Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     




 

Söyleşilerimiz,sitemiz adına  editörümüz ve yazarımız    Aziz ŞEKER    tarafından gerçekleştirilmiştir.





 

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ,TIP FAKÜLTESİ, HALK SAĞLIĞI
ANABİLİM DALI BAŞKANI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. NECATİ DEDEOĞLU
 İLE KÜRESELLEŞME VE HALK SAĞLIĞI ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
(Haziran 2006)
 

 

 
A. ŞEKER: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

N. DEDEOĞLU
: 1970 yılında Hacettepe Tıp fakültesinden mezun oldum. 4 yıl kadar sağlık ocağı hekimliği yaptıktan sonra Dünya Sağlık Örgütü bursuyla İngiltere’de halk sağlığı ihtisası aldım. Sağlık Bakanlığında Hıfzıssıha Okulunda Epidemiyoloji Bölüm Başkanı ve Ankara Sağlık Müdür Yardımcısı olarak çalıştım. 1984’ten beri Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesiyim.

A. ŞEKER
: Halk Sağlığı Olgusu dünyada hangi koşulların sonucu olarak ortaya çıktı? Türkiye’de nasıl bir gelişme çizgisi izledi? Ne tür sorunlarla karşılaştı? İnsan ve toplum sağlığı için öneminden kısaca söz eder misiniz?

N.DEDEOĞLU:
Halk Sağlığı bilimi Avrupa’da, sanayi devriminin sağlıksız yaşam koşulları ve yaygın bulaşıcı hastalıkların neden olduğu hastalık ve ölümleri azaltmak amacıyla 19. yüzyılda ortaya çıktı. Benzer şekilde Türkiye’de de halk sağlığı uygulamaları üç büyük savaştan çıkmış, yoksul, bulaşıcı hastalıklardan kırılmış olan toplumun sağlık düzeyini yükseltmek için Cumhuriyetin daha ilk yıllarında başlatılmıştır. Halk sağlığı, sağlık sorunlarının bireysel değil sosyal, ekonomik, kültürel sorunlar olduğunu savunur ve toplumsal çözümler önerir.

Bu açıdan toplum yararlarının öne çıktığı dönemlerde veya ülkelerde önem kazanmış ve kısa süre içinde hastalıkların kontrolünde çok başarılı olmuştur. Gemisini kurtaranın kaptan olduğu günümüzde ise gözden düşmüştür.

Halk sağlığı bilimine göre sağlıkta önemli olanın hasta tedavisi değil, toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesi, hastalıklardan korunmasıdır. Halk sağlığı, sağlıklı olmanın yolunun önce iyi beslenmeden, nitelikli eğitimden, güvenli ve doyurucu bir işten, sağlıklı bir çevre ve konutta insanca yaşamaktan geçtiğini iddia eder. Sağlık politikaları, sağlık hizmetlerinin planlanması ve yönetimi, çevre sağlığı, anne ve çocuk sağlığı, iş sağlığı, toplum beslenmesi, bulaşıcı hastalık mücadelesi, sağlık eğitimi gibi topluma yönelik hizmetler sunar.

A. ŞEKER
: Küreselleşme ne anlama geliyor? İdeolojik olarak neyi amaçlıyor? Küreselleşen dünya nereye doğru gidiyor?

Eşitsizlik görünümlerinin yaygın olduğu küreselleşme sürecinde; yoksulluktan tutun da bulaşıcı hastalıklara, beslenme düzenlerine kadar birçok sosyal sorun yaşanmakta… Halk Sağlığı disiplini ve halk sağlıkçıları açısından küreselleşme nasıl değerlendirilmektedir? Halk Sağlığı, küreselleşmenin etkileri karşısında nasıl yapılandırılabilir? Temel paradigmasında bir değişiklik söz konusu mu?

N.DEDEOĞLU:
Küreselleşme aslında sermayenin küreselleşmesi olup, sermayenin tüm kürede rahatça hareket edip kar edebilmesi için önündeki engellerin kaldırılması anlamına gelmektedir. Bu amaçla devletler küçültülür, kamuya ait mallar satılır, eğitim ve sağlık gibi hizmetler özel sektöre açılır, insan hakları, emekçi hakları sınırlanır. Sermaye ve iktidardaki hükümetleri, gelişmekte olan ülkelere IMF, Dünya Bankası gibi örgütlerle, gerekirse silah gücü de kullanarak politikalarını dayatmaktadırlar. Halk sağlığı, ilkeleri gereği her zaman emekten, yoksuldan, eşitlikten yana olmuştur; başından beri küreselleşmeye karşıdır, yarattığı yıkımı ve sağlık sonuçlarını belgelemeye çalışmaktadır.

 

A. ŞEKER: Küreselleşme sermayenin istemleri doğrultusunda dünyanın eşitsizliklerini; sosyal sorunlarını var ederek toplumsal yaşamın her alanında da etkili olmakta. Yalnızca sosyal politika ve toplumsal koruma kurumları değil, sağlık da bu süreçten payını aldı. Durum böyleyken küreselleşmenin yararlı yanlarından da bahsedilebilir mi? Evet, küreselleşme dünyada sağlık yapılanmasını nasıl etkiledi? Türkiye’de durum ne?

 N.DEDEOĞLU: Küreselleşme ile zenginler daha zenginleşmiş yoksullar yoksullaşmış, dünyamız huzursuz bir küreye dönüşmüştür. Bu durumda sağlığın gelişmesi beklenebilir mi? Türkiye’de ve benzer ülkelerde sağlık bir hak olarak görülmekten çıkmış, parayla satın alınması gereken bir hizmet şekli olmuştur. Artık sağlık kuruluşları birer işletme, hastalar müşteridir.

Ülkemizde devlet hastaneleri ihmal edilmekte, ancak vatandaştan aldığı para ile idare eder hale düşürülmekteyken özel teşebbüs hastaneleri desteklenmekte, koruyucu sağlık hizmetleri ve ekip hizmetine dayalı sağlık ocakları yerine bir hekimle bir hemşirenin tedavi hekimliği yapacakları aile hekimliği yöntemi getirilmektedir. Finansman kamu bütçesinden sağlanmak yerine düzenli ödenecek bir prim sistemi ve hizmetten alınacak katkı payı öngörülmektedir. Kısacası artık paranız kadar sağlığınız olacaktır.

A.ŞEKER:
Küresel eşitsizlikler toplumsal ve insancıl içerikli bir çok uygulamayı işlevsizleştirdi gibi. Bu olumsuz durum bir ölçüde sosyal devletin anlamını yitirmesiyle de açıklanabilir. Bakın ilginç bir örnek var, Türkiye’de her gecen gün hastanelere uğrayan hasta sayısı artıyor, sağlık hizmetlerine ulaşmada bir eşitsizlik varlık sürüyor, bir yerde sağlık hizmetlerinin gelişmesinden söz edilirken diğer yandan garip bir dengesizlik de söz konusu. İnanılmaz bir ilaç tüketimi, ilaç sektörü, sağlıkta özelleştirme…

Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin bir önemi kalmadı gibi mi? Sosyalleştirme derken aklımıza hemen kimi siyasi iradelerin görmezden geldiği hatta işlevsiz kılmak için elinden geleni yaptığı 12 Ocak 1961 yılında yayımlanan Nusret FİŞEK’in öncülüğünde hazırlanan 224 sayılı yasa geliyor. Yasadan söz eder misiniz biraz? Bugün gelinen nokta…

N.DEDEOĞLU:
Sosyalleştirme, aslında bulaşıcı hastalıkların hala çok can yaktığı, bebek ve annelerin kolayca önlenebilecek hastalıklardan öldüğü, çevre koşullarının giderek bozulduğu ülkemiz için çok uygun bir sağlık sistemi. Çok da etkili olmuş, layığıyla uygulandığı yerlerde sağlıkta belirgin kazanımlar sağlamıştır. Ama daha başlangıcından beri önce ismiyle sonra başarılarıyla komprador kesimin saldırısına uğradı. Her geçen yıl yozlaştırılarak ne içinde çalışanların ne de hizmet alanların memnun olduğu, koruyucu hizmetlerden uzaklaştırılmış, yetersiz bir hale getirildi. İki yıl evvel sağlık ocaklarına yazar kasayı da soktular ne yazık ki.

 
A.ŞEKER: Türkiye’de nasıl bir sağlık reformu gerekli?
 

N.DEDEOĞLU: Türkiye’de bir sağlık reformu için öncelikle sağlık dışı ama sağlığa doğrudan yansıyan bazı şeyler yapmak lazım. Örneğin gelir dağılımını eşitlemek, yoksulluğu gidermek lazım. İşsizliği önlemek toprak reformu yapmak lazım. En az 8 yıl süreli ve nitelikli bir eğitim almamış kimseyi bırakmamak lazım. Adaleti egemen kılmak lazım. Çevre yağması ve kirliliğinin önlenmesi, toprak erozyonunun, orman kıyımının engellenmesi lazım. Bütün bunlar için elbette demokrasi lazım, insan hakları lazım, bağımsızlık lazım.

Böyle bir topluma da finansmanın devletçe sağlandığı, koruyucu ve birinci basamak hizmetlere ağırlık verilen, vatandaşın ayağına gidilen, hizmet alanın da, hizmet verenin de kararlara katıldığı, aşı ve ilaç gibi yerel teknolojiye ağırlık veren çağdaş “ulusal sağlık sistemi” yakışır.

A.ŞEKER
: Küreselleşme karşıtı hareketleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu toplumsal muhalefet hareketleri içinde halk sağlığı ve sosyal hizmet disiplinleri nasıl bir tavrın sözcüsü olabilir?

N.DEDEOĞLU:
Küresel sermaye çok güçlü. Üstümüze uluslararası örgütleriyle, topu tüfeğiyle, yerel işbirlikçileriyle, parasıyla puluyla geliyor. Toplumcu meslekler olan halk sağlığı ve sosyal hizmetler sermayenin yanında olamazlar. Ancak bu güçlü saldırıya sadece meslek birliğiyle karşı koyamayız.

Bütün meslek birlikleri bir araya gelmeli. Yetmez, sendikalarla, emekçilerle, toplumun tüm duyarlı kesimleriyle beraber olmamız lazım. Yetmez, siyasi iradeyi ele geçirmek için partileşmek veya mevcut bir partide birleşmek lazım. Yetmez, uluslararası dayanışma sağlanması, benzer ülke ve toplumlarla beraber hareket edilmesi gerekiyor.

A.ŞEKER:
Çokuluslu şirketlerin insan sağlığı üzerindeki etkisini düşündüğümüzde halk sağlığına karşı bir tutumun da ortaya çıktığını görüyoruz. 21. Yüzyılda halk sağlığının ütopyasından ufuk çizgisine baktığımızda gelecek için neleri ön görebiliriz? Bu ütopyanın somutlanabilirliği yapılacak hangi nitelikte toplumsal düzenlemelerle ilişkilendirilebilir?

N.DEDEOĞLU:
Yakın geleceği hiç de aydınlık göremiyorum. Eşitsizlik ve yoksulluk artacak, halkın sağlığı daha da bozulacak, mesleklerimiz daha da gözden düşecektir. Ama biliyorum ki en karanlık gecenin sonunda bile güneş doğar. Dünyada kimsenin birbiriyle savaşmadığı, üretileni kardeşçe paylaştığı, çevresine ve diğer tüm canlılara saygılı duyduğu, sosyal adalete saygılı, mutlu ve sağlıklı günlerin geleceğine inanıyorum. O güne kadar doğru bildiğimiz yoldaki zor mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.

Sevgili Necati Hocam teşekkürler…

 




 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 
 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.