Söyleşilerimiz,sitemiz adına editörümüz ve yazarımız Aziz ŞEKER tarafından gerçekleştirilmiştir. |
|
|
|
Farklı Devlet Sistemlerinde
Karşılaştırmalı Sosyal Refah Hizmet Modelleri Kitabı
Üzerine Bir Değerlendirme Yazısı ve Bir Söyleşi… FERİT BERK
|
||||
Kitap özce, Çağı yakın tarihi içinde kavramaya çalışanlara; insan hak ve
özgürlükleriyle sosyal refah sistemlerini farklı devlet yapılarında görmek
isteyenlere karşılaştırmalı bir okuma olanağı sağlıyor. Daha da ötesinde
sosyal çalışma mesleğinin bu olgulara bakış açısına eğiliyor. Hem bilim
dünyasını hem de uygulayıcılarını yer yer kritik ediyor. O sistemlerdeki toplumsal ve sosyal refah hizmetleri hakkında bilgilendirme yapıyor. Bunu yaparken ideolojiler açısından bir zemin yoklamasına giriyor. Batının demokratik yaklaşımlarından Türkiye’deki kalkınma olgusuna geçiyor. Burada dikkat çeken, özgün bir konuyu yani “Türkiye’de sosyal refah hizmetleri ve ilgili mesleklerin zorluklarını da yazarın açık yüreklilikle işlemiş olmasıdır. Ve bir o kadar aydınlatıcıdır. Karşılaştırmalı analizine şimdilerde tarih defterinde yerini almış olan Sovyetler Birliği örneğiyle devam ediyor. Kitabın üçüncü bölümünü oluşturan bu sayfalar tarih okumalarını yeniden gözden geçirme olanağı veriyor okuyucuya. Kitabın son bölümü genel bir değerlendirmeyle noktalanıyor. Ferit Berk’in kitabında gözlenen özelliklerden birisi ironiyi değerlendirdiği konulara yansıtma başarısı göstermesinden geliyor. Birçoğunun yaptığı şey olan sosyal bilim dedikoduculuğu ya da postal yalayıcılığı yapmıyor. Durduğu yeri biliyor. Ve o yeri ilkeleri-değerleri gereği terk etmiyor. Bu da onu deneyim ve bilgisini aktarmasına itiyor. Paylaşımcı yapıyor. Bu nedenle eleştirileri dürüst ve kalıcı. Örneğin kitabın 144’üncü sayfasında ülke gerçeklerini, okuyanın alnına gerçeği çarpar gibi veriyor. Bir de meslekten akademisyenleri unutmuyor, elbette kritik ederken. Biliyorsunuz ki Türkiye’de sosyal bilim böyle yüreksiz ise nedeni “dedikodudedikodudedikodu”dur. Kuşkusuz bilgiyi ve bilimi çarpıtma en büyük dedikodudur. İşte bu sayfada Ferit Berk bir gönderme yapıyor Ulusal Sosyal Hizmet Konferanslarından birinde bir “akademisyenin” söyledikleriyle ilgili olarak: “…dahası, bu gibi okumuşların düzenlenen sempozyumlarda yüksek kürsülerden ‘özel sektörün yapmakta olduğu sosyal hizmetlere şapka çıkarırım’ diyenlerin varlığı, bu konularda ne kadar bilgi sığlığı ve eksikliği olduğunu acı bir şekilde ortaya koyuyor. Böyle bir durumda, toplumun niçin cahil kaldığına şaşmamak gerekiyor.” Sona Giderken…
Tek başıma dördüncü ve beşinci sınıflara devam eden bir öğrenci oldum. Bir öğretmen, öğrencisinin yaşamına çok şey katabilir. Ben bunu yaşamımda gördüm. İlkokulu dışarıdan sınava girerek bitirmiş olduğum zaman, kayıtlara göre 16 yaşında gözüküyordum. Yaşım yüzünden, bir yıl daha geçseydi, hiçbir okul beni almayacaktı. 1952 yılında, Hasanoğlan’a gittim. Okula üç çevre ilden yatılı olarak başvuru yapmış olan 24 000 köy çocuğundan, giriş sınavını kazanan 50 öğrenci listesinin 13.cü sırasında yer aldım. O zamanlar Hasanoğlan’da bir Köy Enstitüsü vardı. Bilindiği gibi, Köy Enstitüleri yalnız okul öğrencilerini yalnız sınıf öğretmeni olarak değil, aynı zamanda köy toplumunun da öğretmeni olacak şekilde bilgi ve becerilerle yetiştiriyordu. Hasanoğlan’da 6 yıl yatılı okudum. Demokrat Parti iktidarının olduğu yıllar ve ben Âşık Veysel ile tanıştım. Bir hararetli seçim sırasında saldırıya uğrayan ve Samsun ilinden Ankara’ya dönmekte olan zamanın muhalefet lideri, Türkiye’nin makus talihini yenmiş olan Milli Şef İsmet İnönü’yü yolda bir grup öğrenci ve öğretmenler olarak karşılamış ve ellerinden öpmüştük. Köy Enstitüsünün adı sonra değiştirildi, Atatürk İlköğretmen okulu oldu. Okuldan kız öğrencileri ayırdılar ve haftada 16 saatlik iş derslerini yarıya indirdiler. Ben öğretmen olduğum yıl liseyi de bitirdim. Siirt’e; Önce Baykan kazasının bir köyüne öğretmen olarak atandım. O yıllar TİP hareketini de takip ediyordum. (Yazarın Notu: TİP tüm üzerinde oynanan oyunlara rağmen 1965 yılı Milletvekili Genel Seçimleri’nde %03 (276.101 oy) oy alır. 15 milletvekili parlamentoya girmiştir. Mehmet Ali Aybar (İstanbul), Çetin Altan (İstanbul), Sadun Aren (İstanbul), Behice
Boran (Urfa), Rıza Kuas (Ankara), Şaban Erik (Malatya), Muzaffer Karan
(Denizli), Yunus Koçak (Konya), Adil Kurtel (Kars), Tarık Ziya Ekinci
(Diyarbakır), Yusuf Ziya Bahadanlı (Yozgat), Yahya Kanbolat (Hatay), Ali
Karcı (Adana), Kemal Nebioğlu (Tekirdağ), Cemal Hakkı Selek (İzmir). Böylece
Türkiye Meclisi tarihinde ilk defa toplumsal gerçekleri kürsüye taşıyan
güler yüzlü ve etkili bir muhalefette tanışmış olur. TİP’nin (Türkiye İşçi
Partisi) önemli aktörlerinden biri olan M. A. Aybar, gülen-aydınlık
sosyalizmi savunmuştur. Sosyal hizmet yılları? O yılların anılarını kaleme alıyorum. Evlilik ve öğrenim? O yıllar? Sosyal Hizmetler Akademisi’ni 1967 yılında derece ile bitirdim ve aynı akademiye asistan oldum. İki yıl süren bir asistanlık dönemi. Elbette birtakım ilişkiler belirleyici oluyordu asistan alımında. Asistan olarak İngiltere’ye gittim. Belki de Türkiye’de almış olduğum eğitim ve sosyal hizmetler diploması ile öğrenmek ve gelişmek istencimdi beni sürükleyen. Öyle de oldu, denebilir.
Geri dönüş? Doktora Tezini bitirmesi için bir altı aylık izin verilmesi”
şeklindeki talebi, Türkiye makamlarınca reddedildi. Bunun üzerine, 1972
yılının Aralık ayında yurda döndüğümde bana 3 ay hiçbir maaş ve görev
verilmedi. Ev hanımı bir eş, iki ilkokul çağında çocuğumla kış ve soğuk
ortasında gelirsiz bırakıldık. Demek ki bana ihtiyaçları yokmuş. Dön
çağrısındaki “gerekçe” yalanmış. Fakat üç ay sonra, Borçlar kanunu gereği,
bakanlık zorunlu olarak mecburi bir kadro sağladı ve maaş verdi. Çok
sonraları, okul yetkilisine “neden ve kim tarafından çağrıldığım sorusuna:
“Ferit biliyorsun ki, bizler bürokrasi altında çalışıyoruz” yanıtını
vermişti. Akademi o zaman SS ve Yardım Bakanlığı’na bağlıydı. Yani Bakanlık
ve okulun rızasıyla çağrıldığımı söylemek istiyordu. Türkiye’de bir süre daha ders vermediler, ama Türkiye’de iktidarda güç
dengesi değişmeye başlayınca, 1973 yılında ders vermeye başladılar, fakat bu
sefer de benim uzmanlık alanımla pek ilgili olmayan alanlardan ders
veriliyordu. Uzmanlık alanım, Toplum Çalışması ve Sosyal Hizmet İdaresi (Community
Work and Social Administration) idi. Örneğin, Sosyal problemler ile ilgili
derslere girmeye başladım. O yıllar Akademi’nin sosyal problemlerden
anladığı; fuhuş, kumar, vb. gibi, normlardan ayrılma sorunlarıydı. Ben bu
sorunları temelden aldım, anlattım. 1973- 1979 yılları arasında hem
Akademi’de ve hem de Hacettepe Üniversitesi’nde dersler verdim. Zor
koşullarda altında çalışıyor ve yaşıyordum. Sosyal Hizmetler Akademisi’nde
Bakanlık müfettişlerinin soruşturmaları, H.Ü. sinde derslerimin değiştirilme
uğraşıları, bazı günlük sağcı gazetelerde hakkımda olmadık yalanların
yazılıyor olması ve hedef gösterilmem, artık bende can güvenliği
bırakmamıştı. Yalnızlaşıyordum. Kimi derslerimden dolayı olmadık tehditlerle
de karşı karşıya kaldığım olmuştu. Türkiye’de kalsaydım öldürülen aydınlar
arasında yer alabilirdim. Ülkenin atmosferi bu yöndeydi. Ankara Hacettepe Üniversitesi ve Ankara Siyasal Bilimler fakültesinde
doktora çalışmalarına başlamıştım. Fakat doktora tezi bitmeden, bu sefer de
ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. Gerçek halkın içinden çıkıp bir yerlere gelmek aslında çok zor oluyor… Avustralya’da öğretmen, öğretim görevlisi, sosyal hizmetler görevlisi,
toplum hizmetleri görevlisi ve resmi, yeminli ve profesyonel devlet
tercümanı (hem yazılı hem sözlü) olarak, Başbakanlık Dairesi’nde çalışmayı
sürdürdüm. Edebi dergiler, gazeteler ve antolojilerde yayınlanan birçok
yazılar yazdım. Uluslararası düzeyde çeşitli ödüller aldım ve iki dilde
yayınlamış olduğum Şiirler Köprüsü (Bridging Verse) adındaki şiir kitabım,
Eğitim bakanlığı tarafından, orta dereceli okullara yardımcı ders kitabı
olarak dağıtıldı. Uluslararası seçilmiş on dört adet şiir antolojilerinde
şiirlerim basıldı. 2001 yılında, ABD’nin Washington kentinde yapılmış olan
“Dünya Şairleri Yarışması’nda “Editör’ün Tercihli Ödülünü (Editor’s Choice
Award) aldım. Uluslararası Şiirler Kütüphanesi (Internasyonel Library of
Poetry) tarafından seçilmiş olan ve diske alınarak, kütüphanenin arşivinde
yer alan 33 şiir arasında şiirim yer aldı. Uluslararası Şairler
Sendikası’nın (International Society of Poets) Önde Gelen Üyesi (Distinguist
Member) olarak ödüllendirildim. 2001 yılında Sydney Kentinde yapılmış olan Dünya Şairler Kongresi’nde (World
Congress of Poets) Başkan yardımcılığında bulundum, Kongre için hazırlanan,
Avustralya’nın ulusal sanat arşivine giren belgesel niteliğindeki “Bu
Kongre’yi Nasıl Yaptık” (How We Did It) adındaki kitabın koordinatörlüğünü
yaptım ve önsözünü yazdım. Gönüllü olarak, göçmen Türk toplumuna, otuz yıl çalışarak, hizmet ettim. Türkiye’de bu işi yapanların aslında “sosyal hizmet elemanı” olarak kabul
edilmesi gerekirdi. Sosyal hizmet görevlisi ya da sosyal çalışmacı da
olabilir… Avustralya’da ön lisan eğitimini çeşitli sosyal refah
programlarında tamamlayanlar sosyal hizmet işinin profesyonel elemanı
olabiliyorlar. Federal sistemde hemen her üniversitede sosyal hizmet eğitimi
ön lisanstan başlayarak ileriye doğru veriliyor. Avustralya’daki eğitim süreciniz? Türkiye ve Avustralya açısında sosyal refah hizmetlerini karşılaştırır
mısınız? Sosyal hizmet devlet kaynaklı olarak sunulduğu gibi toplum kaynaklı
yardımları kapsıyor. Sağlık, eğitim, sosyal konut gibi temel sosyal
hizmetler ücretsiz ya da çok düşük ücretlerle verilirken bu temel sosyal
hizmetlerden yeterince yararlanamayanlar için toplum kaynaklı sosyal
destekler sunuluyor. Bunun için sosyal inceleme yapılıyor. Bu sosyal işi,
sosyal hizmet görevlisi yapıyor. Ayrıca Kiliseler sosyal yardım hizmeti
veren kurumlar arasında. Türkiye’deki durum ise ortadadır. Bu konuda SABEV Vakfı’nın Mayıs 2013 tarihinde yayınlamış olduğu “Avustralya
Raporları” adındaki çalışmamda daha detaylı bilgiler yer almaktadır. Dünyada sosyal hizmet mesleğine bugünkünden daha çok gereksinim duyulacak.
Küreselleşme eşitsizliği artırıyor. Hem ülkelerarası hem de ülke içinde
eşitsizlikler artıyor. Çünkü Dünya ekonomisi belli başlı şirketlerin elinde
toplanmış durumda, refah da! Hem de yoksullar ile varsıllar arasında büyük
farklar ortaya çıkacak, uçurum dipsizleşecek ve yardıma daha çok insan
muhtaç düşecek. Sanılıyor ki, refah küreselleşmeyle birlikte paylaşılacak. Refah paylaşımı,
küreselleşme yoluyla olamaz ve olmayacak. Bu bağlamda daha çok sosyal
güvenlik/sosyal hizmetlere ihtiyaç duyulacak. Bu demek değildir ki, bu
alanda hizmet veren kuruluşlar aynı oranda gelişecek. Bu doğrultuda tam
tersine bir oluşum yaşanacak. Diğer bakanlık ve meslek bütçelerinde olduğu
gibi, Sosyal hizmet bütçeleri de küçültülecek. Dünyanın gidişattı pek parlak
değil. Bu konularla ilgili “Küreselleşme” adındaki çalışmamda detaylı
tartışma ve bilgiler yer almaktadır. Sosyal Hizmet eğitiminin “açık öğretim” şeklinde yapılması ve mesleğinin
özelleştirilmesi, çok yanlış yönde giden bir değişmedir. Aslında bu yöne hiç
yelken açılmamalıydı. Konusu insan ve insan ihtiyaçları olan mesleğin eğitim
ve uygulaması, çok ciddi ve dikkatli şekilde gerçekleştirilmesi gerekli ve
zorunlu olan konulardır. Özellikle meslek eğitimi ve uygulamasının paraya,
yani “kâr’a” endekslenmesi, son derecede sıkıntılı, zorlukları artırıcı,
yıpratıcı ve zararlı sonuçlar verecektir. Açıktır ki bu durumdan en çok
etkilenenler yine meslek elemanları ve dahası, meslek adayları, yani
öğrenciler olacaktır. Eğitim açısından sosyal hizmet elemanlarının nitelikli ve iyi yetişmiş
olmaları zorunludur. Sorunları bilen ve bunlara sağlıklı bir şekilde
yaklaşan meslek elemanları olmalıdırlar. Sosyal Hizmet, insan ihtiyaçlarına
yönelik, toplumda korunmaya, gözetilmeye ve bakıma muhtaç olanların yanında
yer alan ve destek olan onurlu ve insani bir meslektir. Mesleğin onurunu,
saygınlığını ve olması gerektiği şekilde korumak, yine bizlere düşer. |
|
|