|
Prof. Dr. İlhan TOMANBAY |
|
![]() |
Neye
üzülüyorum, biliyor musunuz? |
İlhan
Tomanbay
“17 Haziran 12:43” tarihine kadar dört gün olumlu olumsuz tepkiler geldi yukardaki ifadeye. Hiçbirine anında yanıt vermedim. Kimseyi incitmedim, okudum, izledim, durulmayı bekledim. Dört günde duruldu. Konunun önemi ortaya çıktı.
Birkaç şey öğrendim. Yorumlar – yanlış saydıysam bağışlayın – 35 kişiden gelmiş. Ancak, correspondence denilen, karşıt, uygun, destekleyen, konudışı kişisel değerlendirmeler yapan, bana değil de kendi aralarında tartışan ya da söyleşen yazmışlık sayısı 80. Toplamda ortalama üç ileti yollanmış kişibaşı, ancak, bunu yapanların sayısı çok sınırlı. Varlığına alan bulup görüşlerini gösterme zevkini yaşayanların sayısı az. On civarı. Yani, yapılan yorum sayısı yorum yapandan çok daha fazla. 80 kez düşünce iletmek amacıyla klavyeler kullanılmış, görüşler dile getirmiş. Aralarında iç tartışmalar da var, birbirini desteklemeler de… Ancak yorum getirenlerin sayısı hayli düşük. (Değmezdi diye düşünenler olacağını biliyorum, ama acı olanı, değmeyeceği için yorum yapmayanların bodoslama değdirmek için görgü özen, iletişim modeli, ilişki biçimi gibi insana değer verme ve bu yüzden insanı iyileştireme mesleği olan sosyal çalışmaya hiç uymayacak bir modelde ve tonda kişisel saldırı yapmaları. Bunun değdiğini düşünüyorlar demek. Ancak mesleğin yapısına uygun değil. Olsun, onlar zaten sosyal çalışmacı değil ki, tüm sosyal hizmetlerin geniş kapsamlı uzmanları. (Bu ifadeyi kendini sosyal hizmet uzmanı olarak adlandıran ve mesleğin düzeyine sahip çıkan iyiniyetli meslektaşlar için kesinlikle söylemiyorum.)
Getirilen yorumlar farklı. Ancak, içinde yorum olmayan
yazılar çoğunlukta. Bu iki cümlelik yazıya karşı çıkanların niye karşı çıktıklarını yazmak istedim; bu makaleye başladım da. Ama bir deneme daha yapayım; öyle yazayım; ayakları yere bassın yazımın dedim ve bu kez gerçekten bana söylenen bir söz üzerine verdiğim bir yanıtı paylaştım.
Şöyle: Bu paylaşımın istatistik sonuçlarını çıkarmayacağım. 212 beğeni, 2 paylaşım, 40 tartışmaya katılım, tartışmaya katılanlarla yapılan tartışmalar ve benim eklemelerimle birlikte, sayım yanlışı payıyla birlikte, 107 düşünce beyanı. (İkincide beğeni tepkisi veren katılım sayısının düşmesini daha önce destek görüşleri ya da eleştirilerini iyiniyetle yazan birçok meslektaşın birinci ve ikinci paylaşımlarda yapılan sert ve konudışı saldırılar nedeniyle katılmaktan uzak kalmayı tercih etmelerine bağlıyorum.) Bu iki örnekle oraya çıkan birkaç noktayı sizinle paylaşacağım. 1. Ne var bu paylaşımlarda? Kimseyi suçlamadım. Ad vermedim. Mesleği küçük düşürecek bir şey söylemedim. Yediğimi içtiğimi paylaşamadım. Rutin gün kutlamaları paylaşmadım. Doğumgünü programımı, bir yakınımın doğumunu, ölümünü, yurtdışında gezdiğim yerleri vb. paylaşmadım. Mesleğimle ilgili iki düşüncemi paylaştım. Bu iki tezle ne meslek sarsıldı, ne mesleksel kuramlar altüst oldu; ne tersini düşünenler statü yitirdi. Herkes yerinde. Bu sert saldırılar niye? 2. Hem bu meslekten olup hem de doğum, gezi, ölüm, kutlama, yenilen yemek, içilen içki gibi paylaşımlarda beğeni tıklamasını düzenli bir uğraş durumuna getirenlerin, olumlu ya da eleştirel, tıklarını görememek garipsetici. Meslekten olup da asıl bu konularda görüş bildirmek gerekmez mi? Hele bu tezlerde bana karşı olan görüşlerini her yerde, her fırsatta söylemekten zevk alan meslektaşların bu görüşlerini kısa da olsa yazarak belirtmeleri kendileri için iyi bir fırsat değil midir? 3. Mesleğimle ilgili çok önemli bulduğum, mesleğimin gelişmesini yıllardır ketlediğini düşündüğüm bir yanlışın üzerinde duruyorum. Ben bilimciyim, bilimle uğraşıyorum ve diğer görüşlerime birlikte bu görüşümü de, Türkiye’deki mesleki düşünce üretiminin önünü kapattığını düşünerek en önemli, temel sorun sayıyorum ve zaman zaman öne sürüyorum. Makaleler yazdım bu konuda; kitaplar yazdım. Bu benim görevim! Yazmayıp da ne yapacağım? Bu işten ekmek yedim ben. Niye bunca kızılıyor ki? 4. Bir mesleğin bilimci akademisyenlerine düşen en önemli görev, mesleki sorunları yazmaktır. Yazarak tartışmaktır. Çünkü bilim sözel gevezelik değil, düşünce üretimidir. Kahvede üretilen düşünceler bu kapsama girmez. Bilimci düşüncesini yazarsa bilimci olur; yoksa öğretmendir. Öğretmenden ders konularında makale beklenmez; bilimcinin sorunluluğudur. Yazılmalıdır ki, karşı düşüncede olan bilimciler de karşıt görüşlerini yazsın. Daha sonra masalara oturup tartışsınlar. Yeni düşünceler üretsinler. Düşünce böyle ürer. Meslek böyle gelişir. Yaza tartışa… Tartışa yaza. 5. Bilimci akademisyenlerin bu tartışmalarına uygulamacı akademisyenler kolaylaştırıcı hatta tahrikçi olarak kıvılcım vermelidirler. Bilimcilerin tartıştığı konuları uygulamadan olumlu olumsuz örneklerle varsıllaştırmalıdırlar. Bilimci akademisyenlerle uygulamacı akademisyenlerin eleleliği geliştirir bir mesleğin disiplinini. Uygulamasız bilim mi olur? Oysa bakıyorum bu iki örnekte de ortada anlamlı birkaç cümle dışında tartışma yok. Ne bilimci ne uygulayıcı akademisyenlerden… Bilimci susarsa dünya susar. Bilim beyindir. Bilimdir beyini sağlıklı geliştiren. Bilimci konuşmazsa beyinler sağlıklı gelişmez. Meslek uygulaması rotasını bilimden alır. Bilimsel bilgilerdir meslek uygulamasını var ve başarılı kılan. Yoksa o meslek meslek olmaz, zanaat olur. Bilimden destek almayan uygulamanın yanlışlara açık olarak gelişme riski vardır. Meslekte rotayı bilim belirler çünkü. 6. Bilimcilerin katılmadığı tartışmaya da bilimin rota göstermemesinden ötürü uygulamacılar yaptıklarıyla değil duygularıyla katılıyorlar. Bir heyecan, bir panik! Bakınız yazılanlara göreceksiniz. Bir engelleme, bir susturma, bir durdurma heyecanı içinde katılıyorlar. Bu tepkileriyle neyi korudukları, niye engellemek istedikleri belli olmuyor. Konu üzerinde düşüncelerini anlayamıyorum. Tek anladığım bana yapılan saldırılar. Neden? Düşünce üretene neden saldırılıyor ki? Üstelik söylenen iki cümle! Mantık içinde gerekçeler yazılır; o düşünce çürütülür; olur biter. Ya da çağırırsın bir tartışma toplantısına, yuvarlak masaya; dinlersin, yanıtlarsın, böylece zaman içinde, mesleki kitleni ikna ede ede susturursun o farklı düşünce sahibini; bunun bir anlamı olur. Bu kuşkusuz bir süreç alır. Bu tartışmalar dinleyenlere zevk verir. Mesleğe heyecan katar. Mesleğin düşünce ufkunu açar; öyle değil mi?
Face’deki katkılardan ortaya çıkan bu çeşitli “durumları”
verdikten sonra bir başka noktaya geçiyorum. Eleştiri
nasıl yapılır?
Getirdiğim iki tezi yukarıda yazdım. Ben diyorum ki, ceviz
diyerek fındığı anlatamazsın. Yanıt geliyor. Sen kendine
bak! Benim getirdiğim görüşe yanıt mı bu şimdi? Benim
görüşüme karşı ne söyledi? Kendini resmetti sadece!
1. Sen adam mısın?
Arkadaşlarım, okurlarım. Bunların hiçbiri, kolayca
anlayacağınız gibi, benim söylediklerime yanıt olacak,
onları çürütecek yanıtlar değil. Yani bu eleştiri yapmak
değil. Bunlar eleştiri yapmak için gerekçe bulamayanlar
tarafından yapılan saldırı boyutunda karalamalardır.
Yukarıda getirilen hiçbir “görüş” benim söylediğim sorunun
açıklaması değil. Eleştiri kişiye değil söylenen söze
karşı yapılır. Kişiye yapılan anca karalama ya da
saldırıdır. Parantez içinde kalsın: Neyse ki bir tek alkolik olduğumu söyleyen çıkmadı bugüne değin. (Bir tarihlerde yirmiden fazla kitabı yayınlanan bir meslektaşımızın bir makalesiyle getirdiği bir teze “sen zaten alkoliksin” diye karşılık verilmişti bir zamanlar. O meslektaş da alkolik olsam bu kadar kitabı yazamazdım deme tartışmasına bile girmedi kitaplarını yazarken. Yazmaktan vakit bulamadı herhalde!)
Geçekten üzülüyorum: Sağlam bir meslek eğitimi almış
bir meslek elemanı mesleğin kavramlarına yapılan bir
eleştiriden niye panikler? Mesleğine ömrünü vermiş ve
mesleğin önünü açmak için kendini ortaya koymuş birine
neden saldırır? Karalamanın eleştiri yapmak olmadığını
bilmez mi? Gerçekten üzülüyorum: Ben yıllardır bunları dile getiriyorum. Durumun tamamıyla yanlış olduğunu bilenler bile bile neden bu yanlışlığı savunuyorlar? Savunma gerekçelerini de yazılı bir metin üzerinde bilemiyoruz.
Diğer üzüntülerimi yazmayayım, çünkü bu yazıyı kimseye
dokunmadan genel yazmaya kararlıyım. Öyle bitireceğim.
NOT: Yukarıda dile getirdiğim iki teze karşılık gene
yukarıda örneklerini verdiğim saldırı ve suçlama
konularındaki gerçekleri de, benim temel konumla ilgisi
olmamasına karşın ciddiye alarak yakın bir zamanda
yazacağım. |
|
|
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |