kalmasına neden olur.
Özür – Engel : Bireyin yaşadığı sürece yaş, cins, sosyal ve kültürel
faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır. Birey yetersizlik
yüzünden bu rolleri gereği gibi oynayamaz durumda kalırsa buna özür –
engel denir.
2004 yılında çıkarılan Özürlüler kanununa göre engelliler “ Doğuştan veya
sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel,
ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş,
normal yaşamın gereklerine uyamayan, günlük gereksinimlerini karşılama
güçlükleri olan korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek
hizmeti alan kişilerdir.
Dünya Sağlık Teşkilatı ( WHO ) engelli kavramını üç ayrı ana kategoride
toplayıp, değerlendirmektedir.
1) İç veya dış organların zarar görmesi veya tahrip olması, organlardan
herhangi birisinin zarara uğramış olup olmadığı genelde tıbbi bir teşhisin
sonucunda kesinlik kazanmaktadır. Mesela gözün görme kabiliyetini
yitirmesi, bir organın hastalığı olarak ifade edilebilir. ( impairment )
2) Organların zarara uğraması sebebiyle ruhsal, psikolojik veya fiziki
yönden fonksiyonel engellerin ortaya çıkması. Fonksiyonel engel, normal
bir aktiviteyi yerine getirmekteki zorluğu ve meşakkati dile
getirmektedir. Bir göz rahatsızlığının görme kabiliyetini sınırlaması,
önemli bir fonksiyonel engel teşkil eder. Dolayısıyla fonksiyonel
engeller, kişinin bedene ait değişik yetenek ve performans kaybını
yansıtmaktadır. ( Disability )
3) Sosyal engellerin belirlenmesi. Fonksiyonel engellerin artması ile çoğu
kez sosyal hayatta değişik engellerle karşı karşıya gelinmektedir. Bu
durumda kendilerinden beklenen sosyal rollerini yerine
getirememektedirler. ( Handicap )
Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi bugün, bir kişinin engelli
sayılabilmesi için, o kişinin bedensel ( anatomik, ortopedik )
bozukluğundan ziyade, fonksiyonel yetersizliği olup olmadığına, bir başka
deyişle, arızalanmış organların ne derecede görevlerini yerine getirip
getirmediğine bakılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ nin 1. maddesinin 2.
cümlesine göre “ Engelli kişiler, çeşitli engellerle karşılaşmaları
halinde diğerleriyle eşit bir şekilde topluma tam ve etkili şekilde
katılmalarını engelleyen uzun süreli fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal
sakatlığı olan kişilerdir. “
Sakat veya özürlü kelimesi yerine engelli sözcüğünü kullandığımızda
yetersizliğe işaret etmesinin yanı sıra kulağa hitabı bakımından da daha
güzel gelmektedir, bu yüzden engelli kelimesini kullanacağım.
1.2. Türkiye’ de Engelli Profili
Türkiye’ de sık görülen belirli engelli grupları şunlardır:
Bedensel engelliler
Görme engelliler
İşitme engelliler
Dil ve Konuşma engelliler
Zihinsel engelliler
Otistik engelliler ( Otizm )
Süreğen hastalar
Bedensel engelliler:
Kas ve iskelet sisteminde yetersizlik, eksiklik ve fonksiyon kaybı olan
kişilerdir. El, kol, bacak, parmak ve omurgalarında kısalık, eksiklik,
fazlalık, yokluk, hareket kısıtlılığı, şekil bozukluğu, kas güçsüzlüğü,
kemik hastalığı olanlar, felçliler ve spastikler bu gruba girmektedir.
Omurilik felçlileri de bu gruba girmektedir. Omurilik felci; omuriliğin
hastalık veya tramvaya bağlı olarak baskıya uğraması ve işlevini
kaybetmesidir. Uğradığı bu baskı sonucu omurilikte hasar gören bölgeler
beyinle iletişim yapamaz hale gelir. Organlarla beyin arasındaki irtibat
hasar gören bölgeler ve aşağısında kaybedilir. Hastalıklardan başka
travmalara örnek olarak trafik kazaları, yüksekten düşmeler, sığ suya
balıklama atlama, iş kazaları vs. gibi sebepler sayılabilir.
Görme engelliler:
Tek veya iki gözünde tam veya kısmi görme kaybı veya bozukluğu olan
kişilerdir. Görme kaybıyla birlikte göz protezi kullananlar, renk körlüğü,
gece körlüğü bu gruba girmektedir.
İşitme engelliler:
Tek veya iki kulağında tam veya kısmi işitme kaybı olan kişidir. İşitme
cihazı kullananlar da bu gruba girmektedir.
Dil ve Konuşma engelliler:
Herhangi bir nedenle konuşamayan veya konuşmanın hızında, akıcılığında,
ifadesinde bozukluk olan ve ses bozukluğu olan kişidir. Konuşamayan,
gırtlağı alınanlar, konuşmak için alet kullananlar, kekemeler, dil-
dudak-damak- çene yapısında bozukluk olanlar bu gruba girer.
Zihinsel engelliler:
Genel zihinsel işlevlerde önemli derecede normal altı, bunun yanında
uyumsal davranışlarda yetersizlik gösterme durumudur. Eğitilebilir,
öğretilebilir ve ağır zihinsel engelliler olarak üçe ayrılır.
Otistik engelliler (Otizm):
Konuşmada gecikmenin olması veya gelişmemesi, ilgi alanında sığlık
insanlar ile ilişki kurma yerine cansız nesnelerle ilgilenme ,
yaşıtlarıyla oyun oynamama ve tekrar edici basmakalıp davranışlarda
bulunma ile kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur. Otistik
çocukların hepsinin, tamamen aynı belirtileri göstermemelerine karşın,
davranışı etkileyen sosyal, iletişimsel ve duyusal alanlarda sorunları
vardır. Otizm genellikle üç yaşından önce başlar ve görülme sıklığı binde
birdir. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla dört kat daha fazla
görülmektedir.
Süreğen hastalık:
Kişinin çalışma kapasitesi ve fonksiyonlarının engellenmesine neden olan,
sürekli bakım ve tedavi gerektiren hastalıklardır. ( kan hastalıkları,
kalp- damar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, idrar yolları ve
üreme organı hastalıkları, cilt ve deri hastalıkları, kanserler, endokrin
ve metabolik hastalıklar, ruhsal davranış bozuklukları, sinir sistemi
hastalıkları, HIV )
Süreğen hastalıklar engel türleri içerisinde alt başlık olarak yer
almaktadır. Süreğen hastalık, toplam engellilik oranı içerisinde yer
almakta ancak nitelikleri incelenirken, diğer engel türlerinden ayrı
olarak değerlendirilmektedir.
2. ENGELLİLERDE EĞİTİM
Engelli bireylerin eğitimleri eski olmamakla birlikte çeşitli evrelerden
geçmiştir. Eğitimlerinin geç başlaması ve çeşitli evrelerden geçişi,
sağlıklı insanların engellilere karşı tutumundan kaynaklanmaktadır.
Sağlıklı insanların tutumu da bilim, teknoloji ve uygarlığın gelişimi ile
değişim göstermektedir. Bir dönem engelliyi öldürme, ıssız yerlere terk
ederek ondan kurtulma yoluna gidilmiştir.
Tevhid dini ve bilimdeki gelişmeler, sağlıklı insanların engelliye karşı
tutumunu değiştirmiş, onların da insanca yaşama hakkı olduğu, olması
gerektiği görüşünü yaygınlaştırmıştır. Bu görüş, onların topluma
eğitilerek kazandırılmalarının mümkün olduğunu göstermiştir.
Aşağıda eğitimle ilgili bütün kanunları almamakla birlikte sadece temel
olduğuna inandığım birkaç kanununun ilgili maddelerini ele alacağım.
2.1. İlköğretim ve Eğitim Kanununun İlgili Maddeleri
222 Sayılı, 12.01.1961 tarihli kanunun 1. maddesine göre “ İlköğretim,
kadın erkek bütün Türklerin milli gayelere uygun olarak bedeni, zihni ve
ahlaki gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet eden temel eğitim ve
öğretimdir. “
“ Türklük “ vurgusu ve “ Milli gaye “ ibarelerinin muğlak ve nasıl
oluşturulacağı belirsiz ifadeler olduğu, ayrıca “ Türk olmayan kişiler
kendilerini ilköğretimin neresinde bulacaklar “ sorusu sorulursa bu
maddenin 1961 zihniyetini yansıttığı ve yenilenmesi gerektiği açıktır. İyi
niyetli, çağdaş bir yorum yaparsak Türk milli eğitiminin genel amacının
ayrım gözetmeksizin kişilerin beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu
bakımlarından sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve
bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına
saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı verimli kişiler
olarak yetiştirilmesinin gerekli olduğunu söyleriz fakat bu yorumu nasıl
yapacağımızı tartışmak lazım.
Aynı kanunun 12. maddesinde ise “ Mecburi ilköğrenim çağında bulundukları
halde zihnen, bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan özürlü olan çocukların
özel eğitim ve öğretim görmeleri sağlanır. “ der.
Kanunun bu maddesine göre 8 yıllık kesintisiz ve parasız eğitim alma
hakkından bütün engelliler de diğer çocuklarla fark gözetilmeksizin
yararlanırlar. Engelliler durumları gerektiriyorsa özel eğitim alırlar.
Fakat burada özel eğitim için hangi engel grubunun bu eğitimi alması
gerektiği ve bu gruba dahil olan çocukların sahip olmaları gereken
kriterlerin belirtilmemesi kargaşaya yol açmaktadır. Engelli gereksinim ve
haklarına bakış açısı 1961’ den bu yana uluslar arası ölçekte değişmesine
karşı bizim bugünün sorunlarına hala 1961’ de çıkartılan yasanın bakış
açısıyla yaklaşmamız sorunludur. Engellilerin eğitim haklarına dair komple
ve çağdaş bir yasaya gereksinim var. Engellilik kriteri muğlak kalmış,
bütün engel türlerinin birlikte eğitilip eğitilmeyeceği, gruplandırmayı
kimin yapacağı söylenmemiş.
2.2. Milli Eğitim Temel Kanununun İlgili Maddeleri
1739 Nolu, 24.06.1973 tarihli kanunun 4. maddesine göre, “ Eğitim
kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese
açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. “
Burada eşitlik ilkesiyle ayrımcılığın önüne geçilmeye ve ötekileştirme
önlenmeye çalışılmıştır, zaten uygar bir toplumda da aksi düşünülemez.
5. maddesine göre, “ Milli eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve
kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. “
Bu madde ile hedeflenen eğitimde toplumun o gün itibariyle ihtiyaç duyduğu
alanlarda faaliyette bulunabilecek insanların yetiştirilmesi için eğitim
sistemini mevcut ihtiyaçlara göre düzenlemek olabilir. Fakat maddenin
uygulama alanının nasıl olduğu ve toplumun ihtiyaçlarının karşılanması
konusunda belirsizlik hakimdir. Belki de bilinçli olarak soyut ifadeler
kullanılmış. “ Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetlerinin “ ne olduğu,
bunlara kimin ve hangi ölçüyle karar vereceği belirtilmemiş.
Hükümde bilimselliğe, çağdaşlığa, yeniliklere açık olmaya, evrenselliğe
dair hiç bir vurgu olmaması manidardır.
Aynı kanunun 8. maddesine göre ise, “ Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat
ve imkân eşitliği sağlanır. “
“ Maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim
kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız
yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. “
“ Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel
tedbirler alınır. “
Eğitim sistemimizde uluslararası sözleşmelere göre tanzim edilen Genellik
ve Eşitlik, Eğitim Hakkı ve Fırsat ve İmkan Eşitliği ilkeleri büyük oranda
aksamaktadır. Bu aksamaların bir kısmı eğitim kurumlarının yaygınlığının
sağlanamayışı ve fertlerin ekonomik gücünden kaynaklanmakta iken, önemli
bir kısmı yönetim gücünü elinde bulunduranların keyfi ve despotik
anlayışından kaynaklanmaktadır.
Bahsi geçen ilkelerin işlerlik kazanabilmesi, ancak, eğitim kurumlarının
kurulmasının önündeki engellerin kaldırılması, özel ve gönüllü
kuruluşların teşvik edilmesi ile mümkün olur.
Eğitimde eşitliğin sağlanması ekonomik, sosyal ve siyasal sebeplerden
ötürü sağlıklı insanlar arasında bile mümkün olmamaktadır. Bu şartlar
altında engelli bireylerin eğitimde eşitlik ilkesinden yararlandığını
söylemek mümkün değildir.
Eğitimde eşitlik ilkesi sadece kanuni bir
düzenleme olmanın ötesine geçememiştir. Türkiye’de hem engelli bireylerin
eğitimini sağlayacak uzmanların yetiştirilmesinde ve istihdamında sorunlar
yaşanmaktadır, hem de engellilerin eğitim görebilecekleri derecede yeterli
ve donanımlı eğitim kurumları bulunmamaktadır.
Anayasanın 42. maddesinde; "Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı
öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka
yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel
eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır." Hükmü
yer almaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği kanuna göre sağlanır fakat
gerçekte özel eğitime ihtiyacı olan bireyler için böyle değildir ve özel
eğitmen eksikliği had safhadadır. Ayrıca engelliler okula geç
başlamaktadırlar, fakat burs ve kredi verilmesi için istenen yaş şartına
bazen uymazlar. Öyle olduğu yani yaş şartının gerçekleşmediği zamanlarda
yapılacak uygulamayla ilgili bir hüküm bulunmaması ve bu imkandan
yararlanılamaması bence çok büyük bir sorundur.
Ayrıca maddeyi bu haliyle yorumlarsak şu sonuca da varabiliriz: Özel
eğitime ihtiyacı olan engelliler topluma yararsız (hatta zararlı bile
olabilir) insanlar ki, devlet pozitif yükümlülükle bunları yararlı hale
getirmeye çalışıyor. Engelli hakları konusunda çağdaş gelişmelerden yoksun
bir zihniyetin hakimiyeti mevcut olduğundan yeni baştan düzenleme
gereklidir.
2.3. Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun
İlgili Maddesi
3797 sayılı, 12.05.1992 tarihli kanunun 24.07.2008 tarihindeki ek 3.
maddesine göre,
Özürlü sağlık kurulu raporu düzenlemeye yetkili sağlık kurum veya
kuruluşlarınca verilen sağlık kurulu raporuyla asgari % 20 özürlü olduğu
tespit edilen ve özel eğitim değerlendirme kurulları tarafından da eğitsel
değerlendirme ve tanılamaları yapılarak 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı
Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında açılan özel eğitim okulları ile
özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen destek eğitimini
almaları uygun görülen; görme, işitme, dil-konuşma, spastik, zihinsel,
ortopedik veya ruhsal özürlü bireylerin; eğitim giderlerinin her yıl
Maliye Bakanlığınca belirlenen tutarı, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine bu
amaçla konulan ödenekten karşılanır. Bu özürlü bireylerin, özür grupları
ve dereceleri ile özür niteliğine göre eğitim programlarının kapsamı ve
eğitim süreleri, Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle
Bakanlıkça hazırlanacak ve bu Kanunun yayımını izleyen 6 ay içinde
yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.
Söz konusu eğitim hizmetini sunan veya yararlananların, gerçek dışı
beyanda bulunmak suretiyle fazladan ödemeye sebebiyet vermeleri durumunda
bu tutarlar, iki katı ve kanuni faiziyle birlikte ilgililerden
müteselsilen geri tahsil edilir. Bu fiillerin özel eğitim okulları ile
özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri tarafından tekrarı hâlinde,
ayrıca kurum açma izinleri iptal edilir.
Kanunun bu maddesiyle özel eğitim alınmasının şartlarının düzenlenişi
bence yerindedir. Çünkü %20 makul bir rakamdır. Fakat burada sorun sağlık
kurum ve kuruluşlarınca verilen raporların yüzdelerinin birbirini
tutmamasıdır ve çok önemlidir. Çocuk aslında eğitim almaya hak kazanacak
durumda olsa bile sağlık kurum ve kuruluşlarının verdiği göreceli
raporlarla eğitim alamamaktadır ve bu başlı başına önemli bir sorundur.
Örneğin sağlık kurulu raporu vermeye yetkili iki hastaneden biri % 50
diğeri %20 engelli raporu verebilir. Bu konu daha net bir şekilde
düzenlenmelidir. Kötü niyetli kişilerin Devleti zarara uğrattığında
uygulanacak yaptırım doğrudur.
2.3.1 Engellilerde Özel Eğitim ve Tanımı
Günümüz sosyal bilimlerindeki, sosyal model de engellilik hali ikinci
plana itilerek, 'çevresel, fiziksel, mekansal koşullar toplumsal
tutumlarla birlikte bireyi engelli kılmaktadır' denmiştir. Yani Sosyal
Model engellenme halini sorunsallaştırır ve o hali düzeltmeye uğraşır.
Dolayısıyla bu modelde engele göre özel eğitim önemlidir.
Engellinin eğitim masraflarının önceleri ailelerin tarafından karşılanması
zengin aileler için sorun değildi. Eğitimde yaygınlaşma başlayınca zengin
olmayanların çocuklarının eğitim masrafları hayır kurumlarınca, bağış ve
yardımlarla karşılanma yoluna gidilmiştir. Günümüzde ise özel eğitim
masraflarının devlet bütçesinden karşılanması kabul edilmiştir.
Özel eğitime ihtiyacı olan engel gruplarının hepsi için özel eğitim
sağlanamamaktadır. Ülkemizde yüz binlerle ifade edilen özel eğitim
gerektiren çocuktan sadece 50 bin kadarı bu eğitimden
yararlanabilmektedir. Özel eğitim alanlar genelde; görme, işitme ve
zihinsel engellilerdir. Hem öğrenci kapasitesi hem de özel eğitim almış
eğitimciler itibariyle bu alanda yapılanma eksikliği büyüktür.
Özel eğitim merkezlerinde görev yapan meslek dallarına mensup kişiler özel
eğitimci, özel eğitim kursu almış sınıf öğretmeni, psikolog, çocuk
gelişimi ve eğitimcisi, fizyoterapist, sosyal çalışmacı, odyolog, okul
öncesi öğretmenidir.
Özel eğitim çoğunluktan farklı ve özel gereksinimli çocuklara sunulan,
üstün özellikleri olanları yetenekleri doğrultusunda kapasitelerinin en
üst düzeye çıkmasını sağlayan, yetersizliği engele dönüştürmeyi önleyen,
engelli bireyi kendine yeterli hale getirerek topluma kaynaşmasını,
bağımsız, üretici bireyler olmasını destekleyecek becerilerle donatan
eğitimdir. Özel eğitim bir çok bakış açısına göre tanımlanabilir.
Birinci görüş özel eğitimi yasal temelleri
olan ve bunlara göre yürütülen bir girişim olarak ele almaktadır. Bu
görüşü savunanlar, ana babanın çocukları için uygulanacak tüm eğitsel
önlemler ve süreçlerle ilgili kararlara katılmalarını ve
bilgilendirilmeleri gerektiğini ileri sürmektedirler. Bu görüş ülkemizde
de kendisini son uygulamalarda hissettirmeye başlamıştır. Bunun sonucu
olarak 573 sayılı kanun hükmünde kararnamenin hazırlanış felsefesinde bu
görüş yer almaktadır. Bu yasaya göre uygun olarak çıkartılan yönetmelikte,
çocukla ilgili her karar alma sürecinde aile onayı da gerekmektedir. 573
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı; özel eğitim gerektiren
bireylerin, Türk Millî Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri
doğrultusunda, genel ve meslekî eğitim görme haklarını kullanabilmelerini
sağlamaya yönelik esasları düzenlemektir. Bu görüş, tamamıyla yönetsel
düzenlemeler içermektedir.
Özel eğitim, mevcut eğitim
sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak ele alınmaktadır. Öğretmen-öğrenci
oranları, sınıf ortamının büyüklüğü ve çocuğun bu ortama yerleştirilmesi,
hizmet verecek personelin öğrenciye göre dağılımı ve türleri, ne kadar
kaynak sağlanması gerektiği gibi yönetimsel konuları kapsar. İkinci görüş
olan, toplumsal politikaları oluşturma yaklaşımında özel eğitim, bireyin
vazgeçilmez temel insan hakkı olarak yorumlanmaktadır. Yetersizliği olan
bireye karşı değişmesi gereken tutumları ön plana çıkartan bir
yaklaşımdır. Her iki görüşünde geçerli olduğu noktalar bulunmaktadır. Özel
eğitimin kapsamını ve uygulamalarını belirlemede ikisi de önemli rol
oynamaktadır. O da özel eğitimin temel amacını açığı vuracak olan, özel
eğitimin çocuğa öğretimsel olarak nasıl müdahale etmesi gerektiği
hususudur.
Özel eğitime ihtiyacı olan engelliler özel eğitim merkezlerin de ve
okullarında eğitim alırlar. Özel eğitim merkezlerinde bireysel özel eğitim
ayda altı saat, grup eğitiminde dört seanstır. Özel eğitim okullarında ise
eğitim ayda 120 saattir.
Başka bir tanıma göre özel eğitim, bireylerin bazı özelliklerinde meydana
gelen zedelenme, sapma veya yetersizlikten kaynaklanan engel durumları ve
onların genel eğitimden yararlanamamalarından dolayı eğitim hizmetlerinin
özelleştirilmesidir.
Bir başka tanıma göre ise, bireylerin, akademik iletişim, devinim ve uyum
alanlarında önemli eksiklik, kusur yaratan durumların önlenmesi,
azaltılması ya da ortadan kaldırılmasıyla ilgili eğitsel değişkenlerin
düzenlenmesiyle uğraşılmasıdır.
2.3.2. Özel Eğitimin Yaygınlaştırılmasının Basamakları
2002 Türkiye Özürlüler Araştırması verilerine göre engelli olan kişilerde
okuma yazma bilmeyenlerin oranı %36,3’ tür. Bu durumun başlıca nedeni,
engellilerin engellenmesidir. Engelli bireylerin eğitim hizmetlerinden ve
imkanlarından yeterince yararlanamadığı açık bir gerçektir.
Özürlüler İdaresi’ nin yapmış olduğu araştırma baz alınarak tespit edilen
bölgeler ve engel gruplarına göre özel eğitim planlamasının yapılması ve
bu okulların ülke genelinde yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
Özel eğitimin yaygınlaştırılması çalışmalarında, aşağıda ki basamaklar
doğrultusunda yapılanmaya gidilmesi kaynak israfını önleyeceğinden daha
çok engellinin bu hizmete ulaşmasını sağlayacaktır. Bu süreçteki
basamaklar şöyle sıralanabilir:
Tarama: Özel eğitimi gerektirecek özelliğe sahip olmasından kuşku
duyulanlar ile sağlıklı olanları ayırmaktır. Taramaların bazıları hastane
ve kliniklerde, bir kısmı gezici sağlık ekiplerince, bir kısmı okullarda,
bir kısmı da doğum sırasında yapılabilmektedir.
Tanılama : Taramalarda yapılan inceleme sonucu, engelin tür ve derecesinin
uzman bir grup tarafından tespit ve teşhis edilmesidir.
Yerleştirme : Ayrımları yapılmış engellilerin engelleri ve eğitim
gereksinimlerini dikkate alarak eğitim hizmeti almalarını sağlamaktır.
Yerleştirme, kalıcı bir düzenleme değildir. Çocuğun gelişimine bağlı
olarak yerleştirme işlemi tekrarlanır.
Özel Eğitimde Ortam Düzenleme : Özel eğitim; engelli türü, derecesi ve
çocuğun ihtiyaçlarıyla belirlenmiş amacın gerçekleştirilmesi için şart
olan ortamda gerçekleşir.
Özel Eğitimde Personel Sağlama : Burada görev yapacak öğretmen veya
personel mutlaka hizmet içi eğitime tabi tutulur.
Araç – Gereç Sağlama : Özel olarak eğitimde araç kullanma zorunluluğunun
olmasıdır. Mesela Braille alfabesi olmadan görme engellilerin eğitimi
mümkün değildir.
Program Geliştirme : Süreklilik isteyen, özel eğitim için gerekli
konulardandır.
Denetleme : Özel eğitimde denetim eğitimin gelişmesine katkıda bulunur. Bu
denetimlerde özel eğitim alanlarında çalışan personel değerlendirilirken
başarılı ve yararlı olanla olmayan sağlıklı biçimde ayrılabilmelidir.
Özel Eğitimde Rehberlik : Yerine göre değişik kurumlar tarafından sunulan,
dengeyi sağlayan bir hizmettir.
Eğitimsiz engellinin ne kendisine ne de topluma katkısı olabilir. Eğitim
alma hakkı engellilerin anayasal hakkıdır ve özel eğitim genel eğitimin
bir parçasıdır. Tek farkı engelli çocuğun ihtiyacına uygun yöntem ve
araçlar kullanılmasıdır. Normal eğitim de olduğu gibi, özel eğitimde de
planlama ve yürütmeden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur.
3. ENGELLİLİLERİN YOKSULLUĞU
Yoksulluk, maddi nitelikteki mahrumiyetler sebebiyle kaynaklara ve üretim
faktörlerine erişememe ve böylece asgari hayat düzeyini sürdürecek
gelirden yoksun bulunulması halidir. Sosyal boyutuyla yoksulluk “ insan
haysiyetine ve şahsiyetine yaraşır bir hayat düzeyinin altında, maddi
yönden tam anlamıyla veya nisbi olarak yetersiz olma durumudur “.
Yoksulluğun genel olarak kavranmasında, yoksulluğu sadece gelir
eşitsizliği ve ekonomik düzlemde değil, aynı zamanda toplumda sosyal,
kültürel ve siyasi eşitsizliklerin yansıması olarak ele almak çok
önemlidir. Yoksulluk esas olarak sınıfsal eşitsizliğin daha keskin bir
biçimde ortaya çıkması ve görünür olması halidir.
Yoksulluğun önemli niteliklerinden biri de göreleliğidir. Yoksulluk zamana
ve mekana gore değişir. Hindistan’ da yoksul olmakla Amerika’ da yoksul
olmak aynı şey değildir ya da Ortaçağ’ da yoksul olmakla aynı şey
değildir. Almanya’ daki engellinin yoksulluğuyla Türkiye’ deki engellinin
de yoksulluğu aynı değildir.
Bir diğer yoksulluk tanımı ise insani yoksulluktur. İnsani yoksulluğun
belirlenmesindeki temel kriter ise insanın sağlık hizmetlerine, temiz su
kaynaklarına, eğitim hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun bir yaşam sürme
hakkı ve “ sürdürebilirlik “ ölçütüne dayalı olarak yeni fırsat
seçenekleri kullanabilmek için gerekli alt yapının varlığı ya da
yokluğudur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, sosyal bir devlet olmasına rağmen
kronikleşmiş yoksulluk sorununa kalıcı bir çözüm getirememiştir. Birleşmiş
Milletler ( BM ) tarafından 2006 yılında yayınlanan “ İnsani Kalkınma
Endeksi’ nde “ Türkiye, gelişmişlik düzeyi açısından sıralanan 177 ülke
arasında 92. sırada yer almaktadır. Bu sıralamanın sonucunda şunu
diyebiliriz: Türkiye’ nin eğitim ve sağlık alanında ki performansı, gelir
düzeyinden beklenebilecek olanın altında. Oysa ki gelir düzeyi Türkiye’
nin altında olan Güney Kore, Meksika gibi ülkeler insani gelişmişlik
sırasında Türkiye’ nin üstündeki sıralarda yer almaktadırlar. Ülkemizde
doğru sosyal politikalar geliştirilemediğinden insani gelişmişlik seviyesi
gerilerde kalmıştır.
Yoksulluğu sebepler açısından ele aldığımızda , karşımıza işsizlik, aşırı
borçlanma, gelir yetersizliği veya yokluğu gibi sadece maddi faktörler
ortaya çıkmamaktadır. Yoksulluğun bir çok sebeplerinden birisi de
engelliliktir. Kişinin olumsuz fiziki ve fizyolojik seyrinin bir neticesi
olarak engellilikten dolayı yoksulluk riski söz konusu olabilmektedir.
Engellilere uygulanan fiili, tutumsal ve kurumsal ayrımcılıklar bu
yoksulluğun ve sonucu olan yoksunluğun kökeninde yatar. Bu durumda ki
engellilere teminat sunmak sosyal güvenliğin görevidir. Ancak, diğer
yoksullardan farklı olarak, sadece maddi güvenceye değil sosyal ilgiye de
ihtiyaç duyarlar.
Yeni yoksullar, sosyal dışlanma kavramı, alt – sınıf kavramı ve
marjinalite ile birlikte anılmaktadır. Yeni yoksul tanımının içine
engelliler de girmektedir.
Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük
çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde
yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş ülkeler
için de geçerlidir. Ülke nüfusunun 4/1 açlık sınırının altında yaşarken,
engelli nüfusun 4/2 si açlık sınırın altında yaşamaktadır. Ülkemiz de ise
engellilerin 4/3’ ü açlık sınırının altında yaşamaktadır.
Kuşkusuz yoksulluk, bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir
bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Temel insani ihtiyaçlarını
gideremeyen bireylerin engelliliklerinden kaynaklanan bakımının yanı sıra
sağlık ve sosyal sorunlarının üstesinden gelinmesi zordur. Bu durum bir
ekonomik kaynaktan beslenmeyi zorunlu kılar.
Engelli bir çocuğa sahip olan sabit gelirli vatandaşımız sağlıklı çocuğa
sahip olan vatandaşın 4-5 katı masrafı üstlenmiş demektir. Bu da sizin
yoksul değilseniz bile hızla yoksullaşmanız demektir. Engelli bir çocuğun
eğitimi, çoğunlukla özel eğitimi gerektirmektedir. Buna birde tedavi ve
ilaç masrafları da eklenince durum, çoğu zaman içinden çıkılamaz ekonomik
bir sorun haline gelir.
Diğer yandan engellilik işsizliğin de başlıca nedenleri arasında sayıldığı
için bu iki olgu arasında bir neden sonuç bağlantısı bulunduğu
söylenebilir. Demek ki engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki
en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyo-ekonomik kesimin bir
bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır
ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka
sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir
kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin
önündeki en ciddi engeldir.
Sosyal politikanın hedefi sosyal dışlanmayla mücadele, toplumsal aidiyet
ve güven sağlamaktır. Engelliler açısından yeni sosyal politika
yaklaşımında temel hedef engellilerin toplumla bütünleşmesidir. Engellilik
konusu sosyal politikanın en sorunlu alanlarındandır ve bu durum
engelliliğin dinamik yapısından kaynaklanmaktadır. Engel gruplarına göre
yapılacak çalışma ve hizmet sunumları değişmektedir.
Ülkemizde ise sosyal politika açısından engelliliğin daha çok yoksulluk
bağlamında değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Engellilik yoksulluğun
ürünü olmamakla birlikte yoksulluk nedenidir ve ülkemizde engellilerimize
yeterli eğitim ve istihdam altyapısı söz konusu olmadığından engellilik
yoksulluk bağlamında hizmet sunumunun konusudur. Bu doğrultuda da
engellilere yönelik hizmet sunumunun öncelikleri sadece “ yardım “
başlığında toplanmaya uygun değildir ve bu türden hizmetler yeterli
değildir.
SONUÇ
Çağımızda, teknoloji alanında yaşanan gelişmeler eğitime verilen önemi
arttırmıştır. Eğitim sistemini ve insan gücünün niteliğini değiştirme
çabası önem kazanmıştır. İnsana verilen değerin artmasıyla, engelli
bireylere dönük, bireyi merkeze alan yaklaşımlar ön plana çıkmıştır. Özel
eğitimin özel bir uzmanlık dalı olmasından dolayı bu alanda çalışacak
öğretmenlerin nitelik ve niceliklerinin arttırılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
Eğitimin asıl amacı engelli kişinin yaşam boyunca kendi kendine
yetebilmesini sağlayacak becerileri kazandırmaktır. Bunun içine toplumsal
aktivitelere katılmak, iletişim becerileri, sosyal etkileşim ve duygusal
gelişim de girer. Bunların yanı sıra akademik beceriler de
kazandırılmaktadır.
Engelli kişinin kapasite ve becerilerinin belirlenebilmesi için eğitim
ortamında ve günlük yaşamında da gözlenmesi gerekir. Okul içinde uygulanan
program pratiğe yöneliktir. Öğretilen her şey aynı zamanda uygulatılır.
Çocuğun belli bir alandaki becerisini başka alanlara genellemek yanlış bir
çıkarımdır. Bireyselleştirilmiş eğitim programı hazırlanırken kişinin
öğrenme kapasitesi ve hızı dikkate alınmalıdır. Öğrenilen beceriyi
tekrarlatmak, öğrenmeyi pekiştirici rol oynar, aynı zamanda işlemi
hızlandırır.
Çocuk ayrı ayrı alanlarda değerlendirilip, yeteneklerine ve kapasitesine
göre program hazırlanır. Örnek olarak beden dili ve ses kullanarak
harflerin karşılıkları öğretilebilir. Özellikle günlük yaşamda
karşılaşabileceği tehlikeler ve olaylarla ilgili kelimeleri, iş yerindeki
makinelerin üzerindeki yazıları okuyup anlayabilmesi çok önemlidir. Özel
eğitim doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreci kapsar.
Mesleki eğitim de bunun önemli bir parçasıdır. Zihinsel engelli insanların
toplum yaşamına tam katılımının sağlanabilmesi için gereken becerilerin
özel eğitim süresince kazandırılması amaçlanmaktadır. Kişiye özel yaklaşım
olmadığı sürece eğitimde başarıdan söz edilemez. Sosyal yaşama
katılabilmek engelli birey için çok önemlidir. Bu tip yaklaşımlar bireysel
ve kişisel gelişimi destekler ve sosyal yaşama adaptasyonu arttırır.
Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki mevcut eğitim programları öğrencilerin eğitim
gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalmakta ve programların öğrenci
merkezli bir anlayışla hazırlanmadığı gözlenmektedir. Mevcut eğitim
programları ile çocuğa bilgi yüklenmesinden öteye geçilememekte bireyin
yaşama hazırlanması sağlanamamaktadır. Programlar öğrenci merkezli
hazırlanmadığı için de özel gereksinimli bireylere uyarlanmasında güçlük
çekilmektedir.
Ülkemizde eğitim alamayan engelli sayısı 200-250 bin kadardır. Özel
eğitimin gelişmesi için üniversitelerin engelli eğitimi veren bölümlerinde
araştırma ve uygulamalar desteklenmeli, engellilerle ilgili “ uygulama,
araştırma merkezleri” kurulması teşvik edilmelidir.
Özel eğitimin yapılabilmesi için engel grupları hakkında istatistik
bilgilerin tespiti doğrultusunda engelli bireylerin eğitim hizmetlerinden
yararlandırılması gerekmektedir. Yapılan eğitimlerde kaynak israfının
önlenmesi için bilinçli ailelerin katılımına da izin verilmeli ve
fikirleri alınmalıdır.
Engelliliğine rağmen toplum hayatında, başkalarıyla eşit düzeyde yer alma
fırsatlarından yararlanabilme şansına sahip olması halinde kişi , engelli
olmaktan çıkmaktadır. Engelliliğin ortadan kaldırılması, bir başka
ifadeyle engellilerin sosyal hayata eşit katılımının sağlanması sosyal
devletin aktif sosyal politikaları ve sosyal duyarlı kesimin katkılarıyla
mümkündür. Engelli öğrencilerin mevcut durumlarıyla ilgili aylık, dönemlik
ve yıllık gelişimleri takip edilmelidir, tüm engelli çocukların sağlıklı
bir eğitim alabilmesi için uygun ve yasal süreç içinde fiziki ortamlarının
düzenlenmesi tamamlanmalıdır.
Tüm ilköğretim okullarında görev yapmakta olan öğretmenlerin özel
geresinimli çocuklar ve özel eğitim, öğretim stratejileri konusunda en az
180 saat hizmet içi eğitimden geçirilmesi gerekmektedir ve özel eğitimde
yaş sınırına bakılmadan tüm engellilere hizmet sunulması için yasal
düzenlemeler yapılmalıdır. Özürlüler Kanunu’ da eksikliklerine rağmen
engellilere yeni sosyal haklar getirmiş ve birikmiş olan sorunların
çözümlenmesine önemli derece de katkı sağlamaya çalışmıştır.
KAYNAKÇA
Kitap ve Makaleler
T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Özürlüler Kanunu ve İlgili
Mevzuat, T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Ankara 2006
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 17. Milli
Eğitim Şurası, Ankara 2007
Aysoy, M., Yoksulluk Açısından Özürlülük, Yoksulluk Sempozyumu, Deniz
Feneri Yayını 2003
Başaran, S., Özürlülerin Toplumsal Bütünleşmesinde Yerel Yönetimlerin
Önemi, Sosyal Politikalar Dergisi, Sayı 2, 2007
Gökçeoğlu, Balcı, Ş., Tutunamayanlar ve Hukuk, Dost Kitabevi, Mart 2007
Karakaş, K., Engellilerin Toplumla Bütünleşme Sorunları, Ufkun Ötesi Bilim
Dergisi, Cilt-2, Sayı-2, Kasım 2002
Komisyon, “ Otistik Çocukların Eğitiminde Aile El Kitabı “, MEB, Ankara
2002
Seyyar, A., Sosyal Siyaset Açısından Özürlülüğe Karşı Mücadele, Türdav
Yayınları, İstanbul 2001
Seyyar, A., “Bakıma Muhtaç Yoksulların Evde Bakımının Kurumsallaştırılması
“, Yoksulluk ve Sosyal Hizmetler Sempozyumu, Hacettepe Üniversitesi-
Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Yayınları, Ankara 2003
Seyyar, A., “ Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele “, Deniz
Feneri Yayınları, 2003
Seyyar, A., “ Türkiye’ de Yoksullukla Mücadelede STK’ ların Rolü ve Önemi
“, 1. Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, 4-6 Haziran 2004, ÇOMU
Dardanos Tesisleri, Çanakkale,
Seyyar, A., “ Türkiye’ de Özürlülere Tanınan Sosyal Haklar “, Ribat
Dergisi, Kasım 2007
Özbudun, S., “ Bir Ayrımcılık Aracı ve Tarzı Olarak Yoksulluk “, Felsefe
Logos Dergisi, 2006
Özsoy, Y., Özyürek, M., Eripek, S., Özel Eğitime Giriş, Kartepe Yayınları,
Ankara 1998
Öztürk, M., Hayata Dokunuş-2, İlke Yayıncılık, İstanbul 2008
İnternet Kaynakları
www.beyazay.org.tr
http://orgm.meb.gov.tr/Mevzuat/573.htm
http://ozelegitimci.blogcu.com/ozel-egitim-nedir_627077.html
www.ozida.gov.tr
www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2haberno=6501
www.rehabilitasyon.com
www.tofd.org.tr