|
Bülent
KARAKUŞ
|
|
|
Giriş Günümüzde sosyal hizmet mesleği ve uygulayıcılarının üzerinde ağır bir
tahribat uğraşısı varken meslek elemanları olarak bizlerin sessizliği,
üretimsizliği, yalnızlığı, meslektaşlarımızın üzerindeki ölü toprağı
dolayısıyla da yeterince bir araya gelinememesi ve güçlü bir örgütlenme
sağlanamaması düşündürücü olsa gerek. Bu konuda nedeni anlaşılmaz görünen bir ilgisizlik(daha doğrusu yetersiz ilgi) veya bir örgüt soğukluğu yaşanmaktadır. Az sayıda ki duyarlı meslektaşımızın mevcut çabaları ancak bir yere kadar etkili olabilmektedir. Gerçek potansiyel ise harekete geçirilememektedir. Bunun nedenleri de elbette önemlidir. Kendisiyle yüzleşmeyen-hesaplaşmayan bir kişi veya kuruluş-örgüt-dernek yolunu sağlam çizemez. Bu nedenle mevcut iyi niyetli ve taktire şayan çabaların yanında genel bir değerlendirme ile mesleki örgütlülüğün durumu, sorunları, nedenleri ve çözüm önerilerinin ortaya konularak, bundan sonraki çalışmalara şekil verilmesi, mevcut çabaların da etkinliğini artırarak, büyük anlam kazandıracaktır. Bu doğrultuda mesleki örgütlülük konusunu, öncelikle konuyu genel olarak ele
alarak, ardından bu alanda sorunlar, nedenler ve çözüm önerilerini
tartışmaya açmak istiyorum.
Sosyal Hizmet Mesleğinin yasal tanımlanmasının olmaması, mesleğin gelişimi
ve meslektaşlarımızın özlük hakları anlamında önemlidir. Bu bağlamda S.H
mesleği sağlık mesleği tanımı içinde olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı
bünyesinde tanımlanması gerekmektedir. Bu konuda çalışmalar
sürdürülmektedir.Ayrıca hazırlanan meslek yasa tasarısı T.B.M..Meclisi
gündemine alınmak üzere bekletilmektedir. 1980 darbesiyle birlikte dernek kapatılmış, meslektaşlarımız 1988’de tekrar
Sosyal Hizmet Uzmanları derneğini kurmuşlardır. Derneğin Ankara, İstanbul,
İzmir, Antalya, Samsun, Konya, Şanlıurfa, Mersin, Kocaeli ve Trabzon
merkezli 10 şubesi yaklaşık 1400 üyesi bulunmaktadır.
1- Özellikle 1960-1970’li yıllarda toplumda yaygınlık kazanan toplumsal dayanışma, örgütlenme vb. anlayışların giderek uçlara kayarak pozitif-uzlaşmacı olması gereken yanından ziyade saldırgan ve karşısındakini düşman gören bir yapıya kaymaya başlaması ve bu durumun örgütlülük açısından olumsuz bir imaja döndürülmesi. Örgütlenmenin(karşıt gruplar açısından) çatışma, sorun kaynağı gibi görülmesi. 2- Örgütlenmelerde, çatıda bir araya gelip çoğalma, bütünleşme çabalarının odak olması gerekirken, bir süre sonra bölünme, hizipleşme ve ayrışmalara neden olunmasının örgütlülüğe bakışı olumsuz etkilemesi. 3- Ülkemizde özellikle 1980 sonrası uygulanan toplumsal politikaların(örgütlülüğün yasaklanması, cezalandırılması, engellenmesi, bireylerin yalnızlaştırılması, toplumsal ve kurumsal baskılar, izleme ve takibatlar vb) örgütlülüğü engellemeye yönelik olması. 4- Özellikle 1980’lerden sonra örgütlülüğün engellenmesi, aykırı bir durum olarak görülmesi, dini oluşumların desteklenmesi sonucu, tarikat vb. örgütlenmelerin bu amaçla sivil toplum oluşumu gibi görülmesi, diğer sivil toplum oluşumlarının ise sanki dini oluşumlara alternatif veya rakip gibi görülmesi nedeniyle özellikle dini eğilimli insanların sivil toplum örgütlenmelerine şüphe ve tedirginlik duyarak sivil oluşumlardan uzak durmalarına neden olmuştur. 5- Bu politikaların bir süre sonra toplumsal anlayışa egemen olması, insanların korku, koruma vb. dürtülerle kendilerini ve yakınlarını örgütlülükten uzak tutmak istemeleri. 6- Örgütlenme, sivil toplum oluşumları vb. yapıların genellikle bir konu hakkında ortak çalışma amacı etrafında bir araya gelmesinin yanı sıra bir konuda insanların özel ilgi alanlarını da kapsayan kabul görme ve kendini gerçekleştirme çabalarını da kapsıyor olması göz önünde bulundurulduğunda; psikolojiden de yararlanarak, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini göz önünde bulundurduğumuzda(aşamalı ihtiyaçlar-Açlık, Korunma, Sevgi, Kabul Görme, Kendini Gerçekleştirme); ülkemizde süregelen(sürdürülebilir) yoksulluk ve sürekli bir çatışma-tedirginlik hali nedeniyle insanların genellikle yoksulluk, korunma ve sevgi ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayıp, kabul görme veya kendini gerçekleştirme girişimlerine yönelememeleri. 7- Günümüz anlayışına uygun sivil toplum oluşumlarının gelişimi ve toplumlarda önemsenmesi genellikle Batı toplumlarında demokratik geişimin sonucu ortaya çıkmış ve kültürel olarak da bir süreç sonucu kabul görmüş, doğallaşıp yaygınlık kazanmıştır. Ülkemizde demokratik gelişim ve kültürel anlamda sivil toplum oluşumuna yönelik yeterince olgunlaşma söz konusu değildir. Örneğin Batı’da kişisel gelişim ve değerlendirmede pozitif bir unsur olarak ele alınmak üzere kişilerin ne kadar çok ve çeşitli sivil toplum kuruluşuna üye oldukları sorgulanırken, ülkemizde bu yönde ki sorgulamalar daha çok kişi hakkında olumsuz değerlendirmede bulunma aracı olarak yapılmaktadır. 8- Ülkemizde sivil toplum örgütlerinin belli bir amacı gerçekleştirmeye
çalışan eşit insanlardan oluştuğu inancından çok ya belli bir çıkar grubu ya
da belli kişilerle özdeş görülmesi, bu nedenle de sivil toplum çalışmalarına
şüphe ile bakılması ve uzak durulması. 1- Tek meslek örgütümüz olan Derneğimizde eskiden bu yana sadece belli bir görüşün yer aldığı ve temsil edildiği inanışı. 2- O görüşün içinde de sürekli olarak belli grupların çekiştiği(hizipleşme) anlayışı. 3- Derneğin belli siyasi görüşlere ve partilere angaje olduğunun kabul edilmesi, o siyasi görüş veya parti iktidar olduğunda güçlenme, etkinlik kazanma, başka siyasi görüş ve partiler iktidar olduğunda güç ve motivasyon kaybetme. 4- Deneğin bakış açısında ve derneğe bakış açısında, Derneğin enerjisi ve bakışının hemen hemen tümü sadece SHÇEK’le ilişkilendirilmektedir. Bu durum kısırdöngüye yol açmakta, iş ve dernek çalışmalarının ve bakış açılarının iç içe girerek insanların olumsuz deneyimlerinin buralara da taşınarak işteki olumsuzlukların Derneği de olumsuz etkilemesi. 5- Diğer meslek gruplarında, Derneğin objektif olmayıp kurumlarda sadece sosyal hizmet uzmanlarının haklı-haksız etkinliği için uğraş verdiği ve diğer kesimleri düşman gördüğüne ilişkin ilişkin garip ama yaygın bir anlayışın bulunması. 6- Bu nedenle genelde ve özellikle de taşrada Dernek çalışmalarına katılım ve üyeliğe diğer meslek gruplarınca ve kurumlarca düşmanca veya en hafif haliyle tedirginlikle bakılması. Bu durumun bir kısım sosyal hizmet uzmanını Dernekten uzak durmaya yöneltmesi. 7- Bazı sosyal hizmet uzmanlarının siyasi görüş(!), şahsi amaç, beklenti(iş’te makam-mevki) veya korkularla(gözden düşme , sürgün vb) Dernekten uzak durmaya çalışması. 8- Dernek çalışmalarına çoğu meslektaşımızın yeterince katkı vermemesi, Dernekle ilgilenen meslektaşlarımızın yanında olmamaları, yapılan çalışmaları taktir etmemesi vb. nedenlerle daha önce Dernek Çalışmalarıyla ilgilenmiş bir kısım meslektaşımızın olumsuz deneyimleri vb. nedenlerle motivasyon ve inanç kayıplarıyla veya önceki süreçte yeterince katkıda bulunduklarını düşünerek, artık katkı vermekten uzak durmaları, buna karşın söz konusu katkıların değişik boyutlarıyla süreklilik arz etmesi gereğini görmezden gelerek Dernekten uzak durmaları. 9- Sivil toplum örgütlerine aidat ödememe alışkanlığı nedeniyle Derneğe aidat ödememek için bile bazı sosyal hizmet uzmanlarının üye olmak istememesi(acı ama gerçek). 10- Ekonomik yönden güçsüz olan Derneğin fazla etkin olamaması, üyelerine somut getiriler sağlayamaması veya Oda oluşumu gibi üyeleri üzerinde yaptırımlarının olmaması gibi nedenlerle Derneğin cazibe merkezi olamaması. 11- Sosyal Hizmet Uzmanlarının sayısal azlığının yanı sıra az sayıdaki Meslektaşlarımızın bile kapasite ve potansiyelinin maalesef çok az bir kısmını bile Dernek çalışmaları için harcamaması, etkin çalışmalar yapılamaması nedeniyle cazip bir bütün haline gelinememesi ve diğer meslektaşlarımızın bu bütünün parçası olmak için karşı konulamaz bir istek duymaması. 12- Okul olarak Hacettepe dışında yeni okulların açıldığı, kurum olarak da SHÇEK dışında ki kurumlarda oldukça artan sayıda meslektaşımızın görev yapmaya başladığı göz önünde bulundurularak.bu alanlara yeterince ulaşılamaması. 13- Sosyal Hizmet Uzmanı sayısının az, çalıştıkları işyerlerinde ki iş yoğunluklarının fazla olması nedeniyle, meslektaşlarımızın dernek için boş(!) vakitlerinin hiç olmaması! 14- Kişisel ilişkilerin olumsuz yanlarının(tartışma, küslük vb) Derneğe yansıtılması. 15- Kavram kargaşasının olumsuz etkileri sonucu Meslektaşlarımızın ülkemizde veya illerinde, kuruluşlarında meydana gelen mesleğe veya kendilerine ilişkin olumsuz gelişmelerden dolayı Derneği suçlu görerek tavır geliştirmeleri, Dernek işlevinden fazla bir beklentiye girmeleri. 16- Dernek çatısı altında tüm meslektaşlarımızı kapsayacak Bizlik duygusunun oluşturulamamış olması. 17- Dernek çalışmalarının olası kazanımları göz ardı edilerek, Dernekle ilgili işlerin ancak bir hobi çalışması gibi görülmesi. 18- Meslektaşlarımız içerisinde hayata bakış, anlayış itibarıyla ne yapılırsa yapılsın örgütlenmeden uzak durmayı benimsemiş, zorunluluk olmadığı sürece Derneğe üye olmamayı düşünenlerin bulunması. 19- Sertifika, yetki belgesi vb. evrak düzenlenmesi hususunda Derneğimizin yetki ve tekelinin bulunmaması, üyeliğin zorunluluk olmasını sağlayacak yapımızın da bulunmaması nedeniyle üye potansiyelinin sınırlı kalması. 20- Meslektaşlarımız arasındaki kişisel çatışma, çekişme ve sorunların Derneğe mal edilerek Dernek üzerinden birbirlerine tavır almaları. 21- Kimi meslektaşlarımızın kişisel hırsla Derneği kendilerine mal etmeye çalışmaları, kimilerinin de yine kişisel hırsları vb. ego zayıflıklarıyla kişilerin öne çıkmalarını engellemek adına Derneğe katkı vermemeleri, aksine sürekli eleştiri vb. yolla çalışmalara balta vurmak istemeleri. 22- Klasik alternatif üretmeyen, müzmin muhalif yaklaşımda olan insanların
doğal olarak meslektaşlarımız içerisinde de bulunması. |
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |