Ölümünden yıllar önce (20 Mayıs
2008’de) yapılan bu söyleşi
ilk kez Nisan 2019 yılında sitemizde yayınlanmıştır.
Uluğ Nutku:
1935 yılında Sivas’ta dünyaya geldi. Robert Kolej’inde okudu. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde lisans öğrenimi gördü.
Aynı fakültede 1969’da kadrolu asistan oldu. 1974 yılında “Yeniçağ
Felsefesinde Apriori Problemi” başlıklı konuyla doktorasını verdi.
Çalışmasını Takiyettin Mengüşoğlu ile yürüttü. 1978’de “Antropolojisinin
İnsan Kavramı ile Ethik’in İnsanlık Kavramı Üzerine” başlıklı teziyle doçent
oldu. 1990’da Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi
Bölümünün bağımsız bölüm olmasına katkıda bulundu. 1994 yılında profesör
oldu. Mersin (1994) ve Cumhuriyet (2000) üniversitelerinde Felsefe
Bölümlerini kurdu. Birçok kitabı bulunan felsefecinin makaleleri, Cumhuriyet
Bilim Teknoloji, Felsefe Logos gibi dergilerde yayınlandı. İngilizce,
Almanca, Fransızca ve Latince bilen Nutku “Felsefeylemek” kavramını dilimize
kazandırmıştır. Nutku, 17 Kasım 2014 günü Mersin’deki evinde hayatını
kaybetti. Hocası Takiyettin Mengüşoğlu gibi felsefi düşüncenin yaygınlık
kazanmasının öncüleri arasında yer alır…
Aziz ŞEKER: Köy Enstitüleri ve köy gerçeği özellikle yakın
siyasal ve eğitim tarihimizde üzerinde sıklıkla durulan ve genelde iki
farklı kesimi, tartışıldığı sürece de karşı karşıya getiren olgular, ne
diyebiliriz?
Uluğ NUTKU: Köy Enstitüleri deniyor, köy sorunundan başlamak
gerekiyor. Cumhuriyetin eğitim amacıyla bütünleşiyor ve her şeyden önce
bilime ve sanata açık!
Öğretmen yetiştirilmesi saygın bir uğraştır.
Zamanla öğretmenin saygınlığı yitmiştir. Çünkü siyaset girmiştir. Siyaset
ise adam kayırmacılık getirmiştir.
İki yönlü bakmak gerekiyor:
1.Eğitimci olarak yetiştirmek, farklı alanlarda teorik bakış kazandırılıyor.
2.Teknik beceriyi geliştirmek başta geliyor. Bu, el becerilerinden köy
refahını artırmaya dönük iş temelli bir bakış açısına kadar uzanıyor.
O dönem eğitim almış olanlar içinde günümüzde canlı tanıklarla karşılaşmak
mümkün.
Köy sosyal sorunlarıyla birebir ilgileniyorlar. Somut olarak bir tam gün iş
yaşam ağırlıklı süren eğitim var.
Köy gerçeğine yanıt olabilirlerdi…
|
Aziz ŞEKER: Köy Enstitüleri açısından aydınlanma olgusuna bakalım: |
Uluğ NUTKU: Kant’ın “aklını kullanmaya (düşünmeye) cesaret et”
cümlesi aydınlanmanın şiarı olarak bilinir. Boyun eğme, kul olma fikrine
karşı bir tavır. Aydınlanmanın özü budur. Köy Enstitüleri eğitim
rönesansıdır. Kütüphanelerde çok sayıda dünya klasikleri bulunmaktaydı.
Ancak enstitüler kimi yönetimlerce araç olarak kullanılmıştır. Tartışılması
gereken konu budur. Şu da var; dini inkâr etmeden dinin dışından dünyaya
bakmak söz konusu; bunu cumhuriyet tarihinde bu insanlar yapabildiler…
Aziz ŞEKER: Hayat dağarcığınıza düşmüş örnekler?
Uluğ NUTKU: Fakir Baykurt’u tanımıştım. Köy Enstitüleri üzerine
anıları düşünceleri üzerinde durmak gerekiyor. Fakir adını nasıl
kullandığını anlatmıştı. İlk kitabı basılıyor. Bulunduğu yerin postanesine
de koli olarak gönderiliyor. Ancak kolinin üzerinde Fakir ismi yazıldığı
için kendisine verilmiyor. İsim yanlış yazılmış. Biraz görevli kişiyle ikna
etme konusunda uğraştıktan sonra koliyi alıyor. Sonra Fakir adı öyle
kalıyor. Çok rastlantısal bir şey. Annesinin babasının koyduğu ad değil…
Aziz ŞEKER: Ya halkevleri? |
|
Uluğ NUTKU: Köy Enstitülerinin, halk evlerinin örgütlenme bakımından
nasıl bir ilişkisi var bunun hakkında pek bir şey söyleyemem. Ancak oralarda
da halk eğitimi yapılıp, konserler düzenleniyor. Köy enstitüleri için
komünizmi ekiyorlar, deniyordu. Oysa ilgisi yoktu. Bu model bizim topluma
özgü düşünülmüştü.
Aziz ŞEKER: Günümüzde bir şeyler yapılabilir mi?
Uluğ NUTKU: Günümüz koşullarına göre böyle bir yapılanmaya yeniden
gidilmeli. Adı köy enstitüleri olmalı, işlevsiz değil bu yaklaşım. Köylerde
halen doğru dürüst okul yok. Köyler aydınlanmasını yaşasaydı töreler de
değişirdi. Töreler çok bağlayıcı, dinden bağlayıcı yanları da var.
Olumsuzluğu kaldırmak noktasında enstitüler belirleyici olabilir. Tabi ki
uygulamalar yörelere göre de değişebilir. Örneğin Mersin’de portakal
bahçelerini kesip kesip apartman yaptılar. Köy enstitüleri olsaydı bu
bilinçle böyle şeyler olmazdı. Yöresel üretim yok olmazdı; köy enstitüleri
olsaydı, toplumsal bilinç, duyarlılık taşırdı. Vurguncular, rantçılar adı ne
olursa olsun hâkim ekonomi böyle olmazdı.
Aziz ŞEKER: Köy Enstitülerinin felsefe ile ilişkisi?
Uluğ NUTKU: Toplumda filozof çıkacak ki, felsefesi olsun. Toplum
böylece benimser. Biz daha çok dünya görüşü diyelim. Evren-insan ilişkisi,
insanın yeri konusunda üst üste yığılmış ön yargılar var. Köy enstitüleri
insanı dönüştürme amacıyla ön yargıların ayıklanması (yol açmak) açısından
önemli. Bakın toplum 40’larda öğrenmeye açık, zihni açık bir konumda. Ancak
Cumhuriyet politikasının bir hatası var. Bakın Selçuklularda, Osmanlılarda
“kültür potası” korunuyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde bozulmaya başlıyor.
Bu yanlıştan nasıl vazgeçilecek. Geçilmiyor. Toplumda sorunlar devam ediyor.
Büyüyor ve devam ediyor. Kültürel kaynaşmışlık nasıl sağlanacak, bir sorun
hali…
Kültür, Dünyada ise ulus devletlerin de daha fazla dayanamayacağını
gösteriyor, ben 50 yıl ömür biçiyorum.
Aziz ŞEKER: Dilimize ve yaşamımıza çok fazla dokunan bir kavram
küreselleşme?
Uluğ NUTKU: Şimdi, mali sermayenin egemenliği, üretim kapitalizmin
yerine finans kapitali egemen kıldı. Dünya çapına tefecilik yaygın… Bir kriz
patladı en büyük firmalar iflasa geçti. Sermaye her yere giriyor. Direnmek
olanaksız gibi. Ancak ölçüsünü tayin etmek gerekiyor. Bizimkiler bunu
yapamıyor. Bir Fransız devleti bunu yapıyor bu biraz daha sürer. Balkan
devletleri de bize benziyor. Küreselleşmenin kendisi ulus devleti ortadan
kaldırmaya dönük. Ödünlerle anlaşmalarla ortak oluyor…
Türkçeye pek çok yabancı kelime girdi. Dili parçalamaz ama ekonomik yapıyı
çok değiştirdi. Dil bağımsızdır. Küreselleşmenin kesin bir hiyerarşisi var,
Türkiye’ye sen şu basamaktasın her şey benim elimde; çıkarmak da indirmek
de, diyor. Bunu dayatıyor.
Aziz ŞEKER: Felsefe ve topluma bakalım başladığımız yere dönelim,
geleceği unutmadan?
Uluğ NUTKU: Felsefesi olmayan bir toplumuz. Hâlâ nasıl ayakta
duruyoruz?
Bir toplum felsefesiz yaşayabilir ama yaşaması güdüktür. Tarihi
masallaştıran bir dünya görüşümüz var. En incitilmez yanıyla bakarsak;
yaşadığımız gerçek bu.
Bilgi insan emeğidir. Vahiy yoluyla gelen, bilgi olmaz. Ona inanmak topluma
yansıdığında “kul” ortaya çıkar…
Aziz ŞEKER: Ve Köy Enstitüleri?
Uluğ NUTKU: Geliştikçe başlangıçta konan amacı da genişletebilirdi.
Ancak bilinçli olarak engellendi…
Aziz ŞEKER: Teşekkürler bilge insan… |