|
Sosyal Hizmet Uzmanı |
|
![]() |
Sosyal Hizmet Akademisyenleri Arasındaki
Kavram Anlaşmazlığı |
Son zamanlarda social work camiasında sıklıkla görmeye başladığımız -sayın prof. TOMAMBAY’I ayrı tutarak söylemliyim ki- kendi meslektaşlarına saldırarak kişisel kariyer yapma, ”kendini aşmış aydın kişi” portesi çizmeye çalışma yönündeki tutum ve davranışları en hafif ifadeyle yanlış bulmaktayım. Ağasına yaranmaya çalışan “maraba” tavrı içinde bulunan social work mensuplarını da bugüne kadar ki mesleki ömrümde alanda görmüş biri olarak dik durmayı, gerçekçi olmayı, başka mesleklere saygı duymayı ancak kendime ve mesleğime en az duyduğum saygı kadar da saygı beklemeyi doğru tutum olarak görüyorum. Mesleki varlığıma, bütünlüğüme saldıran veya bu saldırılara kendi mesleklerini alet eden uygulamalar karşısında itiraz etmeyen, etik ilkleri hiçe sayan diğer sosyal mesleklere karşı bu abartılı, kompleksli sevgi yada saygıyı gösterme hangi ruh haliyle açıklanabilir. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden dışlanmaya çalışılan, aile danışmanlığı konusunda pdr’cilerin tutumları, tepkileri ortadayken biz social workerlar öğretmene, rehber öğretmene, psikologa, sosyologa ayıp olmasın, rencide olmasınlar mı deyip çekingen davranacağız. Anası ve/veya babası olmayan çocuğun yanında çocuğunu sevmeyene ebeveyn rolünü mü oymayacağız? Toplumda yoksullar, açlar var diye lokantaya gidip yemek mi yemeyeceğiz? Ne yapacağız? Bunlar belki toplumsal kültürel alanda birileri tarafından erdemli davranışlar olarak nitelendirilebilirler? Ama profesyonel alanda buna gerek yok diye düşünüyorum. Bir psikiyatr uygulamalarında social work alanı içine giren konularda gerekli hassasiyeti gösteriyor mu? MEB’de psikososyal sağlık veya rehabilitasyon alanında social workerları dışlayan öğretmen ve pdr camiası social workerlar rencide olmuştur diye düşünmüş müdür acaba? Hiç sanmıyorum. Ben hiçbir mesleği dışlayalım veya herhangi bir mesleği sıradanlaştıralım da demiyorum. Mesleğe yoğun saldırıların olduğu bir dönemde bu tür kavramsal sorunların öne çıkartılması ve bunun da social work camiası içinde ve üstelik alanın en eski yükseköğrenim kurumu olan Hacettepe Üniversitesi İİBF Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı tarafından gündem yapılması en azından zamanlama ve önceliklendirme olarak doğru olmadığı görüşündeyim. Sosyal hizmet, sosyal hizmet uzmanı kavramları üzerinde sıklıkla duran, birçok yazısında konuyu bu kavramlara getiren sayın prof. TOMAMBAY’ın “sosyal çalışma görevlisi” kavramını, bu kavramın içinin dolduruluş biçimini, farklı mesleklerin sanki social work eğitimi almış gibi işlendirilmelerin, yetkilendirilmeleri konusunda yazı yazmasının socail work camiası için daha yararlı olacağını düşünmekteyim. Bilemiyorum ama inanıyorum ki sayın Prof. TOMAMBAY bunu sözlü olarak çeşitli ortamlarda dile getirmiştir. Ama kendisinin de “…düşüncelerin kalıcı olması ve yayılması için birkaç kişi kendi aralarında konuşarak değil yazarak tartışmaya gereksinimimiz çok büyüktür” tümcesiyle ortaya koyduğu gibi bu alanda bir prof. ve bir bölüm başkanı olarak ortaya koyacağı yazılı ve sözlü görüşleri çok önemlidir. Bu tartışmaların sadece social work camiası içersinde değil social work camiasına saldırıda bulunan diğer sosyal mesleklerin camialarıyla birlikte özellikle yazılı olarak yapılması çok önem taşınmaktadır. Kuşkusuz ki diğer alanlardaki- görsel ve işitsel basın da dahil- tartışmalar ve doğru kavramların kullanılmasına katkı vermek bir bilim adamının kendi meslek/bilim camiası içerisindeki cesur duruşunu kendi mesleğine karşı saldıran diğer mesleklerin/bilimlerin camiasıyla da yaparlar. Gelelim kavrama, evet sayın Prof. TOMAMBAY’ın da belirttiği gibi sosyal hizmet uzmanı ve sosyal çalışmacı kavramları üzerinde var olan tartışmayı artık social work camiası bitirmek zorundadır. Ama bu başka mesleklerin rencide olması yada kendilerini bu kavram karşısında altta hissetmelerinin önlenmesi gibi bir bakış açısıyla, bir psikolojiyle yapılması için değil; bu sayın Prof. TOMAMBAY’ın da vurguladığı gibi meslekte terminoloji birliğinin, uluslar arası akreditasyonun sağlanması, tartışmaların sona ermesi ve mesleki ilerlemelerin gerçekleştirilmesi için gereklidir. Ama bunu yaparken izlenecek yolun, yöntemin ve zamanlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Belki de şuanda socail work camiası akademisyeninden uygulayıcısına kadar kendi içerisinde çözüme kavuşturacağı bir konuyu şimdilik “galatı meşru” (kabul gören hata) diyerek sosyal hizmet uzmanı ve sosyal çalışmacı unvanlarını birlikte kullanarak veya kişilerin tercihleri bırakarak (tıpkı tıpçıların aralarında dilbilimsel açıdan anlamca fark olmasına rağmen doktor, hekim, tabip unvanları serbestçe kullanabildikleri gibi) süreci yönetmek daha doğru olacaktır. Zira bilindiği gibi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi diye bir fakülde var. Şimdi dilbilimsel açıdan denilebilir ki bilginin fakültesi mi olur? Oldu işte. Siyasal bilgiler fakültesi. İsim bu. Ama bu konuda herkes biliyor ki aslına bu siyasal bilimler fakültesi. Ancak bu okul bu şekilde meşhur olmuş ve özgün kimliğini kazanmıştır ki kimse bu okulun özgün olan kimliğinde algı değişmesine olumsuz etki edecek düzeltmeye gitmemektedir. Öte yandan belirtmek gerekir ki, sosyolog, psikolog gibi kavramlar toplumuzda algı olarak “log” kelimesinin yarattığı olumlu algı karşısında saygınlık kazanmaktadırlar. Yoksa bu mesleklerin social workerlardan daha işlevsel oldukları için değil. Psikologa düz çeviri olarak ruhbilimci veya ruhçu, sosyologa sosyal bilimci ve sosyalci denilmesi karşısında mesleklerin ne kadar güçsüz ve daha düşük bir saygınlık yaratacağı ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz ki bu durum sayın Prof. TOMAMBAY’ında yazısında belirttiği gibi ülkemizin toplumsal yapısıyla da ilişkili bir konudur. Sosyal hizmetler önlisans programlarında mezun olup social workerlara yardımcı konumunda çalışacak başka bir deyişle; ara eleman olarak görev alacak meslek mensuplarına “sosyal hizmet/çalışma asistanı”(social work assistance), “soysa hizmet/çalışma teknikeri”, “sosyal tekniker”, “sosyal hizmet/çalışma destek elemanı” gibi unvanların bile “sosyal çalışmacı” unvanı karşısında bizim toplumumuzdaki algısal saygınlığı daha yüksek olacaktır. Mesleğin daha çok dezavantajlı müracaatçı gruplarıyla meşgul olduğu düşünüldüğünde -her ne kadar sayın Prof. TOMAMBAY katılmasa da - “uzman” rolüne uygun saygınlığı uyandırması mesleğin etkili uygulanabilmesi açsından önemlidir. Bu satırların yazarı social worker olarak uzun süre alanda social work uygulaması yapmış biri olarak uygulamada çok fazla fonksiyon yerine getirmiş olmakla birlikte çoğu zaman çok az fonksiyonel icra eden avukata, psikologa veya sosyologa bile mesleki unvanıyla hitap edildiğini ancak socail workera ise isminin sonuna “bey” veya “hanım” unvanı getirilerek hitap edildiğine tanıklık etmiştir. O nedenle sayın Prof. TOMAMBAY’ın ileri sürdüğü mesleğin yaptığı işe göre saygınlık kazanacağı yönündeki görüşün tek başına yeterli olmadığını düşünmekteyim.
Mutlaka etkili, saygı uyandıracak ve yapılan işi doğru
tanımlayacak bir unvanın meslek unvanı olarak belirlenmesi
gerekmektedir. Social work camiası meslek unvanı olarak
sosyal çalışmacı unvanını kullanmayı tercih ederse mutlaka
bununla ilgili olarak sosyal çalışmada uzmanlık sistemine
geçilmelidir. Bu durum tıpta uzmanlık sistemi örnek
alınarak yapılandırılabilir. Elbette ki bu yapılandırma
karşısında devlet personel düzenlemelerinde “uzman sosyal
çalışmacı” kadroların oluşturulması ve bu kadrolara sosyal
çalışmada uzmanlık sınavını kazanmış, eğitimini
tamamlanmış sosyal çalışmada uzmanlığını almış kişiler
atanmalıdır. Yoksa sosyal çalışma görevlisi gibi ucube bir
düzenlemede yapılan yanlışlıklar burada yapılmamalıdır.
Aynı şekilde sosyal hizmet uzmanı ve sosyal çalışmacı unvanlarının sahibi de ülkemizde social work eğitimi almış kişilerdir. Bu unvanlardan birinde “uzman” kelimesinin geçmesi dış çevre için (diğer sosyal meslekler) bir tehdit algılaması olamaz. Asıl tehdit algılaması sosyolog Prof. A. Rıza ABAY gibi akademisyenlerin sosyoloji vb sosyal bilimlerden mezunlarının, social work eğitimi almış meslek mensupları için ülkemizde kamuda ayrılan sosyal çalışmacı (social worker) unvanlı kadrolara atanma talepleri ile sosyal çalışma görevlisi tanımıyla ortaya konulan yasal ve fiili durum karşısında socail workerların güçsüzleştirilmelerine, sıradanlaştırılmalarına yönelik uygulamalardır. Social work camiasının öncelikle bu konudaki yanlışlıkları düzeltmeye odaklanmalıdır. Engellilerin psiko-sosyal rehabilitasyonunda sorumluluk sahibi meslek olarak social workerlar dışlanırken, okul sosyal hizmeti/çalışması (school social work) alanında social workerların yer almasına direnç gösterilirken, bu alanın sosyologlarla işlendirilerek sulandırılmaya çalışması emareleri, aile danışmanlığı alanında rehber öğretmenlerin social workerları dışlayan tutumları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki social work mesleğine ve social workerlara karşı tutum ve davranışları (en son Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliğiyle ortaya konulan durum) vb gelişmeler varken, bunların karşısında başka meslekleri rencide olunması kaygısını taşımaya gerek olmadığı düşünülmelidir. Zira diğer mesleklerin social work mesleğine ve bu mesleğin mensuplarına karşı göstermedikleri saygı, değil rencide etmek mesleğin özüne yönelik saldırıları karşısında hassasiyet göstermek gereksiz ve gösterene zarar veren hassasiyet olacaktır. Bir çok social worker, ne zaman ki diğer sosyal meslekler social work mesleğini ve social workerları tüm fonksiyonlarıyla birlikte kabul ederler; o zaman social work camiası da o mesleklere karşı daha hassas davranır düşüncesini taşımaktadır. Ve yine bir çocuk social worker diğer mesleklere kendi yetkinlik alanında görev almaları kaydıyla yeterli saygıyı da göstermekte oldukları inancındadırlar. En azından bu satırları yazarı böyle düşünmektedir. (19.06.2014, Trabzon) |
|