Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     

AYIK YAŞAMDA BULUŞALIM DERNEĞİ

BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN PROJESİ

 ULUSLARARASI MADDE BAĞIMLILIĞI İLE MÜCADELE VE SOSYAL HİZMET MODELLERİ ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ


     

(6-8 Nisan 2019 Antalya)

 

ÇALIŞTAY I. GÜN: AÇILIŞ, PANEL VE I. OTURUM

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen “Yerel STK’lar Hibe Programı” kapsamında desteklenen, “Başka Bir Dünya Mümkün Projesi” kapsamında Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği (AYBÜDER) tarafından düzenlenen “Uluslararası Madde Bağımlılığı İle Mücadele ve Sosyal Hizmet Modelleri Çalıştayı” Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’deki üniversitelerin, kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla 06-08 Nisan 2019 tarihlerinde Antalya’nın Kemer İlçesi’nde gerçekleştirilmiştir. Madde bağımlılığı sorunun çözümü için nasıl bir sosyal hizmet müdahalesi uygulanması gerektiği konusunun ağırlık olarak ele alındığı çalıştayda yerli ve yabancı katılımcıların görüşlerini ifade ettikleri bir açılış paneli, üç odak grup çalışması oturumu, bir sonuç ve değerlendirme oturumu gerçekleştirilmiştir.

AÇILIŞ PANELİ

Açılış panelinde “Uyuşturucu Kullanımıyla Mücadelede Sosyal Hizmet Modelleri” konusu ele alınmıştır. Panelde görüşlerini dile getiren Prof. Dr. İlhan TOMANBAY, madde bağımlılığının önlenmesinde ve tedavisinde biyo-psiko-sosyal yaklaşımın esas alındığını, tıbbi tedaviyi vurgulayan “biyo” kısmının alanında uzman tıp doktorlarının da ifade ettiği gibi ancak %10’luk bir payı olduğunu, %15’inin psikolojik tedaviyi ve %75’in sosyal tedaviyi kapsadığını vurgulamıştır. Sayın TOMANBAY konuşmasını şu şekilde sürdürmüştür: Sosyal tedavinin amacı multidisipliner ekip çalışmasıyla madde bağımlısı bireyi topluma geri kazandırmaya yönelik davranış değişikliği sağlamaktır. Bir taraftan bireyle çalışma yöntemi uygulanmalı diğer taraftan profesyonel grupla çalışma ve kendine yardım grupları şeklinde çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalarda yardım değil, değişim ve değiştirme yaklaşımı esas alınmalıdır. Sosyal kılavuzluk, sosyal eğitimcilik, sosyal danışmanlık işlevlerini yerine getirecek sosyal tedavi merkezleri STK’larla işbirliği içinde çalışmalıdır. Herkesin etiketlenme ve dışlanma kaygısı olmadan rahat girip destek alabileceği bu merkezlerin çalışma usul ve esaslarıyla ilgili yasal mevzuat oluşturulmalıdır. Sosyal sağlığın standartlarının geliştirilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı’nda çalışma yapılmalıdır. Alan uzmanlarının ve akademisyenlerin katkısıyla DSM’nin Türk kültürüne uygun bir şekilde yerli versiyonu hazırlanmalıdır.

 Hollanda Iriszorg Bağımlılık Merkezi’nde sosyal hizmet müdahalesi uygulayan Olivira BOLSIUS, bağımlılıkla mücadelede sosyal tedavinin önemine vurgu yapmıştır. Aynı zamanda Hollanda Han Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nde eğitmenlik yapan Olivira BOLSIUS, toplum temelli rehabilitasyon modelini esas alan, bağımlıların katılımını sağlayan ve birlikte işbirliği içinde çalışmayı önceleyen bir sosyal tedavi programı uyguladıklarını belirtmiştir. Sayın BOLSIUS konuşmasının devamında şunları ifade etmiştir: Bağımlılıktan kurtulmak maddeyi bırakmakla değil, bırakma sonrası oluşan boşluğu doldurmakla mümkündür. Bu nedenle bağımlı kişiye seçenekler sunulmalı, bağımlı hayatın riskleri gösterilerek bağımsız hayatın çekiciliği ön plana çıkarılmalıdır. Tedavide bireyin yaşadığı sosyal çevre ve aile birlikte değerlendirilmelidir.

 Ailenin bilinçli bir şekilde tedavi sürecini desteklemesi başarı oranını arttırmaktadır. Bağımlılığın tedavisinde ilaç desteği sağlanmakta ancak kontrole gelindiğinde başka yöntemlerden yararlanılması gerektiği de önerilmelidir. Bağımlı bireyin direnci azaltılmalı, istenilen davranışın pekiştirilmesi istenmeyen davranışın da söndürülmesi için ödül mekanizması kullanılmalıdır. İnsan beyni hazza odaklı olduğu için maddeye yönelmede bilinç devre dışı kalmakta, duygular ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle kullanılan yöntemlerin maddeden daha çekici olması gerekmektedir. Hollanda’da bir atasözü var: “Yeni bir ayakkabı almadan eski ayakkabınızı atmayın.” AYBÜDER Başkanı Yavuz Tufan KOÇAK, dernek bünyesinde bağımlılarla 10-15 kişilik kendine yardım grupları halinde çalışmalar yaptıklarını bu grupların yürütülmesinde daha önce madde bağımlısı olup madde kullanmayı bırakmış ve bunun eğitimini almış kişilerden yararlandıklarını belirtmiştir. Yavuz Tufan KOÇAK, bir aile sıcaklığıyla bağımlı kişinin yeni duruma alışmasını sağlamak için 24 saat bağımlıyla birlikte yaşayarak sorunlarına çözüm bulmaya çalıştıklarını vurgulamıştır. Sayın KOÇAK konuşmasını şöyle sürdürmüştür: 15 senedir her gün bağımlılarla birlikte yaşamaktayım. Çocukluğumdan itibaren anne-baba ya da eğitimcilerin bana birey muamelesi yapmamasından ve potansiyel tehlike olarak görülmekten son derece rahatsız olduğum için derneğimizde kalan gençlere aşırı kontrolcü bir yaklaşım sergilenmemektedir. Her kesimden birey bağımlı olabilmektedir ve hepsinin kendine özgü değerleri bulunmaktadır. Bağımlı sadece parçalanmış aileden gelen asi ve psikopat bireyler değildir. Birçoğunun ailesiyle birlikte yaşayan, eğitimli, işi gücü olan insanlar olduğunu unutmamalıyız. İlk dernek faaliyetimize İstanbul’da 70 metrekare bir mekânda, 10-15 kişinin yerlerde şişme yataklarda yattığı küçük bir yerde başladık.

Ekonomik şartlarımızın çok zor olduğu bu dönemde birbirimize destek olmaya çalıştık. Sosyal hayatın içinde var olarak yeniden yaşama tutunmaya çalıştık. Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Vedat IŞIKHAN, madde bağımlılığıyla ilgili sosyal politika ve sosyal hizmet modelleri konusunda açıklamalarda bulunmuştur. Sayın IŞIKHAN özet olarak şunları ifade etmiştir: Bağımlılık toplumun tüm üyelerini etkileyen ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Bağımlılık yapan maddelerin kullanım oranlarının sürekli arttığı ülkemizde başta gençlerimiz olmak üzere pek çok birey ve aile bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Aile bağları, okul, akran grubu, fiziksel çevre, kültürel değerler, medya gibi birçok sistem bağımlılık konusunu etkilemektedir. Madde bağımlılığında pek çok disiplin birlikte hareket etmektedir. Bağımlılık ciddi bir halk sağlığı sorunu ve sosyal tehdittir.

Toplumun tüm üyelerini etkilemektedir. Bağımlılık yapan maddelerin kullanım oranı ülkemizde sürekli artış göstermekte ve genç nesillerin kaybolmasına neden olmaktadır. Birçok sistem bağımlılık konusunu etkilemektedir. Okul, aile, akrabalık bağları, fiziksel çevre etkilemektedir. Aile ve okul arasında etkili bir iletişim sistemi olmadığında birey bağımlılık döngüsü içine girmektedir. Bağımlılık, madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılık şeklinde iki kategoride değerlendirilmektedir. Davranışsal bağımlılıklar gelecekte gençleri ve yetişkinleri daha çok etkileyecektir. Çünkü internet, bilgisayar, teknoloji bağımlılığı, alış-veriş bağımlılığı gittikçe artmaktadır. Ailelere yönelik sosyal hizmet uygulamaları çok önemlidir. Anne-baba tutum ve davranışları çocukları madde kullanımı gibi sapmalara yöneltmektedir.

Dolayısıyla aile bu çalışmaların odağında olmalıdır. Ailenin problem çözme ve başetme kapasitesini arttırmak en önemli hedeflerden birisi olmalıdır. Ailenin bağımlılık tedavi sürecine katılması teşvik edilmelidir. Çünkü bağımlılıkta ailenin tüm fonksiyonları işlevsiz hale gelmektedir. Çocuğu nasıl kurtarabileceğinin üzerine odaklanan ailede yeni iletişim tarzı oluşturmak zorundayız. Madde bağımlılığıyla mücadelede okul sosyal hizmeti çok önemlidir. Çocuk büyüdükçe ergenlik dönemiyle birlikte daha çok akran gruplarıyla birlikte olmaya başlamaktadır. Vaka yönetimi yaklaşımıyla okullarda aile ve çocukla doğrudan çalışılması gerekmektedir. Ancak Ülkemizde okul sosyal hizmetinin henüz başlamadığı görülmektedir. Madde bağımlılığı alanındaki politika üretilmesinde AYBÜDER gibi STK’ların çok büyük katkıları olmaktadır. Bireysel çabaların dernekleşip STK’ya dönüşmesi önemlidir. STK’ların kanun yapıcılar ve politikacılara yönelik lobicilik faaliyeti yapması gerekmektedir.

Madde bağımlılarına istihdam oluşturacak olanaklar arttırılmalıdır. Sosyal dışlanmayı önlemek için bu gruplara sosyal içerme kapsamında korumalı işyerlerinde istihdam fırsatı oluşturularak toplumla bütünleşmeleri sağlanmalıdır. Bürokrasinin kendine özgü yapısı gereği toplumda acil çözüm bekleyen sorunlara müdahalede gecikmeler yaşanmaktadır. Bağımlılık konusunda pek çok yasal düzenleme bulunmaktadır. 10 Mart 2019 tarihinde Bağımlılık Danışma, Arındırma ve Rehabilitasyon Yönetmeliği’nin çıkarılmış olması sosyal hizmet açısından çok önemlidir. Bu yönetmelik kapsamında sosyal çalışmacı/sosyal hizmet uzmanı; psikososyal destek ekibinin bir parçası olarak bireye ve aileye yönelik sosyal hizmet uygulamalarını yürütmekle, her bir hastanın sosyal inceleme raporunu hazırlamakla ve hastaları bilgilendirmekle sorumlu kılınmıştır. Ülkemizde Uyuşturucuyla Mücadele Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. Eşgüdüm ve koordinasyonu sağlamak hedeflenmektedir. Ulusal eylem planı ve strateji belgesi yürürlüğe girmiş ve bu kapsamda 11 bakanlığın görev ve sorumlulukları tanımlanmıştır. İlgili bakanlıklarda politika laboratuvarları oluşturulması öngörülmüştür.

 STK temsilcilerinin de olduğu politika süreçleri olması gerektiği vurgulanmış ve 2018-2013 uyuşturucuyla mücadele eylem planı oluşturulmuştur. Panel sonrası çalıştayda ele alınması planlanan konularda odak grup çalışması yapılmak üzere oturumlar başlatılmıştır. Ayrı zaman dilimlerinde gerçekleştirilen 3 oturumda katılımcıların ifade ettikleri görüş ve öneriler odak grup çalışmasının ana teması çerçevesinde aşağıda ana başlıklar altında ifade edilmiştir.

 A. ODAK GRUP ÇALIŞMASI: MADDE BAĞIMLILIĞINA YOL AÇAN RİSK FAKTÖRLERİ

1. Madde bağımlılığında genetik faktörler, psikolojik gelişim süreci, bireyin zorluklarla başa çıkma yeteneği gibi pek çok etken bulunmaktadır. Bu açıdan bağımlılığı bir hastalık olarak kabul ettiğimizde diğer hastalara sunulan hizmetler bağımlılara da sunulmalıdır.

 2. Bağımlıların meşguliyetlerinin olmaması, işsiz olmaları durumlarını daha da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle meslek öğrenmeleri, korumalı işyerlerinde istihdam edilmeleri sağlanarak yeniden toplumsallaşma fırsatı oluşturulmalıdır.

 3. Madde kullanan bireyler tedaviye klinik düzeyde başvurmaktadır. Klinik öncesi dönemde alınması gereken önlemler konusunda ebeveynlerin ve toplumun farkındalığı arttırılmalıdır.

4. Madde bağımlılığı süreci sigara kullanımıyla başlamaktadır. Sigarayla mücadele politika ve programları yenilenerek ve güçlendirilerek sürdürülmelidir.

 5. Makro düzeyde temel risk faktörü sosyal normların dışına çıkan bireylerin tehdit olarak algılanmasıdır. Madde bağımlılığının kronik bir halk sağlığı sorunu olduğu konusunda toplumsal farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.

 6. Medyanın haber ve dizi filmleri üzerinden madde kullanmayı özendirici mesajlar vermesi gençleri olumsuz etkilemektedir. Bu tarz içeriklere müdahale edilmelidir.

7. Ergenlik döneminin riskli bir gelişim dönemi olması nedeniyle okullarda öğrencilerin sokak ve aile boyutunun takibinin yapılması gerekmektedir. Bu nedenle okul sosyal hizmeti bir an önce devreye girmelidir.

8. Tedavi sonrası rehabilitasyon çalışmalarının yetersiz olması madde kullanımının nüksetmesi açısından önemli bir risktir. Sosyal tedaviyi esas alan rehabilitasyon merkezleri arttırılmalıdır.

9. Göç ve kente entegrasyon sorunları madde bağımlılığına giden süreçte önemli bir risk olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçün yoğun olduğu bölgelerde çocuklara ve ailelere yönelik sosyal hizmet çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.

10. Parçalanmış ailede yer almak çocuk açısından bir risk oluşturmaktadır. Özellikle boşanma süreci iyi yönetilmemişse çocuk bundan olumsuz etkilenmektedir. Boşanma sürecinde ailelere danışmanlık hizmeti sunulmalıdır.

 11. İş bulma olanaklarının gittikçe azalması nedeniyle gençlerin gelecek kaygısı içinde bulunması maddeye yönelme riskini arttırmaktadır. Devlet yeni iş ve istihdam olanakları oluşturmalıdır.

12. Gencin kişilik yapısı, psikolojik sorunlarının olması gibi bireysel faktörler bağımlılıkta etken olmaktadır. Eğitim ve diğer desteklerin sunulmasıyla çocukların psikolojik sağlamlık özellikleri geliştirilmelidir.

13. Gençler madde kullanma konusunda ilk deneyimlerini yılbaşı eğlencelerinde, okulların mezuniyet törenlerinde akran grubunun etkisiyle yaşayabilmektedirler. Bu konuda ailelerin ve okulların farkındalıkları arttırılmalıdır.

 14. Ebeveynlerin her ikisinin çalışma yaşamında olması, teknolojinin bilinçsizce kullanımı çocukları olumsuz etkilemektedir. Aile içi iletişim fırsatlarının arttırılması için aileler bilinçlendirilmelidir.

15. Madde satışının yaygın olması maddeye erişimi kolaylaştırmaktadır. Önleme ve denetim faaliyetleri arttırılmalıdır.

16. Yeni nesil annelerin çocuk yetiştirme tarzları değişmektedir. Çocuklar adeta bir projeye dönüşmekte, bencil ve değerlerden uzak yetiştirilmektedirler. Ailelere çocuk yetiştirme ve ebeveyn tutumları konusunda danışmanlık ve eğitim verilmelidir.

17. Madde bağımlılığında çoklu risk faktörlerinin etkili olması nedeniyle yerel dinamiklerin de desteğiyle sosyal risk taramaları yapılmalıdır. Bağımlı bireylerin nerelerde ve ne oranda yoğunlaştığı tespit edilmelidir.

18. Bireylerin hedef oluşturamama, anlam boşluğu ve can sıkıntısı yaşaması maddeye yönelmede önemli bir risk faktörüdür. Bu eksikliği gidermek için manevi değerlerden destek alınmalıdır.

19. Çocukların boş zamanlarının etkili doldurulamaması önemli bir risk faktörüdür. Çocuk ve gençlik merkezleri, etüt merkezleri, bilgi evleri gibi faaliyet alanlarının arttırılması gerekmektedir.

20. Madde kullanımı ile yaşanılan mekânın niteliği arasında ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle mahalle ve sokak düzeyinde yerel yönetimler sosyal hizmet uygulamalarına ağırlık vermelidir.

21. Madde kullanan bireylerin özellikle gençlik döneminde cezaevine girmesi olumsuz sosyal öğrenmelere neden olmaktadır. Kapalı cezaevi yerine tedavi ve rehabilitasyon imkânı olan kuruluşlar oluşturulmalıdır.

22. Türkiye’de çocuk koruma sisteminin erken uyarı alanında gerekli örgütsel düzenleme yapılmadığı için çocukların madde kullanma, suça sürüklenme gibi risklere maruz kalmasının önüne geçilememektedir. Çocuk alanında hizmetleri bulunan tüm kuruluşların içinde yer alacağı, kişisel bilgilerin gizliliği ve güveliğinin korunduğu, bilgi ve belge paylaşımına izin verecek ortak bir yazılım programının kullanılacağı, Türkiye şartlarına özgü bir çocuk erken tanı ve uyarı sitemi kurulmalıdır.

ÇALIŞTAY II. GÜN: AÇILIŞ, II. OTURUM

Çalıştayın ikinci günü, ilk oturumu Prof. Dr. Tarık TUNCAY tarafından yönetildi. Oturuma başlamadan önce Sayın TUNCAY, konuya giriş olması açısından şunları paylaşmıştır: Sosyal hizmet uzmanları sosyal değişime yönelik çalışan refah sisteminin profesyonel elemanlarıdır. Ancak tipik olarak yara sarmacı (pansuman tedbirler) bir anlayışla problem çözmeye çalışılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde madde bağımlılığı konusuna baktığımızda; 19651973 yılları arasında Amerika-Vietnam Savaşı’nda orta sınıf çocuklar savaşmışlar ve 60 binden fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Savaş esnasında uzak doğuda kullanılan bazı bağımlılık yapan maddelerle tanışmışlar ve uyarıcı maddelerle karşılaşmışlardır. Amerikan ordusunun %80 mensubu bu uyarıcı ve uyuşturucu maddeleri düzenli olarak kullanmışlardır.

Bu kitle 1974’de ülkeye döndüğünde başkan Richard Nixon uyuşturucuyla savaş politikası başlatmak zorunda kalmış ve Amerikan hükümeti arındırma programı başlatmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu bağımlıların %90’ı maddeden kurtulmuştur. Ancak yaklaşık %10’luk grupla sağlık sistemi baş edememiştir. Amerika bağımlılık hikayesiyle 1970’lerde tanışmaya başlamış ve neden %10’luk grubun vazgeçemediğine yoğunlaşmış ve bu bireylerin ortak hikayelerinin olduğu görülmüştür. Bu bireylerde erken çocukluk deneyimlerinin örseleyici etkileri, genetik etki, yaşam olaylarıyla baş edememe, sosyal işlev sorunları ve travmaların etken olduğu görülmüş ve travma literatürü üzerine ciddi gelişmeler kaydedilmiştir. Burada travma çok sarsıcı bir yaşam deneyimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Travmanın acısıyla yüzleşmede madde kötüye kullanımı ortaya çıkmıştır. Kusur, bireyde değil acı yaşam deneyimleri ve travmadadır. Travma insanın yaşamında kalıcı bir iz bırakır. Bu tamamen tedavi edilebilen bir patoloji değildir. Bağımlıların kendine yardım grupları içinde birlikte olması bağlanmayı sağlayarak bireyin travmanın kalıcı iziyle başedebilme kapasitesini arttırıyor. Ruhun yaralarını düzeltmenin yolu, onun gücünü ortaya çıkarmaktan geçmektedir. Odak grup çalışması öncesinde bağımlıların yaşadıkları psikososyal sorunlar ve yapılan müdahalelerle ilgili Hollanda’dan Olivira BOLSIUS bir sunum gerçekleştirmiştir. Sayın BOLSIUS sunumunda şunları vurgulamıştır: Bağımlıların tedavisinde temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, güven duygusu vermek çok önemlidir.

Güven duygusunu verebilmemiz için sivil toplum kuruluşlarına, aileye ve devlet kurumlarına ihtiyacımız vardır. Hollanda’da uyguladığımız tedavi metotları pratik yönleriyle birlikte bir kitapçık olarak elimizde bulunmaktadır. Bağımlı tedavi almak için merkeze geldiğinde ilk isteği doğrudan detoks olmamaktadır. O aşama için hazırlık yapılmalıdır. Öncelikle kişinin hayattan zevk aldığı şeylerle ilgili kendisiyle birlikte araştırarak bir liste yapmaktayız. Kişiye özgü farklı metotlar uygulamaya özen göstermekteyiz. Çünkü zihinsel engelli veya farklı sorunları olan gençlere yönelik ayrı metotlar uygulanmaktadır.

Hangi metodun etkili olacağına karar verirken sadece hastayla konuşarak değil, hayatına girerek rehberlik yaparak çalışma yapılmaktadır. Tedavide topluluk temelli rehabilitasyon yaklaşımı uygulanmaktadır. Bu tedavinin/terapinin önemli bir yanı kişiyi güçlendirmek ve maddeye hayır diyebilecek psikolojik sağlamlığı kazandırmaktır. Bireyle birlikte çevresini de bilinçlendirmeye ve güçlendirmeye çalışıyoruz. Deneyimli kişilerden yardım alıyoruz. Kişiyi topluma kazandırmak için yeni bir iş, yeni bir çevre oluşturmak gerekmektedir. Bunun için kişinin mevcut çevresinden yararlanmaya çalışmaktayız. Birey yalnızsa ona yeni bir sosyal çevre oluşturmaya çalışmaktayız. Kişinin ve aile çevresinin davranış değişikliğine gitmesine ve iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmaktayız.

Aileyle kişi arasında öfke ve çatışma yaşanmış olabilir, bunları iyileştirmeye çalışmaktayız. Bazı ailelerle tedaviden sonra konuştuğumuzda bu iletişim çalışmaları için teşekkür etmektedirler. İlişki tedavisi de rehabilitasyonun bir parçasıdır. İlaç tedavisiyle birlikte bilişsel-davranışçı terapiyi kullanmaktayız. Dolayısıyla tıp doktorlarıyla birlikte çalışıyoruz. Bağımlının başka psikolojik sorunları varsa ona yönelik travma terapisi gibi ayrı yöntemler uygulamaktayız. Tedaviye başlayan bireye idrar testi yapılmakta ve her gün temiz çıkarsa ona doğrudan ödül verilmektedir. Ödüllendirmek en etkin metotlardan birisidir. Bu daha çok kokain bağımlılarında etkili olmaktadır. Kullandığımız metotlar pratiğe, araştırmaya ve kanıta dayalı metotlardır. Odak grup çalışması öncesi konuyla ilgili bilgilendirme konuşmaları gerçekleştirildikten sonra katılımcıların görüş ve değerlendirmeleri alınmak üzere odak grup tartışması başlatılmıştır. Katılımcıların görüşlerinden elde edilen tespitler ve öneriler özetlenerek aşağıda sunulmuştur:

 B. ODAK GRUP ÇALIŞMASI: BAĞIMLILIĞIN YOL AÇTIĞI PSİKOSOSYAL SORUNLAR ve ÖNLEYİCİ MÜDAHELE

1. Bağımlılarla çalışılırken bilişsel süreçlerden daha çok duygular ön plana çıktığı için bilişsel davranışçı terapinin yanında, düşünsel duygulanımcı davranış terapisi de kullanılmalıdır.

2. Madde bağımlısı ergenlerin pek çoğu ailesi tarafından anlaşılmadığını ifade etmektedir. Ergenin içinde bulunduğu gelişimsel dönem hakkında ailelerin bilinçlendirilmesi ve farkındalığının arttırılması gerekmektedir.

 3. Madde bağımlısı birey tedaviye karşı direnç geliştirmektedir. Bu nedenle psikososyal çalışma yapmadan önce motivasyonel görüşme gerçekleştirilmelidir.

4. Madde bağımlısı çoğu bireyin aileyle patolojik sorunlar yaşadığı görülmektedir. Yerel düzeyde aileyi destekleyecek aile hekimliği sistemi gibi ailelere yönelik sosyal hizmet müdahalesi uygulayacak birimler oluşturulmalıdır.

 5. Madde bağımlısı bireyin kimlik oluşturmasında, aidiyet duygusu yaşamasında ailesiyle kurduğu sevgiye dayalı bağlanma ilişkisinin çok etkili olduğu bilinmektedir. Ebeveynçocuk arasında sağlıklı bağlanma ilişkisi oluşmasını sağlayacak destekler sunulmalıdır.

 6. Türk toplumunda ailelerin çocuklara karşı aşırı koruyucu ve kontrol edici bir tutum sergilemesi gençlerin özerk olma çabasını engellemektedir. Birey olma sorumluluğu elinden alınan genç maddeyle tanışmaktadır. Ebeveyn tutum ve davranışları konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

7. Psikiyatrik pek çok vaka örüntüsünde ilgisiz ya da aşırı müdahaleci ve kontrolcü aile yapısı bulunmaktadır. Bireysel patolojik sorunları aile bağlamında ele almak çok önemlidir. Madde bağımlısıyla birlikte mutlaka aile de tedaviye/terapiye dahil edilmelidir.

 8. Türk toplumunda çocuklarla ilgilenme görevi ağırlıklı olarak annelerin sorumluluğunda görülmektedir. Madde bağımlısı gençlerin çoğunun erkek çocuklar arasından çıktığı göz önünde bulundurulduğunda babanın rol model olma görevini yeterince yerine getiremediği anlaşılmaktadır. Babalara yönelik bilgilendirme ve farkındalık çalışmalarının arttırılması gerekmektedir.

9. Aile içinde ebeveynler arasında yaşanan çatışmalar ve şiddet davranışları çocukları olumsuz etkilemekte ve şiddeti iletişim tarzı olarak öğrenmelerine neden olmaktadır. Ebeveyninden yeterince destek alamayan çocukların zorluklarla başa çıkma kapasiteleri düşük olmakta sorunlarına çözüm bulmadığında maddeye sığınma yolunu tercih etmektedir. Bu nedenle aile içi sorunlara büyümeden bütüncül müdahale etmeye imkan verecek aile danışmanlığı uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır.

10. Ailede ruh sağlığı sorunu olan bireyin varlığı ailenin sosyal işlevselliğini olumsuz etkilemekte bu durum çocuğun riskli davranışlara yönelmesine neden olmaktadır. Toplum ruh sağlığı merkezleri vasıtasıyla özellikle aile içinde çocukların riskleri ayrıca değerlendirilmelidir.

11. Aile çocuğu sevgi, saygı ve namus değerleri üzerinden değerlendirmektedir. Eğer çocuk sevgi ilişkisi içinde saygısızlık, namussuzluk yapmıyorsa aile bağımlı çocuğa toleranslı davranmaktadır. Bağımlı çocuk bu üç kavramda yanlışlık yapıyorsa aile müdahale için çözüm aramaktadır. Ailelerin bağımlılığın riskleri ve zararları konusunda çocuğunu gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi için desteklenmesi gerekmektedir.

12. Aile çocuğa sağlıklı disiplin yöntemleri uygulamadığında çocuk sınırlarını ve sorumluluklarını kavramada zorluklar yaşamaktadır. Doğru disiplin yöntemlerinin ne olduğu konusunda ailelerin bilgilendirilmesi gerekmektedir.

13. Okullarda akademik başarının ön plana çıkarılması nedeniyle çocukların davranış sorunlarına cezalandırma yaklaşımıyla müdahale edilmektedir. Evde ve okulda sürekli baskı ve dışlanmaya maruz kalan çocuklar madde kullanarak rahatlama yoluna gitmektedirler. Bu nedenle okullarda sosyal içerme yaklaşımıyla risk grubu çocukların dahil edileceği resim, sanat, müzik, spor ve sosyal etkinliklere daha çok yer verilmelidir.

14. Çocuklar çoklu risklerin var olduğu bir toplumsal yaşama hazırlıklı olmalıdır. Okul öncesi dönemden başlanarak çocukların sorun çözme becerileri, psikolojik sağlamlık ve yılmazlık özellikleri geliştirilmelidir.

15. Yapılan araştırmalar çocukların madde kullanmaya başlamasında merak ve akran grubunun etkisinin ağırlıklı olduğunu göstermektedir. Ergenlik döneminde sosyalleşmeye çalışan genç, aileden yeterli ilgi ve desteği bulamayınca bir kimlik elde etme ya da bir gruba ait olma duygusuyla olumlu sosyal davranış gösteren arkadaşlarından uzaklaşarak, anti sosyal davranışa eğilimli akran ilişkileri kurmakta ve maddeye yönelme olasılığı artmaktadır. Bu konuda Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarda ergenlere gençlik rehberliği yapacak sosyal hizmet uzmanlarının istihdam edilmesi sağlanmalıdır.

 16. Madde kullanan çocukların büyük çoğunluğunun okula devam eden veya sorunları nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalan çocuklardan meydana geldiği düşünüldüğünde risk grubu çocuklara özgü eğitim programları düzenlenmesi zarureti ortadadır. Bu nedenle madde kullanma riski olan çocuklar için alternatif eğitim programları düzenlenmelidir.

17. Kent yaşamında bazı bölgelerin göç, çarpık kentleşme, işsizlik, madde kullanımı, suça bulaşma gibi kendine özgü sosyal sorunlarla ön plana çıktığı görülmektedir. Bu bölgelerde sosyal hizmet modelleri uygulanırken yerel sosyal sorunların çözümüne yönelik uygulamalara ağırlık verilmesine dikkat edilmelidir. Ayrıca risk önleme çalışmalarında yerel dinamiklerden azami ölçüde yararlanılarak, çözüm noktasında aktif rol almaları sağlanmalıdır.

ÇALIŞTAY II. GÜN: III. OTURUM

Çalıştayın ikinci günü, son oturumu Dr. Öğretim Üyesi Abdulhakim BEKİ tarafından yönetildi. Oturuma başlamadan önce Sayın BEKİ, konuya giriş olması açısından şunları paylaşmıştır: Bağımlıların arınma süreci sonrasında rehabilitasyon boyutu devreye girmektedir. Bağımlı bireylerin tekrar bağımlılığa düşmemesi adına sosyal tedavi ve rehabilitasyon süreci başlatılmaktadır. Türkiye’de ve Avrupa’da bu konuda neler yapıldığını tartışmak istemekteyiz. Neler yapılırsa biz madde kullanımında geriye dönüşü engelleyebiliriz? Bu konuda görüş ve önerilerinizi paylaşmanızı beklemekteyiz.

 C. ODAK GRUP ÇALIŞMASI: BAĞIMLILARA YÖNELİK REHABİLİTASYON HİZMETLERİ

 1. Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği (AYBÜDER) madde bağımlılarının tedavisinde kendi kendine iyileştirme grupları oluşturulmasının etkili olduğunu uygulama deneyimleriyle ortaya koymuştur. STK’ların yönetimde aktif rol aldığı, merkezi ve yerel yönetimlerin desteklediği bağımlıların kendine yardım grupları içinde ilaçsız tedavi ve rehabilite oldukları merkezlerinin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

2. Bağımlılar için oluşturulacak tedavi ve rehabilitasyon merkezleri şehirden çok uzak yerlere inşa edilmemeli, güvenli ve korunaklı bir yer olmalı, kapasitesi 10-15 kişiyle sınırlandırılmalıdır. Ayrıca hayati riski olan, sağlığını ve güvenliğini tehlikeye sokan bireylerin devlet desteğiyle zorunlu olarak bu merkezlere yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

3. Madde bağımlılığı tedavisi gören bireylerin iş ve meslek edinmeleri tedavi sonrası yaşama uyum sağlamaları açısından son derece önemlidir. Bu nedenle madde bağımlılarına yönelik rehabilitasyon programlarının uygulandığı merkezlerde üretime yönelik çalışmalar yapılarak bireyin bağımsız yaşama hazırlanması sağlanmalıdır.

 4. Bağımlılıkla mücadelede toplumun tüm kesimlerinin desteğini almak önemlidir. Özellikle dini hassasiyeti olan insanların madde kullanan bireylere yönelik ön yargılı yaklaşımlarını önlemek adına İl Müftülüklerine bağlı bağımlılıkla mücadele koordinatörlüklerinin yaygınlaştırılması ve her şehirde bir caminin madde kullanan bireylere yönelik profesyonel çalışma yapmasının sağlanması gerekmektedir.

5. Türkiye’de bağımlı olan bireylerin pek çoğunun psikiyatrik bozuklukları olduğu görülmektedir. Bu bireyleri hastanelerde sadece ilaçla tedavi etmek çözüm olmamaktadır. Toplum ruh sağlığı merkezlerinin hizmetleri madde bağımlılarını da kapsayacak şekilde genişletilmeli ve bu merkezlerde yurt dışında olduğu gibi ergoterapi, mesleki rehabilitasyon ve sosyal hizmet müdahalesi uygulamaları gerçekleştirilmelidir.

6. Madde bağımlılarının tedavi ve rehabilite edildiği merkezlerde profesyonellerden oluşan bir ekip tarafından interdisipliner çalışma yapılması bireyi bağımlılığa sürükleyen risklere bütüncül müdahale edilmesi açısından son derece önemlidir. Bu nedenle bu merkezlerde görev alan profesyonellerin mesleki rol ve sorumlulukları açıkça tanımlanmalı ve birlikte çalışma motivasyonları sağlanmalıdır. Ayrıca madde bağımlılarına yönelik tedavi ve rehabilitasyon programı uygulayan merkezlerde ekolojik sistem perspektifi ve güçlendirme yaklaşımının esas alınması sağlanmalıdır.

7. Madde bağımlılığının tedavisinde Almanya’da olduğu gibi arındırmadan başlanarak basamaklandırılmış ve yapılandırılmış bir sosyal tedavi modeli uygulanmalıdır.

8. Çocukların serbest zamanlarını sokakta geçirmesi gelişimlerine zarar verecek pek çok riske maruz kalmalarına neden olmaktadır. Çocuklara sanat, kültür, spor, kişisel gelişim vb. alanlarda yaşam seçenekleri sunacak mahalle düzeyinde çocuk ve gençlik merkezleri kurulmalıdır.

9. Madde bağımlılığında medikal tedavinin bittiği yerde sosyal tedavinin başladığı bilinciyle sosyal çalışma disiplini ağırlıklı olarak ötekileştirme, yalnızlaştırma, dışlanma gibi sosyal hastalıklar konusunda çalışmalar yapmalıdır.

10. Çocukların madde kullanımı ve zararları konusundaki bilgi eksiklikleri nedeniyle bazı risklerle karşılaşabildiği gözlenmektedir. Bu konuda başta okullar olmak üzere, çocuk ve gençlik merkezlerinde çocuklara yönelik farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları düzenlenmelidir.

11. Geleneksel dayanışma mekanizmasından yoksun kalan aileler kente uyum sağlamada zorluklarla karşılaşmakta ve çocuklarını kontrol etmede zorlanmaktadırlar. Bu nedenle sorunlarıyla baş etmede güçlüklerle karşılaşan ailelere yardımcı olmak amacıyla aile rehberliği, aile danışmanlığı ve aile terapisi hizmetlerinin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

12. Aile birliğinin bozulması, ailenin bölünmesi ya da bütünüyle dağılmasına yol açan boşanma, bütün aile üyelerini etkileyen bir olgudur ve çocukların maddeye yönelmesine neden olan temel risk faktörleri arasındadır. Bu kritik dönemlerde oluşabilecek sorunlara karşı ailelere destek ve yardım sağlanabilmesi için boşanma öncesi danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır.

13. Madde bağımlısı ergenler damgalanma konusunda çok hassas olmaları nedeniyle, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin her aşamasında çocuğun etiketlenmesine yol açabilecek durumların ortadan kaldırılması için gizliliğe azami özen gösterilmelidir.

 14. Madde bağımlısı olması nedeniyle tedavi ve rehabilitasyon sürecine dahil edilen çocuk için aile pek çok kuruma müracaat etmektedir. Çocuğun farklı kurumlardan hizmet alması halinde yapılan önceki değerlendirmeler yeni kurumlara aktarılmalı ve aynı değerlendirmeler tekrar edilmemelidir. 15. Çocukların madde kötüye kullanımının önlenmesinde ailenin işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi çok önemli bir faktör olarak görülmektedir. Bu nedenle yoksulluk ve işsizlikle mücadele, göç, kentleşme ve kente uyum sürecinde ailelerin desteklenmesi, aile parçalanması nedeniyle çocukların ebeveyninden uzaklaşmasının engellenmesi, eğitim, sağlık, konut, sosyal güvence gibi kamu hizmetlerine ailelerin etkin erişimini kolaylaştıracak desteklerin sunulması amacıyla hak temelli sosyal politikalar geliştirilmelidir.

KATILIMCILAR

Abdulhakim BEKİ, Dr. Öğr.Üyesi Üsküdar Ü. Sosyal Hizmet Bölümü Öğr. Ü.

Ayşe AKTEN, SHU Finike / Antalya

Bahri AKALIN, Bağımlılık Danışmanı Dortmund/Almanya

Duriye ÖZLÜ, Aile Rehberi AYBUDER /

Antalya Ercan BAŞARAN, Sosyal Pedagog Internationales Familienzentrum e.V. Frankfurt/Almanya

 Erdal CENAN, Bağımlılık Danışmanı Köln/Almanya

Fatih KILIÇARSLAN, SHU

Fatma TUNCAY, SHU Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi

 İlhan TOMANBAY, Prof. Dr. İstinye Ü. Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı

Kemal GÜDEK, Uzm.S.Ç. İstanbul Tıp Fakültesi İstanbul/ Türkiye

Mustafa KORKMAZ, Ergoterapist Frankfurt/Almanya Olivira Bolsius,

Doç. Dr. Han Uni. / Iriszorg Bağmlılık Mrk. / Hollanda Refik AKTEN,

SHU Finike Devlet Hastanesi / Antalya

Sabri YAVUZ, Dr. Hollanda Han Üniversitesi

Seyyide YÖRÜK, Bağımlılık Danışmanı AYBUDER / Antalya

Soner Utku YÜKSEL, SHU Antalya

Tarık TUNCAY, Prof. Dr. Hacettepe Ü. Sosyal Hizmet Bölüm Öğr. Ü.

 Vedat IŞIKHAN, Prof. Dr. Hacettepe Ü. Sosyal Hizmet Bölüm Öğr. Ü.

Yavuz Tufan KOÇAK AYBUDER Başkanı

Yılmaz KOCA Antalya

Zeki KARATAŞ, Dr. Öğr.Üyesi Recep Tayyip Erdoğan Ü. Sosyal Hiz. Bl. Öğr. Ü.

Zeyid ÜSTÜN, Bağımlılık Rehberi AYBUDER / Antalya
 


     

 
 
 



Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.