|
Sosyal Hizmet Uzmanı |
|
![]() |
BİR SOSYAL ÇALIŞMA ETKİNLİĞİ
OLARAK |
Ülkemizde de tüm dış gelişmelerin yanı sıra iç gelişmelerin de etkisiyle sosyal hizmetler alanında çeşitli değişiklikler yapılmakta ve yapılmaya da devam edilmektedir. Bunların başında en köklü sosyal hizmet kurumu olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kapatılarak yerine aile, kadın, engelliler ve sosyal yardım gibi alanlarda görevli örgütsel yapıların da katıldığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kurulmuş olması gelmektedir. Kuşkusuz bu alanda icracı bir Bakanlığın kurulması ve dağınık yapının tek bir yapı altında birleştirilmesi olumlu olmuştur. Bu bakanlık kurulduğunda bakanlığın insan kaynağının oluşturulması, hizmet ve örgütlenme mevzuatının çağdaş yönetim yaklaşımıyla, bilimsel ve mesleksel konular dikkate alınarak yapılması bilime inanan herkesin beklentisi idi. Ancak bakanlığın kurulmasından sonraki bazı gelişmeler, düzenlemeler, sosyal çalışma mesleğine ve uygulayıcıları olan sosyal hizmet uzmanlarına karşı takınılan tavır kuşkuları artırmıştır. Ulusal ve uluslararası gelişmeleri, sözleşmeleri dolayısıyla hukuku dikkate almadan yapılan uygulama ve düzenlemeler, ülkemizde sosyal hizmete gereksinim duyanların gereksinimlerinin karşılanması için çağdaş hizmet modellerinin işe koşulmasını engeller niteliktedir.
Bu yazıda yazımızın konusuyla ilgili olması sebebiyle iki
gelişmeden bahsedilecektir. Bunlardan ilki; zaten bilimsel
terminolojiye ve yetkinlik ölçütlerine uygun olmayan,
uydurma bir kavram olarak 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanunu’nda yer alan “sosyal çalışma görevlisi” kavramının
genişletilerek içine öğretmenlik, sosyoloji, çocuk
gelişimi ve aile ve tüketim bilimleri mezunları gibi
meslek mensuplarının dahil edilmesi, ikincisi ise bu
meslek mensuplarının sosyal hizmet merkezleri
yönetmeliğinde görev tanımları yeti ve yetkinlik sınırları
dikkate alınmadan yapılarak sosyal çalışma mesleğini
herkesin icra edebileceği bir meslekmiş gibi düzenlenmeler
yapılmış olmasıdır. Uluslar arası Sosyal Hizmet Uzmanları Bilirliği’nin (IFSW, 2000) tanımına göre "sosyal hizmet mesleği, sosyal değişim, insan ilişkilerinde problem çözme ve güçlenmeye yardımcı olur ve bireyin iyilik halini geliştirmek için özgürleşmesini sağlamaya çalışır. Sosyal hizmet; insan davranışı ve sosyal sistemlerle ilgili teorileri geliştirerek, insanların çevreleriyle etkileşime girdiği noktalarda müdahale eder. İnsan hakları ve sosyal adalet ilkeleri sosyal hizmetin esasını oluşturur". Hal böyleyken ülkemizde bunu görmezden gelinmesi anlaşılır gibi değildir. İnsanın şaka gibi diyesi geliyor. Nasıl olur da bu kadar tecrübesi olan bir ülkede, bilimsel ölçütler, taraf olunan sözleşmeler/anlaşmalar (Avrupa Sosyal Şartı gibi), üyesi olmaya çalışılan AB’deki uygulamalar ve meslek standartları görmezden gelinir? Bu sorulara yanıt vermek çok kolay değil.
Gelelim bu yazının konusu olan sosyal inceleme
raporlarına. Sosyal hizmet literatüründe çoğunlukla psiko-sosyal
inceleme raporu ve sosyal inceleme raporu gibi adlarla
tanımlanan bazen de sosyal araştırma raporu, sosyal öykü
gibi isimlendirmenin yapıldığı görülen mesleki raporlar
tüm dünyada sosyal hizmet uzmanları tarafından düzenlen
raporlardır. Bu yazıda sosyal inceleme raporu kavramı
kullanılacaktır.
Sosyal inceleme raporlarının en önemli özelliliği sosyal
çalışma mesleğinin etkinliği olması ve raporların
temelinde sosyal hizmetin/sosyal çalışmanın teorik
çerçevesi ve uygulama esaslarının bulunmasıdır. Görülüyor ki sosyal inceleme raporları bilimsel yöntem kullanılarak sistematik bilgiye ulaşılması gereken bir sosyal çalışma etkinliğidir. Bu etkinlik sürecinde sosyal çalışmanın yanı sıra sosyoloji, psikoloji, biyoloji, ekonomi, yönetim vb disiplinlere ilişkin kuramsal ve uygulamalı bilgiden de yararlanılır. Sosyal inceleme raporları, sosyal çalışmada bireysellik öğesinin ortaya çıkardığı, bu öğenin varlığının sürekli vurgulandığı bir sosyolegal belgedir. (Uluğtekin, 2011:220). Hal böyle iken, sosyal hizmetlere gereksinim duyan müracaatçıların gereksinimlerinin karşılanması, sorunlarının çözümlenmesi için temel belge niteliğindeki sosyal inceleme raporlarının sosyal çalışma eğitimi almamış meslek mensuplarına düzenlettirilmesi, müracaatçıların yüksek yararı ve kamu yararı ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bilim dünyası ve Batı dünyasında bu raporları düzenleme yeti ve yetkisinin açıkça sosyal hizmet uzmanlarına ait olduğu kabul edilirken ve bu konuda herhangi bir tartışma yaşanmazken ülkemizdeki bu tartışmanın var olması kabul edilebilir bir tartışma olarak değerlendirilemez. Her meslek her işi yapamaz, yapmamalıdır. Her meslek de kendi kimliğine, meslek etiğine sahip çıkmak durumundadır. Başka mesleklerin yeti ve yetki alanlarına girerek kazanılacak bir güç ve statü arayışı, o mesleklerin kendilerini sorgulamaları gereken alarm niteliğinde gelişmeler olarak dikkate alınmalı ve o mesleklerin mensupları gereğini yapmalıdırlar. Meslekler “mesleki yetkinlik” olarak belirtilen etik değerlerini görmezden gelemezler, gelmemelidirler. Yoksa bu mesleklerin meslek kimlikleri tartışmalı duruma gelir. Sürekli değişme ve gelişme düşüncesiyle hareket edilmesi gereken bir dönemde icat edilen “sosyal çalışma görevlisi” gibi uydurma kavramın altına sığınılarak herkesin sosyal çalışma mesleğini yapar hale getirilmesi, çağın anlayışına uygun değildir. Bunda bireylerin, grupların, ailelerin ve toplulukların ve en genelde de tüm toplumun herhangi bir yararı bulunmamaktadır. Sosyal çalışma görevlisi, sosyal çalışmacıdır, sosyal hizmet uzmanıdır. Son Söz
Sosyal inceleme raporu düzenleme yeti ve yetkisi sosyal
hizmet uzmanlarına aittir. Sosyal hizmetler, ekip
çalışması anlayışı içerisinde farklı meslek mensuplarının
bir arada çalışmaları gereken bir alandır. Ancak bu durum
her mesleğin aynı mesleki çalışmayı yapacağı anlamına
gelmez. Her meslek kendi mesleki yetkinlik alanında gücünü
işe koşarsa etkili bir ekip çalışmasından ve etkili hizmet
üretilmesinden söz edilebilir. Yoksa başka mesleklerin
yetki alanındaki görevleri yapmaya talip olan meslekler
kendi varoluşlarını ve meslek olarak durumlarını yeniden
gözden geçirmek durumundadır. Burada dikkat edilmesi
gereken konu hiçbir mesleği kutsamak değil, yetkinlik
alanlarına uygun olarak çalışmalarını temin etmektir. Eğer
meslekler istihdam sorunu veya saygınlık kazanmak gibi
kaygılarla başka mesleklerin alanlarına yönelmeye
kalkarlarsa bu durum onlara saygınlık kazandırmaz.
Yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları başka meslekleri icra
ediyormuş gibi görünmekten öte bir anlam taşımaz.
Unutulmamalıdır ki her meslek kendi yetkinlik alanında
faaliyet gösterdiği sürece işe yarar ve gerçek anlamda
etkili bir şekilde gücünü sorunların çözümü veya
gereksinimlerin karşılanması için işe koşar. Ve böylece de
gerçek anlamda saygınlık kazanabilir. - Uluğtekin Sevda (2011), Çocuk Adalet Sisteminde Sosyal İnceleme Raporlarının Yeri ve Önemi, , Suça Sürüklenen Çocuklar ve Mağdur Çocuklar, SABEV Yayınları:35, Aralık 2011, Ankara.
- Yolcuoğlu, İ. Galip. Sosyal Çalışmada Gereksinim Kavramı
ve Çocuk Refahı Sisteminde Gereksinim Temelli Politikalar,
Aile ve Toplum Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık 2010, Yıl:11,
Cilt:6, Sayı:25. |
|