|
Mehmet Emin ASLAN Uzman Psikolog alanemin@hotmail.com |
|
AVERTISEMEN Bilindiği gibi savaş yaşantılarına maruz kalmanın veya tanık olmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik destek programları, onların psiko-sosyal açıdan sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini sürdürmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu uygulamaların kültürel ve toplumsal gereksinimlere uygun planlanmaları gerektiği unutulmamalıdır.
Günümüzde milyonlarca
çocuk savaşların, terör saldırılarının ve politik
çatışmaların masum kurbanları durumuna gelmektedir.
Bu şiddet eylemlerinin çocuklar üzerinde yarattığı
travmatik etkiler, onların fiziksel, psikolojik ve
ahlâki gelişimleri üzerinde kalıcı zararlar
bırakmaktadır. Bugün hem yaşadığımız coğrafyada hem
de dünyanın farklı coğrafyalarında savaş ortamı
yaşanmaktadır. Bu durum sadece savaş cephelerinde
çatışanları değil, sivilleri de etkilemektedir.
Şüphesiz ki çocuklar da içinde bulundukları bu
çatışma ve şiddet ortamından en acı şekilde
etkilenmektedirler. Savaşa doğrudan maruz kalmayan
çocuklar da, medya aracılığıyla yaşananlara dolaylı
şekilde maruz kalmaktadır. Dünyada milyonlarca çocuk
savaş ve şiddet mağdurudur. Özellikle Beș yaş altı
çocuklar ölümler açısından daha fazla risk
altındadır. Gerek ülkemizde
gerekse de bölgemizde ve Dünyanın bir çok yerinde
sürmekte olan savaş, çatışma ve şiddet ortamı
milyonlarca çocuğu doğrudan veya dolaylı olarak
etkilemektedir. Çocukları en temel insanı
haklarından yoksun bırakmakta, geleceğe ilişkin
beklentilerinde derin kaygılar yaşamasına neden
olmaktadır. Savaş ortamlarını yaşayarak büyüyen
çocuklarda sendroma bağlı değişik belirtilerde
ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık tablosuna saptanan
çocukların eğitim yaşamlarının başarılı olması
olanaklı değildir. ”Barış olsun, çocuklar ve
Insanlar ölmesin” demenin ve bu konuda duyarlılık
göstermenin maalesef “Yanlıș anlașılmalara” sebep
olduğu’da görülmekte’dir. Lakin savașın toplumsal
bir yıkım ve etklileyici bir buhrandan bașka bir
olgu olmadığı bütün insanlar tarafından
bilinmekte’dir. Çocuk ve ergenlerin
travmatik deneyimler karşısında gösterdikleri
tepkiler genel anlamda benzerlik gösterse de bu
tepkilerin ortaya çıkış biçimleri içinde bulunulan
gelişim dönemleri açısından farklılaşabilir. Bu
nedenle, savaş travmasının ardından yürütülen psiko-sosyal
girişimler çocukların gelişimsel özellikleri dikkate
alınarak günümüzde olagelen savaș trajedisine maruz
kalan ve bu travma neticesinde ölüm-kalım
mübadelesini yașayan çocukların seslerine kulak
vermek, ve, en azından sessiz kalmamak hümanizmin
bir gereğidir. Uluslararası Kamu Hukuku’nda Çocuk kimdir? 1989 tarihli BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde “Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre on sekiz yaşına kadar her insan çocuktur”. SAVAȘ TRAJEDÎSÎNÎN ҪOCUKLAR ÜZERÎNDEKÎ PSÎKOLOJÎK BOYUTU Savaş yaşantılarının
çocuk ve ergenler üzerindeki travmatik etkilerinin
yadsınamayacak boyutlarda olduğu görülmektedir.
Yapılan Dünya Istatistik verilerine göre 2010 - 2019
yılları arası savaşlarda 2 milyondan fazla çocuk
öldü. 6 milyon çocuk sakat kaldı. 12 milyon çocuk
evsiz, 1 milyondan fazla çocuk öksüz veya yetim
kaldı, 20 milyondan fazla çocuk psikolojik sarsıntı
geçirdi ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye
uğradı. Savaș çılgınlığının tehdit ettiği insanlıkta en fazla çocukların bir travmayı yașadığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan korku olayından kaynaklanan bu olgunun psikolojik bir sendroma dönüștüğünü belirtmek mümkündür. Bu olgudan etkilenen çocuklar tüm yașantıları boyunca bu olayın etkisi altında kalma rizikosunu yașarlar. Savaș trajedisinin ardından Entegrasyon, çabuk öfkelenme, saldırgan davranışlar, içe kapanma, geceleri kâbuslar yaşama, hareketliliğin artması, ya da tersine çok azalması gibi davranış değişiklikleri ortaya çıkabilir. Ek olarak yaşananlar karşısında çocukların ellerinden hiçbir şey gelmemesi çaresizlik hissi yaratabilmektedir. Kaygısı artmış ve bu nedenle de yatıştırılmaya ihtiyaç duyan çocuklar, altını ıslatma, sık-sık ağlama, anne-babaya yapışma gibi yaşlarının gerisinde, bebeksi davranışlar gösterebilirler. Zihinleri, tanık oldukları şiddet görüntüleri ve olup bitenin nedenlerini anlamaya yönelik birçok türlü soru ile karşılașmış olan çocuklar dikkatlerini toplamakta ve sürdürmekte zorlanabilirler. Sürekli endişeli ya da üzgün bir ruh hali içinde olabilirler. Uyku ve yeme düzenleri bozulabilir. Ayrıca uzun süre şiddet ortamına maruz kalan, şiddetin egemen olduğu toplumlarda yetişen çocuklar, genellikle şiddet döngüsünü devam ettirecek biçimde, şiddet gösteren saldırgan bireyler ya da şiddet kurbanları durumuna gelebilmektedirler. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise olaya doğrudan maruz kalan çocukların yanı sıra, dolaylı yoldan maruz kalan çocuklarda dünyanın güvensiz bir yer olduğuna dair endişeler yaşayabilirler. Savașin korku boyutu Korku, bireyin kendini tehlikelerden korumasını ve hayatta kalmasını sağlayan zihinsel bir mekanizma olarak işlev görür. Ancak, bu korku başa çıkılamayacak kadar şiddetli bir hal aldığında bireyin zihnine ayrıntılı bir şekilde kazınan tehdit edici durum artık onun için travmatik bir yaşantı niteliği taşır. Bu bağlamda, yoğun korku, güvensizlik ve çaresizlik duygularıyla başa çıkmada bilişsel ve duygusal yetileri henüz oldukça kısıtlı olan çocuklar için savaş yaşantılarının travmatik bir etki yaratacağı söylenebilir. Savaş ve çatışmaların yaşandığı kaotik ortamların çocuklar üzerindeki fiziksel ve sosyal etkilerini açıkça görmek mümkündür. Bununla birlikte, savaş ve çatışmaların olumsuz etkilerine doğrudan maruz kalan ya da tanık olan çocukların yoğun korku ve çaresizlik gibi psikolojik sıkıntılardan da yakındıkları bilinmektedir. Bu korkular olayın tekrarlanacağına, yaralanmaya ya da ölüme, yalnız ve savunmasız kalmaya, yaptıkları yanlışlar nedeniyle cezalandırılmış olmaya ya da suçlanmaya ilişkin olabilir. Savașin strese dönüșümesi olayı Savaş travmasına maruz kalan çocuklar, travma sonrası stres bozukluğuna işaret eden ve uygun şekilde ele alınmadığında ısrarcılığını sürdürerek gelişimi olumsuz yönde etkileyebilecek olan birtakım tepkiler gösterebilirler. Savaşın neden olduğu travmanın ardından çocuklarda gözlenebilecek bir diğer durum ise kendini suçlamadır. Savaş yaşantısına bağlı travma sonrası stres bozukluğunun diğer belirtileri arasında tedirginlik, gerginlik, irkilme durumları, huzursuzluk, öfke patlamaları ve saldırgan davranışlar sayılabilir. Bunların yanı sıra, olayla ilgili istenmeyen düşüncelerin zihinde canlanması ve olay tekrar yaşanıyormuş hissi de sıklıkla görülen durumlar arasındadır. Ayrıca, dikkat etme ve sürdürme güçlükleri, uyku bozuklukları ve kâbüslar, iştah değişiklikleri ve nedeni belirlenemeyen bedensel şikayetler de görülebilir. Travmatik olayı hatırlatan ipuçları karşısında sıkıntı yaşayarak bunlardan kaçınmaya çalışma, ilgilerinde azalma, duyumların uyuşması, hissizlik ve geleceğe yönelik korkular da sıkça görülen belirtiler arasındadır. Savas travmasının bir diğer sebebi, Fiziksel trajedi Savaş travmasının
ardından okul öncesi dönemdeki çocuklarda sıkça
gözlenen diğer tepkiler arasında karanlıktan veya
canavarlar gibi hayali varlıklardan korkma, savaşla
ilgili abartılı öyküler anlatma, sürekli olarak
savaşla ilgili sorular sorma veya yaşam
koşullarındaki değişimlere uyum sağlamada güçlük
gibi durumlar sayılabilir. Bununla birlikte,
bağırsak kontrolünün kaybı, fiziksel bir nedeni
olmayan acı ve ağrılar, daha az ya da daha fazla
hareketlilik ve seslere karşı aşırı duyarlılık gibi
bedensel tepkiler de gözlenebilir. Savaș etkenin Ergen üzerinde olușturduğu Psikolojik etmenler Henüz bir kimlik
oluşturma mücadelesinde olan ergenler, savaş
yaşantısı nedeniyle hazır olmadıkları bir yetişkin
rolü üstlenmeye zorlanabilir ve bunun sonucunda
kimlik karmaşası yaşayabilirler. Ailelerini, kendi
bedensel bütünlüklerini ve bağımsızlıklarını
kaybetme kaygısı, geri çekilme, yalnızlık ve keder
duygularına neden olabilir. İlgilerde azalma,
gerginlik, baş ve karın ağrıları gibi fiziksel
yakınmalar, iştah ve uyku problemleri, Travmatik yaşantının
uzun vadedeki sonuçları hakkında çıkarımlarda
bulunabilecek düzeyde zihinsel olgunluğa erişmiş
olan ergenler, başa çıkma yöntemi olarak oyun ve
fantezileri kullanmak yerine, yaşadıkları kaygıdan
uzaklaşmak amacıyla kendine zarar verici riskli
davranışlara yönelebilir; daha isyankar, saldırgan
ve antisosyal davranışlarda bulunabilirler Aile ve
sosyal çevreyle ilişkilerin zayıflaması, okul
sorunları ve başarısızlık da bu davranışlara eşlik
ederek benlik değerini ve kendine güven duygusunu
sarsabilir Neticede Travmatik
yaşantılardan etkilenme derecesini belirleyen ve
çocuğun öznel durumuyla ilişkili olan faktörlerden
biri, onun önceki stres deneyimleridir. Tüm yaşamı
boyunca zorlayıcı koşullara maruz kalmış bir çocuğun
vereceği mücadele böyle bir olayı ilk kez yaşayan
bir çocuğunkinden faklı olacaktır. Bununla birlikte
çocuğun zekâ düzeyi, ego gücü, hafızasında başa
çıkma stratejileri ve bu stratejileri yeni durumlara
uygulayabilme becerisi Savaş travmasının ardından çocuklarla yürütülen çalışmaların ilk aşaması psikolojik bilgilendirmeyi içermektedir. Travmayı izleyen olayların ve bu yaşantılarla ilişkili olası duygu, düşünce ve davranışların ayrıntılı olarak gözden geçirildiği paylaşımlar sayesinde, çocuklar olayın ardından gösterdikleri sıra dışı tepkilerin bu olaya maruz kalan herkes tarafından gösterilebilecek normal tepkiler olduğunu görürler. Ayrıca, yaşantılarıyla ilgili hatalı varsayımlarını düzeltme ve kendilerini bekleyen gelecekle ilgili daha gerçekçi bilgiler edinme olanağı bulurlar. Bilgilendirme sürecinin ardından çocuklar, olayla ilgili duygularının farkına varmaları ve bunları ifade etmeleri yönünde desteklenebilirler. Kazanılan bu farkındalık sayesinde duyguların dışa vurumu kolaylaşarak içsel bir rahatlama ve kontrol algısı sağlanır. Böylece travmatik anıların yeniden organize edilmesi ve bütünleştirilmiş bu yeni yapının kabüllenilmesi daha kolay hale gelir. Ayrıca, grup ortamı içinde çocuğun hangi duygularını ne zaman ve ne şekilde açacağına karar vererek kendi öyküsü üzerinde kontrol sağlaması, benlik saygısının gelişiminde önemli rol oynar. Travmatik yaşantıların ardından istenmeyen tepkilerin ortaya çıkışındaki en büyük etkenlerden biri kişinin kendisiyle, içinde yaşadığı dünyayla ve gelecekle ilgili olarak hatalı yorumlar yapmasıdır. Bu durum, kişinin zihninde travmatik anıyı uygun şekilde bütünleştirmesine engel olur. Dolayısıyla, uygulanacak girişimler de bu hatalı yorumların ve bilişsel çarpıtmaların düzeltilmesine yönelik olmalıdır. Bu amaçla atılacak ilk adım ise kișileri yaşadıkları süreçlerle ilgili olarak bilgilendirmektir. Travmatik anının yeniden canlandırılmasına yönelik bu paylaşımlar, yaşananların kabül edilmesini ve travmanın çözümlenmesini sağlamanın yanısıra, tepkilerin anlamlandırılmasına, çıkış yollarının aranmasına ve denenmesine de olanak tanır. Dışa vurumlar ve sözelleştirmeler çoğu zaman acı verici olabilirler ancak zaman içinde bedensel ve zihinsel direnç sistemlerinin daha iyi işlediği ve sıkıntıların hafiflediği görülür. Bununla birlikte, maruz bırakma, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme gibi tekniklerin de travmatik yaşantılardan kaynaklanan belirtilerin hafifletilmesine yardımcı olduğundan söz edilmektedir. Çalışmaların
ilerleyen aşamalarında, yaşamlarındaki stres
kaynaklarıyla başa çıkmak ve problemlerini çözmek
için çocuklara yeni yollar öğretilir. Grup ortamında
çocuklar, ortak bir problemin çözümüne ilişkin
seçenekler üzerinde tartışabilir ve yürüttükleri
projeler sonucunda başa çıkma ve kontrol duygularını
pekiştirebilirler. Bu aşamada, çocukların kendi
içsel kaynaklarını keşfetmelerine yardımcı olunduğu
gibi, sosyal destek kaynaklarına yönelmeleri de
kolaylaştırılır. Bunun yanı sıra, çocukların stresle
başa çıkmalarına yardımcı olmak amacıyla nefes alma
ve gevşeme egzersizleri gibi sakinleştirici
tekniklerden de yararlanılabilirler. Bu ana hatlar : Güven sağlama, psikolojik bilgilendirme, duyguların ifade edilmesini sağlama, uygun başa çıkma yolları kazandırma, kendilik değerini artırma ve geleceğe dair olumlu bakış açıları geliştirme şeklinde özetlenebilir. Travmatik durumlara Yönelik Bazı Öneriler Bebekler için
travmanın olumsuz etkileriyle baş etme yöntemleri,
tüm zor koşullara karşın bebeğin günlük düzeninin
olabildiğince sabit bir hale getirilmesi ve Bebeğin
bulunduğu ortama alışmasını kolaylaştıracak
etmenlerin sağlanması gerekmektedir. Bir diğer olgu
ise bebeğin fiziksel sağlığıdır. Özellikle ilk altı
ayda mümkün olduğunca anne sütünden yararlanması
sağlamalı; aşılar ve diğer sağlık kontrolleri için
mutlaka bir sağlık merkezine başvurulmalıdır Ayrıca,
bebekle kurulan fiziksel yakınlığın artırılması da
onun Îki ve Beș yaş grubundaki çocukların da güven duygusu aşılayan bir ortama, günlük bir düzene (yeme, uyuma, oynama gibi) etkinlikler için ayrılmış özel zamanlara gereksinimleri vardır. Bu nedenle, savaş gibi şiddetli bir travmanın etkisi nedeniyle çocukların ani ve yüksek seslerden veya yoğun görsel uyarıcılardan ürkebilecekleri unutulmamalıdır, bu vesile ile sakin ortamlarda bulunmaları sağlanmalıdır. Savaș durumlarında çocuk yaşamlarındaki belirsizlik çocukların yaşadıkları kaygı, güvensizlik ve öfke duygularını daha da artırır. Bu duygu ve düşüncelerini ifade etmekten kaçınan çocukların sıkıntıları örtük bir şekilde devam eder ya da genellenir. Bununla birlikte sorularına doğru cevaplar alamayan çocuklar, yaşadıkları olayla ilgili hatalı varsayımlarını düzeltme ve olayı uygun bir şekilde anlamlandırma olanağı bulamaz; durumla başa çıkma konusunda yalnız kalırlar. Bu nedenle çocukların duygusal gelişimlerinin desteklenmesinde büyük önem vardır. Bunlar arasında : oyun oynamalarına vakit ayrılmalı, akranlarıyla birlikte oyun ortamlarında bulunmaları sağlanmalı ve duyguların ifadesini kolaylaştıracak hamur, boya ve benzeri malzemelerle oynamalarına olanak tanınmalıdır Preadolessan dönemdeki çocuklar travmaya bağlı duygu ve düşüncelerini ifade etmek için oyunların yanı sıra kitap okuma, öykü anlatma veya belli konular üzerinde tartışma gibi sözel araçları da kullanabilirler. Bu nedenle yetişkinlerin çocukları her iki yöntem konusunda da teşvik etmelerinde fayda vardır. Ayrıca, travmatik yaşantıların ardından olası saldırgan ya da kendine zarar verici davranışların önlenmesi için çocuklar üzerindeki ilgi ve alakanın arttırılması gerekmektedir. Bununla birlikte, gereken denetimin yumuşak fakat kesin sınırlarla sağlanmasına dikkat edilmeli, çocukların yapısı ve sınırları belli olan, ancak çok sert ya da zorlayıcı olmayan bir aile düzenine gereksinim duydukları unutulmamalıdır. Bu dönemde çocuklara sağlanabilecek en önemli yardımlardan biri de okullarına devam dönmelerini sağlamaktır. Tüm çocuklar için vazgeçilemez bir hak olan eğitim, travma mağduru çocukların sosyal rollerine geri dönmeleri açısından son derece önemlidir. Okul ve sınıf ortamı çocuk için öngörülebilir rutinler sağlar ve yaşama bir süreklilik duygusu kazandırır. Ayrıca, bu ortamın getirdiği tutarlı kurallar ve açık beklentiler çocuğa sınırları belirgin ve güvenli bir yapı sunar. Bununla birlikte okul yaşantısının getirdiği sorumluluklar, her şeyin sona ermediği ve gelecek için kendisinden bir şeyler beklendiği mesajını vererek çocuğun geleceğe dair umutlarını arttırır. Okulda yürütülen spor ve sanat etkinlikleri de çocukların yaşantıları için sembolik anlamlar bulmalarına yardımcı olur ve stresle başa çıkmalarını kolaylaştırır. Bu ortamda kurulan etkileşim ve arkadaşlıklar, bağlanma ve duygusal güvenlik gereksinimlerini karşılayarak sosyal yalıtım eğilimini azaltır. Ayrıca, okul başarısının benlik saygısını arttıracağı ve başa çıkma becerilerini geliştireceği de unutulmamalıdır Ergenler Savaș
ortamı ve sonrasnda en az küçük çocuklar kadar
travmatik yaşantılara maruz kalırlar ve bu nedenle
ilgi ve destek ağına gereksinim duyarlar. Bununla
birlikte, okul yaşantısının ve diğer soysal
etkinliklerin ergenler için de büyük önem taşıdığı
unutulmamalıdır. Ayrıca, ergenlerin travmatik
olaydan önceki sosyal, kültürel ve fiziksel etkinlik
ve sorumluluk düzeylerine geri dönme ve olayın
ardından yürütülen toplumsal yardım çalışmalarına
katılma konusunda cesaretlendirilmeleri, onların
yetkinlik ve kendine güven duygularını pekiştirerek,
travmatik anıların bütünleştirilmesine yardımcı
olmaktadır. Savaş, çatışma, terör ve şiddet olayları toplumsal barışı ve toplumsal bütünleşmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bireylerin nasıl gelecekleri varsa toplumların da ortak gelecekleri bulunmaktadır. Savaş, çatışma, terör ve şiddet sonucu toplumdaki bireylerin ve grupların karşı karşıya gelmesi ile toplumsal bütünleşme bozularak sosyal risklerin ortaya çıkma ihtimalide artmaktadır. Örnek aldıkları
kişilerin şiddete yönelik davranışlarına tanık olan
çocuklar kendilerini korumak için saldırganlığa
başvurmayı öğrenirler. Dahası, çevrelerindeki öfkeli
yetişkinler de bu saldırgan davranışları
pekiştirebilirler dolayısıyla, bugünün savaş
ortamında yetişen çocukların ileride aktif şiddet
eylemcileri haline gelebileceklerini söylemek çok da
zor değildir. Bilindiği gibi savaş yaşantılarına maruz kalmanın veya tanık olmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yönelik destek programları, onların psiko-sosyal açıdan sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini sürdürmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu uygulamaların kültürel, bireysel ve toplumsal gereksinimlere göre planlanmaları gerektiği unutulmamalıdır. Her toplum ve kültürün, hatta her ailenin kayıp ve stresle başa çıkmak için kendilerine özgü mekanizmaları vardır. Bu nedenle, çocuklara, ebeveynlere ve öğretmenlere yardım etmeye yönelik programların, onların bireysel ve kültürel koşulları bağlamında ve olabildiğince ivedilikle planlanmaları gerekmektedir. Mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir diğer nokta ise savaş mağduru çocukların uzmanlaşmış girişimlere duydukları gereksinimdir. Çocuklara yönelik herhangi bir hizmet sırasında güvenlikleri garanti altına alınmalıdır. Bu nedenle, değerlendirme ve tedavi programlarının, eğitimli uzmanlar tarafından planlanmaları ve denetlenmeleri gerekmektedir. Savaş yaşantılarının olumsuz etkileriyle mücadele etmeye çalışan çocukların, iyi niyetli olsalar da uzman olmayan kişilerin sağlayabileceği bakım ve ilgiden daha fazlasını hak ettikleri unutulmamalıdır. Bununla birlikte savaş gibi travmatik yaşantıların ardından yürütülen kısa süreli grup çalışmalarının dışında, ileri düzeyde yardıma gereksinim duyan çocukların zihinsel sağlıklarının mümkün olduğunca iyileştirilmesi için uzun süreli bireysel terapi programlarına da önem vermek gerekmektedir. Günümüzde Savaşın, zihinsel ve bedensel gelişim açısından çocuklar üzerindeki yıkıcı etkileri açıkça görülmektedir. Ancak ahlaki gelişimlerinin de son derece olumsuz yönde etkileneceği gözden kaçırılmamalıdır lâkin Savaşın yarattığı ahlaki çöküş içerisinde çocuklar neyin doğru neyin yanlış olduğunun ayrımına varamazlar. Bu tür ortamlarda Otorite figürleri tarafından sergilenen şiddet eylemlerinin ahlaki olarak kabul edilebilir olduğunu düşünmeye başlayabilirler. Sonuç olarak,
savaş yaşantılarının ardından çocuklar için
yürütülen psiko-sosyal girişimler ne kadar geniş
çaplı ve yoğun olsa da şiddetin izlerinin tamamen
ortadan kaldırması çok zordur. Bu nedenle günümüzde
devam etmekte olan politik çatışmaların bir an önce
çözümlenmesi, sivil halkın ve çocukların bu
çatışmalardan uzak tutulması ve yeni savaşların
çıkmaması için toplumsal kaynașmalar, dayanıșma ve
elbirliği ile bu etmene karșı duyarlı olmak büyük
bir önem teșkil etmekte’dir, diğer yönden, savasa
karșı duyarlı olmaları açısından politik liderlere
ve toplumsal otorite figürlerine’de bu konuda büyük
sorumluluklar düşmektedir. . Psychological
Child Maltreatment, A Development View . G.J |
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |