|
13 Aralık 2017 günü
Facebook’ta kendi sayfamda 22 Kasım’da yayına giren BBC
kaynaklı bir videoyu paylaştım. Video “İzlanda'nın bir
zamanlar "zapt edilemez" genç nüfusu nasıl Avrupa'nın en
iyi huylu ve sportif gençlerine dönüştürüldü?” sorusunu
yanıtlıyordu.
http://bbc.in/2hJSSHl |
Altına da “Bu dönüşüm sadece sosyal hizmet uygulamalarıyla
olmaz. Bu sonucu Dünyanın her tarafında yaratabilmek için
hangi ortamda kimler için hangi sosyal hizmetlerin gerekli
olduğunu ve nasıl uygulanması gerektiğini planlayan,
aşamalandıran ve uygulamasına destek veren sosyal
çalışmacılar bu uygulamaları mesleki disiplinleriyle,
bilimsel bilgilerle harmanlayarak düzenleyebilirler. Bu
sosyal hizmetleri başlatmak ve yürütmek için çalışma ağını
diğer disiplin ve mesleklerin katkılarıyla zenginleştiren
ve bunları kendi mesleki bilgileriyle perçinleştiren
sosyal çalışmacılar mesleki yetkinliklerini göstermiş
olurlar. Video sosyal hizmet ve sosyal çalışma farkını o
denli güzel gösteriyor ki. Dikkat ediniz lütfen.” Ve bir
sonra da “Bu dönüşümü sağlayan, elele vermiş, eğitim,
sosyal çalışma ve bilime inanan, gerçek mesleki
çalışmalara destek veren siyasettir.” Notlarını düştüm.
Buna aynı gün, “Yeni Dünya: hocam bu tam bir dizgesel (systemischer
Ansatz) yaklaşımıdır. bu elbirliğiyle yapılır. tespitin
doğru. sadece sosyal çalışmayla olmaz. bu bir toplumun
baştan değişme süreciyle eşgiden bir süreçdir. hem bilinç
hem farkındalık gerektiren bir durumdur. bunu toplumlar da
istemesi lazım. toplumlarda öyle bir dürtü yoksa öyle bir
değişim de gerçekleşemez” geribildirimi geldi. Kendisine,
“Yüzde yüz haklısın . Bu nedenle sosyal çalışma eğitim ve
siyaset dedim. Sen bunu da genişletmişsin ki, sürekli
etkileşim ve değişim koşulları altında hiçbiri bir
diğerinden bağımsız gelişme gösteremez ve etkili olamaz.
Teşekkürler.” Karşılığını verdim.
Gene aynı gün Aşur Şaşmaz imzalı, “Bu nokta da aklımıza şu
soru gelip çatıyor; Sosyal Hizmet Bilim ve Etiğini çıkmış
sınav sorularına göre öğrenen bir sistemin sonucunda mezun
olan kişilerin toplumu değiştirme ve vaka yönetme
başarısı? ve ya bir diğer soru şu da olabilir. Bir dönem
15-20 bin sıralama ile girilen çalışkan öğrencilerden
oluşan bölüm şuan nereler de ?” tepkisi geldi. Ona da,
“Aklına gelen soru çok önemli sevgili Aşur. Sınavdan bir
gün önce yapılan ezberle alınan notlarla alınan diplomayla
alana çıkan kişilerin toplumu yönetme ve değiştirmesi bir
yana toplumla iletişim kurmaları bile olanaksız. Çünkü, bu
işin bilimsel özeti şudur: Ezber uygulamaya aktarılamaz.
Ne başarısı bekliyoruz? Diğer soru: Bir dönem 15-20 bin
sıralama ile girilen çalışkan öğrencilerden oluşan bölüm
öğrencilere ezberle diye diye, ezbere prim vere vere
yıllar içinde farkına bile varmadan öğrencileri harcadı,
yoketti, silikleştirdi. Bu durumda kendini de tüketti
doğal olarak. Acı değil mi? Korku filmi gibi bir süreç!”
karşılığını verdim. Aşur yanıtladı: “O zman henüz hiç
birsey icin gec kalınmamışken elimizi taşın altına
koyabilmek kararlılıgı içinde olmamız gerekmezmi
saygılar.” Her zaman ve her koşulda gerekirdi. Doğruya
doğru yanıtını vermedim artık.
Bu arada sosyal çalışma mesleğinden olmayan kendi
boyutundaki katılım ve katkıları buraya almadan,
karşılaştığım bir başka meslektaşın sorusu karşıma çıktı.
Öylesine de hem ciddiye alınacak, hem kibarca sorulmuş bir
soruydu ki. Davut Karaman’a bu güzel soru için teşekkür
ediyorum.
Soru şuydu: “Ezber uygulamaya aktarılamaz düşüncenizi bir
de açık öğretim boyutuyla değerlendirebilirmisiniz.” (14
Aralık, 13:10).
Ancak bu soru iki cümleyle yanıtlanabilecek bir soru
değildi. Ciddiydi. Kapsamlıydı. Önce ona kısa bir özet
yazdım. Şöyle:
Sevgili genç meslektaşım Davut Karaman. Önce bu güzel ve
zarif formüle ettiğin soru için çok teşekkür ediyorum.
Sorunun yanıtı gerçekten çok uzun. Olabildiğince
kısaltarak, ana başlıklarıyla, şimdilik bunları
yolluyorum. İçtenlikli görüşlerini beklerim. Beni
zenginleştirir. Sözüm olsun, eksik yerleri daha uzunca
yazacağım.
1. Evet, ezber uygulamaya aktarılamaz.
2. Bu cümlenin açıköğretim boyutuyla doğrudan bir
bağlantısı yoktur. Çünkü, o cümle öğretimin açık da olsa,
örgün de olsa ezber olmaması gerektiğini belirten bir
cümledir.
3. Bu demektir ki, örgün de de açıkta da öğrenci ezber
yapmamalı; öğrenciye ezber dayatılmamalı; algılayarak
öğrenmesi sağlanmalı; bilmeyen öğrenci algılayarak
öğrenmeyi öğrenmeli; onlara daha önokuldan başlayarak
algılayarak öğrenme öğretilmelidir. İlkokuldan ortaokula,
liseden, örgün öğretim de olsa, açıköğretim de olsa
üniversiteye değin tamamında öğretim ezberci değil
algılayıcı/algılatıcı olmalıdır.
4. O sözün demek istediği budur.
5. Ancak, üniversitede açıköğretime yeterli genel kültür
ve bilgi olmadan, kişisel çıkarlarla ya da yanlış
bilgilendirilmeyle, iyiniyetle, doğrudan karşı olan görüş
sahiplerinin bu soruyla nereye ulaşmak istediğini
anladığım için, soru yukarıda geçen anlamlı sözle uyuşmasa
da, o yönde yanıtlarımı da vermem gerekiyor.
6. Açıköğretim tarihsel bir sürecin dayatması, bir
zorunluluk ve doğru kullanıldığında yararlı bir öğretim
modelidir.
7. Uzaktan öğretim, (a) zamanında öğretim göremeyen; (b)
zamanında istediği öğrenimi alamayan; ya da (c) içinde
bulunduğu süreçte, okumak istediği halde, çalıştığı için
ya da başka nedenlerle kendini yetiştirme olanağı
bulamayan; (c) eskidenberi istediği, ancak başka bir
öğretim yaptığı için o istediği branşta bilgi sahibi
olamayan ve o açığını kapatmak isteyen her yaştaki insan
için bir alanı ya da mesleği öğrenme ve kendini geliştirme
modelidir.
8. Evrensel gelişmeler giderek en olmaz denilen branşların
bile uzaktan öğretimle yapılmaya başladığını bizlere
gösteriyor. Bu teknolojik ve tarihsel gelişmeye doğrudan
karşı çıkmak gericiliktir.
9. Aynı, ilk taşıt araçlarının yollara çıkmasıyla birçok
insanın, bunun çok tehlikeli olduğunu söyleyerek karşı
çıkması gibi. Aynı ilk mekanik dokuma makinelerinin ortaya
çıkmasıyla elle kumaş dokuyanların bu makinelere karşı
çıkması gibi. Aynı, sayısal (dijital) makinelerin ortaya
çıkmasıyla mekanik makine kullanan işçilerin sayısının
azalacağını, işsizlik artacağını düşünerek bilgisayarlı
üretim teknolojisine karşı çıkanlar olduğu gibi.
10. Teknolojik gelişmeler karşı çıkanlar tarafından
olumsuz ve onlar için üzücü bir durum olsa da, kendilerine
içten içe hak bile versek, yaşamın teknolojik ve toplumsal
akışının bu duyguları eze eze gelişmesi kaçınılmazdır.
11. Toplumsal ve Kültürel Yapı dersini ezberlemeden,
algılayarak almış sosyal çalışma öğrencileri bu
gelişmelerin bu yönde olduğunu, olacağını ve
durmasızlığını, engellenemeyeceğini bilirler.
12. Sorun uzaktan öğretimin olup olmaması değildir. Karşı
çıkanlar için sorun, “kolay yoldan” aynı diplomayı alan
açık öğretimlilerin örgün öğretimden diploma alanların iş
bulma olanaklarını daraltacak olmasıdır.
13. Açık öğretimin gerçekten niteliksiz bir öğretim
olduğunu bilen bir örgün öğretim mezunu bu tehlikeden
korkmamalıdır. Çünkü, nitelik olarak kendi yerine
geçemeyecektir.
14. İşin püf noktası burasıdır. Örgün öğretimde nitelikli,
algılayarak, kavrayarak mesleğini öğrenen bir genç bir iki
cümleyi ezberleyerek meslek alanına çıkanlardan niye
korksun ki? (Ceteris paribus: Kamu kadrolarının siyasal
etkenlerle doldurulma tehlikesi, diyeceğim, ancak, siyasal
hükumetle aynı görüşte olan mezunlar da aynı tepkiyi
vermektedirler. Çünkü açılacak kadrolar sınırlıdır.)
15. İşin kötüsü, örgün öğretimle sosyal çalışmacı olanlar
da örgün öğretimi büyük çoğunlukla ezberleyerek
tamamlamıştır; mesleği tam kavramadığını bilmektedir;
mesleki beceri geliştirici uygulamalarını tam anlamıyla
yapmamış, zamanını iyi değerlendirmemiştir. Bu nedenle
kolay rakip karşısında bile gerilmektedir. Kendisi de
sadece kolay yoldan bir kamu masasına oturmak
istemektedir.
16. İyi bir işyeri daha nitelikli olanı alacaktır. O zaman
niteliği yükseltici öğretim almak gerekir. Yabancı dil
öğrenmek gerekir. Proje yazmayı gerçekten öğrenmek ve
yazabilmek gerekir. Yurtdışı olanaklarını kullanmak
gerekir. (Olabildiğince.)Girişimci olmak gerekir.
17. Bu noktada asıl sorun nerdedir, bilir misiniz?
18. Uzaktan öğretim dünyanın her tarafında
yaygınlaşmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde uzaktan
öğretim modeli yararcı bir model olarak tasarlanmıştır.
Oysa Türkiye’de bu işin suyu çıkarılmıştır. Yüzbinlerce
kişi uzaktan öğretimle meslek sahibi yapılamaz.
19. Kuşkusuz uygulama olmadan sadece kitaptan okuyarak
sosyal çalışma öğretimi olmaz!
20. Kuşkusuz o okumalar da test sorularının çözümüyle
sınırlanmış, ezber, a, b, c, d, e seçeneklerini tıklayarak
yapılıyorsa o öğretim kuramsal öğretim de olamaz!
21. Okuma ezber ve olabildiğince sınırlandırılmışsa;
uygulama göstermelik, hatta hiç yoksa, nitelikli bir
sosyal çalışmacı yetiştirmek olanaksızdır.
22. Türkiye’de uzaktan öğretimin yeniden tasarımlanması
için sosyal çalışmacılar hangi modeli geliştirme şöyle
dursun, bir model geliştirmek ve YÖK’e sunmak için
düşünmeye başlamaya başlamışlardır? Söyler misiniz?
23. Sizi dinlemeyen ve dinlemeyecek olan ve durmasız
ilerleyen tarihsel ve toplumsal gelişmelere toplumsal yapı
dersini içselleştirmiş bir üniversite mezunu sadece
istemezuk, sadece kaldırın, sadece yokedin, deyip susar
mı?
24. Yoksa, tarihin gelişmesine saygı duyarak ve ayak
uydurarak durmasız yeni modeller üretme ve geliştirme
çabasına mı girer?
25. Giremiyorsa nedendir?
26. Bu satırların yazarı 2011 yılında, işlerin yanlış
gittiğini gördüğü zaman, kişisel sorumluluğuyla durumu
inceledi, Avrupa’yı inceledi ve “Sosyal Hizmetlerde
Açıköğretim ve Ara Elemanlar – Sosyal Çalışma ve Sosyal
Teknikerlik” adlı bir kitap yazdı; yayınladı.
27. Avrupa’da açıköğretimin nasıl olduğunu anlattı; ara
elemanların önemini gözler önüne sermeye çalıştı.
28. Bu kitabı merak ederek alan olmadığı gibi, bu
satırların yazarının emekli olduğu üniversitenin Sosyal
Hizmet Bölümünün (diğer Sosyal Hizmet bölümleri de dahil),
ilaç için olsun - bir tek öğretim elemanı bile, kitap
üzerine, konu üzerine o gün bu gündür yazarıyla konuşmadı;
belli ki okumadı; tartışmadı; yanlışlarını söylemedi.
Gözlerini kapattı; kulaklarını tıkadı.
29. O gün bu gündür söylenen sadece iki şey vardır: Sosyal
çalışmada ara eleman olmaz! Açıköğretimler kapatılsın!
30. Ne kadar gerçeklerin dışında yaşayan akademisyen ve
uygulamacı var, Tanrım!
31. Tarihte makine kırıcıları başarıya ulaşamadı.
32. Üzülüyorum. Sosyal çalışmada ara elemanlar olmaz mı?
Olmaz diyorlar hala.
33. Uzaktan öğretim ortadan kaldırılabilir mi? Kaldırılsın
diyorlar hala.
34. Tarih boyunca romantikler devrim yapamadı. Ya ölerek
ya alkole vurarak öldüler.
35. Oysa YÖK’e, Hükumetlere sunulacak çeşitli modeller
var. Tarihin akışına karşı çıkmadan.
36. Aynı şöyle. Akarsuyu kurutamazsınız; kaynaktan
fışkırıyor ve akacak. Ancak suyun akım yönünü istendik
yöne çevirebilirsiniz. Bunun için güç ister; çaba ister;
sebat ister; çalışma ister.
37. Bu isterlerin dışında durarak sadece kapatılsın demek
işleyen çark tarafından öğütülmekten başka bir anlam
taşımaz.
38. Kurtulmak için ya uzaktan öğretimi düzene koyacaksın;
ya kendini geliştirecek; onların çok üzerine çıkacaksın.
39. Meslek adına üzülüyorum; mezunlar adına üzülüyorum;
gençler adına üzülüyorum; toplum adına üzülüyorum; ülkem
adına üzülüyorum.
40. İşler ters gidiyor. Gelim akarsuyun debisini
değiştirelim, yönünü değiştirelim; siz de kazanın, yeni
kuşaklar da, ülkemiz de.
NOT: Bu notları, beklendiği için çok özetleyerek yazdım.
Öğretim modellerine girmedim. Önce anlayış ve tavır
değişimi önemli. Bu yazıya gelecek yeni – saldırılara
değil, ama – tartışmalara göre yazıyı büyüteceğim. Haksız
saldırılar olursa daha somut ayrıntıları kaleme alacağım.
Önbilgiler almak isteyenler adını andığım kitabı
okusunlar; tartışalım. Konuşmak isteyenler için
randevulaşalım. Toplantılar yapalım. Yeni görüşler
geliştirelim. Yeni yollar bulalım. Çözüm var. Çözümler
var. Umutsuz olmayalım. Her türlü görüşünüzü buradan
olduğu gibi eposta adresime de yazabilirsiniz. (tomanbay@sabev.org.tr).
Sorunları iletişim çözer; iletişimsizlik ve küfür değil.
İsteyenler eposta ile telefon numaramı da isteyebilirler.
Ya da belirli belirlenmiş saatlerde SkyPE’den
görüşebiliriz. Çözüm aramak isteyenler olursa. Çok
teşekkürler.
(17 12 2017, Ankara)
|