Sosyal refah açısından sosyal hizmet uzmanlarının (sosyal çalışmacıların),
uygulama alanlarından birisi engelli, engelli ailesi ve engelli nüfusu
bulunan toplumdur. Engelli refahı alanı tanım aşamasından başlayarak
sorunlar içeren bir konudur. Bu alanda birçok yasal düzenlemeler
gerçekleşse de tamamlanması ve yapılması gerekli yasal düzenlemelere
ihtiyaç vardır. Mevcut yasal düzenlemelerde uygulamada görülen
aksaklıklar, yetersizlikler tespit edilmelidir.
Sosyal hizmet felsefesinin başta gelen ilkeleri; insan varlık ve onuruna
duyulan saygı, kişinin kendi yetenek ve kapasitesi içinde gelişme
özgürlüğü ve kendi kaderini tayin etme özgürlüğüdür. Bu bağlamda yapılan
hizmetin odak noktası, kişinin diğer kişi ve çevresiyle olan ilişkilerini
sağlayarak, sosyal fonksiyonlarını en yüksek düzeyde yerine getirmesine
yardımcı olmaktır. Bu temelde engellilere sosyal hizmet götürülürken
üzerinde durulacak en önemli nokta engellinin kendine olan güveninin
sağlanmasına, düş kırıklığına uğramaksızın engeli ile birlikte yaşamaya
alışmasına, toplumun ekonomik ve sosyal yaşamına katılmasına yardımcı
olmaktır.
Engelli refahını değerlendire bilmemiz için ülkemizde, engellilere yönelik
yasal düzenlemelere incelemeliyiz.
Tarihsel süreç içinde Ülkemizde engellilerle ilgili ilk örgütlü
çalışmalara 1889 yılında başlanmıştır. 1889 yılında İstanbul’da Sağırlık
Okulu, 1921 yılında İzmir’de Özel Sağırlar ve Körler Okulu, 1951 yılında
Ankara’da Körler Okulu, 1963 yılında Ankara’da ve İstanbul’da üstün
zekalılar için üst özel sınıflar açılmıştır. 1969 yılında İstanbul’da
Eğitimi Güç Çocuklar İlkokulu, 1974 yılında Ankara’da Ortopedik Özürlüler
Okulu faaliyete geçmiştir. 1983 yılında “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar
Kanunu” çıkmış ve yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığında
rehberlik hizmetlerinin de dâhil edildiği “Özel Eğitim ve Rehberlik
Dairesi” oluşturulmuştur. 1983 yılında yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile “Bakim ve Rehabilitasyon Merkezleri”
kurulması görev olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna
verilmiştir. Yine aynı yıl Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Yasası yürürlüğe
girmiştir.
3.12.1996 tarih ve 4216 sayılı kanunun verdiği yetkiye dayanarak
30.05.1997 tarih ve 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özürlüler
İdaresi Başkanlığı kurulmuştur.
18 Mart 1998 tarih ve 23290 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak “Özürlülere
Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” yürürlüğe
girmiştir. 1.7.2005 tarihinde 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe
girmiş olup, bu yasal düzenleme ile yönetmenlikler çıkartılmıştır. Bu yasa
taslak halinde çıkartılmamış ve eksik yetersiz olarak 52 madde olarak
yürürlüğe girmiştir.
31.12.2011 tarihi itibariyle Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurumu ve Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kapatılmıştır. 633 Sayılı KHK'ya göre
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri
Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Engelliler alanında tüm hizmetler belirtilen
genel müdürlüğün sorumluğundadır.
Engelli refahı alanında uluslararası düzeyde; Birleşmiş Milletler Kararı,
İnsan Hakları Beyannamesi, Çocuk Haklarına dair sözleşme, Sakat Kişilerin
Hakları Bildirisi, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Konseyi Kararı, ILO 159
nolu sözleşmesi ve uluslararası antlaşmalar özürlülere ilişkin evrensel
düzenlemelerdir. Bu evrensel kararlar Ulusal düzeyde öncelikle Anayasamıza
yansımıştır. Anayasamızın 40 maddesinde “Devlet durumları nedeniyle özel
eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır”
denilmektedir. 50. Madde de ise “bedeni ve ruhi yetersizliği olanların
çalışma hayatında özel olarak korunması” da devlet görevi olarak
belirlenmiştir. Yine Anayasamızın 61. Maddesinde “Devlet özürlülerin
korunması ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır”
denilmiştir.
Görüldüğü gibi engellik alanında düzenlemeler Osmanlı İmparatorluğu
döneminde başlamış ve 89 yıllık Cumhuriyet tarihinde engellik alanında pek
çok gelişme ve değişme ortaya çıkmış bulunmaktadır. 89 yıllık çabanın
olumlu etkilerini hem bu alana ilişkin yapılan yasal düzenlemeler
boyutunda, hem alanda çalışan personelin nicelik ve nitelik açısından
artışında, hem de uygulama düzeyinde elde edilen olumlu gelişmeler
sonucunda görmekteyiz. Bu olumlu gelişmelere rağmen, yapılması gereken
yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Engelli bireylerin toplum yaşamına katılımları giderek daha fazla artmış
ve bu bireylere sağlanan eğitim olanaklarında da bir çeşitlilik meydana
gelmiştir. Günümüzde engelli alanında en temel sorun, engellinin istihdam
ve eğitim sorunudur.
Engellilerin eğitim, çalışma, topluma uyum ve korunma hakları vardır.
Sosyal güvenlik haklarına ilişkin bu alandaki hedefler, kalkınma planları
ve yıllık programlarda alınması gereken tedbirler ve ilkeler olarak
belirlenmelidir.
Engellilerle ilgili birçok yasal düzenlemeler yapıldığı halde uygulamada
başarılı olunamamıştır. Tarihsel gelişim incelendiğinde engellilere
götürülen hizmetlerin yetersiz olduğu görülmektedir.
Her birey bir engelli adayıdır. Her ailede bir engelli birey olabilir. Bu
bağlamda engelli sorunsalı yaşamın içinde bir gerçeğidir. Engelli olmayan
toplumlar hemen hemen hiç yok gibidir. Ancak engelli nüfusu az ya da fazla
olan toplumlar söz konusudur. Gelişmekte olan ya da az gelişmiş
toplumlarda engelli nüfus daha fazla gelişmiş sanayi ülkelerinde ise daha
az olarak tahmin edilmektedir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan
toplumlarda engelli nüfusun artmasına yol açan faktörler daha fazladır ve
engelli olmanın önlenmesi de zordur. Bu gerçekçilikle hareket
ederek,engelli bireyin toplumda ki işlevselliğinin önemlidir.
Sosyal devlet anlayışı ve eşitlik çerçevesinde sosyal hizmet
uygulamalarına bakıldığında danışanın kendi kaderinin kendisinin
belirlemesi çok önemlidir. Ancak engellilerin hakları ve ihtiyaçlarını
kendi başlarına savunabilmelerinde desteğe gereksinimleri vardır.
Bu durumda sosyal hizmet uzmanlarının (sosyal çalışmacıların),engellilerin
sadece ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik değil aynı zamanda onların
toplumda yetenekleri ölçüsünde yer almaları ve toplum kaynaklarında da
ihtiyaçları kadar yararlanabilmeleri için savunuculuk rollerini yerine
getirmelidir. Engelli ailelerin de savunuculuğunu yapmak durumundadır.
Sosyal Hizmet Mesleğinde temel bakış,sorunun oluşmadan önce önlenebilir
çalışmalar yapmaktır. Engelliğin önlenmesindeki ve etkili müdahale
koşularındaki başarısızlıktan dolayı her gün her dakika pek çok çocuk ve
yetişkin engelli bireyler arasına katılmaktadır. Teknolojik ilerlemeler,
engelli bireylerin bağımsız yaşam becerileri kazanmada önemli katkı
vermektedir.
Engelliliği önlemeye yönelik uluslararası diyaloglar yeni etik boyutlar
ortaya koymak gerekir. Çeşitli geniş insan kitlelerinden yarar sağlamaya
ve insanın doğasındaki denge ve çeşitliliği içerecek şefkatli politikalar
yaratmak zorundayız.
Engelli alanında uluslararası destek programlarındaki gelişmeler, minimum
ulaşılabilirlik standartları, alt yapı projelerini ortaya koymalıdır ki
bunun içerisinde teknoloji ve iletişimin engelli bireylerin ekonomik ve
sosyal yaşamlarında kullanılabilmesine olanak vermelidir.
Her ulus, çocuklar ve yetişkinler zarar görmeden mümkün olduğu kadar erken
müdahale programları uygulamalı, engelliliği ya da risk altındakileri
geniş kapsamlı azaltma ve önleme programları uygulanmalıdır.
Tüm engelli bireyler geniş kapsamlı tedaviden yararlanmalı, teknolojik
olarak kendine yardım teknikleri hakkında ve uyum teknikleri hakkında
bilgilendirilmelidir.Her birey zarar görebilir ve her ailede bir engelli
birey olabilir. Zihinsel, fiziksel ve fonksiyonel olarak iyi olmak için
rehabilitasyon hizmetlerinin gerekliliği kabul edilmeli ve bu hizmetlerle
engelli bireylerin diğer yurttaşlar gibi bağımsızlığı için, yaşamını
yönetebilmesi için kapasitesi en üst düzeye getirilmelidir.
Engelli birey rehabilitasyon ve destek programlarının planlanmasında rol
almalı ve engelli örgütleri, rehabilitasyon hizmetleri ve bağımsız yaşama
geçişe yönelik ulusal planlarda sorumluluğu paylaşmalı, gerekli
kaynakların temininde yetkilendirilmelidir.
Sonuç olarak; Uzun yıllar engelli alanında çalışan ve bu alanda yaptığım
araştırmalarda engelli çocuğa sahip ailelerin eğitim düzeyleri düşük
olmasından dolayı, çocukların engelli hakkında yeterli bilgilerin olmadığı
tespit edilmiştir. Bu nedenlerle öncelikle bu ailelerin eğitim için
projeler oluşturulmalıdır. Tüm engelli durumları kapsayan hem nedenleri
hem de çözüm önerileri gibi konuları içeren seminerler artırılmalıdır.
Engellilik alanında yapılan bilimsel çalışmalar yakından takip edilmeli,
elde edilen bilgilere tedavi programlarında uygulanmalıdır. Engelli
olmanın bir hastalık olmadığı, asıl amacının engellinin bağımsızlığını
kazanabilmesi için kendisine yeterli hale gelmesi amaçlanmalıdır.
Aile bu amaç doğrultusunda hem psiko-sosyal yönden hazırlanmalıdır.
Engelliler de toplumun zincirini oluşturan bir halkadır. Dünya nüfusunun ℅
10-12’sini engelliler oluşturuyorken onları sorunları, toplumun temel
sorunudur. Engellilere yönelik yapılacak tüm yasal düzenlemelerde, engelli
bireylere ulaşılabilirlik önemlidir. Engellilerin yasal düzenlemelerdeki
hakları konusunda bilgilendirilmeli, yasaların uygulanmasında engelli,
engelli aileleri ve toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bilinçli
bir tolumda yaşayan engelliler de daha başarılı ve öz güven sahibi olan
bireyleri oluşturur. Bu bağlamda engelli refahı alanında var olan sorunlar
en aza indirgemiş hale gelecektir. |