|
Sosyal Hizmet Uzmanı |
|
![]() |
Sosyal
Çalışma Bilim Dalı Mı Yoksa Meslek Dalı Mıdır? |
Oysa uygulamadan kopuk bir akademi dünyası ve kuramdan kopuk bir uygulamacı dünyasının sosyal çalışma (social work) evreninde kabul edilebilir olması beklenemez. Her iki kesimin de birbirini besleyen aktörler olması gerekir. Katılımcıların çekingen duruşları ve kavramları kullanmadaki kafa karışıklıkları ve sosyal çalışma konusundaki uygulama ve literatür konusundaki eksiklikleri çabuk fark edilir düzeydedir. Sosyal çalışmacıların ve daha genel ifadeyle sosyal çalışmanın bilgi üretemeyeceği, başka bilimlerin bilgilerini kullandığı, kullanması gerektiği, bilim olmadığı şeklindeki açıklamalar oldukça ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü idi. Sahi sosyal çalışmacılar veya sosyal çalışma bilgi üretemez mi? Gerçekte sosyal çalışma bilim değil midir? Biz mi içgörüyü kaybettik? Şizofreni hastası mı olduk ne: Sosyal çalışmayı bilim sayıyoruz? Sayın DEMİRDÖVEN sunumunda sosyal çalışma gibi tıp ve hukuku da bilim olarak saymadı. Sosyal çalışmanın/sosyal hizmetin (social work) bir bilim dalı olup olmadığı zaman zaman tartışılmakta olan bir konudur. Tartışma dahilinde irdelenen önemli bir soru ise sosyal çalışmanın bir bilim mi yoksa sanat mı olduğu sorusunda yatmaktadır. Bu sorulara net ve nihai bir cevap vermek her zaman kolay olmasa da, "sosyal çalışma bir bilim değildir." diyerek kestirip atmak da doğru olmayacaktır. Sosyal çalışmanın bilim olup olmadığını tanımlayabilmek için öncelikle bilimin tanımlanması gerekmektedir -ki bu da pek de kolay bir iş değildir. Ancak bilimin temel metodolojisinden yola çıkılarak bilimin ne yaptığı kabaca da olsa sorgulanacak olursa, sosyal çalışmanın bilimselliğine yönelik işlevsel bir analiz yapmamıza yarayacak kadar bilgi edinebiliriz: Bilim insanları, etraflarında süregelen olay ve olguları gözlemleyen, hâlihazırda var olan bilgi birikiminden yola çıkarak bunlara yönelik hipotezler geliştirerek açıklamalar yapmaya çalışan, bu hipotezlerini test eden, yanlışladıklarını eleyen, doğruladıklarını ise elimizdeki bilimsel bilgi birikimine ekleyerek insanlığın bilgi dağarcığını genişleten insanlardır.
Bu açıdan bakıldığında sosyal çalışma, tartışmasız olarak
bir bilim dalıdır. Zira sosyal çalışmacılar, kendilerine
gelen müracaatçıları incelerler, gösterdikleri semptomlara
bağlı olarak sıkıntılarının sebebini yansıtacak bir
açıklama geliştirmeye çalışırlar, bunu yaparken
halihazırda var olan bilgi birikimlerinden faydalanırlar,
bu açıklamalarından yola çıkarak bazı müdahale/uygulama
yöntemleri uygularlar, başarısız olanlardan vazgeçip,
başarılı olanlara odaklanarak sorun/ihtiyaç ile
müdahale/uygulama arasında bağlantılar kurarlar ve böylece
insan-sorun/ihtiyaç ilişkisine dair bilgi dağarcığımıza
katkı sağlarlar. Hatta sosyal çalışmacılar,
karşılaştıkları extreme durumlar veya bazı
sorunlara/ihtiyaçlara karşı keşfettikleri yeni müdahale
yöntemlerini hakemli dergilerde yayınlayarak sosyal
çalışma biliminin akademik bilgi dağarcığını
genişletirler. Tüm bunlar göz önüne alınacak olunursa,
sosyal çalışmanın bir bilim dalı olmadığını iddia etmek
yanlış olur diye gözükmektedir. Ne yazık ki sosyal çalışma için aynı şey geçerli değildir:
Bazı müdahale yöntemleri, bilimin diğer
sahalarında gördüğümüz kadar tekrar edilebilir değildir.
Birçok sorunun/ihtiyacın her seferinde birebir aynı
patikayı takip etmediği bilinmektedir. Birebir aynı
semptomlara sahip iki müracaatçıya birebir aynı sosyal
hizmet (sosyal çalışma) uygulamasının-müdahalesinin
yapılması, birebir aynı iyileşme/sorun çözülmesi
süreçlerini tetiklememektedir. Yani sosyal çalışmada
stokastisite (belirsizlik ve rastgelelik) daha çok
karşımıza çıkmaktadır.
Her ne kadar anlaması ve kabullenmesi kimi zaman çok kolay
olmasa da, sosyal çalışmayı "temel bilgi üretmiyor" diye
bilimlerden dışlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
İnsanın bilgi birikiminin bir uzantısı olan ve bilimin
temel metodolojisini takip eden sosyal çalışmayı, bilimden
ayrı görmemiz, bilimin uzantısı olarak analiz etmememiz
hata olacaktır. Ancak amacı temel bilgi üretimi değil, üretilen temel bilgiyi kendi müracaatçı sistemine/sistemlerine uygulayarak müracaatçılarının kendilerini daha iyi tanıma ve sorunlarını çözme/ihtiyaçlarını giderme işidir. Bu bakımdan sanatın önemli parçalarını barındırdığı doğrudur. Lakin bir şeyin sanatsal açılarının olması, o işin bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Sosyal çalışmanın bilimselliği ile ilgili tartışmalardaki bir diğer nokta da öngörü problemidir. Yine fizikten örnek verecek olursak: Eğer ki havaya atılan taşın yeri düşmesinde, taşa etki eden kuvvetlerin her birini bilebiliyorsak, taşın hangi noktaya düşeceğini neredeyse kesin bir şekilde hesaplamamız mümkündür. Kuvvetler aynı kalmak kaydıyla o topu 100 defa da fırlatsanız, neredeyse tamamında aynı ve önceden hesaplanabilir olan o noktaya düştüğü görülecektir.
Ancak sosyal çalışma bilimi dâhilinde
bir sorunun geleceğini tahmin etmek çok güçtür. Örneğin; huzurevinde çalışan bir sosyal çalışmacının bilime yeni bilgiler katmak gibi öncelikli bir amacı yoktur. Bu bakımdan onların icra ettikleri iş birazcık daha "sanatsal"dır. Burada sanatsalı tırnak içinde kullandık, çünkü yaptıkları iş bilgi birikimi, iletişim becerisi ve donanım gerektirmesi bakımından "sanatsal/mesleksel”dir. Öte yandan "spesiyalist" olarak da bilinen uzmanlar da sıklıkla müracaatçılara bakıyor olsalar da, bu müracaatçılara birer "müracaatçı" olarak değil, "deney örneği" veya "denek" olarak bakarlar. Bu kulağa "korkutucu" ya da "soğuk" geliyor olabilir. Ancak her bilim insanının incelediği bir "unsur" ("denek") vardır. Bir astronom için bu unsur "Ay" olabilir, bir etolog için bu unsur "şempanze" olabilir, bir sosyal çalışmacı içinse bu unsur "insan"dır. Her bir müracaatçı, ayrı bir dünya, temel evren yasalarına boyun eğmek zorunda olan yeni bir gezegen gibidir ve sosyal çalışmacının görevi, elde bulunan verilerden yola çıkarak bu "gezegeni" tanımlamaktır. Bu emek ve çaba sırasında nice ilginç vakayla karşılaşılır ki bu "ilginçlikler", biz insanların kendisini tanımak yolunda önemli adımlar atması bakımından çok büyük öneme sahiptir. Dolayısıyla, toparlayacak olursak, sosyal çalışmanın bilimselliği iddia edildiği kadar tartışmalı değildir ve olmamalıdır da! Sosyal çalışma, verilerden yola çıkarak sonuçlara ulaşma işidir. Bu sürecin içerisinde çok büyük miktarda bilimsel düşünce, mantıklı sorgulama, olasılıkları sistemli bir biçimde eleme gibi faktör bulunduğu gibi, "iletişim becerisi", “değerlendirme becerisi” ve "bilgi donanımı" bakımından önemli miktarda sanatsal unsuru da bünyesinde barındırmaktadır.
Lakin temellerinin sosyal bilimlerden
geliyor olmasından ötürü, sosyal çalışma içerisinde de
tıpkı diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi bol miktarda
belirsizlik bulunmaktadır. Bu belirsizlikler kimi zaman
tamamen kaotik olduğu için tespit etmesi mümkün
olmayabilir. Kimi zamansa henüz elimizde yeterli veri,
bilgi bulunmuyor oluşu çeşitli analizleri
güçleştirmektedir. |
|