|
Karatay Üniversitesi
Sosyal Hizmet Uzmanı |
|
Sosyal
Psikiyatriyi Doğru Anlamak |
GİRİŞ On Sekizinci Yüzyılın sonlarında Fransız Hekim Philippe Pinel tarafından başlatılan psikiyatrik hastaların “zincirlerinden kurtarılarak, toplum içerisinde, anlayış ve hoşgörüyle tedavi edilmeleri gerektiği düşüncesi” psikiyatri tarihinde sembolik bir anlam taşımasının yanı sıra gün geçtikçe taraftarı artmakta olan, psikiyatriyi salt bir tıp uygulaması olmaktan çıkarıp, toplumla etkileşime sokan sosyal psikiyatrik akımın ortaya çıkmasında öncülük etmesi bakımından da önem taşımaktadır. II. Dünya Savaşında mental bozukluklardaki artış, savaş sonrasında yapılan araştırmalarda çevre, sosyal durum ve hastalık arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılması hasta ve hastalıkların değerlendirilmesinde sosyal etkenlere daha fazla ağırlık verilmesine neden olmuştur. Düşünce alt yapısı Pinel’e kadar uzanan sosyal psikiyatri; II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ruhsal hastalıklara yaklaşımdaki tutum ve inanç değişikliğinin bir sonucu olarak , pskiyatride yeni bir akım olarak ortaya çıkmıştır. SOSYAL PSİKİYATRİ KAVRAMI Yakın dönemde psikiyatristler aktivitelerini pek çok farklı yöne kaydırmışlardır. Bu durumdan bir miktar kargaşa doğmuştur, çünkü “toplum psikiyatrisi”, “toplum ruh sağlığı”, “sosyal psikiyatri ve “koruyucu psikiyatri” gibi farklı alanların sınırları net değildir (Caplan, 1964). Toplum psikiyatrisi primer hedefine göre iki alternatif yönelimle gerçekleştirebilir: Mental bozukluk gösteren kişilerin rehabilitasyonunu ve tedavisini sağlamak veya mental bozuklukların sıklığını azaltmak. İkinci yaklaşım koruyucu psikiyatri yaklaşımını içerir. Koruyucu psikiyatri, toplum psikiyatrisi içinde özel bir yaklaşımı ifade eder. Koruyucu psikiyatride daha çok hasta olma riski taşıyan kişiler üzerinde odaklaşılır, hasta olmayan kişilerin hasta olmaya dirençleri artırılmaya çalışılır (Caplan, 1964). Sosyal psikiyatri kavramı çağdaş psikiyatrideki kullanımı ile, çok geniş bir model ve uygulama yelpazesi oluşturmaktadır. Bu kavram toplum tarafından ya da toplum içinde bakımı ifade etmek için kullanılabilmektedir. Bakım veren merkezlerin hastanelerden topluma kaydırılması olarak da tanımlanabilir (Goldman ve Arkadaşları 1983’a, Akt: Strathdee ve Thornicroft 1997:513-514). Sosyal psikiyatri alanında akademik çalışmalarının yanısıra gönüllü çalışmaları ile de tanınan Sayıl (1996:1), sosyal psikiyatriyi: “Ruh hastalıklarının oluşumunda, tedavisinde ve ruh hastalıklarının önlenmesinde, ruh sağlığının daha iyiye götürülmesinde sosyal etkenlerin rolünü araştıran bir daldır.” şeklinde açıklamaktadır. Ziyalar, ‘Sosyal Psikiyatri’ (1999) adlı kitabının “İkinci Baskıya Önsöz” bölümünde sosyal psikiyari kavramını ilk ve eski çağlardan başlayan ve günümüze kadar ulaşan geniş bir tarihsel perspektif içerisinde değerlendiriyor. Ziyalar, özellikle 16. yüzyılın sonlarında oluşmaya başlayan pozitif düşüncenin ve onun ürünü olan ‘abstre düşünce’ ve ‘abstre davranma’ biçimlerinin önemine değindikten sonra; fizyoloji, fizyopatoloji, psikoloji, sosyoloji, fizik antropolojinin ve bu arada çevre ve çevrecilik görüşlerinin güçlenmesi sonucunda ortaya çıkan bilimler topluluğu ile sosyal psikiyatrinin amacı ve görev alanının oluşmaya başladığını öne sürüyor. Ziyalar’a göre sosyal psikiyatri, kültürlerin incelenmesi inanış ve davranış tarzlarının öğrenilmesi, bilgilendirme ve eğitim yardımı ile bu kişi ve toplumlara ulaşmakla görevlidir. İnsan huylarını, duygulanımlarını ve davranışlarını dogmalardan, ilkellikten, arkaik düşünceden, suç yatkınlığından, giderek artan seksüel “perversion”lardan, madde bağımlılığından arıtmaya yönelik bir yaklaşım sergilemesi bakımından sosyal psikiyatri ile hümanistik psikoloji arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. “Sosyal Psikiyatri Benim İçin Ne Anlam Taşıyor?” (What Social Psychiatry Means To Me?) adlı çalışmasında sosyal psikiyatri kavramını detaylı bir şekilde tartışan Bierer (1974:3), sosyal psikiyatriyi bir düşünce biçimi olmaktan çok bir hareket olarak değerlendirmiş ve şu çarpıcı açıklamalarda bulunmuştur: “Sosyal psikiyatri; kendisini akıl hastalarına karşı ön yargıdan arındırarak; önleme, tedavi ve hastalıktan sonraki bakım düşüncelerini öne çıkarır, bu doğrultuda modern araştırma yöntemlerini kullanır. Dogma merkezli yaklaşım yerine hasta merkezli yaklaşımı tercih eder. Hasta merkezli yaklaşım ve tam-bütüncül yaklaşım (total-gestalt approach) ile mümkün olan en iyi sonuçları almaya çalışır. Geniş ufuklu personellerle iş birliği ve demokratik kurallar içerisinde, tedavi sürecinde hastanın yeteneklerini ve toplumun kaynaklarını kullanmayı amaçlar.” Yapılan tanımlamalar birlikte değerlendirildiğinde öncelikli olarak sosyal psikiyatrinin bir disiplin veya meslek olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Kavram; psikiyatri çerçevesinde işlevsellik kazanan ve ruhsal hastalıkların tedavisinde korunmanın tedaviye tercih edildiği, çevresel ve kültürel faktörlerin tedavi sürecinde gözönünde bulundurulduğu bir anlayışı, yaklaşımı ya da Bierer’in deyimiyle bir hareket’i (movement) ifade etmektedir. SOSYAL PSİKİYATRİDE İKİ ÖNEMLİ NOKTA Yukarıda tartışılan tanımlar çerçevesinde sosyal psikiyatri hareketinin çıkış noktası; çevrenin ruh sağlığı üzerinde etkili olduğu düşüncesine, hedef noktası; toplum ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesine dayandırılabilir. Aslında, sosyal psikiyatrinin çıkış noktasında yer alan ruhsal sorunların çevre ile ilişkisi çok eskiden beri bilinen ancak yeterince üzerinde durulmayan bir konudur. Geçtan (1994:14), psikoanalitik yaklaşım içerisinde ruhsal sorunların çevre ile ilişkisini şu şekilde açıklamaktadır: “İnsanın doğduğu andan başlayarak yaşadığı olumlu ve olumsuz olaylar ve bunların izleri, varoluşunun bir parçası durumuna gelir. Kalıtsal ve biyo-kimyasal etmenler ya da bedensel sakatlıklar gibi durumların dışında, bireyin ruhsal sorunları çevresiyle etkileşimi sonucu oluşur. Kişinin yaşı ve çevrenin bıraktığı izlerin derinliği ters orantılı olduğundan çocukluğun ilk dönemlerindeki sarsıntılar daha kalıcı bir nitelik taşır ve etkilerini yaşam boyunca sürdürürler.” Sosyal psikiyatride bir diğer önemli nokta; sosyal psikiyatrinin toplum ruh sağlığını korumayı ve geliştirmeyi hedeflemesidir. Sosyal psikiyatrik yaklaşımın hedefine ulaşması disiplinlerarası işbirliğine yönelme’yi ve toplum kaynaklarının kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Disiplinlerarası işbirliği içerisinde toplum kaynaklarıyla hareket etmek; hastanın tedavisini doğal çevresi içerisinde gerçekleştirmeye ve aynı zamanda psikiyatristin klinik-hastanelere başvuran kişiler dışındaki nüfus grupları ile ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi konusunda ilişkiye girmesine olanak sağlayacaktır. Toplumun bütün kesimlerinin ruh sağlığı hizmetlerinden yararlanmasında fırsat eşitliği’nin sağlanması, tedavi yükünün topluma paylaştırılması sosyal psikiyatri hareketinin hedefine ulaşması ile mümkün olabilecektir. Bierer (1973:2), sosyal psikiyatride disiplinlerarası çalışmanın kaçınılmaz olduğu düşüncesine “Sosyal Psikiyatrinin Krizi” (The Crisis of Socal Psychiatry) adlı diğer bir çalışmasında yer vermiştir: “Sosyal ve toplumsal psikiyatrinin bütün hareketi bizim itirafımızla başlamıştı: Biz psikiyatristler olarak, yalnız bu büyük akıl ve duygu problemini çözemeyiz ve belki bu sahada çalışan bütün disiplinlerin temsilcilerinden oluşmuş, uygun olarak entegre edilmiş takımların kurulması bu zor problemin çözülmesinde yardımcı olacaktır. Onun için çalışmalarımızda gösterdik ki, psikiyatristi bir çoklu-disiplin takımıyla değiştirmek hastanın yararınadır.” Psikiyatri dışında ruh sağlığı alanında çalışan, disiplinlerarası işbirliği içerisinde yer alacak tüm meslek elemanlarının (psikolog, psikolojik danışman, aile hekimi, sosyolog, sosyal hizmet uzmanı, sağlık eğitimcisi, hemşire vb.) psikiyatrik oryantasyon kazanmış olması verilecek hizmetlerin kalite ve etkinliğini artıracaktır. DEĞİŞEN PARADİGMALAR VE DEĞİŞEN İLGİ-ARAŞTIRMA ALANLARI Sosyal psikiyatrik yaklaşımın disiplinlerarası çalışmayı öne çıkarması, hastalığın tedavisinde hastanın, hasta yakınlarının ve toplumun ilgili kurumlarının aktif katılımını özendirmesi ve bu yaklaşım çerçevesinde psikiyatristlerin ilgilerini bireylerden, daha büyük gruplara çevirmesi aslında psikiyatride değişmekte olan paradigmaların birer ürünüdür. Psikiyatride değişen paradigmaların postmodernist bir bakış açısına sahip olduğu iddiasını savunan Scambler (1998:1054), sosyal psikiyatrinin temel ilgi alanlarından biri olan etiketlenmeye maruz kalmış bir hastanın durumunu “Stigma ve Hastalık: Değişen Paradigmalar” (Stigma and Disease: Changing Paradigms) adlı makalesinde tartışarak tedavide karşılıklı ve güvenli bir şekilde ortaklaşa çalışmanın önemine işaret ediyor. Ayrıca Scambler, hastalıkların tedavisinde Bierer’in önerdiği tam bütüncül yaklaşım’ı andıran, holistik yaklaşım öneriyor. Ruhsal hastalıkların tedavisinde mevcut paradigmaların yenilenmesinde disiplinlerarası bilgi ve tecrübe aktarımının da etkili olduğu bir gerçektir. Elbette sosyal psikiyatri de disiplinlerarası işbirliği sürecinde tüm toplum ve insanbilimlerinin verilerini kendi odağında yer alan ilgi alanlarında değerlendirecek ve uygulamada kullanacaktır. Sayıl (1996:1), sosyal psikiyatrik yaklaşım içindeki ilgi alanlarını dört ana başlıkta incelemiştir. Sayıl’a göre sosyal psikiyatri: Ruhsal bozuklukların başlangıç, gelişim, tedavi ve sonuçları ile ilgili toplumsal, ekonomik, siyasal etkenlerin üzerinde çalışır. Toplumun yapısal çerçevesi üzerinde psikiyatrik hizmetlerin örgütlenişi ve toplum ruh sağlığını koruyucu önlemler üzerinde çalışır. Epidemiyolojik çalışmalarla ruhsal sorunların boyutları ve risk etkenleri üzerinde odaklanır. Ruhsal bozukluklardaki kültürlerarası farklar ve benzerlikler üzerinde kıyaslamalı çalışmalar yapar. Genel ve soyut ifadelerden özel ve somut ifadelere yöneldiğimizde sosyal psikiyatride ilgi ve araştırma alanları için aşağıdaki konular örnek olarak verilebilir: “Koruyucu ruh sağlığı kavramı, yaşam kalitesi kavramı, psiko-sosyal bozuklular, halk sağlığında koruyucu hizmetler, psikiyatrik hastalıklarda tedavi-bakım-izleme, etiketleme (stigma) iptila-bağımlılık, saldırganlık (agression), Alkolün sosyal yapı üzerindeki etkileri, intihar (suicide), şiddet, savaşlar, ırkçılık, aile-akrabalık-soy ilişkileri, sosyal destek sistemleri, sosyal değişim, sosyal izolasyon, psikiyatrik hastalıklarda kültür değişkeninin rolü, kaideler roller ve davranışlar, evlenme probleminde kişisel özgürlük ve toplum yasaları, okul öncesi çocuklarında kötü alışkanlıklar, yaşlılarda görülen psikopatolojik belirtiler, gençliğin ruhsal ve sosyal problemleri, yoksulluk, işsizliğin psikopatolojisi, sosyal politika.” Yukarıda örnek olarak verilen sosyal psikiyatrinin ilgi ve araştırma alanlarına giren konulara genel perspektiften bakıldığında bu konuların aynı zamanda sosyoloji, antropoloji, sosyal hizmetler, psikoloji, sosyal psikoloji, halk sağlığı, politika, yönetim, hukuk, krimonoloji, psikofarmakoloji gibi bir çok bilim dalının da ilgi ve araştırma alanı içinde olduğu kolayca anlaşılacaktır. Bir ilgi-araştırma alanı birden çok bilim dalının konusu olabileceği gibi bir bilim dalıda birçok ilgi-araştırma alanına sahip olabilir. Her ne kadar bir anlayış-yaklaşım veya hareket olarak ortaya çıkmışsa da sosyal psikiyatrinin bilimsel temeli, tıbbi bir disiplin olma hevesi içinde, nazenin bir konumda bulunan psikiyatriye (Sayar, 2001) dayanmaktadır. Elbetteki sosyal psikiyatri, yukarıda adı geçen konuları kendi odağında görüp-değerlendiren bilim dallarından iyi bilemeyeceği gibi, zaten böyle bir yargı da taşımamaktadır. Gözden kaçırılmaması gereken nokta; sosyal psikiyatrinin adı geçen konuları nasıl anladığı ve hangi bakış açısıyla değerlendirdiğidir. Kuşkusuz bu sorulara verilecek cevaplar sosyal psikiyatrinin neden bu konulara ilgi duyduğunu ve neden araştırma kapsamına aldığını ortaya çıkaracaktır. İlgi ve araştırma alanları açısından sosyal psikiyatrinin bir çok disiplinin odağında bulunan konuları kapsamına almasının en önemli nedenlerinden biri sosyal etkenlerle ruh sağlığı arasındaki ilişkinin çok yönlü, çok değişkenli ve çok karmaşık olmasıdır. Sayıl’ın (1996:8) da belirttiği gibi bu etkileşimlerin açıklık kazanması için daha çok gelişmiş yaklaşım modellerine ihtiyaç vardır. Bu sosyal psikiyatri kavramını reddetme yerine daha da önemli kılan bir sonuçtur. YARARLANILAN KAYNAKLAR BIERER Joshua. “The Crisis of Social Psychiatry” The Internationall Journal of Psychiatry, Vol. 19, Nos. 1&2, 1974. BIERER Joshua. “What Social Psychiatry Means To Me?”. The Internationall Journal of Psychiatry, Vol. 19, Nos. 1&2, 1974. CAPLAN Gerald. Principles of Preventive Psychiatry. New York: Sixt Printing Basic Books, Inc., USA. 1964. GEÇTAN Engin. Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar. İstanbul: 13. Baskı, Remzi Kitabevi, Nisan 1997. SAYIL Işık. “Sosyal Psikiyatri”. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. Ankara: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ANTIP A.Ş. Yayınları, 1996. SAYAR Kemal. “Psikiyatri ve Epistemoloji”. www.psikiyatri.net. Erişim: 30 Ekim 2001. SCAMBLER Graham. “Stigma And Disease: Changin Paradigms”. The Lancet, Vol.352, September 26, 1998. STRATDEE Geraldine, THORNİCROFT Graham. “Community Psychiatry And Service Evaluation”. The Essentials of Postpruduate Psychiatry. United Kingdom: Cambridge University Press, 1997. ZİYALAR Adnan. Sosyal Psikiyatri. İstanbul:2. Baskı, Yüce Reklam Dağıtım A.Ş.,Haziran 1999 |
|
|
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |