Aziz ŞEKER: Kendinizi kısaca tanıtır
mısınız?
Figen ŞAHİN: Ben 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden
mezun oldum ve “Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları” uzmanlık eğitimine başladım.
1994 yılında uzmanlığımı, 2004 yılında da Doçent ünvanını aldım. 1999
yılından beri Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı, Sosyal Pediatri Bilim dalında öğretim üyesi olarak
çalışıyorum. Çocuk Sağlığını korunmasına yönelik olarak aşılama, çocuk
sağlığı izlemleri gibi konuların yanı sıra çocuk sağlığına ve gelişimine
önemli zararlar veren “çocuk istismarı ve ihmali” alanında çalışmalar
yapıyorum. Üniversitemizde 2001 yılından beri etkinliklerini sürdüren “Çocuk
Koruma Merkezi”nin müdür yardımcı olarak görev yapıyorum. 2005 yılından beri
de “Çocuk İstismarını ve ihmalini Önleme Derneği”nin başkanlığını
yürütmekteyim.
Aziz ŞEKER: Çocuk istismarı ve ihmali kavramlarını biraz açar mısınız?
İstismar ve ihmalin sınırları nerede başlıyor?
İstismar tiplerine örnek verebilir misiniz?
Nasıl bir sorun olarak algılanması gerekiyor?
Figen ŞAHİN: Çocuk istismarı ve ihmali, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığına
ve gelişimine zarar veren her türlü tutum ve davranışı kapsıyor. Bu
davranışlar, fiziksel ya da duygusal olarak çocuğu incitmek, çocuğu bir
erişkinin cinsel doyumunu sağlamak amacıyla kullanmak gibi aktif olarak
yapılabilen davranışlar olabileceği gibi, çocuğun sağlıklı gelişimi için
gerekli olan fiziksel ve duygusal temel gereksinimlerinin bir erişkinin
tarafından karşılanmaması gibi pasif formda da olabilir. Yani kısaca “çocuğa
yapılmaması gereken şeylerin yapılması” durumuna “istismar”, “yapılması
gerekenlerin yapılmamasına” ise “ihmal” diyebiliriz. İstismar tiplerine
örnek verecek olursak dayak, ısırma, yakma, haşlama, şiddetle sarsma gibi
durumlar fiziksel istismar, aşağılama, tehdit etme, korkutma, duygusal
olarak reddetme gibi durumlar duygusal istismar, çocuğun cinsel bölgelerine
bakma, elleme, organ ya da başka bir cisim sokma, kendi cinsel organlarına
çocuğun ellemesini, bakmasını isteme, çocuğu pornografik materyalde kullanma
ya da çocuğa pornografi izlettirme gibi eylemler de cinsel istismar
kapsamına girmektedir. Tüm bu davranışların çocuğun sağlığını bozarak uzun
dönemde büyük sorunlara yol açabileceğini bilerek konuyu ele almak çok
önemli.
Aziz ŞEKER: Olgunun tıbbi yönü ön planda olduğu için (elbette psikososyal
etkilerini de hatırda tutarak) hastane çalışanlarından başlayalım. Hekimler,
sağlık alanında çalışan sosyal meslek lisansyerleri bu konuyla ilgili olarak
yeterince farkındalık geliştirmiş durumdalar mı?
Çocuk istismarı ve ihmalinin önlenmesinde bu aktörlerin rolü?
|
Figen ŞAHİN: Çocuk istismarı olgularının tıbbi, sosyal ve hukuksal
boyutlarının hepsi kendi alanları açısından çok önemli, ancak asıl önemli
olan bu alanların işbirliği içinde çocuğu destekleyerek bütüncül yaklaşımda
bulunmalarıdır. Sağlık alanında son yıllarda bu anlamda önemli gelişmeler
yaşanmakta. |
Tüm sağlık kurumlarında bu konudaki duyarlılık ve farkındalık
istenilen düzeyde olmasa da, özellikle üniversite hastaneleri ve eğitim
hastanelerinde konuyu bütüncül olarak ele alan çocuk sağlığı, adli tıp,
çocuk ruh sağlığı gibi değişik dallarda çalışan uzmanlardan oluşan ekipler
kurulmaya başlandı. Bu ekiplerde istismar olgularının sadece tanı ve
değerlendirmeleri değil, tıbbi, psikolojik, sosyal ve hukuksal destek ve
hizmetlerin planlanması, önleme, izleme çalışmalarının yürütülebilmesi için
sadece hekimler değil, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, hukukçu gibi meslek
elemanlarının da bulunması zorunluluğu görülüyor. Gördüğümüz kadarıyla
sağlık alanında çalışan sosyal meslek lisansiyerleri az sayıda olup, mesleki
donanımlarını yansıtabilecek işlerde görev yapmamaktadırlar. Ancak son
yıllarda söz edilen ekipler içinde bir sosyal hizmet uzmanının bulunmasının
önemi anlaşılmaya başlanmış olup, giderek bu konuda farkındalığın geliştiği
söylenebilir.
Sağlık kuruluşuna başvuran çocuklar ve aileleri istismar riski açısından
taranarak, ailelere danışmanlık verilmesi, çocuğun gelişiminin izlenmesi,
ailelere sağlıklı çocuk yetiştirme, çocukla iletişim gibi konularda
eğitimler yapılması çocuk istismarını ve ihmalinin önlenmesinde bu
aktörlerin önemli rollerindendir.
Aziz ŞEKER: İstismar ve ihmal olgularıyla çalışma bakımından Türkiye
hastanelerindeki mevcut görünüm hangi düzeyde?
Takım çalışması yapılabiliyor mu?
Avrupa’da durum ne? Yaklaşımlar?
Figen ŞAHİN: Biraz önceki sorunuzda da belirttiğim gibi takım çalışması
henüz yaygın ve istenilen düzeyde değil ama bazı merkezlerde başlamış olması
umut verici. Çünkü bu merkezler diğerleri için de örnek oluşturuyor ve hızla
benzer merkezler gelişmeye başlıyor. Gelişmiş ülkelerde bu takım
çalışmasının önemi çok daha önceden anlaşılmış durumda. Oralarda çocuk
koruma sistemleri de daha fazla kaynak ve elemanla çalışarak çocuk için daha
yararlı sonuçlar alınabiliyor.
Aziz ŞEKER: Türkiye’nin toplumsal yapısına dönelim yüzümüzü. İstismar,
toplumda neden göz ardı edilebiliyor?
Figen ŞAHİN: Öncelikle bir inkâr durumu var. “Biz geleneklerine, değerlerine
bağlı çok iyi insanlardan oluşan bir toplumuz, bizde böyle şeyler olmaz”
düşüncesi çok rahatlatıcı bir düşünce ama ne yazık ki gerçek değil. Önce
durumu kabul etmek gerekiyor, ancak ondan sonra sorunu çözmek için adımlar
atılabiliyor. Diğer ülkeler de benzer süreçlerden geçmiş aslında, önce inkâr
sonra kabul ve sorun çözümüne odaklanma. Biz kabul dönemine yeni girdik.
Ayrıca özellikle cinsel istismar toplumun çok önemli bir tabusunu yıkmak
olduğu için ele alınması çok güç oluyor. Bu durumda istismarcının değil
istismara uğrayanın “namusu kirlenmiş” görüldüğü için cinsel istismara
uğrayan çocuk da ailesi de olayı kimseye söylemeyip bir sır olarak
saklamanın en doğru yaklaşım olduğunu düşünüyor.
Aziz ŞEKER: Çocuk istismarı ve ihmali olguları daha çok ne tip
kültürel-toplumsal-ekonomik yapılardan geliyor? Durumu belirtir çalışmalar
yapılıyor mu?
Figen ŞAHİN: Fiziksel ve duygusal istismar düşük sosyokültürel düzeyde daha
yaygın. Eğitim düzeyi arttıkça anne babaların çocuk yetiştirmede daha uygun
yöntemlere başvurduğu, fiziksel şiddetin azaldığı biliniyor. Yine de kendi
çocukluklarında uğradıkları şiddetin, model aldıkları anne babaların kendi
davranışlarına yansıması olasılığı var. Cinsel istismar ise her
sosyokültürel yapıda ortaya çıkabiliyor. Durumu belirtir çalışmalar
yapılması oldukça zor olmasına ve bütün Türkiye’yi temsil eder tek bir büyük
çalışma olmamasına karşın özellikle son yıllarda giderek artan şekilde hem
tıp hem sosyal bilim alanlarında çalışmalar yapılıyor.
Aziz ŞEKER: TCK’nun 280 sayılı maddesinde görevini yaptığı sırada bir suçun
işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili
makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği
mensubu, bir yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Görüyoruz ki, konuya yasal bir zorunluluk
getirilmiş durumda. Mesleksel etik de eklenince, olgu karşısında duruşun
daha net olması gerekiyor. Benimkisi bilimsel olmayan bir görüş ama birçok
istismar ve ihmal olgusu hastane kapısından dönebiliyor onu besleyen
koşullara. Hastanelerde resmi olarak bildirme zorunluluğu olduğu halde
geleneksel sorunlar sürebiliyor. Bildirim istenilen boyutlarda mı?
Olguya bir de başka yönden bakalım: Örneğin Anadolu’da bir şehre gidelim,
caddelerde kâğıt mendil vb satan işçi çocuklar görebiliyoruz. Bunların
bildirilmesi konusunda toplumsal duyarlılık neden gelişemiyor?
Figen ŞAHİN: Bildirimin olması gereken düzeyde olmadığı bir gerçek… Önemli
olan, bildirim yapıldığında çocuk koruma sisteminin çocuğun öncelikli
yararını düşünerek hukuksal, sosyal ve tıbbi açılardan çocuğa destek olması.
Oysa ki, çoğu zaman uygulama gerçekte böyle olmuyor, çocuk, sistem içinde
tekrar eden sorgulama, soruşturma, muayeneler gibi işlemlerden geçerken
bazen olayın kendisinden daha çok örseleyen ikincil istismara uğruyor.
Ayrıca olayın bildirilerek açığa çıkarılmasının aile ve çevresi üzerinde
yarattığı sosyal etkiler, çocuk için ayrı bir baskı unsuru olabildiğinden,
bu da duyarlı sağlık çalışanlarını aslında hatalı olan, olayı bildirmeden
tıbbi ve psikiyatrik desteklerle tedavi etme gibi uygulamalara
yöneltebiliyor.
Sokakta
mendil vb. şeyler satan çocukları gören kişiler de hem bu
çocuklara nasıl yardımcı olunacağını, hangi kuruma
bildirmeleri gerektiğini bilememeleri nedeniyle harekete
geçmiyorlar. |
|
Ayrıca,
bildirdikleri taktirde sistemin çocuğu koruyacağına ilişkin yeterince
inançlarının olmaması, sosyal hizmetlere bildirim yapıldığında çocuğun aile
yanından alınarak kuruma yerleştirileceği, bunun da çocuk açısından daha da
kötü sonuçlar doğuracağı düşüncesi yaygın. Bir süre sonra da bu çocukların
çevremizde giderek çoğalması sonucunda varlıkları tamamen normal olarak
algılanmaya başlanıyor ve bu konuda bir şey yapılması gerektiği bile akla
gelmiyor.
Aziz ŞEKER: İstismara ve ihmale uğrayanlarda ne tür psikososyal sorunlar
ortaya çıkmaktadır?
Türkiye’nin bir çocuk ruh sağlığı politikası var mı? Çocuk refahı alanındaki
hizmetler yeterli mi?
Figen ŞAHİN: Çocuğa yönelik her türlü şiddet hem kısa hem uzun erimde çocuk
üzerinde ciddi etkiler bırakabilir. Kısa erimde fiziksel istismara bağlı
olarak, yaralanma, hatta ölüm ortaya çıkabilmekte, ayrıca şiddete uğrayan ya
da tanık olan çocukta, korku, kaygı, terk edilmişlik ya da reddedilmişlik
duygusu oluşmaktadır. Cinsel istismarda ise ek olarak, cinsel organlarda
yaralanmalar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve gebelik oluşabilecek olan
durumlardır. Gelişmekte olan bir beynin şiddete ya da travmaya uğramasının
nörolojik gelişimi bozacağı ve uzun erimde gelişimsel bozukluklar, bilişsel
işlevlerin bozulması, okul başarısızlığı, sosyal ilişkilerde bozukluk,
depresyon, anksiyete, alkol ve madde kullanımı, saldırgan davranışlar gibi
sonuçlara yol açacağı gösterilmiştir. Fiziksel istismarda uzun erimde kalıcı
sakatlıklar, cinsel istismarda ise, cinsel işlev bozuklukları da
görülebilir.
Türkiye’de uygulanan bazı koruyucu ruh sağlığı hizmetleri var tabii ama
bunun çok düzenli ve yapılandırılmış bir şekilde işlediğini sanmıyorum. Yine
de bu konuda çocuk ruh sağlığı uzmanlarının yorum yapması daha uygun olur.
Çocuk refahını sağlamaya yönelik çabaların ve hizmetlerin de tam olarak
yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Aziz ŞEKER: Çocuk istismarı ve ihmalinde nasıl bir yaklaşım sorunun çözümüne
katkı sağlayabilir?
Önerileriniz?
Figen ŞAHİN: Sorunun tüm boyutlarını ele alan bütüncül bir yaklaşım çok
önemli. İstismara uğrayan çocukla karşılaşan tüm profesyoneller hem
mezuniyet öncesinde hem de sonrasında konu hakkında eğitim almalı ve duyarlı
olmalı. Meslekler arası işbirliği ve eşgüdüm çocuğun sistem içinde tekrardan
örselenmesini önlemeye yarayacaktır.
Önleme hizmetlerine ağırlık verilerek, anne babalara ve çocukların
kendilerine verilecek eğitimlerle sorunun daha başlamadan ele alınması bütün
diğer hastalıklarda olduğu gibi çok daha yüz güldürücü olur. Toplumda
çocuğun haklara sahip bir birey olduğu anlayışını geliştirecek eğitim
hizmetlerinin yürütülmesi de zaman içinde çocuğun istismarını azaltmaya
yarayacaktır umudundayım.
Aziz ŞEKER: Teşekkürler sevgili Figen Hocam…
|