|
Sosyal Hizmet Uzmanı |
|
![]() |
Sosyal Hizmet Mesleğinin
yaşadığı sorunlarının nedeni mensupları mı? |
Çoğu sosyal hizmet uzmanının, çoğu sosyal hizmet akademisyeninin ve sosyal hizmet meslek örgütünün dile getirdiği gibi sosyal hizmet mesleği üzerine pek çok saldırı olduğu kuşkusuz. Mesleği kimliksizleştirme, sıradanlaştırma çabaları olduğu da. Bu yazıyı kaleme almama vesile olan Sayın Prof. Dr. İlhan TOMANBAY’ın “Sosyal Hizmetler Gerçekten Nereye? Ya da Sosyal Hizmetler; Nereden Nereye” adlı yazısıdır. Sayın hocamızın hoşgörüsüne ve yazılarında eleştirel bakabilmeyi cesaretlendirici yaklaşımına güvenerek son yazısı üzerine görüşlerimi ve önerilerimi okuyucuyla paylaşmak istedim. Umarım düşüncelerimi yeterince ifade edebilirim. Öncelikle şu kavram sorununa bir bakalım. Sayın Prof. Dr. TOMANBAY, neredeyse her yazısında konuyu sosyal hizmet uzmanı, sosyal hizmet, sosyal çalışmacı ve sosyal çalışma kavramlarına getirip neredeyse tüm sorunların kaynağında bir şekilde bu kavram tercihlerinin etkisi olduğu gibi bir söylemde bulunmaktadır. Yaşanan olayların hep aynı nedenden olduğuna inananlar için bir atasözümüz vardır: “benin oğlum bina okur döner döner yine okur” diye. Bu atasözünü “biz yaptık biz bulduk” görüşü için de bir şekilde ileri sürmek pekâlâ mümkündür. Sanki tüm sürecin sorumlusu sosyal hizmet camiasıymış gibi. Bakalım durum nedir? Sayın Prof. Dr. İlhan TOMANBAY‘ın hoşgörüsüne sığınarak “Sosyal Hizmetler
Gerçekten Nereye? Ya da Sosyal Hizmetler; Nereden Nereye” adlı yazısı
üzerine birkaç nacizhane düşüncemi burada paylaşmak istiyorum. Bizdeki açık öğretim sistemini destekleyerek sosyal hizmet alanına katkı verebileceğimiz düşüncesinde de değilim. Derhal bu sistem değiştirilmelidir. Değiştirilmesine gücümüz yetmiyorsa suç ortağı olmamamız gerekir. Bunun yanlışlıklarını yazabilmek, söyleyebilmek gerekir. Hiçbir şey yapamazsak da gücümüz yetmezse de tarihe kayıt düşmek gerekir belki de. Yine nacizhane araştırmama göre (yada öğrenebildiğime göre) sosyal hizmet uzmanlarını bizdeki açık öğretim sistemiyle yetiştiren başka bir ülke bulunmamaktadır. Kendi içimizde aslan geçinip dışarıdan mesleki kimliğimizi saldıranların onayını almak, alkışını duymakla entelektüel olunacağı kanısında da değilim. Bu şekilde “kendini aşmış aydın” mı olunuyor? Doğrusu bilemiyorum. Ama sosyal hizmet eğitiminde ve uygulamasında sıklıkla duyduğumuz gibi konuya sistemci ve bütüncü baktığımızda evet bu alkışın meslek camiası dışında alındığı ve de kaynak gösterilerek sosyal hizmet uzmanlarına siz sosyal hizmet uzmanı değilsiniz siz sosyal çalışmacısınız, hocanıza da sorduk deyiveriyorlar. Sosyal hizmet bilim dalı dışından olup alanla ilgili makale yazan (ki olabilir, bunda eleştirilecek bir durum yok) bir “bilim insanı” sosyal çalışmacıların duayeni durumundaki bir tanımlamayla sayın Prof. Dr. TOMANBAY’ın kavramsal tartışmalarını kaynak göstererek tartışma yürütebilmektedir. Bizler Sayın TOMANBAY’ın görüşüne göre Sünni İslam toplumu olarak hep başkalarında suçu arayan bir kültürlenmeyle konulara yaklaşıyoruz ya! Peki bize karşı suçlamaları yapanlar, saldıranlar özeleştiri yapabilme yeteneğine sahip! Hıristiyan toplumlarının kültürüne veya Japon kültürüne mi sahipler? Onlar kendilerinde hiç hata aramazlarken bizlerin kendimizde bu kadar açımsızca hata aramamız kendine güvensizlik veya aşağılık kompleksi olmayacak mı? Onlar sosyal hizmet uzmanlarının rollerini biz de yerine getirebiliriz deyip “rol çalmaya” çalışırlarken bizler “ben nerede hata yaptım?” şarkısını mı söyleyeceğiz.
Tüm bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur ki Sünni İslam inancının özeleştiriden çok eleştiri ve başkalarını suçlama yönünde ortaya koyduğu, besleyip büyüttüğü bir değer yargısı yoktur. Toplumuzda böyle bir değer yargısı varsa da bunun Sünni İslam inancıyla açıklanması dayanaktan yoksun bir iddiadan öteye geçmeyecek eksik bilgiye dayalı bir kişisel görüştür. Yani bilimsel değildir. Bu da demek oluyor ki sosyal hizmet uzmanlarının da ekseriyetinin dayandığı feodal kültürel değerlerin (!) kaynağını oluşturan din eksenli bir özeleştiriden kaçma, başkalarını suçlama, suçluyu başka yerlerde ve kişilerde arama gibi genel geçer olduğu sayıltısı da dayanaktan yoksundur. Bu yazarın şahsi düşün dünyasındaki çıkarsamalardan, genellemelerden öteye gitmeyen/gitmeyecek iddia olduğu anlaşılmaktadır. Sosyal hizmet akademiyası, aydını, uygulayıcısı gereksiz yada zamansız tartışmalar yapmak yerine fiiliyatta ortaya çıkan yaşamsal konulardan başlamak üzere kendini ortaya koymalıdır. Meslek camiasına eleştiri yapmak, kendi içinde konuşmak en kolay olanı. Kendini suçlamakta öyle. Marifet özeleştiri yaparken konuyu bütünlük içinde değerlendirebilmek ve mesleğe saldırılar karşısında da cesur tartışmaları yapabilmektir. Meslek adına konuşanların mesleki riskleri, ülke gerçeklerini dikkate almadan hareket etmeleri emin olunuz ki mesleğe ve mesleğin yararlanıcılarına (müracaatçılara) yarar sağlamaz. Bu olsa olsa mesleği güçsüzleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalışanlara yarar sağlar, destek olur. “Sosyal çalışma görevlisi” tanımı yapılırken, sosyologların Prof. Dr. etiketli dernek başkanlarının “sosyal çalışmacı” kadrolarına sosyoloji mezunları da atansın, atanması gerekir şeklindeki ilgili makamlara başvuru yaptıklarında karşı çıkış göstermeyip susan sosyal hizmet aydınının rolü, çok da aydın rolü olmasa gerek. Meleklerin cinsiyetini tartışmakla uğraşmaktan artık vazgeçmeliyiz. Zamanı geldiğinden meslek camiası uygun yolla kavramlarını da tartışır unvanlarını da. Ama hukuki mesleki kavramlar üzerinde entelektüel tartışma yürütmekle bir yere varamayız. Sorun düşünüldüğünden daha büyük ve çok kapsamlı. Kuşkusuz Sayın Prof Dr. TOMANBAY’ın yazısında haklı olduğu konular çokçadır.
Özellikle yeni bölüm açılması konusunda direnç gösterilmesi noktasında haklı
olduğunu düşünmekteyim. Toplumsal gelişme kuramına göre konuya yaklaşan
Sayın TOMANBAY’a bu kurama dayalı olarak da mesleğin günün ihtiyaçlarına
göre kendini yenileyip geliştirerek hak ettiği konuma geleceğine de inanarak
katılmaktayım. Ancak bu süreyi kısalmak yerine suçu yalnızca ya da
çoğunlukla kendimizde arama anlayışından ve buna uygun davranmaktan
vazgeçmediğimiz sürece istenilen düzeye gelebilmek için sürenin uzatılmasına
hizmet etmiş oluruz. |
|