Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     


 

 Cafer ASAN

Sosyal Hizmet Uzmanı
Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı

caferasan@gmail.com



Onlar Nerede Hata Yaptı? Sorgulayan Bir Sosyal Hizmet Yazısı
 

 


Sosyal hizmetler ve sosyal yardım alanında ülkemizde hızlı değişme ve gelişmelere tanık oluyoruz. Bu değişme ve gelişmeler konusunda etkililik ve verimlilik ilkeleri ile bilimsel yaklaşım konusunda tartışmalı uygulamalar, düzenlemeler ve örgütlemelerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu yazı da sosyal hizmet ve kamu yönetimi bakış açılarıyla konu tartışılmaya çalışılacaktır. Bu yazının ve yazıyı kaleme alanın bilimin biçimselliğine bağlı kalma kaygısı bulunmamaktadır. Ayrıca bu yazıda bir modelin ortaya konulması iddiası da taşınılmamaktadır. Yazı tüm boyutların irdelendiği bir yazı da değildir. Bu genel açıklamalardan sonra son yıllarda sosyal hizmetler ve sosyal yardım alanında yaşanılan temel değişme ve gelişmeleri ortaya koymakta yarar görülmektedir.

1983 yılında çıkartılan 2828 sayılı Yasa ve bu Yasayla kurulan SHÇEK Genel Müdürlüğü sosyal hizmetler ve sosyal yardım alanındaki dağınıklığı ortadan kaldırmak amacını taşısa da sonraki gelişme ve uygulamalar ters yönde olmuştur. 3294 sayılı kanunla kurulan SYD Teşvik Fonu, SYDV gibi uygulamalar, Yeşil Kart, 2022 sayılı Kanun, Belediyeler, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kızılay, STK’lar gibi kurumlarca yapılan bir çok sosyal yardım uygulamasını gündeme getirmiş, SHÇEK’in ve 2828 sayılı Yasa’nın bu konudaki iddiasını ortadan kaldırmıştır. Sonuç olarak ülkemizde bir sosyal yardım sisteminin varlığından söz edilemeyeceği ortaya çıkmıştır.

Varolan ise standartları belirlenmemiş, hak temelli verilme iddiası tartışmalı ve kayırmacılık suçlamalarına yol açabilecek uygulamalardır. 2828 sayılı Yasa ihtisas kurumu olma iddiasıyla SHÇEK’i kurmuş olmasına rağmen yönetilmesi, insan kaynaklarının kullanımı ve siyasi kayırmacılık suçlamalarına maruz kalınması gibi etkenlerle bu iddiasından zamanla uzaklaşmıştır.

Kurum sosyal hizmet kurumu olarak toplumun en hassas, en incinebilir kesimlerine Avrupa Sosyal Şartı’nın 13. ve 14. maddelerinde açıkça belirtilmesine karşın sosyal hizmet yönteme ve teknikleri işe koşularak hizmet verilmesi gerekirken, yatay ve dikey çatışmaların olduğu, başka kurumlardan çoğunlukla liyakat sorunu yaşayan personellerin çekim merkezi haline gelen bir kurum olmuştur. Bu haliyle de sosyal hizmet alanında eğitim almış profesyonellerle hayırseverlik diğer bir deyişle floantropik yada geleneksel olarak öğrenilen bilimsel ve mesleksel bir temeli olmayan “yardım” çabaları gösterenlerin çatışmasına dönüşmüştür. Alanda bir başıboşluk oluşmuştur. Liyakatsiz olup ihtisas çalışmalarını olumsuz etkileyenler zaman içerisinde yönetici pozisyonuna gelmişlerdir.

Zaten yöneticilerin çoğunluğu sosyal hizmet bakışına sahip olmayan, alanda uzmanlığı veya genel yöneticilik formasyonu bulunmayan kişilerdi. Siyasi iktidarların değişmesinde değişen tepe yöneticileri genelde alan dışından olmuşlardı. Sosyal hizmetlerde liyakate bakmaksızın kendi yandaş ekiplerini kurma çalışmasına girdiler.

 Keyfi uygulamalara direnen alanın uzmanları olan sosyal hizmet uzmanlarıyla çatışmaya girdiler. Çünkü liyakatsiz insanlara verilen yetkiler karşısında cehaletle bilginin/aydınlığın çatışması gibi liyakatsiz ama yönetsel yetki sahipleriyle sosyal hizmet uzmanlarının çatışması yaşanıldı. Bu dönem uzmanlara saldırılar artırıldı. Kimliklerine, yetkilerine saldırılmaya çalışıldı, saldırıldı da. Sıradanlaştırılmaya, güçsüzleştirilmeye çalışıldı sosyal hizmet uzmanları. Bunda da nispeten başarılı olundu. Onurlu, mücadeleci bir gelenekten gelen sosyal hizmet uzmanlara ve sosyal hizmet camiası az sayıda olmalarına karşın mücadelelerinden geri durmadılar. Meslekleri için, müracaatçıları olan, birey, grup, aile ve toplum için mücadele ettiler. İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, engelli hakları ve tüm dezavantajlı grupların hakları için mücadele ettiler, etmeye de devam etmektedirler. Yeni sağ - neoliberal politikalar karşısında sosyal adaletten yana tavır koydular.

Zaten meslekleri de bunun gerektiriyordu. İnsanlar arasında ayrım yapmadılar, ayrım yapılmasına da karşı çıktılar. Ötekileştirilen hep olmalarını karşı mesleki değerlerine, ilkelerine uygun davranmasını bildiler. Siyasi kayırmacılıkla hizmet sunmak yerine sosyal hizmet modelleri ve uygulamaları konusunda gerçek ihtiyaçtan, müracaatçının yararından yana tavır koydular. Bu durum siyasetin ve siyasi yatkınlık kriterine göre görevlendirilmiş çoğu liyakat sahibi olmayan yöneticilerle anlaşamamalarına yol açtı. Sosyal adaletin gerçekleştirilmesine yönelik duruşları hakim kesim tarafından ötekileştirilmelerine yol açtı. Sosyal hizmet uzmanları kendi ihtisas işlerinin alan dışından gelenlerce yapılmaya çalışılmasını meslekleri ve müracaatçılar adına eleştirdiler, bu konuda mücadele ettiler.

Kurum üst düzey yöneticilik eğitimi almamış, alan dışından seçilemeyen siyasetçilerin tepe yöneticiliği yaptığı bir kurum haline geldi. Bürokrasinin tanımı ve özellikleri dışında bir yapıya evrilen kurumda sosyal hizmet uzmanlarının mesleki duruşları tehlike olarak algılandı. Bilgileri ve becerileri vazgeçilmez olan sosyal hizmet uzmanlarının bu özellikleri gerektiğinde kullanılmaya, işe koşulmaya çalışıldı. Ancak bu durum genel geçer kural haline getirilmek istenilmedi. Karmaşık ve zor vakalar, durumlar ortaya çıktığında sosyal hizmet uzmanları hatırlandı. Liyakatsiz yöneticiler sosyal hizmet uzmanlarının bilgi ve becerileri sayesinde idarecilik yapabildi.

İdari tasarruflarını bile çoğu zaman uzmanların bilgi ve becerileriyle kullanabildiler. Zamanla bu olağan bir hal aldı ve uzmanlardan vakalarla ilgili iş ve işlemleri, tasarrufları idare adına yapmaları istenildi. Birçok sosyal hizmet uzmanı da maalesef bu duruma müracaatçılar zarar görmesin diye uyum sağladı, buna uygun davrandı. Başka bir deyişle bilgi ve becerilerini idarecilerin görev alanıyla ilgili işe koştu. Kullanıldılar. Bunun karşısında liyakatsiz çoğu idareci bu işlerin sosyal hizmet uzmanının işiymiş gibi değerlendirdi, sosyal hizmet uzmanlarından iş bekledi. Yani maaşlarını aldıkları, görev, yetki ve sorumluk alanlarıyla ilgili olarak sosyal hizmet uzmanları sayesinde idarecilik yaptılar. Bunun karşılığında sosyal hizmet uzmanlarına “şükran”, “minnet” duymaları gerekirken aksine sosyal hizmet uzmanlarına saldırdılar, saygısızlaştılar, mobing uygulamaya çalıştılar.

Kendi yetersizlikleri veya kapasitelerine bakmadan sosyal hizmet uzmanlarının mesleki yeti ve yetkilerini sorgulamaya çalıştılar. Sosyal hizmet uzmanlarının yaptıkları “işleri” herkesin yapabileceğini ileri sürdüler. Ancak uygulamada gördüler ki sosyal hizmet uzmanlarının mesleki bakışı, bütüncü yaklaşımı, uygulamaya dönük olmaları onları emsalsiz kılmaktadır ve onların bilgi ve becerileri karşısında başka meslek mensupları tarafından aynı iş, aynı nitelikte ve aynı performansta ortaya çıkamamaktadır. Kendileri için tehlike olabileceğini sezinledikleri anda hemen sosyal hizmet uzmanlarının bilgi ve becerisinin bulunduğu limana, sosyal hizmet/sosyal çalışma limanına sığındılar. Hatta bu liman aslında o kadar güvenli geldi ki onlara satın alma komisyonlarına dahi sosyal hizmet uzmanlarını koymak durumunda kaldılar.

Ama istediler ki sosyal hizmet uzmanları “memurumuz” olsun, her istediğimizi yapsın, mesleki duruş sergilemesin, benim liyakatsizliğimi sorgulamadan bana mutlak itaat etsin. Olmadı, olamazdı da. İşte onlar burada yanlış yaptılar. Siyasiler burada yanlış yaptılar. Aslına bakarsanız müracaatçı grupları ve halk da burada yanlış yaptı. Çocuğunun eğitimi için en iyi öğretmeni, sağlığı için en iyi doktoru, yaptıracağı ev için en iyi mimarı, mühendisi arayan kişiler sosyal hizmet ihtiyaçları için sosyal hizmet uzmanını aramayı gerekli görmediler. Bunu siyasiler de gerekli görmedi, görmek istemedi. Sosyal sağlığın sorumlusu olan sosyal hizmet uzmanları olmadan sosyal sağlık için gerekli sosyal hizmet uygulamalarının yapılması düşünülemezdi.

Ama düşündüler. Olur sandılar. Oldu mu? Olmadığını biz görüyoruz da henüz herkes tarafından görülmesi için galiba zamana ihtiyaç var. Ancak bu zaman içerisinde sosyal sorunların boyutu büyümekte, ağırlaşmakta toplumsal maliyeti artmaktadır. Kaynaklar israf edilmekte, sosyal hizmet uzmanları dışında gerçekleştirilen sözde “sosyal hizmet” uygulamaları ile etkililik ve verimlilik sağlanamamaktadır.

SHÇEK içerisinde yaşanılan bu gelişmeler sonrasında kurulan ASP Bakanlığı ile icracı yeni bir bakanlık ile dağınık yapının birleştirileceği ve daha etkili bir sistem ve örgütsel yapının kurulacağı umut edildi. Ancak görüldü ki, bu bakanlığın kurulması gerçek anlamda uluslar arası düzeyde hak temelli ve bilimin ışığında bütüncü ve sitemci anlayışla ortaya bir yapı, bir sistem koyamamıştır. Bakanlık ihtisas bakanlığı anlayışı çerçevesinde yönetilmemiş, örgütlenmemiştir. Merkez teşkilatından başlamak üzere taşra teşkilatına kadar belirli bir gruba, anlayışa mensup insanlara kadro verildiği bir bakanlık olmuştur. Bakanlığın ilk kuruluşunda SHÇEK, SHÇEK kadroları dışlanmaya çalışılmıştır.

Ancak yine de tüm engellemelere rağmen işler SHÇEK’in kurum kültürü, birikimi ve yetişmiş personelinin sayesinde işler yürütülebilmiştir. Alanın gerektirdiği bilim ve mesleğin bakışı, taraf olunan sözleşmeler, modern dünyadaki uygulamalar, mesleklerin standartları (yeti ve yetkiler) dikkate alından bürokratik erki elinde bulunduranların keyfi istekleri ile bakanlık yapılandırılmaya, hizmetler dönüştürülmeye, standartlar değiştirilmeye başlanıldı. Sosyal hizmet uzmanlarının sayısal yetersizlikleri öne sürülerek sosyoloji, psikoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, psikolojik danışma ve rehberlik, aile ve tüketim bilimleri gibi alanlardan mezun meslek mensupları “sosyal çalışma görevlisi” adı altında sosyal hizmet uzmanının görev ve yetkilerine sahip kılındılar.

Çocuk koruma kanununda yapılan bu yasal değişiklikle – kaldı ki bu değişikliğin gerekçesi de çelişkilerle doludur- çocuk koruma alanı dışındaki alanlarda da yapılacak düzenlemelere yasal zemin hazırladıkları iddia ettiler. Apaçık bir çelişki olan bu durum nasıl savunulabildi bunu bize geçen zaman gösterdi. Sonra Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği çıkarttılar. Burada da “sosyal çalışma görevlisi” diye şark kurnazlığı kokan bir kavram içerisinde yukarıda sayılan bölüm mezunları gruplaştırılarak tanımlanmış ve bu tüm mesleklerin ortak görev tanımıymış gibi görevler sayılmıştır. Bunun yanı sıra sosyal hizmet uzmanı dışındaki meslek mensuplarının görevleri sosyal çalışma görevlilerinin görevlerinin yanı sıra şu görevleri de yaparlar denilerek sıralanmıştır.

Ama nasıl bir anlayıştır ki, bu yönetmelikte sosyal hizmet uzmanının görevlerinin sayılmasına ayrıca gerek görülmemiştir. Sosyal hizmet uzmanlar tarafından gelen yoğun tepkiler üzerine bakanlık tarafından yapılan yazılı açıklamada “Sosyal Hizmet Yönetmeliğinde Sosyal Çalışmacının Yeri” başlığıyla (ki dikkatlice bakılırsa görülecektir ki Bakanlık kendi çıkardığı yönetmeliğin adını bile doğru ifade edememektedir. Bu durum Bakanlığın ciddiyetiyle ilgili kuşkuları artırır düzeyde olduğu şeklinde suçlamalara yol açmaktadır)

“sosyal çalışma görevlisinin görev tanımı ile sosyal çalışmacının görev tanımı örtüşmektedir ve burada öncelikle sosyal çalışmacı kastedilmektedir. Bu yüzden ayrıca bir tanımlamaya gidilmeye gerek görülmemiştir” denilmek suretiyle yaptığı yanlışı savunmaya çalışmaktadır. En basit mantık bile şunu anlamaz mı: madem çalışmacının görevi ile sosyal çalışma görevlisinin görev tanımı aynı niye buraya sosyal çalışmacı olmayanları da dâhil ediyorsunuz? Yani tıp görevlisi deyip de doktorların görev ve yetkilerini tanımladığınızda buraya hemşireyi, biyologu, veterineri, sosyal hizmet uzmanını da eklemeniz mümkün mü? Basit bir mantık sorusu.

Hiç kuşku yok ki, bu düzenlemeyi yaparken bu çelişkilerin kendileri de farkındaydılar. Sorun niyetin iyi olmaması, sosyal hizmet mesleğine ve sosyal hizmet uzmanlarına karşı takınılan düşmanca tavırdan başka akla bir açıklama gelmiyor. Öte yandan devam ediyor yönetmelik diğer meslek mensuplarının görevlerini tanımlamaya: Sosyal çalışma görevlisinin görevlerine ilave olarak aşağıdaki görevleri yaparlar. Aklı olan, az mantığını kullanabilen şöyle düşünür: Bu meslek mensupları sosyal hizmet uzmanlığının gerektirdiği mesleki eğitimin üstüne diğer mesleklerin de gerektirdiği eğitimleri almış meslek mensuplarını bu bakanlık istihdam ediyor.

Başka bir deyişle sosyal hizmet merkezlerinde görevli psikologlar, sosyologlar, öğretmenler vs. üniversitelerin sosyal hizmet bölümlerinde lisans eğitimlerini tamamladıktan sonra veya önce yine üniversitelerin kendi mesleklerinin gerektirdiği bölümlerden de mezun olmuş personelleri istihdam etmektedir.

SHM Yönetmeliği’nin işleyişi ise ayrı bir çelişki. Hizmet yönetmelikleriyle, 5395 sayılı kanunla açıkça çelişkileri olan yönetmeliğin gerçek manada meslekler arası işbirliğini esas aldığını söylemek insanların zekalarıyla alay etmek anlamına gelecektir. Uygulanabilirliği veya uygulanabilse bile uygulamada işlevsel olarak karşılığını bulamayacak işlendirmeler, görevlendirmelerle varılmak isten amacın ne olduğu anlaşılamamıştır. Masa başında yapılan planlamaya bağlı olarak alanda veya yaşamda karşılığını bulamayacak işlerle personeli veya kuruluşu meşgul etmek zaten kıt olan kaynakların israfından başka bir işe yaramayacaktır. İyi bir planlamayla, politika belirlemeyle işe başlamak yerine Bakanlığın diğer birimleriyle bile koordine edilmeden yapılan düzenlemeler bu alanda kaynak israfından başka bir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca yaratılan çatışma ortamı, bakanlığın insan kaynağının kötü yönetimine yol açmakta ve de bu durum ileride olması gereken veya olumlu kurumsal kültürün oluşmasını engellemektedir.

Bakanlık SHM Yönetmeliği’yle birlikte hepsi birer ihtisas birimi olma özelliği taşıyan aile danışma, toplum merkezi, çocuk ve gençlik merkezi gibi birimleri ortadan kaldırarak sosyal sorunların çözümü, sosyal hizmet gereksinimlerini etkili bir şekilde karşılanmasını engeller duruma düşmüştür. Dolayısıyla bu düzenlemede de kamu yararı bulunmamaktadır. Bu durum Sağlık Bakanlığının ilde hastaneler açarak tüm sağlık hizmetlerini bu hastaneler aracılığıyla vermeye çalışmasında etkililik ölçütüne göre olumsuz değerlendirmeler yapılmasıyla aynı anlamı taşımaktadır.

Bakanlık yapılanması ve yönetimi her ne kadar sosyal hizmet uzmanlarının üst yönetimde yer almamaları veya düzenlemeler yapılırken sosyal hizmet uzmanlarının görüşlerine etkili bir şekilde başvurulmadığını düşündürse de genel yöneticilikle ilgili de ortada bir sorunun olduğu anlaşılmaktadır. Daha Bakanlığın taşra örgütlenmeleri içindeki il müdürlüklerinin isimlendirilmeleri bile 3046 sayılı Kanunla uyumluluk göstermemektedir. “aile ve sosyal politikalar il müdürlüğü” diye isimlendirilen Bakanlık il müdürlüklerinin tıpkı “il sağlık müdürlüğü”, “il emniyet müdürlüğü”, “il milli eğitim müdürlüğü” gibi “il aile ve sosyal politikalar müdürlüğü” şekillinde isimlendirilmeleri gerekmekteydi.

Son Söz Yerine


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı dağınık yapıdaki sosyal yardım ve sosyal hizmetleri sistemci ve bütüncü bir anlayışıyla bir araya getirmede yetersiz kalmış, Bakanlığın yönetilmesini de liyakat ve kariyer ilkelerine uygun olarak sağlayamamış, alanın başat elamanları olan sosyal hizmet uzmanlarına karşı anlamsız bir şekilde olumsuz tavır ve davranış içine girerek bu meslek mensuplarını güçsüzleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalışmış bir bakanlık olmuştur. SHÇEK’in kurumsal kültürüne ve kurumun liyakatli personeline karşı takınılan dışlayıcı ve ikircikli tutum hizmetlerin etkili ve verimli sunulmasında olumsuzluk yaratmıştır. Bakanlık işsiz üniversite mezunlarının istihdamı için bir alan görülmüştür. Bu maksatla bilime, hukuka, mantığa aykırı bir şekilde bu işsizlerin sosyal hizmet uzmanlarının görev alanıyla ilgili istihdam edilmeleri yolu tercih edilmiştir. Oysa sosyologu sosyolog, öğretmeni öğretmen, psikologu psikolog vb meslek mensubunu kendi uzmanlık alanıyla ilgili olarak ihtiyaç kadar istihdam etmeleri olağan karşılanabilirdi, karşılanmalıydı da. Alandan, bu alanın gerektirdiği bilimsel ve mesleksel bakıştan uzak insanlar tarafından yönetilen bakanlıkta alınan kararlar, uygulamaya konulan düzenlemeler alanda meslekler arası çatışmalara yol açmış, hizmetlerin kalitesini düşürmüştür. Ayrıca sosyal bilimler alanında etkisi daha sonra ortaya çıkacak veya daha doğru bir deyimle fark edilecek olumsuzlukların yolu açılmıştır.

Sosyal hizmet eğitimi almayan farklı mesleklerin mensuplarını sırf istihdam edilsinler kaygısıyla –tabi burada yöneticilerin taşıdıkları diğer kaygılar veya beklentiler ilgili taraflarca bilinmektedir- sosyal hizmet uzmanı gibi iş yaptırmak (aslında “mış” yapmaktan başka bir şey olmasa da) müracaatçılara verilecek zararları göze almak demektir. Bunu yapanlar ya bunu bilmiyorlar ya da küçük bir gruba şirin görünmek, kadrolaşmak, kendilerinin isteklerini yeri getirebilecek ve böylece amaçlarına hizmet edecek kişilerle bakanlığı doldurmak istemiş olabilirler. Ama bilmelidirler ki ehliyetsiz insanlar eliyle yapılacak mesleki müdahalelerin insanlara yarardan çok zarar verme ihtimalleri çok yüksektir.

Bu insanlara sormak lazım siz hastalandığınızda tedavi olmak için ilgili hekime mi gidersiniz yoksa sosyologa, veterinere, diş hekimine, biyologa mı? Kuşkusuz doktora, ilgili konunun uzmanına, hatta uzmanın en iyisine diyeceklerdir. Peki sizin değeriniz yüksek de sosyal hizmete ihtiyaç duyan müracaatçıların neden sosyal hizmet uzmanları eliyle hizmet almasını engeller düzenlemeler yapıyorsunuz? Onların değerleri daha mı düşük? Onlar da bu memleketin eşit yurttaşları değil mi? Bizimle niye mi anlaşamıyorsunuz? İşte bundan: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Bkz. Kuran’ı Kerim, Zümer, 39/9).

Sosyal hizmetlerin ve sosyal yardımların yapısı ve yönetimi, kamu yönetiminin yapısı ve yönetilmesinden ayrı düşünülemez. Oradaki hastalıklar burada da mevcut. Ancak buradaki hastalık daha çok liyakatsizlik olarak karşımıza çıkıyor. Galiba bu alanda daha çok dezavantajlı gruplara, daha güçsüz gruplara hizmet veriliyor olmasının ve bu alanda sosyal devletin gereği olarak sunulan sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin “hak temelli” olmak yerine “hayırseverlik” veya “lütuf temelli” bir anlayışla verilme eğilimine sahip olunması etkili olmaktadır.

Güçsüz müracaatçı gruplarının da hak temelli anlayışla hizmetleri algılamak yerine lütuf temelli olarak hizmetleri algılamasının da bunda önemli bir etkisi bulunmaktadır. Sosyal hizmetin müracaatçı gruplarını güçlendirmeye, ülkenin hakları olan eşit yurttaşları olduğu bilincini kendilerine kazandırmaya, bu konuda savunuculuk rolü bulunan ve de sosyal aksiyon yöntemini de işe koşabilecek olan sosyal hizmet uzmanlarıyla lütuf temelli hizmet sunma anlayışına yakın duranların anlaşamamaları elbette anlaşılabilir. Ve elbette sosyal hizmet uzmanlarının bu özellikleri tehdit olarak algılanabilir.

Bireyi güçlendirerek özgürleştirmeye çalışan sosyal hizmet uzmanılar ASP Bakanlığı bünyesinde hak ettikleri konumda işlendirilmedikleri, karar mekanizmalarında bulunmadıkları sürece etkili bir sosyal hizmet ve sosyal yardım sunumundan söz etmek beyhude konuşmaktan başka anlam ifade etmemektedir. Kamusal alan kimsenin şahsi duygu ve düşünceleriyle hareket edebileceği bir alan değildir. Bu alanda aşk, haset, kıskançlık duyguları ile hareket edilemez. Bu alan objektif kriterlerle hizmetin gereğine uygun olarak davranılacağı, hizmetlerin geliştirilip sunulacağı bir kamusal alandır.

Bu satırların yazarı bilimin gücünün ve de sosyal hizmet uzmanlarının gün geçtikçe artan güçlerinin bu alanı olması gerektiği düzeye taşıyacağına yürekten inanmaktadır.

 
 
 
 

 


Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye   /  sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.