Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     




Söyleşilerimiz,sitemiz adına  editörümüz ve yazarımız    Aziz ŞEKER    tarafından gerçekleştirilmiştir.


Edebiyat ve Sosyal Hizmet Üzerine
Güven TUNÇ ile Bir Söyleşi

(Mart 2023)

 


Güven Tunç, Sosyal Hizmetler Akademisinde okudu. Yazmaya; "Gökyüzünü Arayan Mavi" adlı bir öykü kitabı ile başladı. Çocuklar için yazdığı; "Benim Haklarım" ve "Bir Anadolu Masalı" adlı iki kitapçık ve "Elimsende-Benim Haklarım Annemin Hakları Dünyamın Hakları" adlı bir kitabı ile öykülerden oluşan "Sonbaharda Körebe" adlı bir e-kitabı bulunuyor. "Şehrin Zulası-Ankara Kalesi" adlı kitabın yazarlarından biri. 2011'de "Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir-Ankara'nın Mekânları Zamanları İnsanları" ile 2014 başında ise “Sen Çok Yaşa Babaanne” adlı kitabı yayımlandı.
Son kitap bir roman, "Ververan'da Bir Hüzzam Şarkı"… aynı zamanda meslektaşım… Yazarak, hayata dokunmaya devam ediyor…

 

Aziz ŞEKER: Merhabalar, bizi kırmayarak bu söyleşiyi gerçekleştirmeye olanak tanıdığınız için öncelikle teşekkür ederiz. Sizi tanıyabilir miyiz?

Güven TUNÇ: Ben de inceliğinize teşekkür ederim. Kendimle ilgili konuşmak, benim en çok zorlandığım konudur. Söyleşinin ilerleyen zamanlarında zaten kendimle ilgili bilgiler olacak. Eksik kalanı da sonunda tamamlasak olur sanırım.

Aziz ŞEKER:
Edebiyat alanında eserler verdiğinizi ve bu anlamda çalışmalarınızı sürdürdüğünüzü biliyoruz, söyleşide o kısma geçmeden önce, mesleğinizle ilgili sormak istiyorum. Sosyal hizmet/sosyal çalışma eğitimi aldığınızı biliyoruz. İnsanı en büyük değer gören bir mesleğin aynı zamanda eyleyenisiniz. Meslekle olan tanışıklığınız, başka bir ifadeyle meslek maceranız hakkındaki deneyiminizi/görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Güven TUNÇ: Üniversite sınavına ben bizim okulda yani Sosyal Hizmetler Akademisinde girdim. O zamana kadar okulun adını duymamıştım. Böyle bir meslek olduğunu da... Sene 1976 idi. Sınav sonunda iyi bir puan geldi ama ikmale kalmış olduğum için merkezi sistemde istediğim teknik okula giremedim. Bizim okul ön kayıt ile öğrenci alan yerlerden biriydi, 'Burası olsun" dedim ve girdim.
Okul tam benlikti. Ekonomi var, sosyoloji var, psikoloji var, toplumla çalışma, grup çalışması, kişisel çalışma var sonra kurum incelemesi ve her yıl başka yer başka alanda staj var. Hocalar müthiş, İbrahim Yasa, Fikret Başkaya, Ruşen Keleş, Tevfik Çavdar, Kemal Kartal, Sema Hoca, Gönül Hoca, Sevda Hoca, Zuhal Hoca, Şener Hoca adını sayamadığım bir dolu kıymetli öğretmen. Hepsi hayat öğretmenimiz biraz da.
Anladım ki hem okul hem meslek bana epey uygunmuş. Yardımlaşma, dayanışmayı, eşitliği, adaleti seven biri olarak mesleğimi sevdim çok.
Belediyelerde ve SHÇEK Genel Müdürlüğünde de çalıştım. Sokakta da, toplum merkezlerinde de, merkezde de, bakanlık bünyesinde de çalıştım.

Aziz ŞEKER: İnsan onur ve haysiyetini en yüksek değer olarak gören sosyal hizmetin, edebiyatla da ilişkisi bu değerler noktasında kesişmiyor mu sizce? Sonuçta her ikisi de insanla başlıyor, insanı dert ediniyor… Bu açıdan bakıldığında edebiyatta/yapıtlarda olması gereken değerler açısından neler söylemek istersiniz?

Güven TUNÇ: Geçenlerde genç meslektaşlarıma edebiyatı konuşuyorduk. Edebiyatta da insan onuru ve haysiyetine değer vermenin, bir eseri ne kadar değerli kıldığı, onu ne kadar kalıcı hale getirdiğini konuştuk.
Bugüne erişmiş edebiyat eserlerine baktığımızda, temel özellik, deha, sanatsal ve estetik anlatımın yanında Shakespeare'den Tolstoy'a, Viktor Hugo'dan, Ömer Hayyam'a, hep örneğimiz insanı dert etmesi, insanın haysiyetine saygı duymasıdır diye düşünüyorum naçizane. Yazan insan, kimseyi ötekileştirmeden, yargılamadan, etiketlemeden yazabiliyor güzel. Kibirle ya da yukarıdan bakarak yazmak eserin niteliğini değiştiriyor. Zayıflatıyor.
Bir on yıl önce, aynı mevsimde, üstüste üç roman okumuşum. Üç çok meşhur yazardan... Üçü de memleketin güney doğusunu anlatıyordu. Öyle tanımadan öyle uzaktan öyle üstten yazmışlardı ki hassasiyet adına yazdıkları eserlerinin, hassasiyet gösterdikleri insanları daha da utandırdıklarını fark etmemişlerdi. Çok ama çok şaşırmış hatta çok kızmıştım.
İnsan değerlidir. Bitki, hayvan değerlidir. Ben biraz daha ileriye gideyim canlı cansız herşey değerlidir.
Edebiyata, sanata değer katan da haysiyetli oluşu ve haysiyeti önemseyişidir diye düşünüyorum.

Aziz ŞEKER: Yine mesleğe dönelim… Sosyal hizmetin günümüz koşullarındaki imajı hakkındaki düşünceleriniz? Olması gerektiği yere geldi mi ya da neden gelemedi? Açıkçası Ülkenin reel sosyal sorunları konusunda sosyal hizmet yeterince etkin mi? Nasıl bir paradigmaya sahip olması gerekir sosyal hizmetin, ülkenin yapısal sorunları haline gelmiş olan yoksulluk, kadına yönelik şiddet, işsizlik, göç, çocuk gelinler, sosyal dışlanma vb sorunların çözümü konusunda?

Güven TUNÇ: Kurumdayken çalışmaları eleştiriyorduk. Bugün olsa yine eleştirirdim. Daha yatay daha demokratik daha sivil daha bireyi ön planda tutan bir yaklaşım olunsun istiyordum. Benim sosyal hizmetlere bakışım buydu.
Bugünkü bakanlığın uygulamalarını, yaptıklarını/yapmadıklarını görünce bazen, "Biz çok iyiymişiz." demekten kendimi alamıyorum.
Sosyal yardım, yerine değil belki ama onun insanı bağımlılaştırma ihtimaline karşı ve bir kadının gelir elde edişininin aile refahına, özellikle çocuklara katkısını düşünerek, Anadolu Bahçeleri adlı bir proje yapmıştım ve üst makamlardan onayı almıştım. Birçok ile birçok belediyeye giderek yürütüyorum. Kurumlar para harcamıyordu. Belediyeler uygun yerler gösteriyor, kadınlar ürettiklerini getirip satıyorlardı. Hem gelir elde ediyor hem sosyalleşiyorlardı. Ucu açık, yaygınlaşabilecek, gelişebilecek bir projeydi.
Bugün bakıyorum ne kadar sosyal yardım yaptığıyla ve vatandaşı bağımlılaştırdığıyla övünen bir yapı var.
Ülkenin reel sosyal sorunlarını görebilecek bir yapı bir bürokrasi yok ki etkin bir müdahale olabilsin.
Kurum bir çatı niteliğinde olması gerekiyor diye düşünüyorum. Bunu reel sorunları saptama ve çözüm yollarında politika oluşturma, uygulamalarla örnek olma açısından... Ama bugün biz sadece belediyelerin, sivil örgütlerin ve her şeye rağmen özveriyle çalışan, sayısı az sosyal hizmet uzmanlarının gayretine kalmış durumdayız.

Aziz ŞEKER: Edebiyat-sosyal hizmet ilişkisini nasıl ele alıyorsunuz, buradan hareketle sosyal hizmet öğrencilerine, meslek elemanlarına, akademisyenlerine edebiyat söz konusu olduğunda neler söylemek istersiniz?

Güven TUNÇ: Bende çok çok uzun süre ikisi paralel yürüdüğünden edebiyat ile sosyal hizmet ilişkisini çok ayıramıyorum. Tam büyük bir hevesle okuyup yazmaya da gayret ettiğim yaşlarda Akademiye başladım. Akademi de ufkumu açtı. Öyle severdim ki konuları çok devamsızlığım olmasına karşın okul ikincisi olarak mezun olmuştum. Ama önemli bir ilişki olduğunun farkındayım.
Bizim meslek alanımız insanlığın tüm durumlarına dokunan bir alan. Gören göz, duyan kulak, hisseden bir kalp için her insan bir hikaye. Yalnız söylemek istediğim şu değil. Alanın ve alanda çalıştığımız insanın yazılması değil. Bunu etik bulmuyorum. Kurum ve kuruluşlarda, yazıldığında haberi olup, çıkıp da kendini savunmayacak tek insanın yazılışına bile kesinlikle ve kesinlikle karşıyım... Burada söylemek istediğim insanlık durumları... Bu durumlar içinden haysiyetine sahip çıkan insanlık.
İşte edebiyatın ana yolu.
Bir süre önce, edebiyata ilgi duyan genç meslektaşlarımızla birlikteydik. Bu konuları da konuştuk.
İnsanları ve diğer canlıları haklar ve haysiyet açısından algılayan meslektaşlarımızın bu bakış açılarıyla edebi eserler üretmesi yazdıklarına büyük bir renklilik, çeşitlilik katar diye düşünebiliriz. Dünyada barışa bir katkı olabilir diye düşünebiliriz. Barış içinde bir dünyanın ne kadar neşeli ve bereketli olduğunu söyleyebiliriz.
İyi eserleri üretecek yeteneklere sahip gençler geliyor diyebiliriz.

Aziz ŞEKER: Yapıtlarınızdan biraz söz eder misiniz? Hangi konular etrafında okurunuza sesleniyorsunuz?

Güven TUNÇ: Hep oradan buradan yazdım. Hayat nereden hissettiriyorsa kalemim/klavyem oradan işledi.
Öykü ile başladım. Hâlâ yazarım öykü. Öyküden pek vazgeçemem. İlk kitabım öykü. Gökyüzünü Arayan Mavi. Bir de online var, Sonbaharda Körebe...
Şiiri ömrüm boyunca denedim. Hala beceremiyorum. Birgün becereceğime de inanmak istiyorum.
Çocuklar için yazdım ki bunlar:
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin çocuklar için sadeleştirilmiş hali, Benim Haklarım.
Hakları tanımlayan evrensel metinlerin yine çocuklar için sadeleştirilmiş hali, Elimsende (Benim Haklarım Annemin Hakları Dünyamın Hakları) Bu kitabın çeşitli dillere çevrilmiş online versiyonu da var.
Uluslararası Çocuk Hakları Merkezi ICC için hazırladığım online yayında da olan Herkes İçin Çocuk Hakları.
Bir uzun dönem kurmaca yazmayı bıraktım ve röportajlar yaptım.
İlki çok yazarlıydı, Şehrin Zulası- Ankara Kalesi.
Sonra, Bir Aşk Bir Hayat Bir Şehir- Ankaranın Zamanları Mekanları İnsanları
Ve Sen Çok Yaşa Babaanne.

Aziz ŞEKER: Son çalışmanız yanılmıyorsam bir roman. Bende olan son çalışmanız desem daha doğru olur: “Ververan’da Bir Hüzzam Şarkı.” Roman, yeni yapıtlara doğru yola alacağınızı hissettiriyor. Okuduğumda bende oluşan duygu bu idi. Var mı yeni çalışmalarınız?

Güven TUNÇ: Evet. Son çalışmam bir roman. Ververan'da Bir Hüzzam Şarkı. Yüz yıllık bir zaman dilimini, dört farklı kuşağı ve farklı toplumsal olayları ortak acıları yaşayan insanları anlattığım kurmaca bir roman. Yazarken çok yorulmuşum. Bir daha roman yazmam diyordum ama yeni bir romana başladım.
Duygunuzda haklıymışsınız.

Aziz ŞEKER: Toplumsal cinsiyet normlarının hâkim olduğu, sırtını Ortadoğu’ya yaslamış bir coğrafyada yaşıyoruz. Kamusal alanın birçok yüzünde ataerkil yapı egemen. Toplumsal cinsiyet açısından bakıldığında edebiyatta da uzun bir dönem eril söylemin baskın olduğu görülür. Yazarlar açısından da bu böyledir, roman kahramanları açısından da. Ne yazık ki, kadın ikincil kılınmaktadır. Evet, bir roman kadın yazarı olarak yazma uğraşınızda yaşadığınız sıkıntılar oldu mu? Yazarlığı düşünen kadınlara neler önerirsiniz?

Güven TUNÇ: Bu tahlilinize yürekten katılıyorum.
Bu nedenle Ververan'da Bir Hüzzam Şarkı romanımda kadınlar daha çok anlatılıyor. Ve romanın girişinde, "Bu Roman kadınların ve derelerin onuruna adanmıştır." ifadesi yer alıyor.
Kadın yazar, kadın şair gibi nitelemeler sanki bizim yazdıklarımızı okurken tolerans gösterilmesi gerekirmiş gibi bir içerik taşıyor gizliden... Gizliden bir duygusallık etiketi...
Yazmayı düşünen kadınlara değil tüm kadınlara yazmayı öneririm. Benim yazarlık serüvenim yazarak gelişmekti. Yazarak, okuyarak, dinleyerek, görerek, hissederek... Bütün kız kardeşler bunu yapabiliriz. Yazabiliriz.
Edebiyat ya da yayın dünyasında bir kadın olarak çok zorluk çektiğimi düşünmüyorum.
Biraz kendimi koruma refleksi ile hareket ettiğim, sırf iyi yazıyor diye arkadaş olmaya çalışmadığım, alanın meşhur ve güçlü insanlarıyla arkadaş olma ihtiyacı hissetmemişliğimin iyi sonuçlarını görmüşümdür.
Aidiyetlerden uzak durmak insana özgürlük tanıyor. Yazmak, üretmek için özgürlüğe ihtiyaç var. Özgürlüğümüzü harcamadan dayanışma platformlarında da bulunmayı tercih ederim.
Tüm alanlarda olduğu gibi burası da kadınlara aynı olanakları ve olanaksuzlıkları sunmakta.
Bir de biz kadınlar yazarken bile daha tutucu davranmak ihtiyacı hissedebiliyoruz.

Aziz ŞEKER: Toplumsal eşitsizliklerin yoğun yaşandığı bir dünyanın sakinleriyiz. Mutlu azınlığın karşısında giderek büyüyen bir yoksul kitlesi yaşam mücadelesi veriyor. Küreselleşmeyle de birlikte yeni risklere açık bir insanlığın, sorunlarıyla nasıl mücadele etmesi gerektiği tartışıla geliyor. Bu çerçeveden bakıldığında gelecekteki toplum öngörünüzü okurlarımızla paylaşabilir misiniz?

Güven TUNÇ: Düşünce olarak çok umutlu değilim.
Geçenlerde bir yerde okudum. Dünyadaki tüm oligarklar kendi hayatlarını uzatacak laboratuvarlarda milyarlarca dolar yatırıyorlarmış.
Bir dolara bir çocuk kurtulabilecekken... Ve o para o çocuktan çalınıp oligarklara aktarılmışken...
Bir yanda da sınıf bilincini yitirmiş yoksul yığınlar. Sınıf bilinci olmayınca da yaşadıklarına yabancılaşma, nereye akacağı bilinmez manipülasyona açık toplumsal öfke...
Amin Maulouf'un, Medeniyetlerin Çöküşü diye hatırladığım bir kitabı vardı. Yetmişlerden sonra merkezi bir yerden ülke yönetimlerine nasıl müdahale edildiğini ve dünyanın bu müdahale ile medeniyet yolunda ilerleyişinin nasıl durduğunu anlatıyordu.
Küresel bir çevre felaketi içine düşüyor insanlık.
Aşar mıyız bu süreci insanlık olarak?
Bilmiyorum.
Ummayı çok istiyorum.
Bir şansımız, hükümetler kötü yönetip insanların dertlerine çözüm bulmak yerine sorun üretirken sivil halkın dayanışma ile kendi sorunlarını çözmeye çalışıyor ya da çözüyor oluşu.
Sendikaların, kadınların, öğrencilerin, çevre örgütlerinin ve köylülerin dayanışma ağlarının kuruluyor oluşu.

Aziz ŞEKER: Sorularımıza verdiğiniz yanıtlar için en dileklerimizle sevgilerimizi sunar, teşekkür ederiz.

Güven TUNÇ: Ben de sevgiyle, selamla teşekkür ederim.
 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 
 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.