Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
   
   



  Bülent KARAKUŞ

Sosyal Hizmet Uzmanı

 bulentkarakus75@mynet.com

 

 

 
 
 


MESLEKİ ÖRGÜTLENME
 

Giriş

Günümüzde sosyal hizmet mesleği ve uygulayıcılarının üzerinde ağır bir tahribat uğraşısı varken meslek elemanları olarak bizlerin sessizliği, üretimsizliği, yalnızlığı, meslektaşlarımızın üzerindeki ölü toprağı dolayısıyla da yeterince bir araya gelinememesi ve güçlü bir örgütlenme sağlanamaması düşündürücü olsa gerek.
Bireysel çabalarda bulunan meslektaşlarımızın bir kısmı buna katılmayabilir ama yukarıda belirttiğim hususlarda(mesleki örgütlülük) ölçü bireysel çabalar olamaz, bu konudaki değerlendirme meslek elemanları ve onun örgütü olan kuruluşun yani Derneğimizin durumudur.

Bu konuda nedeni anlaşılmaz görünen bir ilgisizlik(daha doğrusu yetersiz ilgi) veya bir örgüt soğukluğu yaşanmaktadır. Az sayıda ki duyarlı meslektaşımızın mevcut çabaları ancak bir yere kadar etkili olabilmektedir. Gerçek potansiyel ise harekete geçirilememektedir. Bunun nedenleri de elbette önemlidir. Kendisiyle yüzleşmeyen-hesaplaşmayan bir kişi veya kuruluş-örgüt-dernek yolunu sağlam çizemez.

Bu nedenle mevcut iyi niyetli ve taktire şayan çabaların yanında genel bir değerlendirme ile mesleki örgütlülüğün durumu, sorunları, nedenleri ve çözüm önerilerinin ortaya konularak, bundan sonraki çalışmalara şekil verilmesi, mevcut çabaların da etkinliğini artırarak, büyük anlam kazandıracaktır.

Bu doğrultuda mesleki örgütlülük konusunu, öncelikle konuyu genel olarak ele alarak, ardından bu alanda sorunlar, nedenler ve çözüm önerilerini tartışmaya açmak istiyorum.
Bu amaçla aşağıda sunduğum yazıya ilişkin paylaşım ve değerlendirme süreci sonunda mesleki paylaşım, dayanışma ve birlikteliğimizin artmasına, bizlik duygusunun oluşturulmasın yönelik girişimlerin başlatılması dileğiyle yazımı sunuyorum.
Burada örgütlenmenin yararları, gerekliliği vb. konularla fazla vakit almadan, öncelikle mesleki örgütlenmemizin kısa bir tarihçesi ve mesleki örgütlenmedeki sorunları ortaya koymak istiyorum. Buradan da yola çıkarak, mesleki örgütlenmenin daha da geliştirilmesi amacıyla meslektaşlarımızın da katkılarıyla çözüm önerileri geliştirilmesini ve bu önerilerin uygulamaya geçirilerek, mesleğimiz, meslektaşlarımız ve müracaatçı gruplarının yararına olacak daha işlevsel bir yapının ortaya çıkarılmasını umarım.

A- Mesleki Gelişim ve Örgütlenmenin Kısa Tarihçesi**:

Tüm Dünya’da esen Sosyal Devlet, Sosyal Refah, Sosyal Adalet ve İnsan Hakları rüzgarlarının etkisiyle Türkiye’de, 1957 yılında, Birleşmiş Milletler Sosyal Refah Müşavirliği’nin önderliğinde, ilgili bakanlık, kamu ve özel kuruluş temsilcilerinin katılımıyla, Türkiye’de mevcut sosyal hizmetlerin bilimsel ve mesleki bir yaklaşımla yeniden örgütlenmesine yönelik toplantıda alınan kararlar gereğince; 1959 yılında 7355 sayılı kanunla alanda araştırma yapmak üzere Sosyal Hizmet Enstitüsü, Sosyal Hizmet eğitimi vermek üzere 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi, , 1963 yılında ise S.S.Y.B. bünyesinde uygulama amaçlı Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

** Bu bölüm genel olarak Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Eski Genel Başkanı Hürriyet UĞUROĞLU’nun 2003 tarihli “Dünden Bugüne Türkiye’de Sosyal Hizmet Mesleği” konulu makalesinin derlenmesiyle oluşturulmuştur.

Sosyal Hizmetler Akademisi 1965’de ilk mezunlarını vermiştir. İlk mezunlardan 13 kişi, öğrenci asistanlığı statüsüyle okulda kalmış, diğerleri ise S.S.Y.B. bünyesinde tıbbı sosyal hizmet alanında atanmışlardır. Yine ilk mezunlarımızdan Adalet Bakanlığı ve D.P.T. de yer alanlarolmuştur.

1963 yılında, Uluslar arası Sosyal Hizmet Okulları Birliğine üye olunmuştur.


1967 yılında 26 öğrenciyle H.Ü. Sosyal İdari Bilimler Fakültesi bünyesinde Sosyal Çalışma bölümü açılmıştır.
60’lı yıllarda Kırsal Kalkınma projelerinde meslektaşlarımız ver almaya başlamıştır. Yeni bir meslek olarak toplumda algılanması, kabul görmesi çok uzun yılları almıştır. Yine 1963 yılında Birleşmiş Milletler önderliğinde, S.S.B.Y’ de Koruyucu Aile konusunda Sosyal Yardımcı yetiştirme programı uygulanmış, uygulamanın toplumda çok kabul görmemesi nedeniyle bu program bitirilmiştir.
60’lı ve 70’li yıllarda, köy kalkınması, gecekondu çalışması gibi toplum kalkınması yönteminin ağırlıkla yer aldığı uygulamaların yanı sıra Hastanelerde, Cezaevlerinde, Çocuk Bakım Yurtlarında, Huzurevlerinde, Kız ve Gençlik bakım evlerinde, Çocuk İslahevlerinde, Sendikalarda, Fabrikalarda Sosyal Hizmet Uzmanları yer almaya başlamışlardır.


12 Eylül 1980 sonrası 20 Temmuz 1982 de YÖK yasasıyla Sosyal Hizmet Akademisi ve H.Ü. Sosyal Çalışma Bölümleri birleştirilmiştir. Tek bir okulun, Türkiye’deki S.H.U. açığını karşılaması mümkün değildi. 5, 6, 7, 8 ve 9. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, Sosyal Hizmet Eğitiminin uygulaması ve yeni okullar açılması tespiti maalesef 2000’li yıllara kadar sadece bir dilek olarak kalmıştır.
YÖK’le kurulan H.Ü.S.H.Y.Okulunun öğrenci kapasitesi arttırılarak 120 öğrenci alınmaya başlanmış, 1982’ye kadar 650 civarı olan mezun sayısının arttırılması hedeflenmiştir.
S.H.U. sayısal yetersizliklerini korumakla birlikte niteliksel olarak gelişimlerini korumayı ve dünyayla bütünleşmeyi başarmışlardır. Gerek Türkiye’deki S.H. Eğitiminin uluslar arası S.H. Eğitiminin bir parçası olması gerekse ülkenin Sosyal Hizmet sistemi içinde mesleğin bilgi, beceri ve değerlerinin uygulamaya aktarılmasındaki becerileriyle Sosyal Hizmet Uzmanları Temmuz 2002 de Uluslar arası Sosyal Hizmet Uzmanları Birliğine üye olmuşlar ve Avrupa bölgesinde temsil edilmeye başlanılmıştır.


2002-2003 yılında Başkent Üniversitesiyle başlayan süreçte sosyal hizmet bölümü bulunan üniversite sayısı bugün 7’ye ulaşmış, toplam sosyal hizmet uzmanı/sosyal çalışmacı sayısı ise 3880’i bulmuştur.

Sosyal Hizmet Mesleğinin yasal tanımlanmasının olmaması, mesleğin gelişimi ve meslektaşlarımızın özlük hakları anlamında önemlidir. Bu bağlamda S.H mesleği sağlık mesleği tanımı içinde olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı bünyesinde tanımlanması gerekmektedir. Bu konuda çalışmalar sürdürülmektedir.Ayrıca hazırlanan meslek yasa tasarısı T.B.M..Meclisi gündemine alınmak üzere bekletilmektedir.
Bugün Türkiye de sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, adalet, konut sektörlerinde çok çeşitli sosyal hizmet müdahale alanlarında sosyal hizmet uzmanları rol almaktadır.
Türkiye de yaklaşık 3880 kişinin sosyal hizmet eğitimi aldığını söyleyebiliriz. Sosyal hizmet mesleğini icra edenlerle ilgili çok kesin bilgilerimiz olmamakla birlikte, Sosyal hizmet mesleği doğası gereği örgütlülükten yana olmuştur.


İlk olarak meslektaşlarımız 1965 yılında Sosyal Hizmet Mütehassısları Sendikası’nı kurmuşlardır. 1970 yılında, sendikanın kapanması nedeniyle Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği kurulmuştur. O yıllarda mezunların ağırlıklı olarak dernek üyesi olduklarını görmekteyiz. Yaklaşık 600 mezunun 500’ü dernek çatısı altındadır.

1980 darbesiyle birlikte dernek kapatılmış, meslektaşlarımız 1988’de tekrar Sosyal Hizmet Uzmanları derneğini kurmuşlardır. Derneğin Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Samsun, Konya, Şanlıurfa, Mersin, Kocaeli ve Trabzon merkezli 10 şubesi yaklaşık 1400 üyesi bulunmaktadır.
Bu verilerden hareketle 1990 ve sonrası mezunların örgütlenme düzeylerinin diğer dönem mezunlarına göre düşük olduğu söylenebilir. Dernek ve Şubelerde aktif olarak çaba gösteren meslektaş sayımızın çok az olması, konjonktürel vb. nedenlerle Derneğimizin işlevselliğinin geçmişe göre daha ileride bulunmaması da göz önünde bulundurulduğunda mesleki örgütlülük konusunda nicelik yanında bir nitelik sorunumuzun olduğu da açıktır.
Dolayısıyla bu durumun nedenlerinin ortaya konarak, üzerinde değerlendirmeler yapılması ve çözüm önerilerinin ortaya konarak, Dernek faaliyetleri ve örgütlenme konusunda daha aktif ve işlevsel bir yapıya doğru dönüşümün sağlanması gerekmektedir.

Bu nedenle öncelikle genelde Türkiye’deki örgütlenme sorunları, özelde de mesleğimize dair örgütlenmenin yetersizliğinin nedenleri üzerinde durulmalıdır. Bu konuda, sistem yaklaşımı içerisinde genel sistemden(Dünya ve Türkiye) ve mesleki özelliklere bağlı aşağıdaki nedenlerin önemli bir yer tuttuğu düşünülmektedir.

B- Mesleki Örgütlenme Sorunlarının Nedenleri:

I- MAKRO NEDENLER(DÜNYA’DAKİ GELİŞMELER):


1- Doğu Blokunun çöküşüyle, toplumcu birliktelik ve dayanışmayı öngören sistemin ortadan kalkarak, alternatifsiz, tek kutuplu, bireyciliği savunan dünya görüşünün egemen olması.
2- Bu bireyci dünya görüşünün kendi anlayışı çerçevesinde dünyayı tekrar dizayn etme çalışmaları(ekonomik küreselleşme, bireysel yabancılaşma, yalnızlaştırma vb.)
3- Bunun sonucunda kapitalist ülkelerde sosyal çözülmenin hızlanması, yeni düzene uyumlandırılma sürecinde olan ülkelerde(bizim ülkemiz de dahil) de eski sosyal destek sistemlerinin zayıflaması, dayanışma ve bir araya gelme davranışının yerini bireysel çaba ve bakış açısına bırakması.
4- Tüketim toplumuna dönüşmenin sonucunda üretimin değerini yitirmesi, daha kolay ve cazip görünen tüketime yönelinmesi. Bu durumun sosyal alanda, bir birlikte üretim çalışması olan örgütlenme ve sivil toplum çabalarını zayıflatması, bu iş için geçecek zamanı her çeşit tüketime ayırma seçimine yol açması.
5- Sivil Toplum Kuruluşları ve çalışmalarının bile artık hemen hemen sadece maddi unsurlara indirgenmesi(proje, kaynak vb yolla) anlayışı, parasız hiçbirşey yapılamayacağı inancı. Hele hele para getirmeyen işlerin(sivil toplum çalışmaları) gereksiz görülmesi.

II- MEZZO NEDENLER(ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELER):

1- Özellikle 1960-1970’li yıllarda toplumda yaygınlık kazanan toplumsal dayanışma, örgütlenme vb. anlayışların giderek uçlara kayarak pozitif-uzlaşmacı olması gereken yanından ziyade saldırgan ve karşısındakini düşman gören bir yapıya kaymaya başlaması ve bu durumun örgütlülük açısından olumsuz bir imaja döndürülmesi. Örgütlenmenin(karşıt gruplar açısından) çatışma, sorun kaynağı gibi görülmesi.

2- Örgütlenmelerde, çatıda bir araya gelip çoğalma, bütünleşme çabalarının odak olması gerekirken, bir süre sonra bölünme, hizipleşme ve ayrışmalara neden olunmasının örgütlülüğe bakışı olumsuz etkilemesi.

3- Ülkemizde özellikle 1980 sonrası uygulanan toplumsal politikaların(örgütlülüğün yasaklanması, cezalandırılması, engellenmesi, bireylerin yalnızlaştırılması, toplumsal ve kurumsal baskılar, izleme ve takibatlar vb) örgütlülüğü engellemeye yönelik olması.

4- Özellikle 1980’lerden sonra örgütlülüğün engellenmesi, aykırı bir durum olarak görülmesi, dini oluşumların desteklenmesi sonucu, tarikat vb. örgütlenmelerin bu amaçla sivil toplum oluşumu gibi görülmesi, diğer sivil toplum oluşumlarının ise sanki dini oluşumlara alternatif veya rakip gibi görülmesi nedeniyle özellikle dini eğilimli insanların sivil toplum örgütlenmelerine şüphe ve tedirginlik duyarak sivil oluşumlardan uzak durmalarına neden olmuştur.

5- Bu politikaların bir süre sonra toplumsal anlayışa egemen olması, insanların korku, koruma vb. dürtülerle kendilerini ve yakınlarını örgütlülükten uzak tutmak istemeleri.

6- Örgütlenme, sivil toplum oluşumları vb. yapıların genellikle bir konu hakkında ortak çalışma amacı etrafında bir araya gelmesinin yanı sıra bir konuda insanların özel ilgi alanlarını da kapsayan kabul görme ve kendini gerçekleştirme çabalarını da kapsıyor olması göz önünde bulundurulduğunda; psikolojiden de yararlanarak, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini göz önünde bulundurduğumuzda(aşamalı ihtiyaçlar-Açlık, Korunma, Sevgi, Kabul Görme, Kendini Gerçekleştirme); ülkemizde süregelen(sürdürülebilir) yoksulluk ve sürekli bir çatışma-tedirginlik hali nedeniyle insanların genellikle yoksulluk, korunma ve sevgi ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayıp, kabul görme veya kendini gerçekleştirme girişimlerine yönelememeleri.

7- Günümüz anlayışına uygun sivil toplum oluşumlarının gelişimi ve toplumlarda önemsenmesi genellikle Batı toplumlarında demokratik geişimin sonucu ortaya çıkmış ve kültürel olarak da bir süreç sonucu kabul görmüş, doğallaşıp yaygınlık kazanmıştır. Ülkemizde demokratik gelişim ve kültürel anlamda sivil toplum oluşumuna yönelik yeterince olgunlaşma söz konusu değildir. Örneğin Batı’da kişisel gelişim ve değerlendirmede pozitif bir unsur olarak ele alınmak üzere kişilerin ne kadar çok ve çeşitli sivil toplum kuruluşuna üye oldukları sorgulanırken, ülkemizde bu yönde ki sorgulamalar daha çok kişi hakkında olumsuz değerlendirmede bulunma aracı olarak yapılmaktadır.

8- Ülkemizde sivil toplum örgütlerinin belli bir amacı gerçekleştirmeye çalışan eşit insanlardan oluştuğu inancından çok ya belli bir çıkar grubu ya da belli kişilerle özdeş görülmesi, bu nedenle de sivil toplum çalışmalarına şüphe ile bakılması ve uzak durulması.

III- MİKRO NEDENLER(MESLEĞİMİZE İLİŞKİN GELİŞMELER)

1- Tek meslek örgütümüz olan Derneğimizde eskiden bu yana sadece belli bir görüşün yer aldığı ve temsil edildiği inanışı.

2- O görüşün içinde de sürekli olarak belli grupların çekiştiği(hizipleşme) anlayışı.

3- Derneğin belli siyasi görüşlere ve partilere angaje olduğunun kabul edilmesi, o siyasi görüş veya parti iktidar olduğunda güçlenme, etkinlik kazanma, başka siyasi görüş ve partiler iktidar olduğunda güç ve motivasyon kaybetme.

4- Deneğin bakış açısında ve derneğe bakış açısında, Derneğin enerjisi ve bakışının hemen hemen tümü sadece SHÇEK’le ilişkilendirilmektedir. Bu durum kısırdöngüye yol açmakta, iş ve dernek çalışmalarının ve bakış açılarının iç içe girerek insanların olumsuz deneyimlerinin buralara da taşınarak işteki olumsuzlukların Derneği de olumsuz etkilemesi.

5- Diğer meslek gruplarında, Derneğin objektif olmayıp kurumlarda sadece sosyal hizmet uzmanlarının haklı-haksız etkinliği için uğraş verdiği ve diğer kesimleri düşman gördüğüne ilişkin ilişkin garip ama yaygın bir anlayışın bulunması.

6- Bu nedenle genelde ve özellikle de taşrada Dernek çalışmalarına katılım ve üyeliğe diğer meslek gruplarınca ve kurumlarca düşmanca veya en hafif haliyle tedirginlikle bakılması. Bu durumun bir kısım sosyal hizmet uzmanını Dernekten uzak durmaya yöneltmesi.

7- Bazı sosyal hizmet uzmanlarının siyasi görüş(!), şahsi amaç, beklenti(iş’te makam-mevki) veya korkularla(gözden düşme , sürgün vb) Dernekten uzak durmaya çalışması.

8- Dernek çalışmalarına çoğu meslektaşımızın yeterince katkı vermemesi, Dernekle ilgilenen meslektaşlarımızın yanında olmamaları, yapılan çalışmaları taktir etmemesi vb. nedenlerle daha önce Dernek Çalışmalarıyla ilgilenmiş bir kısım meslektaşımızın olumsuz deneyimleri vb. nedenlerle motivasyon ve inanç kayıplarıyla veya önceki süreçte yeterince katkıda bulunduklarını düşünerek, artık katkı vermekten uzak durmaları, buna karşın söz konusu katkıların değişik boyutlarıyla süreklilik arz etmesi gereğini görmezden gelerek Dernekten uzak durmaları.

9- Sivil toplum örgütlerine aidat ödememe alışkanlığı nedeniyle Derneğe aidat ödememek için bile bazı sosyal hizmet uzmanlarının üye olmak istememesi(acı ama gerçek).

10- Ekonomik yönden güçsüz olan Derneğin fazla etkin olamaması, üyelerine somut getiriler sağlayamaması veya Oda oluşumu gibi üyeleri üzerinde yaptırımlarının olmaması gibi nedenlerle Derneğin cazibe merkezi olamaması.

11- Sosyal Hizmet Uzmanlarının sayısal azlığının yanı sıra az sayıdaki Meslektaşlarımızın bile kapasite ve potansiyelinin maalesef çok az bir kısmını bile Dernek çalışmaları için harcamaması, etkin çalışmalar yapılamaması nedeniyle cazip bir bütün haline gelinememesi ve diğer meslektaşlarımızın bu bütünün parçası olmak için karşı konulamaz bir istek duymaması.

12- Okul olarak Hacettepe dışında yeni okulların açıldığı, kurum olarak da SHÇEK dışında ki kurumlarda oldukça artan sayıda meslektaşımızın görev yapmaya başladığı göz önünde bulundurularak.bu alanlara yeterince ulaşılamaması.

13- Sosyal Hizmet Uzmanı sayısının az, çalıştıkları işyerlerinde ki iş yoğunluklarının fazla olması nedeniyle, meslektaşlarımızın dernek için boş(!) vakitlerinin hiç olmaması!

14- Kişisel ilişkilerin olumsuz yanlarının(tartışma, küslük vb) Derneğe yansıtılması.

15- Kavram kargaşasının olumsuz etkileri sonucu Meslektaşlarımızın ülkemizde veya illerinde, kuruluşlarında meydana gelen mesleğe veya kendilerine ilişkin olumsuz gelişmelerden dolayı Derneği suçlu görerek tavır geliştirmeleri, Dernek işlevinden fazla bir beklentiye girmeleri.

16- Dernek çatısı altında tüm meslektaşlarımızı kapsayacak Bizlik duygusunun oluşturulamamış olması.

17- Dernek çalışmalarının olası kazanımları göz ardı edilerek, Dernekle ilgili işlerin ancak bir hobi çalışması gibi görülmesi.

18- Meslektaşlarımız içerisinde hayata bakış, anlayış itibarıyla ne yapılırsa yapılsın örgütlenmeden uzak durmayı benimsemiş, zorunluluk olmadığı sürece Derneğe üye olmamayı düşünenlerin bulunması.

19- Sertifika, yetki belgesi vb. evrak düzenlenmesi hususunda Derneğimizin yetki ve tekelinin bulunmaması, üyeliğin zorunluluk olmasını sağlayacak yapımızın da bulunmaması nedeniyle üye potansiyelinin sınırlı kalması.

20- Meslektaşlarımız arasındaki kişisel çatışma, çekişme ve sorunların Derneğe mal edilerek Dernek üzerinden birbirlerine tavır almaları.

21- Kimi meslektaşlarımızın kişisel hırsla Derneği kendilerine mal etmeye çalışmaları, kimilerinin de yine kişisel hırsları vb. ego zayıflıklarıyla kişilerin öne çıkmalarını engellemek adına Derneğe katkı vermemeleri, aksine sürekli eleştiri vb. yolla çalışmalara balta vurmak istemeleri.

22- Klasik alternatif üretmeyen, müzmin muhalif yaklaşımda olan insanların doğal olarak meslektaşlarımız içerisinde de bulunması.

SONUÇ
:Bir sivil toplum örgütü meslek derneği dahi olsa öncelikle alanındaki mümkün olan en fazla kitleye ulaşmayı hedefler. Bu hedef bizim meslek örgütümüz için de geçerlidir. Çeşitli zorluklar ve aksaklıklar bizleri yılgınlığa veya boşvermişliğe yöneltmemelidir. Yukarıda sayılan nedenlerin her birinin herkes için geçerli olması mümkün değildir elbette ancak her bir nedenin en az 1 veya daha fazla meslektaşımızı mesleki örgütlenmeden dernekten uzak tuttuğu ve sosyal hizmet uzmanı sayısının azlığı göz önünde bulundurulursa, bu nedenlerin her biri nedeniyle oluşan olumsuzluğun ortadan kaldırılması için tek tek nedenlerin ele alınarak her biri için çözüm önerisi üretilerek, uygulanması gerektiğini düşünüyorum.
 

 
 

 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.