|
Prof. Dr. İlhan TOMANBAY |
|
KORONA VİRÜSÜ PANDEMİSİ VE SOSYAL ÇALIŞMANIN DEĞİŞEN ROLLERİ |
İçindekiler Sağlık, bu yazıda
netleştiriyoruz, üç temel boyutu olan bir alandır.
Tıp gününe bayram deniyor, sosyal çalışma gününe henüz bayram denmiyor. Çünkü biri yüzyıllar süren çetin mücadelesi ve yapay zekayla tedaviye kadar varan teknolojik ve bilimsel gelişimiyle bugün, tüm sorunlarına karşın, bayramı hakkedecek ve kutlayacak noktadadır. Sosyal çalışma tıpa göre daha kısa olan tarihsel oluşum süreci içinde henüz kendini oluşturma, üretme, benimsetme; değişen dünyayı algılama, değişken sosyal sorunları kavrama, herbirine her olguya ve her özneye özgü ayrı ayrı meslekî (profesyonel) çözümler üretme gibi yeniden oluşum mücadelesinin içindedir. Bayram kutlayacak aşamaya tarihsel olarak gelmemiştir henüz. Bu nedenle Dünya Sosyal Çalışma Federasyonu da (DSÇF), tam bu nedenle, uzun yıllardır yaptığı gibi Dünyanın her tarafındaki sosyal çalışma ilgililerine (uygulamacılar, akademisyenler, sosyal çalışma öğrencileri) uzun evreli, güncel, tarihsel hedefler koyarak kendisini oluşturmasına ve bu ilkeler temelinde evrensel yapılanmasına destek olmak istemektedir. (Bilgi için bkz. İlhan Tomanbay, “İnsan İlişkilerinin Öneminin Güçlendirilmesi; World Social Work Day 2020 = Dünya Sosyal Çalışma Günü 2020”, İlhan Tomanbay Resmi WEB Sayfasında, 17 Mart 2020). Dilerim bir gün, kim ne zaman görür bilemem ancak, sosyal çalışma da kendi bayramını kutlayacak tarihsel düzleme gelecektir. 14 Mart 2020 “Tıp
Bayramı”, yani sağlığın temel bilim dalı ve içerdiği
mesleklerin bayramı, korona virüsüyle içiçe yapıldı.
Umarı bulunmadığı söylenen korona virüsünün (COVİT
19) yaygınlaştığı ve riskinin yapay olarak büyütülüp
büyütülmediği konusunda tartışmalara neden olan ve
ancak DSÖ’nin salgın hastalık kararı almasına (pandemi)
neden olan bir virüs. 14 Mart 2020 “Tıp Bayramı” kutlanırken gerek ciddi gerek şaka sözel ve görsel üretimlerle hem tıpçılar tarafından hem dış çevreden korona pandemisiyle bağlantılar kuruldu, doğal olarak. 17 Mart 2020 “Dünya Sosyal Çalışma Günü” kutlanırken herhangi bir biçimde korona pandemisiyle bağlantı kurulacak mı bilemiyorum, ama olsa da tıpçıların yaptığı kadar olamaz. Çünkü henüz Türkiye’de kimse, sosyal çalışmacılar ve dış çevrede olanlar arasında sosyal çalışmanın bir sosyal sağlık mesleği olduğu düşüncesi, değil filizlenmedi, tohumu bile atılmadı bugüne değin. Bu tohum atılıyor şu
anda: Sosyal çalışma sosyal hastalıkların
mesleğidir. Gerek sınırlı gerek pandemik her türlü
tıbbi hastalık etkisi, ceteris paribus, yani, diğer
değişkenler şimdilik dışarda kalmak üzere, sosyal
sorunlar yarattığı noktada sosyal sağlık kapsamında
sosyal çalışmacılara sosyal hastalıkların tedavisi
sorumluluğu düşer. Tıpçılar için bir
virüsün ortaya çıkarttığı hastalık tıbbi bir
hastalıktır. İlaçları ve önlemleri varsa, alırsınız,
geçer. Ayrıca öyle durumlar vardır ki, tıpçılar o virüsü öldürecek ilacın henüz bulunmadığını söyler, çaresiz kalırlar ve hastalık yayılır; aileyi, mahalleyi, köyü, kenti sarar. Bir hastalıktan bir kişide ya da bir ailede ortaya çıkan sosyal sorunlar, yatay gelişme gösterir, bu durumda daha hızlı daha yayılganlaşır. Bu durumda, yarattığı sosyal sorunlar, dikey gelişme gösterir, başka sosyal sorunların kapısını açmaya başlar, aynı zamanda, geometrik biçimde çoğalmaya başlar. Sosyal sorunların üstüste yığılması altından kalkılamaz bir durum alır. O mahalle, köy, kasaba, kent yeni sosyal sorunlar üretecek sosyal dengesizlikler yaşamaya başlar. Çok seyrek de olsa kimi zaman da bu ilacı bulunmayan hastalık ülkeleri aşar, kıtaları aşar, pandemik bir durum alır. Bu durumda, hem yatay hem dikey boyutta sorunlar katlanarak artar. Bu bütünlük artık uluslararası, ülkelerarası (international), yani yatay bir sorun değil, ulusaşırı (transnational) bir sorun boyutuna gelir. Dünyanın her tarafında aynı olaya farklı kültürler ve farklı toplumsal yapıların farklı tepkileri farklı sorunları ve farklı tepkileri yaratır. Uluslararası sorunlar ortak mesleksel çözümlerle yetinirken ulusaşırı sorunlar farklı ve yeni mesleksel çözümler gerektirmeye başlar. Sorunlar daha daha büyürken çözümler de daha daha güçleşir; çünkü yaygınlaşmıştır, yoğunlaşmıştır, farklılaşmıştır, (Sosyal sorunlar ve önlenemezse devamı olan sosyal hastalıklar da aynı tıp alanında ele alınan virüsler gibi değişinim (mutasyon) geçirir. Unutulmamalı. (Değişinim değişim değildir. Değişim toplumsal, değişinim biyolojik bir terimdir.) Bu süreçte süre ne kadar uzarsa o tıbbi başlayan hastalık daha derinlemesine bir sosyal hastalığa dönüşür. Bir tıbbi hastalık sosyal hastalığa dönüşünce konu tıp bilimdalını (disiplinini) aşar, devreye sosyal çalışma bilimdalı (disiplini) girer. Çünkü tıbbi hastalıklar tıbbın, sosyal hastalıklar sosyal çalışma disiplininin konu alanındadır. Bu bölümün başlığı
sağlık içinde tıbbi ve sosyal sağlıkların yeri
olarak atılmıştır. Sağlık içinde tıbbi ve sosyal
sağlıkların yerini belirlemek tıbbi ve sosyal
hastalıkların farklarının belirlenmesini de zorunlu
kılıyor. Başka bir yazının, çok sayıda yazıların
konusudur. Önce sosyal düzenle neyi kastettiğimi açıklayayım kısaca. Sosyal iletişimin, giderek sosyal ilişkilerin, sosyal alışverişlerin kopması, değişmesi ya da bozulması sonucunda bir çerçeve içindeki (aile, arkadaş grupları, mahalle vb.) alışılmış sosyal yapının değişerek ortaya çıkan farklı, yeni (olumlu ya da olumsuz) oluşan bir ilişkiler düzenini kastediyorum sosyal düzen derken. Korona sosyal
alışkanlıkları, sosyal ilişkileri, kültürel
kuralları zorlamaktadır. Korona tüm dünyada faklı
bir sosyal düzlem ve koşullar yaratmıştır. Başka
bakışla, belirli mihraklar tarafından bu farklı
koşullar ve ortam yaratılmıştır. En hafifinden sosyal
rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır, çıkabilir,
çıkacaktır. Bu sosyal rahatsızlıklar sadece tıbbi
değil, aynı zamanda ekonomik, ruhsal, kültürel ve
sosyal kökenlidir. Ruhsal kökenli derken, ruhsal yapısının belki biraz zayıf olması durumunda başkalarını ruhsal sıkıntılara sokmayacak bir gribin o kişide daha etkili ruhsal sorunlar yaratabileceğini kastediyorum. Ya da giderek daha geniş bir kitlede yaratacağı ruhsal tahribattır. Ruhsal travmanın yaygınlaşmasıdır. Kültürel kökenli
derken, başka bir kültürdeki kişinin çok sıkıntı
yaşamayacağı hastalık durumlarında kültürel
değerleri açısından daha farklı ve etkili sonuç
üreten sorunlara sürüklenebilmeyi kastediyorum.
Örneğin alkollü diye kolonya kullanmayı reddeden bir
Müslümanın alkolle dezenfekteyi kabul etmek zorunda
kalması, büyük aile içinde yaşama kültürünün
bulunduğu ortamlarda yaşanması gereken yalıtılma
(izolasyon) ya da bu sürecin insanlarda doğurduğu
yalıtılmışlık duygusu. Kültüründe sık sık elini
yıkama olmayan insanların her gün sık sık ellerini
yıkamak zorunluluğunu duyumsamaları, eve girerken
ayakkabı çıkarma alışkanlığı olmayanların artık
çıkarmak zorunda kalmaları, kültüründe sık sık
kucaklaşmak olanların; her karşılaşmada gerek elle
gerek burunlarını birbirine sürterek gerek üç kez
yanak öpme yaparak selamlaşan; sakal sıvazlamanın
erkeksel ya da dinsel “teyemmüm” olan kültürlerde
koronanın daha kolay yayılması nedeniyle yarın
sakalın yasaklanmasının ya da daha fazla ölümlerin
gündeme gelebileceği kültürlerin bu
alışkanlıklarının dışına çıkma zorunda kalmaları
gibi örnekler koronanın kültürel değerlerin üstüne
üstüne yürüdüğünün örnekleridir. Giderek koronanın en
hafifinden başlayalım, sosyal rahatsızlıkları ve
ağırlaştıkça, sosyal hastalıkları, toplu deyişle
sosyal bozukluklukları, yoğun olarak arttıracağını
herhalde herkes gözlemleyebiliyordur. Artacak olan
bu sosyal hastalıklar sosyal müdahale mesleğinin,
yani sosyal çalışmanın yeni sosyal terapi, sosyal
rehabilitasyon ve sosyal bakım modelleri
geliştirmesi zorunlu kılmaktadır. Ekonomik, ruhsal, kültürel, siyasal ve sosyal kökenleri olan ve giderek ağırlaştıkça sosyal hastalığa dönüşebilecek ya da dönüşme riski olan korona gribi ya da pandemisiyle ilgili sosyal bozukluklar ya da rahatsızlıklar nelerdir? a) Korona gribine yakalanan kişilerin sosyal ilişki ve iletişimleri bozulmuştur, sarsılmıştır, farklı olumsuz etkiler yaratmıştır. İşyeri gitmesini istememiştir. Ücreti kesilmiştir ya da kesileceği korkusu başlamıştır. Ya da sadece bu hastalığa yakalanmış ya da yakalanacak olmanın o kişide yarattığı huzursuzluktan travmaya kadar olumsuz etkiler onun sosyal etkileşim ağını bozabilecektir. b) Korona gribine yakalanan kişilerin yakın sosyal çevrelerinde (aile, arkadaşlar, işyeri çevresi) sosyal rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Bu sosyal rahatsızlıklar sadece tıbbi değil, aynı zamanda ekonomik, ruhsal, kültürel ve sosyal kökenlidir. (Sosyal kökenli derken sosyal iletişimin aynı zamanda karşı tarafından gelen olumsuz iletişimleri kastediyorum. İlişkiyi sınırlama, kesme, bozma gibi.) c) Korona gribine yakalanan kişilerin ve ailelerin içinde yaşadığı sokak, mahalle, köy, site ve kent (hastalığın yaygınlığına göre) düzlemlerinde huzursuzluk, telaş, eve kapanma, panik, bunun yarattığı dengesiz alışveriş, dengesiz iletişim ve kırıcı yaklaşımlar vb. ortaya çıkmıştır. Bu durum o yörenin sosyal ilişkilerini bozmuştur, kesmiştir, kopartmıştır. Sosyal uzaklık (sosyal mesafe) olarak oluşturulmak istenen yeni ilişkiler düzeninin kurucusu olacaktır sosyal çalışmacı. d) Bir üst düzlemde ulusal olarak önlemler alınmış, hükumet kararları ülke düzeyinde olumlu ya da olumsuz tepkilere yolaçmış, bu durumun yarattığı sosyal yalıtım daha da artmış ve derinleşmiştir. e) Dünya Sağlık Örgütü tarafından endemi ya da pandemi (daha doğrusu budur, çünkü endemi bir nüfus içinde her zaman var olan bir hastalığı tanımlamak için kullanılır, yaygınlığın dünyayı sarmasını değil.) kararı alınmasıyla bu sosyal iletişimlerin, dengelerin küresel düzeyde bozulmasının kişiden kentlere kadar insanlar üzerinde yarattığı sosyal rahatsızlıklar farklı bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, sıkça kullanılan sosyal uzaklık kavramının ortaya çıkması yeni bir sosyal sorun alanının ilk işaretidir. Ve sosyal çalışmacılara yeni bir görev alanını imlemektedir. (Yukarıdaki düşünce
modellerinde bozulabilir, olumsuz etkiler
yaratabilir gibi cümle sonları yapmadım;
bozulmuştur, yaratmıştır dedim. Çünkü konuyu, somut,
korona gribi ve tüm dünyada yarattığı sonuçlar
üzerinden konuşuyoruz.) Bu ilk üç
paragraftan sonra gelen iki paragrafta sosyal
çalışmacının sorumlulukları yöntem düzeyinde yok.
Çünkü tüm meslekler gibi sosyal çalışmacı da ulusal
düzeyde çalışmaz. Mesleki hedefine odaklanır ve
mesleki başarısı bir yandan ulusal yapıya olumlu
katkılar yapar, sorumsuzlaştırır, pekiştirir vb. Ama
mesleki işlem ve eylemleri ulusa ve topluma katkıdır
diye düşünülür ve öyledir. (Aynı zamanda insanlığa,
evrensel boyutta bir katkı.) Bu yazınına dışına
taşan bu kısa açıklamayı nedene yaptım? Çünkü
koronanın pandemik boyuta gelmesi yapılması gereken
çalışmaların, özellikle sosyal çalışmanın da
ulusaşırı çözümler üretmesini gerekli kılıyor ve
çoğu yerlerde kısmen varolan yöntemler içerikleri
farklılaşarak, ya da ufak değişikliklerle farklı
ülkelerde uygulanıyor (verfahren). Size tarihsel bir olguyu şaka boyutunda sunmak istiyorum. Konu iletişim bilimiyle ilgili üç tarihsel aşamayı vermekle başlasın. Ancak, ondan önce iletişimin tarihsel boyutta iki aşaması, diğerlerini şimdilik dışarda tutalım (ceteris paribus); 1. Yüzyüze iletişim
ile Gerçek iletişimciler ve insanın ruhsal ve sosyal sağlığını konu edinenler yüzyüze iletişimi savunuyorlar ve bunun gerilemesini olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyorlardı. Halen de öyle. (Elbette yüzyüze iletişim daha insanidir, ancak uzaktan iletişimi de binbir yararı görmezden gelinmemelidir.) Ancak, korona salgını nedeniyle yüzyüze, hatta dokunarak iletişimin hastalık yayıcı etkisi nedeniyle iletişimcilerden hekimlere kadar herkese şimdi önerilen yüzyüze iletişimlerin olabildiğince sınırlandırılmasıdır. Bu ne anlama geliyor. Uzaktan, telefon ya da bilgisayarla her türlü iletişimi kurabilirsinizin teşvik edilmesi anlamına geliyor. Kıtalar arasında iletişimler kuruluyor, balkonlar arasında kuruluyor, ekranlar arasında kurulması serbest, ama artık yüzyüze iletişimi durdurmak zorundayız. Korona gerçeği bizleri istemediğimiz ve sınırlandırılmasını önerdiğimiz iletişim modelini teşvik etme noktasına getirdi. Değişti mi bu noktada sosyal çalışmanın gözlüğü? Değişti, değil mi? Birbiriyle tanışmayanlar bile korona sürecinde merak dürtüsüyle Whatsapp’tan görüntülü konuşabiliyor. Eskiden haberciler uzaklardan haber alıp bizlere iletirlerdi. Görevleri buydu. Şimdi merak eden, Roma’da herhangi bir telefon numarasını açıp sorular soruyor ve söyleşebiliyor. Evlerinde yalıtık yaşayanlar için de öyle bir telefon herhalde eğlenceli olmaktadır ve olacaktır. Vakit anca böyle geçebilir 21 gün evde oturunca. Bir gün birbirlerine dokunmadan sevişmenin de yolunu bulurlar mı insanlar bu gidişle? Sosyal çalışmacılar bu ironik gerçeği kavrayarak yeni çalışma yöntemleri geliştirmek zorundadır. Türkiye’de kimi meslektaşlarımın pek sevdiği “insana dokunmak” yaklaşımı artık egemenliğini, hiçdeğilse korona olgularında, geçerliğini yitirmiştir. Sanallaşıp birbirinden uzaklaşan, hatta Marks’tanberi “yabancılaşan insan”ın korona gündeminde yabancılaşım yoğunluğu artmıştır. Hem de öyle bir atmıştır ki, sadece ölüm korkusuyla kendiliğinden değil, sosyal çalışmacıların da önereceği bir yaşam modeline dönüşmüştür. Bunun için artık
sosyal çalışma da farklı çözümler üretmek
zorundadır. Ya da tatile çıkan
çocukların ne kadar evlere kapansalar da ana ve
babalar çalıştığı için sokağa kaçmaları, virüsü
yüklenip eve taşımaları ve evde kendilerine bakan
daha büyük risk grubunda bulunan yaşlılara, nenelere
dedelere bulaştırması konuşuluyor. Acaba çocukları
okulda mı karantinaya alsak. Hem ders, hem koruma,
hem yemek. Sosyal çalışma için büyük bir sorun,
ancak, sosyal çalışma bu sorunun çözümünü
bulmalıdır. Evlerde, kapalı mekanlarda acaba insanlar ne tür yeni sosyal sorunlarla karşılaşıyorlar? Hangi evsel sosyal sorunlar daha hızla kabarıyor, zamanında nasıl sosyal önlemler alınabilir, sosyal hastalık kalıcılaşmasına dönüşmesi nasıl önlenebilir? Yeni sorular bunlar sosyal çalışma disiplini ve uygulaması için. Daha toplumsal düzen boyutunda bir sorun da dükkanların yağmalanması. Türkiye, alışverişler hızlandı; belirli dükkanlarda raflar boşaldı diye biz böyle bir milletiz gibi özeleştirel yazılar yazılıyor. Yanlış. Orta sınıf insanların yağın olduğu her toplumda aynı şeyler yaşanıyor. Dünyanın her tarafında daha denetimsiz ve büyük oranda yaygın bu yağmalamalar. Kendinize tanetmeyiniz. Sosyal çalışmacı da bu duyguyla yaklaşırsa başvuranlarına, onlarla verimli iletişim kuramayacaktır. Bu arada insanlar
ölüm korkularını ve streslerini ürettikleri zekice
fıkra, video ve benzeri gülünçlüklerle atmaya
çalışıyorlar. Sosyal medyada video komiklikleri
döndürülüyor. Bunların stresi azaltma rollerinin
yanısıra yanlış yönlendirmeler sağlayabileceği de
düşünülerek insanlara doğruların anlatılmasına
öncüdür sosyal çalışmacı. Ona göre geliştirmeli
kendisini. İtalya’da,
İspanya’da insanlar balkonlara çıkıp topluca
şarkılar söylüyorlar, Ellerinde tefler, tencereler,
çeşitli müzik aletleri, balkonlarda mahalle
orkestraları kurup müzik yapıyorlar. Naralar
atıyorlar, boşalıyorlar. Yürekleniyorlar. Şarkılar
söylüyorlar. Sağlık elemanları balkonlardan toplu
alkışa hedef oluyorlar. Sosyal çalışmacılar
topluluklar, mahalle düzeyinde bu tür etkinlikleri
desteklemeli, teşvik etmeli. Büyük moral kaynağıdır.
Kaliforniya’dan bir
gazeteci (Cüneyt Özdemir, You Tube) Roma’da
tanımadığı birini telefonla arayarak, uzaktan
görüşmeyle, evine kapanmış bir öğretmene soruyor.
Sizin için bu işin en kötü yanı nedir? 21 günü evde
geçirmenin zor yanlarını soruyor. Yanıt: Bitip
bitmeyeceğin bilememek. İyi yanı nedir sizin için?
Yanıt: İyi yanını bilmiyorum. İşe gitmeyi tercih
ederim. Bu tür örnekler
sayısız uzatılabilir, sonuç çıkaracak o denli çok
değişim ve değişinim örnekleri var ki Dünya
yüzeyinde. Bunların herbiri yeni bir sosyal çalışma
yaklaşımı için ayrı ayrı önemli verilerdir. Sadece
geçici olacağını düşündüklerimiz de veridir,
geleceğin yapılanmasının göstergesi olanları da… Nasıl ki
uluslararası sosyal çalışma 50-60 yıl süren yardıma
dayalı klasik sosyal çalışmayı artık rutine çekmiş
ve yeni bakış ve anlayış geliştirmiştir; ulusaşırı
sosyal çalışma da daha ileri bir sosyal çalışma
arayışlarını gündeme taşımıştır, ABD ve Avrupa
ülkelerinde. Bu konuda sürekli çeşitli seminerler,
çalıştaylar, sempozyum ve kongreler yapılmaktadır.
Oldukça da yolalınmıştır. Korona olgularında sosyal çalışmaların yerel mi, ulusal mı, uluslararası mı, ulusaşırı mı yoğunlaşması gerektiği, yoğunlaşacağı; hangi ülkelerde hangi yöntemlerin daha etkili olacağı, sosyal çalışmaların hangi aşamada daha etkin çalışma yapabilecekleri gelişmiş ülkelerde çeşitli platformlarda hemen hergün tartışılmaktadır. Evrensel korona olayından sonra korona olgusu nedeniyle geçici de olsa ortaya çıkan yeni sosyal düzenin yarattığı sosyal sorunların çözümünde de sosyal çalışma sorular soracak, yeni çözüm yoları arayacak, çözüme giden teknik, yöntem ve modelleri bulacaktır. Bu kapsamda, son
günlerde sıkça kullanılan sosyal uzaklık (sosyal
mesafe) önerilerinin oluşturacağı yeni ilişkiler
düzeninin ilk muhatabı sosyal çalışmacılardır. Çünkü
sosyal ilişkilerde böyle bir yeni yapılanma onların
mesleki uygulama alanı içindedir. Sosyal çalışmacılar
Türkiye’de de hem sağlık alanında, hem eğitim, hem
çalışma ve sosyal güvenlik alanı ile adalet alanında
ve ayrıca, bu dört genel alanın dördünün de içinde
yaşam bulan kendine özgü bir alan olan sosyal hizmet
alanında da yeni bakışlara, yeni anlayış ve
yaklaşımlara muhtaçtır. Kendilerini yenilemeye
zorlamaktadır korona kendilerini. Kreft, Dieter; C. Wolfgang Müller (Hg.), 2010, Methodenlehre in der Sozialen Arbeit, München; Basel: Ernst Reinhardt Verlag. Tomanbay, İlhan. “İnsan İlişkilerinin Öneminin Güçlendirilmesi; World Social Work Day 2020 = Dünya Sosyal Çalışma Günü 2020”, İlhan Tomanbay Resmi WEB Sayfasında, 18 Mart 2020 NOT: Metinde geçen
birçok örnek, elektronik ve basılı gazetelerden ve
sosyal medyadan edinilmiştir. Bunları (a) bu tarih
dönemini gözeterek internete gören herkesin
görebileceğini düşünerek, (b) okuma hızını düşürecek
ve okuma akışını yavaşlatacak yoğunlukta bir
kaynakça bağlacı yüklemeyi uygun bulmadığım ve (c)
kaynağını düşünenlerin düşündükleri, kaynağa konu
olan verilmiş örneklerin çok da tanıtlanma gereği
olan olgular olmadığını düşündüğüm için kaynakçayı
internet adresleriyle doldurmak istemedim. |
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |