Aziz ŞEKER: Bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Kahraman EROĞLU: 1952 Erzincan Doğumluyum. İlk, orta, liseyi
Erzincan'da, Yüksek öğrenimi de Sosyal Hizmetler Akademisinde 1972-1976
yıllarında yaptım. Öğrencilik yıllarım ve memuriyet hayatım hep mücadele
ile geçti. Her yerde, her biçimde insan hak ve özgürlüklerinin gasp
edilmesine karşı çıktım. Siyasi nedenlerle memuriyet hayatımda çok sürgün
dönemleri yaşadım. Çok yakında sürgün anılarım kitap olarak
yayınlayacağım.
1997-2004 yılları arasında İstanbul
İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü yaptım. Bana ve Halkıma göre başarılı bir İl
müdürlüğü dönemi yaptım. O dönemde teftiş kurulu başkanı (yine aynı
arkadaş) Niyazi Yılmazın ifadesine göre: "İstanbul'a soruşturma için gelen
müfettiş sayısı küçük illere
gidenlerden daha az"dı. Gururla da söylüyorum ki, siyasi yanım dışında
görevden alınmamla ilgili kimse laf edemedi. 2004 yılında görevimden
alındım. İki yıl sonra mahkemeyi kazandım tekrar geri döndüm, on beş
güm içerisinde Ankara'dan her gün telefonla arandım ne zaman ayrılacağım
diye. Baskılara boyun eğip biat etmediğim için Edirne'ye İl müdürü olarak
sürüldüm. Uzun zamandır benimle çalışmak isteyen
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgülün teklifi üzerine Şişli
belediyesine Başkan Yardımcısı olarak geçtim. Genel Müdürlük altı dakikada
tüm işlerimi yapıp muaffakat verdi.
Aziz ŞEKER: Öncelikle sizin, Sosyal hizmet ile olan bağınıza
eğilelim.Bu bağın ne zaman hangi koşullarda kurulduğunu anlatabilir
misiniz?Sizin döneminizde toplumsal mücadelenin ve öğrenci hareketlerinin
neresindeydi sosyal hizmet?Sosyal hizmet tarihinde hiç kuşkusuz onurlu
insanlar var. Benim aklıma
Ali Kemal ve diğerleri geliyor. (Arşivimden 1976 kışında okul kantininde
Ali Kemal, Mehmet Emin, Ramazan Elhüseyni, Nurdan Avcı,Fatih Güven, Ergun
Mut, Meral Konuk, Abdil Karataş gibi
dönemdaşlarınızın yer aldığı fotoğrafa bakıyorum bu arada...)
Sosyal hizmet mesleğinden toplumsal mücadeleye emek ya da hayatlarını
veren birçok insan oldu. Neden bu mücadeleyi sosyal hizmet ile
bütünleştiremediler? Oysa sosyal hizmetin değerleri siyasal bağlamda
insancıl-toplumcul kapıları açmaya yetmiyor muydu? Toplumsal mücadelenin
yanıbaşında daha mı eksik kalıyordu? Sosyal hizmetin tarihi Türkiye'de
solun tarihi kadar üzerinde durulması gereken bir
olgudur. Örnek vermek gerekirse siz sürüldünüz. Somut olan bu. Ve
başkaları da...
Kahraman EROĞLU: Sosyal Hizmetlerle bağım Adana Huzurevine
sosyal hizmet uzmanı olarak atanmamla başladı. Öğrencilik yıllarımız çok
hareketli geçti. Resimde saydığın arkadaşlar dönem ve yol
arkadaşlarımızdı. Hepsiyle çok derin ve mücadele anlamında önemli
anılarımız var. Özellikle Ali Kemalle. Ali Kemal'i kendi ellerimle toprağa
verdim. Unutamıyorum kaza sonucu ölüşünü. Adana'da sosyal
hizmet uzmanlığını çok başarılı yürüttüm. Daha doğrusu senin de ifade
ettiğin gibi sosyal düşüncelerimize, inançlarımıza mesleki kimliğimizi ve
bilgimizi katarak zenginleştirdik. Huzurevinde yaşlılarla mesleki
çalışma yaparken, o dönemde çok yaygın olan sıtma hastalığının getirdiği
psiko-sosyal sorunlarla da ilgilendim. Pamuk işçilerinin sorunlarına
eğildim. Nüfus planlaması, kadın hakları ile ilgili sorunlara el attım.
Balıkçıların sorunları ile ilgili kooperatif kurulmasına öncülük ettim.
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Güney Doğu Şube başkanı olarak Adana'da
mesleğimizi ilgilendiren pek çok soruna eğildim. Tüs-Der şubesini, Tüm-Der
şubesinin kuruluşu için emek sarf edip ortak mücadele için derneğimizle
birlikte hareket ettik. Şube başkanlığım, halkın sorunlarına yakınlığım,
Tüs-Der yöneticiliğim sebebiyle İstanbul'a sürgün edildim. O yıllarda Tam
Gün yasası vardı Adana'da 21 bin lira maaş alırken İstanbul'da 11 bin lira
maaş
alınıyordu bölge farkı nedeniyle.
Dolayısı ile ekonomik ceza ön plandaydı.
Toplumsal mücadelede bedel ödeyenler; niçin bu mücadeleyi sosyal
hizmetlerle bütünleştiremediler sorusuna gelince. Bizim dönemimizde sosyal
hizmet mesleği açıkça Amerika mesleği olarak görülüyordu. Bizler toplumsal
sorunlarla ilgilenip ülkeyi kurtarmakla meşgulken sosyal hizmetle ilgili
konuları, kitapları açıkça küçümsüyorduk.
Eleştiri yapmam gerekirse yanlış mıydı? diyemem çünkü o zamanki koşullar
öğleydi. Her gün bir öğrenci elinde kitabı ile sokakta,okulda
öldürülürken, okula giderken servis taranacak mı, okul, ev basılacak mı?
diye kaygıyla beklerken mesleki konularla yeteri kadar ilgilenemedik.
Örneğin bu sebeple dil öğrenmedik. Benim mesleki hayatımda başarılı olmamı
öğrencilik yıllarımda aldığım sağlam temele bağlıyorum. Diyalektiği iyi
kavramamız eğitim çalışmalarında aldığımız felsefi, toplumsal, siyasi
bilinç genelinde dünyayı özelinde yurdumuzu tanımamızda önemli oldu.
Yıllar sonra okulda aldığımız siyasi bilinç,sosyal gelişme yanında o
zor koşullarda çok ta iyi mesleki eğitim aldığımıza inanıyorum. O yıllarda
hemen hemen tüm illerde meslektaşlarımız tüm sivil toplum örgütlerinde
yönetici veya yönetimde görev aldılar. Bayram Çam meslektaşımız yeraltı
maden iş sendikası genel sekreteri oldu. Mesleki mücadele Taner Arnaz'ın
dernek genel başkanı daha sonrada genel müdür olması ile ivme kazandı.
Basında mesleğin tanınması, yeni
kurumlar açılması (koruyucu, önleyici,rehabilite edici vs) mesleki
mücadeleyi de geliştirdi. Birde sosyal Hizmetlerin kurumsallaşmasının da
etkisi büyük.
Bugün bile halen kurumlarda sık sık
yönetmelikler değiştirilmekte, meslek elamanlarımızın çalışma koşulları
diğer meslek örgütlerine göre geri. Halen otobüslerle meslektaşlar ev
incelemesine gönderilmek isteniyor, çalışma odaları yok, adliyelerde
merdiven aralığında, hastanelerde başhekim sekreterliğinde oturtulmak
isteniliyor. Burada meslektaşlarımızın suçu yok mu dersen çok derim.
Mücadele ederek hakların alınacağını bilmeliyiz. Ancak mesleki örgütümüze
dahi sahip çıkma konusunda gevşek oluşumuz, ufak tehdit, baskı karşısında
sinme refleksi göstermemiz mesleki gelişimimiz açısından olumlu olmayan
özelliklerimiz. Zaten yöneticiler bunu çok iyi bildikleri için en çok
korktukları, kendilerine tavır koyacak meslektaşların çeşitli soruşturma
baskılar sonucu yıldırarak diğer meslektaşlara öncülük etmesini
engellendi. Kimler derseniz emekli olamaya zorlanan, her ay bir yere tain
edilerek bıktırılıp kurum değiştiren veya görev bırakanlar...
Aziz ŞEKER: Türkiye'de Sosyal hizmet alanları son yıllarda
sayısı artan sosyal hizmet uzmanı "yamaklarıyla" doldu. Dolmakta da.
Mesleki değerleri savunmaktansa, bunlara, değer yargılarını, dar
çevrelerinden edindikleri kültürü savunmak daha kolay geliyor. Böylece
ortaya sığıntı, birilerinin "kulu" olmuş meslek elemanları çıkıyor.
Bir meslek elemanı olarak meslek hayatınızda; duruşunuz, etiğiyle
varlığını ve değerini koruyor. Hem bir deneyim alanı hem de alandakilere
bir ışık olsun, meslekli yaşantınızı ilk günlerinizden itibaren anlatır
mısınız? Neler yaşadınız? Size neler yaşattılar?
"Grevli, toplu sözleşmeli bir sendika", kuruluş tarihi 19 Ekim 1992.Sosyal
Hizmet- Sen'in kuruluşu bu sözü edilen hedefe bağlılıkla gerçekleşiyor.
Siz de kurucular arasındaydınız. Nasıl bir dönemdi?
Kahraman EROĞLU: Özgeçmişimi anlatırken kısaca değinmiştim.
Adana'da başladı mesleki mücadelem. Huzurevinde çalışırken benden önceki
Sosyal Hizmet Uzmanı (birlikte de bir yıl çalıştık) Yönetim tablosunda
adının ambar memurundan sonra yazılmasına ve resminin yapıştırılmasına ses
çıkartmamıştı. Müdür Sağlık İdaresi mezunu, yardımcısı lise mezunu
birisiydi. Mesleği kabul ettirtmek huzurevimizdeki yerimizi tanıtmak
anlamında çok uğraştım. Müdür tüm personelle iyi ilişki içerisinde olmam
yaşlılar tarafından kabul görmemi farklı değerlendirerek polis çağırtarak
beni ihbar etti. Huzurevi yaşlı odaları arandı sürekli
takip edildim. Daha sonra Huzurevi müdür vekili oldum. Dernek başkanlığım,
diğer dernek yöneticilikleri nedeniyle İstanbul'a sürüldüm. İstanbul'da
çeşitli kurumlarda sosyal hizmet uzmanı olarak
görev yaparken çeşitli okullarda ahlak bilgisi, psikoloji, müzik
öğretmenlikleri yaptım. Arif Sağ müzik evinde iki yıl şan dersi ve bağlama
eğitimi alarak farklı bir alanda da gelişmeye karar verdim.
12 Eylül Faşizminde kısa süreli tutuklandım, hoş olmayan yerlerde
kaldım. Zeytinburnu'nda huzurevi müdürü oldum. Hiç kurulmamış yaşlılar
korosunu kurarak İstanbul'daki tüm huzurevlerinde kalan yaşlılardan
profesyonel yaşlı korosu hazırladım Kıbrıs dahil birçok İlde konserler
verdik, pek çok televizyonlara çıktık.
Melih Gökçek döneminde önce açığa alındım, sonra Eskişehir'e sürüldüm on
sekiz ay kaldım. İnşaat işçileri huzurevlerinde gömme banyolu odalarda
kalırken ben otel odalarında, öğretmen evinde kaldım, her
hafta İstanbul'a gelip döndüm. Siirt'e anketör olarak gönderildim ancak
tepki göstererek dört ay rapor alarak gitmedim. Mahkemeyi kazanıp geri
döndüm. İki ay sonra bir çuval müfettiş gönderilerek
yeniden görevden alındım bu sefer daha uzağa Bayburt'a gönderildim. Bir
odacı bir müdür bir sekreterden ibaret İl müdürlüğüne uzman olarak
atandım. Bir yıl kaldığım Bayburt'ta bir tek evrak geldi evlat edinme
vakası olarak. Bazen müdür şehre gezmeye giderdi döndüğünde "çimse celdi
mi?" derdi. Bende Faruk bey kim gelecek kim tanıyor ki burayı diye
takılırdım. İki otelin her odasında bir yıl kaldıktan sonra
mahkeme kararı ile İstanbul'a huzurevi müdürlüğüne döndüm. Doğru-Yol, CHP
hükümeti döneminde İl müdür yardımcısı oldum. Kendi çapımda güzel işler
yaptım. Genel Müdür Bülent İlik'in de zeki
çalışmaları ile İl müdürlüğünü üçe ayırdık, böylece bölge müdürlüğü gibi
yerinde aktif hizmet içeren çalışmalarla İstanbul'da hareketlilik
sağlandı.
Ancak kendi meslektaşlarımız başta olmak üzere yeniliğe,gelişmeye açık
olmayanlar çeşitli eleştirilerle bölge çalışmalarının kaldırılmasına sebep
oldular. Bu dönemde başlayan toplu sözleşmeli sendika mücadelesinde
önceleri İstanbul daha sonra yurt genelinde sosyal-hizmet-sen'in
örgütlenmesinde aktif rol aldım. İstanbul'daki çalışmaları, Ankara'dan
Burhan Görür, Rahmetli Ali Asker Ulusan,Balıkesir'den Hakkı Kurtuluş
arkadaşlarımızın çalışmaları ile birleştirip Sosyal Hizmet-Sen i kurduk.
|
Ankara'da yapılan genel kurulda en fazla
oy alan üçüncü kişi olarak sendika yönetiminde toplu sözleşme sekreteri
oldum. Sendikal mücadelemiz kısa sürede çok iyi gelişti Tüm illerde
çalışanlarımızın umudu olduk. |
Dönemin bakanı Önay Alpago ile yapmış
olduğumuz görüşmeler sonunda "Başbakanlık tazminatını" kazandık. O dönemde
maaşın yarısı tutarında olan tazminat şimdi bir gazete bedelinde
yanılmıyorsam. İl müdür yardımcılığım da sendika mücadelesinde aktif yol
almam yine rahatsızlık yarattı. Refah-Yol hükümeti kuruldu yine ilk akla
ben geldim.
Trafik kazasında ağbimi kaybettiğim gün
beni telefonla arayan personel daire başkanı dilekçe verip İstanbul'da bir
yerleri istememi, aksi takdirde kaderime razı olacağımı bakan adına
iletildi. O zamanlar uzlaşmacılar, adam bulup yerlerini koruyanlar, hemen
politika değiştirip dümen suyuna gidenler yerlerinde kalırken bana Kars
göründü. Bir sene Kars'ta sosyal hizmet uzmanı olarak çalıştım. Kars'a
çokta hizmet verdim. Korkudan gidilmeyen tüm köyleri, ilçeleri gezerek
ayni-nakdi yardımdan yüzlerce ailenin yararlanmasına yardımcı oldum. Adım
maaş bağlayan kişi olarak anılıyordu. Kars'ta sağlık müdürlüğüne kreş
açılmasına öncülük ettim.
Çeşitli derneklerle projeler yürüttüm sendika çalışmalarına da destek
oldum. Mahkemeye dava açmıştım, davayı kazandım geri gelmeyi beklerken
münhal kadro olmadığından Bingöl İl Müdür yardımcılığına atandım.
Kars'tayken bir anımı anlatarak geçmek istiyorum. İstanbulda yıllarca
çalışmış pek çok meslektaşımıza yardımımız oldu.
Kars'a giderken herkeste de cep telefonu
vardı. Sürgün psikolojisi en yakın meslektaşlarından destek moral
bekliyorsun. Dayanışma ruhu sürgünü canlı tutar mücadele gücü verir.
Herkesten destek umuyorsun. Soğuk karlı bürgün telefonum çaldı eşim kızım
aramıştır düşünürken İstanbul'dan bekçi Arif aradı: "Müdürüm görevden
alındın sürüldün elimden bir şey gelmez ama evinizin elektrik su parasını
yatırırım pazara giderim eşine kızına söyle," demesi beni çok etkilemişti.
Kaldığım misafirhanede o gün arif için saz çalıp türkü söyledim. Daha
sonra İl müdürü olduğum da hiç aramayanlar,
sormayanlar yağ çekerek çiçeklerle tebrike gelip mevki makam isterlerken
bekçi Arif gittiği uzak sürgün yerinden geri gelmeden emekli oldu.
Böyle onurlu kişiler sosyal hizmetlerde de
var. Kars'tan Bingöl'e sürüldüm hemen mahkemeye dava açtım kısa sürede
mahkemeyi kazanarak geri döndüm.
Anap-Sol-MHP hükümetinde Dr. Bülent
İlik'in genel müdür olduğu dönemde İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdür
vekili olarak görevlendirildim. Bir yıl vekilliğim sonucu Bakan Hasan
Gemici'nin onayı ile asaleten İl müdürü oldum. İl müdürlüğüm sürecinde
genel müdürün Bülent Bey olması, birikimlerimizin de yardımı ile başarılı
müdürlük yaptım, diyebilirim. Sosyal Hizmetlerin tanınmasında medyayı iyi
kullandık. Yazılı ve görsel basın sosyal hizmetleri bizim dönemimizde
tanıdı. Özellikle sokak çocukları alanındaki başarımız
bizi markalaştırdı.500 civarında aile hakkında dava açtık, Özellikle Esra
Ceyhan'la A dan Z ye programı aracılığı ile kuruluşlar ve mesleğimiz geniş
halk kitlelerine tanıtıldı.
Aziz ŞEKER: Birazda Sosyal hizmete kavram olarak eğilelim.
Sosyal hizmetin anlamını, sosyal hizmetin kaynaklarını, ortaya çıkış
koşullarını genel olarak nasıl değerlendirebiliriz? Belediyecilik
hizmetleri içindeki konumlanışı nasıl olageldi?
Kahraman EROĞLU: Sosyal Hizmet kavramını kitaplar dolusu
yazabiliriz.Kısaca bana göre tüm ihtiyaç kesimlerine konumlarına uygun
insan onuruna yaraşır bir tarzda profesyonelce yapılan hizmetler
bütünüdür, diyebiliriz.
Bir huzurevinde çalışırken bir daire başkanı
ücretsiz kalan bir yaşlıya tek kişilik oda verdim diye, "parası olmayana
tek oda verilmez," diyerek, iptal ettiğini unutamıyorum. Bana göre bu
hizmet sosyal hizmet değil tüccar hizmetidir. Sosyal Hizmetin kaynaklarını
çok iyi tespit etmek lazım. Öncelikli olarak halkı iyi tanımalıyız, halkın
sorunlarını, sıkıntılarını yüreğimizde hissetmemiz gerekir.
Bizim dönemimizde belli puanın üstünde olan 300 kişi çağırılıp mülakatla
50 öğrenci alınırdı. Benimle mülakat yapan Ferit hoca gecekonduda yaşayan
halkın sorunlarını sormuştu.
Seçilen öğrenciler ülke sorunlarına
duyarlı okuyan, araştıran meslektaşlardı. Şimdiki öğrenciler bu konularda
zayıflar. Belediyecilik sosyal olması halinde halka daha yakın olmaları
nedeniyle başarılı sosyal hizmet verebilirler. Ben bir gün okula on beş
gün gitmeyen bir öğrenci için velisini görüşmeye çağırdığımda veli "okulla
belediyenin ne alakası var" anlamadım demişti. Görüştükten sonra teşekkür
etti. Sorunu ekonomikti.
Okulun istediği katkı payını veremediği
için okula gitmediği anlaşıldı. Okulu arayarak para alınmamasını sağladım.
Toplum merkezleri, gençlik merkezleri, yaşlı kahveleri, semt pazarları,
engelli merkezleri yerel yönetimlerin halk için açtığı sosyal kurumlar
olarak ses getiriyor. Şişli olarak tüm mahallelerde sosyal merkezimize
ulaşım için çeşitli gönüllü önderler oluşturduk.
Aziz ŞEKER: Sosyal hizmet günümüz Türkiye'sinde
Belediyecilik hizmetlerinde önceliği hangi temeller üzerine kurulmalıdır?
Nasıl yapılandırılabilir? Sosyal hizmet mesleği belediyelerde etkin bir
yerde mi? Sosyal hizmet uzmanının belediyecilik hizmetlerindeki rolü ve
işlevi neler olmalıdır? |
|
Kahraman EROĞLU: Sosyal hizmet uzmanının görevi
belediyelerde çok önemli. Her şeyden önce diğer kurumların aksine
belediyelerde ekonomik sıkıntı ve kısıtlılık yok. İstediğin çalışmayı çok
katı bürokratik
engellere takılmadan yapabilirsin. Örneğin sosyal hizmetlerde bir yuva,
huzurevi açmak için bir dolu işlem yaparken belediyelerde meclis onayı
alarak istediğin işi bir günde başarabilirsin.
Halkın içinde olunduğu için
belediyelerde sosyal hizmetler daha önemli. Zaten yurt dışında da okullar
dahil tüm sosyal kurumlar belediyeye bağlı çalışıyorlar. Ancak meslek
elamanlarının istihdam edilmesi koşulu ile. Şu anki yerel yönetimlerde;
yol, asfalt, kaldırım belediyeciliği ağır bastığı için tüm personel teknik
elamanlardan oluşuyor. Bu alanda ben çok mücadele ettim yani benim ömrüm
hep mücadele ile geçti.
Burada da
sosyal belediyeciliği kabul ettirtmek için çalıştım başardım da. Şişli'de
tüm engelli derneklerine yer vererek çalışmaları destekleniyor, çocuklara,
yaşlılara, kadınlara yönelik kurumlar açtık. Evde yaşlı, hasta
hizmetlerini geliştirdik.
Aziz ŞEKER: Sosyal hizmetin rahat soluk aldığı, varlığını
kabul ettirdiği toplumsal dönemlere baktığımız zaman; Türkiye açısından
gelişmesinin, devrimle - karşı devrim arasında yaşanan çarpışmaların
karşı devrim lehine döndüğü yıllarda tersine döndüğünü görmekteyiz.
Örneğin 27 Mayıs ve 12 Eylül; biri sosyal hizmetleri / sosyal devleti /
sosyal refaha dayalı bir bakış açısını verirken, diğeri bütün
bunları yok etmeye, silmeye çalıştı adeta. Bir disiplin ve meslekle
koşullar arasında bu değin yakın bir ilişki olabilir mi? Türkiye'de bu
bağlamda durum ne?
Kahraman EROĞLU: Sosyal hizmetlerin gelişmişliği, ülkenin
siyasi,sosyal ve ekonomik gelişmişliği ile bağlantılıdır bence. Özellikle
en küçük ekonomik, demokratik hakların gasp edildiği dikta yönetimlerinde
sosyal devletin sosyalliği yok edilir. 12 Mart, 12 Eylül yönetimlerinde
kitapların yasaklandığı, aydınların tutuklandığı, sosyal kelimesinin
kullanılmasından bile rahatsız olan karşı devrimcilerin sosyal hizmetlerin
gelişmesine katkı vermelerini bekleyemeyiz. Prof. Dr Emre Kongar o
dönemlerde görevden alınmadı mı?
Sosyal devlet/sosyal refah; insan haklarına saygılı, insanların
mutluluğunu savunan, çalışanların haklarını almaları için demokratik
haklarını en geniş anlamda kullanma hakları dikta rejiminde yok edilmekte.
Sosyalliğin sadece adı kalmaktadır. Sosyal hizmet mesleği faşist
yönetimlerde tahammül edilmez mesleklerden biridir. Bize tutukluyken
"mesleğin ne?"diye polisler sorduğunda sosyal hizmet deyince, "belli
sosyalist komünist olduğun" demeleri her şeyi gösteriyor.
Aziz ŞEKER: Son yılların en sık kullanılan kavramı olan
küreselleşmeyi konumuzla bağlantılı olarak ele alalım isterseniz.
Küreselleşme sosyal hizmet mesleği açısından nasıl kavranmalıdır?
Küreselleşme kimin
çıkarınadır?
Küreselleşme, Sosyal hizmetin işlevini / önemini ortadan
kaldırabilir mi? Küreselleşmenin sosyal belediyecilik üzerine etkileri?
Başka bir ifadeyle küreselleşmenin belediyecilik hizmetlerine ve hizmetler
içinde sosyal hizmete etkisi? Küreselleşmenin olumsuz sosyo-ekonomik
sonuçlarına karşı bir tepki
"örgütlenecek" olursa içine neleri alabilmelidir? Sosyal hizmet nasıl bir
duruş sergilemelidir?
Kahraman EROĞLU: Küreselleşme, vahşi kapitalizm sosyal
hizmet mesleği açısından çelişkilerin en yoğun yaşandığı, krizin
derinleşip halkın ekonomik yönden güçsüzleşip, her türlü aile içi ve
toplumsal sorunların gün yüzüne çıktığı bir üretim biçimi aşamasıdır.
Üretici güçlerin gelişimine engel olan üretim biçimi beraberinde bir dolu
sorunları da getirir. Dolayısı ile küreselleşmenin getirdiği sömürü baskı,
işsizlik işçi sınıfı başta olmak üzere dar gelirli tüm çalışanları
etkilemektedir.
Daha fazla kar, daha fazla sömürü isteyen kapitalizmin
yaratmış olduğu sorunlar sosyal hizmet uzmanları mesleği için en önemli
çalışma alanları olmaktadır. Göç sonucu oluşan sosyal sorunlar, çarpık
kentleşmenin getirdiği sokakta çalışan, yaşayan çocuklar, tinerciler, baliciler, yankesiciler, cinayetler, aile içi şiddet, boşanmalar, terkler,
yabancılaşma...
Sosyal Hizmetin duruşu başkaldırıcı olmalı, düzenle uzlaşmacı değil
temelinde hak arayıcı mücadeleci anlayışta olmalıdır. Uluslararası sosyal
hizmet örgütü ile uyumlu enternasyonal bir mesleki çalışma
içerisinde olmalıdır.
Aziz ŞEKER: 21. Yüzyıl Türkiye'sinde toplumsal eşitsizlikler
/ toplumsal sorunlar boğucu bir hâl alırken sosyal hizmete disiplin ve
meslek olarak ne gibi görevler düşmektedir? Bu arada aklıma gelmişken
engelliler için ya da daha özele indirelim örneğin bu gruptan görmeyenler
için belediyelere bağlı huzurevleri var mı?
Kahraman EROĞLU: Toplumsal eşitsizlik ve toplumsal sorunlar
sorunların boğucu hal alması demek insanların yaşam standartlarının en aza
inmesi demektir. İnsanların yoksulluğu, acıları geçim sıkıntısı en çok
sosyal hizmet mesleğini ilgilendirir, depremde, selde, doğal afetlerde en
çok halka destek veren yararı olan meslek örgütüyüz. Meslek elamanı olarak
diğer meslek elamanları ile birlikte psiko-sosyal çalışmalar
yapmalıyız. Toplum merkezleri bu anlamda önemli kurumlardır. Belediyelere
bağlı gündüz bakım merkezleri var. Görme engelliler için huzurevi daha
açılmadı, bence gerekte yok onlar kendilerini diğer
insanlardan ayrı görmüyorlar. Huzurevlerinde veya tüm yaşam ünitelerinde
engelliler için düzenleme yapılması yeterli başka ayrıcalığa gerek yok.
Aziz ŞEKER: 21. yüzyılda toplumsal sorunlarla mücadelede
insanlığın rotası hangi yönde olmalıdır? Bu minvalde Türkiye'de siyasetin
sosyal tarihinden ne ummalıyız? Gelecek ile ilgili öngörünüz?
Kahraman EROĞLU: Benim inancım sosyal adaletin en geniş
şekilde kurulduğu, insan hak ve özgürlüklerin korkusuzca savunulacağı yeni
bir değişim hareketinin ülke yönetimine hâkim olması ile sorunlar asgariye
iner. Tüm ezilenlerin kurtuluşu için devrim şart.
Aziz ŞEKER: Sizin sanatçı kişiliğinizden söz edelim biraz.
Türk halk müziği deyince aklıma hep Ali Ekber Çiçek gelir. Dinlediğim
parçalarınızda Anadolu ezgilerine adanmış bu buğulu tınıyı da gördüm.
Sanat yaşamınızdan söz eder misiniz?
Kahraman EROĞLU: İstanbul'a sürgün geldiğimde Arif Sağ'dan iki yıl
ders aldım. Sürgünler, kıyımlar, acılar sazımın tellerinde öfke sesimde
direnme gücü yarattı. Sürgün gittiğim hiç bir yerde ağlamadım,
uzlaşmacı olmadım, teslimiyet bataklığına hiç saplanmadım. Erzincan
türkülerini temel teşkil ederek tüm yörelerden sesime uyan türkülerle
çalıştım. Amatör bir ruhla kızıma atfen iki kaset yaptım "Öncüye
Türküler "sadece eşe dosta dağıttığım CD leri www.kahramaneroglu.com dan
meslektaşlarım dinleyebilirler.
Aziz ŞEKER: Sevgili Kahraman Hocam teşekkürler...
Kahraman EROĞLU: Sevgili Aziz dostum bana değer verip,
mesleki çalışmamı, mücadelemi ve müzik çalışmalarımı önemseyip kaleme
aldığın için teşekkür ederim. Sevgi ile kal...
|