Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
   
   



 Prof. Dr. İsmet Galip YOLCUOĞLU
 

Sosyal Hizmet Uzmanı

 ismetgalip@gmail.com

 

 

SOSYAL HİZMETTE KRİZE MÜDAHALE YAKLAŞIMI

 

 

Kriz tedavisi yaklaşımı kısa süreli ve uzun bir sürece yayılmayan bir tedavi yaklaşımıdır, İkinci Dünya savaşından sonra özellikle yoğun yaşanan ruhsal sorunlar nedeniyle toplumun büyük kesimi kliniklere müracaat etmiş ve uzun süreli beklemek, tedavi hizmetlerinin pahalı ve uzun süreli olması, hastaların bu uzun sürece yayılan tedavileri bırakması sonucu “krize müdahale yaklaşımının” ortaya çıkmasına neden olmuştur,

Krize müdahale yaklaşımında temel amaç, birey, aile ve topluma yarar sağlayacak etkin bir tedavi hizmetinin en kısa sürede gerçekleşmesinin sağlamaktır, Hastanelerde, kliniklerde yatarak tedavi görmek, ruhsal sorunları olan bireylerin benliği üzerinde olumsuz etkiler bırakmakta ve örseleyici, zedeleyici olmaktadır, Psikolojik rahatsızlığı bulanan hasta hastanede yatmayı kendisini çevreye karşı küçük düşüren bir durum olarak algılamakta ve bu algılama tedavi sürecini, hastanın iyileşmesini olumsuz etkilemektedir,
Yatarak tedavi görmedeki bu olumsuz faktörlerin, kriz tedavisi yaklaşımının doğmasında büyük etkisi olmuştur,
Kriz kavramı ilk kez E. Lindemann ve G. Caplan tarafından ortaya atılmıştır ( 1968 ), Onlara göre yakın bir sevgi objesinin kaybedilmesi durumunda geride kalan yakınlarının buna gösterecekleri tepkinin süresi, yas dönemini atlatmadaki başarı düzeyi ile ters orantılıdır, Kişi, böyle bir duruma ne kadar kısa sürede uyum sağlayabilirse ruh sağlığını da o ölçüde uzun süre koruyabilecektir, Öyleyse, kriz durumu ile karşılaşan kişi ve ailelere en kısa zamanda mesleki profesyonel yardımda bulunulması zorunludur,
Anne, baba, eş, çocuk kardeş gibi yakınların ölümü veya bu kişilerden ayrılma, ilgi görmeme, fena muameleye maruz kalma, aile içi anlaşmazlık, okul veya iş yaşamındaki başarısızlık vb. durumlar ailede kriz yaratan önemli faktörlerdir, Duygusal bir travma ile karşılaşan insanlar kendilerini bu duruma adapte edebilmek için uygun ya da uygun olmayan yollara başvururlar, Bireyin sosyal çevreye uyum yeteneği bu durumdan önemli ölçüde etkilenir; yaşamındaki düzen bir süre için bozulur ve sonuçta ulaşılan uyum düzeyi her zaman sağlıklı olmaz,
Kriz teorisinin çıkış noktası , “ denge ” kavramıdır, Birey günlük yaşamda karşılaştığı sorunlarla baş edebilmek için , önceden denediği ve olumlu sonuç aldığı yolları kullanarak , ruhsal dengesini korumayı başarır, Ancak bazı sorunlar insanın psikolojik dengesini ileri derecede sarsacak güçtedir, Böylesi durumlarda kişi , daha önce öğrendiği tecrübeleri ve yolları deneyerek , soruna çözüm getiremeyince bunalıma girer.
“ Kriz ” durumu kişinin benliğini zedeleyici, üzücü bir durum karşısındaki tepkisinden başka bir şey değildir,
Ruhsal dengenin bozulması ile ruhsal bunalım meydana gelmesi arasında kalan döneme “ kriz dönemi ” adı verilir,
Kriz dönemi, kişinin zor bir sorunla başetmeye çalıştığı bir mücadeleyi ifade eder, Bu mücadele, bireyin eskiden sahip olduğu ruhsal dengesine kavuşma mücadelesidir, Psikolojik çöküntü ya da kriz dönemi genel olarak 4-6 hafta sürer ve şiddeti , etkisi giderek azalır, Sonuçta kişi , duygu , düşünce ve davranışlarına hakim olabilecek düzeye gelir, Kriz durumu , kişiye biyolojik, psikolojik veya sosyal bir baskının , zorlanmanın üstesinden gelme deneyimi kazandırdığı için benliğinin güçlenmesini sağlar, Ancak baskının çok yoğun olması kişinin başetmede yetersiz kalması durumunda ruhsal bozukluk gelişmesi olasılığı ortaya çıkar, Kendine güveni ciddi biçimde sarsılmış olan ve klinik sendromlar sergileyen kişi profesyonel yardım görmediği takdirde tepkileri giderek kronikleşeceğinden , krize müdahalenin bu semptomları önleyici fonksiyonu vardır,
Kriz teorisi, 1960’lı yıllardan itibaren sosyal hizmet kuruluşlarındaki kişisel çalışma uygulamalarında L. Rapaport öncülüğünde kullanılmaya başlanmıştır,
Kriz tedavisi yaklaşımı, kişinin yakın çevresiyle birlikte ele alınmasını öngörür,
Aile ilişkilerindeki gerginlikler, kültürel baskılar, rol çatışması, ekonomik sıkıntılar, gerçekleşmeyen idealler, sosyal statü kaybına ilişkin baskılar, yetersizlikler gibi faktörler “ kriz ” durumunun ortaya çıkmasın zemin hazırlayan olgulardır,
Sosyal hizmet uzman, müracaatçı tarafından ortaya konan sorunun bir kriz durumu olup olmadığını saptayabilmek için aşağıdaki özelliklerin var olup olmadığına bakmalıdır,
Başvuran kişi tarafından bir felaket, dünyanın başına yıkılması biçiminde tanımlanan olay bazen kolaylıkla ortaya konamadığı için, olaydan bir hafta öncesine kadar kişinin hayatında neler olup bittiği öğrenilmelidir,
Kriz durumunu ve kişinin bunalıma girmek üzere olduğunu gösteren bazı belirtiler şunlardır:

1, Günlük alışkanlıklarından, temizlik, giyim, öz bakım, tertip-düzenli olma gibi görevlerini ihmal etmesi ,
2, Okul veya iş yaşamıyla ilgili veriminin azalması ,
3, Spor, sanat ve zevk alınan sosyal etkinliklerden uzaklaşma,
4, Sık sık ağlama, her şeyden sıkılma, kendini bir işe verememe, genel olarak yaşamdan memnuniyetsizlik,
5, Uyku alışkanlığında değişme, aşırı uyku veya uykusuzluk şikayeti,
6, İçki ve bağımlılık yapan maddeleri kullanma eğiliminin artması,
7, Şaka veya tehdit biçiminde ölümden söz etme,
8, Aile üyeleri, akraba ve arkadaşlarla ilişkisini kesme,
9, Kendini ifade etmede güçlük çekme,
10, Belli bir amacı olmayan, aşırı hareketler yapma,
11. Bedensel şikayetler (ağrı çarpıntı, nefes darlığı, kusma, ishal vb),
12. Gerçekle bağdaşmayan kararlar verme,

KAYNAKÇA


Minnahan A. ve diğerleri (Editör). “Encylopedia of Social Work”. NASW, Maryland, 1987.

Payne, M.S. “Modern Social Work Theory” The Macmillan Pres Ltd. London, 1991.

O’hagan, K. “Crisis Intervention in soacial Services” Macmillan Education Ltd. London 1986.
TURAN, Nihal. “Sosyal kişisel Çalışma- Birey ve Aileler için Sosyal Hizmet” Kasım 1992, Ankara.
 
 
 
 


Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

  sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.