Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     


 


  Cafer ÇATALOLUK

Uzman  Klinik Psikolog  
 ccataloluk2002@yahoo.com

 ccataloluk@gmail.com
 



DOWN SENDROMLU BİREYİN  VAR OLMA ÇABASI

 

 

Hayata başlamak dolu bir eve ilk kez girmeye benzer . Bu evde kendi içinde oturmuş kurallar, insanlar arasında bir görev dağılımı, alt ve üst pozisyonlar vardır. İkili üçlü koalisyonlar vardır. Bu kurallar gelenin hiç bilmediği ve hiç tasarlayamadığı, ilişki ağlarıdır.Gelenin yani hayata başlayanın bu kurallar hakkında hakkında hatta kendi hakkında bilinçli bir bilinci olmadığını da varsaymalıyız. Gelen öncelikle ihtiyaçlarının güdümünde k çeşitli tepkiler üretir. Bu ürettiği tepkilere göre kendisine çeşitli geri bildirimler verilir. Bir yeni geliş dolu evin yapısı gereği çeşitli değişimleri zorunlu kılar.

Dolu bir kaba yeni bir şey konduğunda olanlar olur. Bazı ilişkiler taşar bazı ilişkiler yeni gelen etrafında yeniden yoğrulur.Her bir birey yeni geleni kendi sistem diline göre sistemle ilişkiye sokmaya çalışır.Sistem zaman içinde yeni gelene göre evrimleşerek yeni bir hal alır. Buda yeni dengeleri zorunlu kılar. Yeni gelenle birlikte yeni gelende içerdekilerde belli bedeller ödeyerek kabul sürecini gerçekleştirirler . Bu bedel içerdekilerle yaşadığı pazarlık süreciyle belirlenir. İçerdekiler yeni gelecekle ilgili bir ön bilgi ve beklentiye sahiptirler.

Evi bir aile ve geleni de bir çocuk olduğunu düşündüğümüzde onu evdeki her bireyin kendi projesine göre yönlendirmeyi varsaydığını görürüz. Baba ve anne kendi pencerelerinden bir ideal çocuk ve bir yeni güç,abi yada abla için işbirliği yapacağı yada tehdit içeren biri olur. Bu yüzden sistemdeki bireyler gelen çocuğun zaten kendileri gibi, akıllı, zeki, uyumlu, güçlü, akıllı olduğunu varsayarlar ve sürprizlere pek açık değildirler ve kötü sürprizi düşünmekten imtina ederler.

Aileler çocuklarıyla ilgili bir yetiştirme ve terbiye fikrine sahiptirler.Bu fikri kendi gelişimleri,kişisel beklentileri,kültürleri doğrultusunda oluştururlar.Genel anlamda çocuktan istenen sevimli, akıllı başlı ve uslu olmasıdır. Böylece daha az sıkıntıyla yaşayacaklardır. Fakat çocuk bilindiği gibi çocuktur. Ona buna yada herhangi bir akranına benzemez.hem genetik hem sosyal donanımları itibarıyla kendine has bir yapısı vardır. Gelişim diyalektiği itibarıyla önce çevreyle ihtiyaçları doğrultusunda ilişkiye girer.

Sonra onların verdiği geri bildirimlerle onlarla sözel olmayan bir iletişim kurar ve bu ilişki sözelleşip kuralları söylenmeden konmuş olur. Ama önce gözleyen ve deneyen çocuk gözlem ve deneme işini yapısı ve gelişim diyalektiği gereği devamlı yapar. O duran, sabit ve istenildiği gibi davranabilecek biri değildir. Kendini ifade etmeli ve sınırlarını sonuna kadar test etmeli ve kendi deneyiminden öğrenmelidir. Anne veya babanın yada diğer yetişkinlerin yapma etme demeleri çok anlamlı değildir. O isteyen bir varlıktır. İstemlerini yerine getirmek içinde işe yarayan yöntemleri sonuna kadar dener.

Örneğin ağlayınca ailesi isteklerini yapıyorsa saatlerce ağlamaktan, sokakta ağlamaktan çekinmez. Uslu sakin olduğunda ebeveynlerinden gereken ihtiyacını gideriyorsa onu sonuna kadar dener ve en sevimli haliyle istediğine erişmeyi dener. Ama temel anlamda çocuk oturup bekleyecek istenildiğinde istenildiği şekilde hareket edecek bir yapıya sahip değildir. Bu insan doğasını da aykırıdır. Ama ilişkileri bu anlamada kullanmayı öğrenir. Ailenin yönlendirmesiyle, onlarla girdiği ilişki ile çocuk bir kişilik yapısı şekillendirir. Bu oluşan hal ile diğerleri ile de ilişkiye girer. Bağırıp çağıran çocuk çevresine bağıran çağıran bir yetişkin olur.

İnsanlar arası ilişkiyi bir oyuna benzetirsek çocuk ötekileriyle ilişkilerinde bu oyunu en ustaca biçimde oynarlar. Bu durumu çocukların yanlış yorumlanmaması için açarsak bu ilişki oyununun karşılıklı olduğunu ebeveynlerinde aynı oyunu kendi yapabilirliği ve handikaplarıyla ustalıkla oynadıklarını görürüz. Ebeveyn ilişkide zaaflarının veya tutumlarının kurbanı da olur aynı zamanda. Çocuk ebeveynin amaç dışı yada amaçlı yönlendirmesi ile nasıl davranması gerektiğini öğrenir ve öğrendiğini uygular. Örneğin babası kendiyle ilgilenmeyen bir çocuk yaramazlık yapar ve babası ona bağırır çağırır ,yada öğütler verir.

Bu çocuk için baba bunu hedeflememiş olsa da bir kazançtır. Çocuk olumsuzda gözükse bir şekilde babasının kendisi ile ilgilenmesinin yolunu keşfetmiştir.Çocuk babasının ilgisini çekmek için olumsuz olan davranışı yapmaya devam eder. Örneğin defterini kalemini karalamaya yada kardeşine kötü davranmaya devam edebilir.

Bu uzun girişten sonra temel konumuza dönecek olursak konumuz bir down sendromlunun ilişki sistemleri içindeki, yeri ve kendiliği var edebilme sürecidir. İlişki içinde sevimli olmaya yönlendirilen dowlu bir bireyin en büyük dezavantajı görünür olmasıdır. Yani durumunun fark edilmeme olanağı yoktur ve doğa onu görüntüsü itibarıyla görünür yapmıştır. Bireyler yapıları itibarıyla kendilerine bir güvenlikli ortam oluşturur ve insan varlığının temel bir özelliği olarak topluluklar oluştururular. Ama bu topluluklar benzerlerinden oluştururlar. Kültürel, etnik ,dini,vb. tehdit algısı kendilerine benzemeyene dairdir.

Kendilerine benzemeyen ötekilerle ilişkilerinde onlara karşı bir tutumla yaklaşırlar ve onlara yükledikleri tutumlarla ilişkilere girerler. Bu farklı şehirlerdekilerin, farklı etnik yapıdakilerin yada farklı cinsiyettekilere olduğu gibi engelli bireylere karşıda geliştirilir. Onlarla bir birey olarak ilişkiye girmek yerine onların engelleri ve engellilik algılarıyla ilişkiye girerler.Bu sebepten dolayı down sendromlu bir birey daha en baştan dışardan bakan göze göre fiziki görüntüsüyle ötekidir.

Çekik , badem gözleriyle,küçük ve basık burnuyla,küçük başıyla,küçük kulaklarıyla,küçük ağızı , dışarıda diliyle ve elleriyle kendi farklılığını gösterir. Kısaca ötekilere göre farklıdır. Bu farklılık aileyi çocuk sesiz sakin otursa da enteresan sorulara muhatap etmektedir.Her soru da ebeveyne sıkıntı ve çıkmazlarını yeniden hatırlatmaktadır.Bir otistik sakince oturduğunda takıntılarını ortaya dökene kadar kimsenin ilgisini çekmez ama bir down sendromlunun anne babasının bu şansı yoktur.O hep görünürdür. Ötekileştirilen bireye öncelikle kişiler kaygılı yaklaşmakta ya da yaklaşmaktan imtina etmektedirler.

Bu görünür olmak daha ilişkinin belirlendiği ilk anda down sendromluyu çeşitli ilişki tutumlarıyla karşılaştırır.Böylece onunla kendi yapabilirlikleri , korkuları öfkeleri, arzuları olan bir birey olarak değil bir dawn sendromluyla ilişkin tutumlarıyla onla ilişkiye girerler yada ilişkiden kaçarlar. Yani onun tanınması onun istek ve arzularına inmek yerine kişiler öncelikle onunla ona dair algıları ile ilişki kurarlar. Down sendromlu bireylerde bilindiği gibi ilişkilerde sevimli olarak tanımlanırlar. Onunla ona dair sevimli, olma zorlantısı ile ilişkiye girilmektedir bir yönüyle. Böylece onunla gerçek bire bir ilişki kurulmasının önü tıkanmaktadır. Tıkanmalar elbette açılabilir ama bunun için onunla girilen ilişkinin yönüne dair bir farkındalık olmalıdır.

Ebeveynler ve yakın akraba ve arkadaşlar ve hatta eğitmenler genellikle down sendromlu bireyi sevimli olmaya yöneltirler. Yapısı itibarıyla da sevimli şirin bir görüntüsü vardır. Ama sevimli oluşu onunla sevimli bir ilişkiye girmemize yaraması yerine onun potansiyelini dışlayan onu sevimli ama eksik olmaya iten bir ilişkiye girmemize sebep olmaktadır. O bir çocuktur ve potansiyelleri yapabilirlikleri ve beceri alanları vardır.

Ama ebeveyn ve çevre bunları harekete geçirmek yerine onun yerine yapmayı tercih eder. Onun yapması gerekende sevimli sevimli bakmasıdır. Üstelik sevimli olanı kabul etmek ve çevredeki ötekilere kabul ettirmekte daha kolaydır. Korkulması için bir sebepte yoktur.Bu sevimli oluş gülümsemekten sarılmaya uzanan uzun bir tanımı içerir. Devamlı bir komedyen gibi ona davranılır ve o konumda kalması beklenir. Çocukken iyi gelen bu durum zamanla ile aile için büyük bir sorun olmaya başlar. Artık herkese bu tepkiyi üretmeye başlar. O ilişkilerdeki gücünün burdan geldiğini keşfetmiştir ve bütün ilişkilere bunu uygular. Çünkü yapısı ve gelişim örüntüleriyle bağlantılı olarak gerçeği tam olarak zaman ve mekanla bağlantılı değerlendirme yetisi çok gelişmiş değildir.

 Bunun sonucu olarak down sendromlu nun ötekilerle kurduğu ilişkiler aileyi çok tedirgin etmektedir.İkna edilmeleri , kandırılmaları yanlış yönlendirilmeleri, tehlikeleri vardır. Cinsel gelişimleriyle beraber, kendilerini kontrolleri de çok gelişmiş olmadığından sorunda katlanarak artmaktadır.

Böylece sevimli olamaya zorlanan çocuğun sosyal problemler yaşaması sağlanır. Yada sosyal bir problem olması. own sendromlu çocukların diğer akranlarına göre insanlara daha fazla sarıldıkları, onları sevgiyle öptükleri gözlenir. Aile içinde bu güvenli(!) bir durumken yakın yada uzak çevrede insanlardan gelebilecek tehlikelere de çocuk yada genci açık tutar.

Down sendromlu bir çocuktan da diğer normal sınırlarda ki akranlarından beklenildiği gibi onun potansiyeli doğrultusunda beklenenler istenmeli ve ona göre bir eğitim ve öğretim yapılmalıdır. Onun gören,isteyen,aklı olan bir varlık olarak kabul edilmemesi onun potansiyelinin geliştirilmesi ve yapabileceklerini yapmasını da engelleler.

Sınırları, ötekileri ve kendini anlayabilmesi için öncelikle kabulle ihtiyacı vardır ki böylece kendini normal olana ait edebilsin. O aptal ama sevimli olan değildir. Bunu kabul etmek zorundayız. Onu öncelikle kabul etmeliyiz. Bu durum genlerin ürettiği normal bir durumdur. Her sağlıklı ilişkiye bizim gibi ihtiyacı vardır. Anlaşılmaya , takdir edilmeye, sevilmeye gülmeye, güldürmeye.

Unutmamalıyız ki onları aptal ve sevimli olmaya zorlamasak onlarda akıllı ve girişken olurlar. Buda onlara yapacağımız en anlamlı şey değilmidir ? Kendinizi düşünün kendi hayatınızı size ait olmasa da birilerini mutlu etmek yada kızdırmamak için verdiğiniz ödünler veya yapa geldiğiniz davranışlar yokmudur? bu haller sizin canınızı da acıtmaz mı ?

Yine unutulmamalı ki o anne babanın doktorun ebenin kendine neden farklı davrandığını anlayamaz. Sadece acısını hisseder. Ona verilen ilk mesaj bizim istediğimiz gibi değilsin. Sizin gibi değilse nedir? Bunu anlamak ve ötekileştirilmekten kendini çekip almak pek olası bir durum değildir. Bu durumdan ötekileşmekten muzdarip nice insan hayatındaki anlamlandıramadığı mutsuzluklarla baş etmeyle karşı karşıyadır. Çevrenin çocukların hareket ve karakterini nasıl etkilediğini ve onları dışarılaştırdığını duyarız ve biliriz.

Onları yapamaz yada eksikte görmemeliyiz. Bilmeliyiz ki o kendisi kadardır ve bu epey bir şeydir. Anne ve babanın öğrettiklerini, yaptıklarını anlar, kendilerinden beklentilerini anlar. Onunla normal bir ilişki kurulduğunda kendi ölçüleriyle en iyi ilişki ve yeti performansını gösterir.

Bu makale :sapiens özel eğitim ve rehabilitasyon dergisi yıl 1 sayı 1 ve sayı 2 yayınlanmıştır.
 

 
 
 
 



Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.