Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     




 

Söyleşilerimiz,sitemiz adına  editörümüz ve yazarımız    Aziz ŞEKER    tarafından gerçekleştirilmiştir.





 SOSYAL HİZMET UZMANLARI DERNEĞİ
GENEL BAŞKANI SOSYAL HİZMET UZMANI
 MURAT ALTUĞGİL İLE MESLEKİ SORUNLAR ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
(Ankara 2010)
 

 

 
Aziz ŞEKER: Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Kaç dönemdir Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezinde Başkan olarak görev yapmaktasınız?

Murat ALTUĞGİL
: 23.01.1964 Ankara doğumluyum. İlk, Orta ve Lise eğitimimi babamın Devlet Memuru olması nedeniyle ülkemizin çeşitli yerlerinde tamamladım. Daha sonra 1982 yılında Sosyal Hizmetler Akademisine girdim. Mezun olduktan sonra bir yıl süre ile Özel bir Kreşte Sosyal Hizmet Uzmanı ve Sorumlu Müdür olarak çalıştım. Haziran 1988 yılında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı Ankara Saray Rehabilitasyon Merkezine atandım. 20 yıl 4 ay süre ile Sosyal Hizmet Uzmanı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yaptım.

2004 yılında Mesleğimde ve alanda “çok başarılı ve deneyimli”, “ihtiyaca binaen…” (atanma gerekçesinde böyle yazıyor.) o tarihte yeni açılacak olan SH ve ÇEK Uzunköprü 80.Yıl Bakım ve Rehabilitasyon Merkezine Müdür Yardımcısı olarak atandım. İsteğimin dışında yapılan bu atamaya itiraz ettim. Atanmamdan 4 ay sonra Mahkeme kararı ile Saray Rehabilitasyon Merkezine görevime geri döndüm. Daha sonra Danıştay’ın, Yerel Mahkemenin kararını bozması sonucu yeniden 2008 Kasım ayında Uzunköprü 80.Yıl Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde göreve başladım. Halen bu merkezde Sosyal Hizmet Uzmanı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyorum. Dava sürecim devam ediyor.

Meslek Örgütümüz Genel Başkanlığı görevini Nisan 2005 yılından bu yana 3. Dönem olarak yürütüyorum.

Aziz ŞEKER
: Türkiye’de tahminen kaç sosyal hizmet uzmanı/sosyal çalışmacı var? Bu meslek elemanlarının kaçı meslek derneğine üye? Üyelerin etkinliği ne düzeyde?
Sorun alanlarıyla ilgili olarak komisyonlar kurulabiliyor mu, bu anlamda çalışmalar yeterli mi?

Murat ALTUĞGİL
: Ülkemizde halen 2010 mezunlarımız ile birlikte 4780 Sosyal Hizmet Uzmanı/Sosyal Çalışmacı bulunmaktadır. Meslektaşlarımızın 1800’ü Meslek örgümüzün Genel Merkez (9 Kurucu Üye) ve 14 Şubesine (Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Urfa, Van, Konya, Denizli, Bursa, Kocaeli, Edirne, Samsun ve Trabzon Şubeleri) üyedir.

Üyelerimiz alanlarda ve meslek elemanı olarak karşılaştıkları sorunların çözümünde yeterli desteği vermemektedir. Meslek örgütümüzce planlanan etkinliklere katılım istenen düzeyde değildir. Bu ciddi bir sorundur. Şube Yönetimleri ile Genel Merkezimiz bu sorunu aşmaya çalışmaktadır. Ancak her şeye rağmen yüreğini ve emeğini koyan sevgili meslektaşlarıma bu noktada emeklerinden dolayı ayrıca teşekkür etmek isterim.

Sorun alanlarıyla ilgili olarak Aile, Çocuk, Kadın, Genç, Yaşlı, Özürlü, Mülteci ve Sığınmacılar, İnsan Ticareti, Afetlerde Psikososyal Hizmetler, vb gibi komisyonlar kurulmuştur. Ancak bu komisyonların yanında benim kişisel olarak oldukça önemsediğim bir diğer komisyonumuzda var ki beni her zaman heyecanlandıran ve motivasyonumu arttıran Gençlik Komisyonumuzdur. Bu komisyonda Hacettepe, Ankara ve Başkent Üniversiteleri Sosyal Hizmetler Bölümlerine devam eden öğrenciler çalışmaktadır. Diğer bölümlerde de benzer komisyonlarımızın kuruluş çalışmalarının sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Sosyal hizmet mesleğinin geleceği olan bu gruptaki gençlerin alan çalışmalarına katılmalarının yanında gerçekleştirdikleri etkinlikler hem onların mesleki gelişimine katkıda bulunurken hem de meslek büyükleri ile deneyimlerini paylaşma fırsatı doğmaktadır. Bu paylaşım ve kaynaşma beraberinde gelecekte dayanışmayı daha da pekiştirecektir. Bunu çok önemsiyorum. Birlik olalım demek ile “Birlik” olunmaz. “Fikir” adamı olmak güzel ve iyi bir özelliktir. Ancak aynı zamanda “Eylem” adamı da olmak bir ayrıcalıktır.

 

Aziz ŞEKER: Biliyoruz ki, bir mesleğin önemi, değeri, olmazsa olmazları, kabul edilebilirliği gibi konuları o mesleğin meslekleşmesiyle ve meslek yasasının bulunmasıyla ilişkilidir. Derneğin, meslek yasasıyla ilgili görüşlerini anlatır mısınız?
 

    Meslek odası mücadelesinin neresindeyiz?

Sosyal hizmet mesleğinin bir odasının olmasının meslekli gelişime etkisi hangi açılardan olabilir?

Murat ALTUĞGİL
: Meslek Örgütü olarak kendimizi tanımladığımız “Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği” ülke genelinde Genel Merkezi ve 14 şubesi ile Mesleki örgütlenmesine devam etmektedir. Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu Avrupa ve Dünya Örgütlerinin asıl üyesidir.

Her yıl Federasyonun Genel Kurullarına düzenli olarak ülkemizi temsilen Genel Merkezimiz katılım göstermektedir. Dernek statüsünde bu mücadeleyi gerçekleştirmek oldukça güçtür. Hâlâ mesleğimizin resmi bir tanımı yoktur. 2003 yılından bugüne; Meslek Yasamız Türkiye Büyük Millet Meclisinde bekletilmektedir. İlgili Komisyon üyeleri ve başkanı ile görüşmelerimiz devam etse de halen somut bir adım atılamamıştır. Siyasi otoritenin yeterli iradeyi koymak istememesi “Meslek Oda Kanunu” tasarısının yasalaşmasını ertelemektedir.

Meslek Örgütümüzün, meslek yasasıyla ilgili mücadelesini sonuna kadar devam ettirecektir. Mesleki Yeterlilik Kurumu ile iletişime geçilmiştir. Sosyal Mesleklerin tanımlanması sürecine geçildiğinde Sosyal Hizmet Mesleğinin tanımlanması da gerçekleşeceği tarafımıza iletilmiştir. Bu konuda akademisyenlerin desteği ile “Meslek tanımı” ilgili kuruma en kısa zamanda iletilecektir. Bunun yanında Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Meslek Oda Kanunu” tasarısının yasalaşması için çalışmalarımız var gücümüz ile devam etmektedir.

Sosyal hizmet mesleğinin bir odasının olmasının meslekli gelişime etkisi oldukça önemlidir. En başta mesleki disiplin sağlanacaktır. Alanlarda tüm meslektaşlarımız mesleki anlamda tarafsız ve etik ilkeler çerçevesinde denetlenecektir. Önüne gelen “ben de bu işi yaparım.” Havasında ortalıkta gezemeyecektir. Sosyal Hizmet Kurum ve kuruluşlarına atanacak olan yöneticiler daha dikkatli ve bilimsel bilgi ve deneyimleri olan meslek elemanlarından seçilerek atanacaktır.

Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonunca belirlenen ve ülke olarak bizim de kabul ettiğimiz “etik ilke ve sorumluluklar” tüm meslektaşlarımızı bağlamaktadır. Ancak bu konunun ihlali durumunda yaptırımlar yeterli değildir. Odalaşma sürecinde bu konu ile ilgili kurullar ile (Etik ve disiplin Kurulları) derli toplu ve bilimsel bir çerçevede uygulamaya geçirilmiş olacaktır.

 Mesleğin gelişimine oldukça katkısı olacağını düşündüğüm konulardan birincisi budur. Bir başka konu; süpervizyon sisteminin üniversiteler ile birlikte Meslek Örgütünün ortaklaşa bir şekilde ülke geneline yayılması ve sistemin yerleştirilmesidir. Bilimsel bilgi çok değerlidir. Bunu uygulamaya geçirmek ve geliştirmek daha değerlidir. Meslektaşlarımızın tamamı mezun olduktan sonra çalıştıkları alanlarda kendilerini yenilemek zorundadır.

Buna tüm akademisyenler (profesörler de dâhil olmak üzere) de dâhildir. Alanlarda çalışan profesörlerin sayısı oldukça azdır. Oysa onlar bilge ve önder kişiler olarak kabul gören bireylerdir. Bu bağlamda alanlarda olamayan hocalarımızı daha sık görmeyi hayal ve umut ediyorum. Üçüncü bir konu da yeni mezun genç ve dinamik meslektaşlarımızdır. Yine üniversite-meslek örgütü işbirliği ile her yıl son sınıflara mezuniyet sonrası alanlara geçiş süreci içinde danışmanlık ve rehberlik etmek gerekir. Bu konuda da eksiklerimiz bulunmaktadır.

Gençler ilk kez atandıkları kuruluşlarda ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Bunun önlenebilir olduğuna ve verilecek destek programları ile çözümlenebileceğine inanıyorum. Örneğin; üniversite-meslek örgütü “yaz okulu” gibi bir organizasyon ile bunu gerçekleştirebiliriz, diye düşünüyorum.

 Aziz ŞEKER: SHÇEK başta olmak üzere Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve azda olsa Üniversitelerin sosyal çalışmacı kadrolarında birçok meslek elemanı istihdam ediliyor. Farklı kurumlarda ortak sıkıntıları, gereksinimleri olan bu sosyal meslek elemanlarının bir standart uygulamada işlevsellik kazanamadıklarını görüyoruz. İçinde yaşadığımız Çağ’a yakışır bir mesleki dayanışma, uygulamada etik standartlara bağlılık gerektiği gibi kurulabiliyor mu?

    Murat ALTUĞGİL: Daha önceki sorunuzda da değindiğim gibi Çağ’a yakışır bir mesleki dayanışma, uygulamada etik ilke ve değerlere sahip çıkan meslektaşlarımızın sayısı oldukça sınırlı kalmaktadır. Hangi konu, hangi meslek, hangi uygulama olursa olsun, önce o mesleğin erbabı olmak gerekir.

Çünkü mesleğin iyisi kötüsü olamaz. Meslek, bilimsel bilgisiyle, deneyimiyle ve uygulamaları ile kendini ortaya koyabilir ve kabul görebilir.
Sosyal hizmet uzmanları; insana, insanla, insanca hizmet etmeyi bilen meslek elemanlarıdır.

İnsan haklarına inanmayan, Çocuk haklarını bilmeyen, Kadın haklarına uzak kalan, özürlüleri daha ilk dakikada özürlü diye ayırıp etiketleyen bir anlayışta olamazlar.
Mesleki dayanışma konusunda en temel konu bir araya gelememektir. Oysa mesleğin, mesleki yöntemlerinden biri de “sosyal eylem”dir. “Sosyal”den ve “Eylem”den çekinen ve uzak olan bireyin bu mesleğin elemanı olması oldukça güç olmaktadır. Biz sosyal hizmet uzmanlarının varlığımızı ve kendimizi ortaya koyabileceğimiz ve bunu gerçekleştirirken kullanabileceğimiz en etkili yöntem “Sosyal Eylem” dir.
Mesleki dayanışma Meslek Örgütü çatısı altında olur.

Meslek örgütüne üye olmak ve aidat ödemek de yetmez. Bilgi ve deneyimleri paylaşmak, komisyonlar da görev almak, uygulamalara destek vermek, mesleğin onuruna yakışır bir biçimde uygulanmasını sağlamak ve temsil etmek, yeri geldiğinde mesleğe ve meslektaşlara sahip çıkmak dayanışmanın gereğidir.

Aziz ŞEKER:
Son yıllarda özürlülerle ilgili olsun, çocuk refahı alanında olsun birçok sorun yaşanmakta, birtakım düzenlemeler yapılmakta, öte yandan sosyal hizmetlere ayrılan bütçenin muazzam rakamlara ulaştığı da söylenmektedir. Kuşkusuz her şey sosyal yardım temelli bir sosyal hizmet yaklaşımıyla çözümlenemez. Çıkarılan yasalardan, başlatılan uygulamalardan, süreçten biraz söz eder misiniz?

Murat ALTUĞGİL
: Ülkemizde son yıllarda uygulanan neo-liberal politikalar meyvesini; yolsuzluk, işsizlik, açlık, yoksulluk, yoksunluk ve en önemlisi derin ve ağır bir tabloda çocuk yoksulluğu olarak vermektedir. Bu durumun yarattığı sosyal sorunlar günden güne daha da ağırlaşmakta ve giderek topluma daha muhtaç, daha çaresiz, gelecekten umutsuz bir süreci yaşatmaktadır.

Ailelerin, insanca yaşayabilmeleri için gerekli gelire sahip olması, iyi ve yeterli beslenmesi, gereksinimlerini karşılayacak sağlık, eğitim ve sosyal hizmet uygulamalarından yararlanma haklarını rahat ve özgürce kullanabilmeleri en doğal ve anayasal haklarıdır.
Toplumun her kesiminde yaşanılan ağır yoksulluk ve yoksunluk ülkemizin geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ancak, Yoksulluk en çok kadınları ve çocukları vurmaktadır.

Özellikle son yıllarda okullarda ve aile içi şiddet, boşanma, fuhuş, uyuşturucu ve madde kullanımı, çocuk ihmal ve istismarı vb. gibi sosyal sorunlarda özellikle küçüklere yapılan taciz ve tecavüz, çocuk anneler, insan ticareti, gasp, kapkaç, hırsızlık, cinayet vb. gibi güvenlik sorunlarında da ciddi artışlar görülmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre asayiş olayları her yıl % 10 artmaktadır.

Yoksulluk ve yoksunluk yurttaşlarımızın önemli bir kesimini olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomik, sosyal ve psikolojik nedenlerden dolayı intihar ve intihara teşebbüs olaylarında ciddi artış kaydedilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna korunma ve bakım için yapılan başvurularda önceki yıllara göre %300 artış vardır.
Derinleşen yoksulluk ve yoksunluk ona bağlı artan sosyal sorunlar geleceğimiz olan çocukları ciddi oranda sokağa iterken, çocuklar tarafından işlenen suçların da buna bağlı olarak arttığı görülmektedir.

Çocuklarımız sokaklarda uyuşturucu, kapkaç ve hırsızlık çetelerinin insafına ve bazıları da emrine terk edilmiştir. Anadolu’dan yoksul çocukların ailelerinden büyük şehirlerde hırsızlık ya da kapkaç yaptırılmak üzere suç örgütlerince kullanıldığı ve 40–50 kişilik gruplar halinde çocukların büyük kentlerde çalıştırılmak üzere kiralandığı bir dönemi ibretle ve içimiz acıyarak yaşıyoruz. Bunun sorumlusu, neo-liberal politikaları uygulayanlardır.

2005 yılında yürürlüğe giren Engelliler Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu ölü doğan bebeler gibidir. Her iki kanunda da ortak olan bir özellik; özel gereksinimi olan bir bireye 5 bakanlığın aynı anda hizmet etmesi durumudur. Geçen 5 yıl sonunda görünen o ki; çocuklar adil ve tarafsız yargılanamıyor. Yoksulluk ve yoksunluk içinde kayıp olup gidiyorlar. Yasa dışı örgütlerin elinde kullanılıyorlar. Engelliler için yasa gereği Yerel Yönetimlerin gerçekleştirmesi gereken çevre düzenlemeleri (ki yasanın verdiği sürenin sona ermesine 2 yıl kaldı) hâlâ yapılmamaktadır.

S.H ve Ç.E.K özürlülere verdiği bakım hizmetlerine “evde bakım” hizmetlerini eklemiş ve kurum bakımı altına alınacak özürlülerin önemli bir kısmını aile yanında bırakılmasını sağladı ise de özürlünün yaşam kalitesinde pek farklılık olmadığı, özürlü birey yakınlarının bu desteğe “maaş” olarak baktığı ortadadır. Bu bağlamda Evde Bakım Hizmetleri içinde Tıbbi Bakım ile birlikte Sosyal Bakımın da yer alması gerekmektedir.

Çocukların etiketlenmeden (“Taş atan Çocuklar” gibi) adil ve tarafsız “Çocuk Mahkemelerinde yargılanması gerekmektedir.

Gelişmiş ülkelerde “Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi” gibi bir uygulama bulunmamaktadır. Bunun derhal ve hemen kaldırılması ve düzeltilmesi gerek ve koşuldur.

Aziz ŞEKER
: “Çivisi çıkan” bir Dünya diyelim, yaşadığımız Dünya! 21. yüzyıl küreselleşmeyle geldi. Ve bu olgu tüm sosyal süreçleriyle de yaşanıyor. Finans kapital bütün coğrafyalarda hayalet gibi dolaşıyor. Her şey aşınıyor. Dünya halklarını yoksulluğa, adaletsizliğe iten küreselleşme dinamiğinden sosyal hizmet nasıl etkileniyor?

Küreselleşmenin toplumsal sonuçlarıyla mücadelede sosyal hizmet mesleğine ve aktörlerine düşen rol ve sorumluluklardan söz eder misiniz?

Murat ALTUĞGİ
L: Küreselleşme ile birlikte sosyal sorunlar da küreselleşti. Bugün Afrika ülkelerinde kadın ve çocuklara yönelik gözlenen İnsan hakları ihlalleri nerede ise tüm dünyayı etkileyebiliyor. Örneğin; Irak’ta, Bosna’da, Afganistan’da, Filistin’de tecavüze uğrayan kadınların yaşadıkları travmaya bir kısım dünya halklarının kayıtsız kalması sadece ve sadece emperyalizmin hayvanlığı olarak açıklanabilir.

Sosyal Hizmet Mesleği insani hizmetleri gerçekleştiren, birey, grup ve toplumun hak temelli bir yaklaşım ile hizmetlerden yararlandırılmasına gayret eden bir meslektir. Bu bağlamda küreselleşme ile birlikte yayılan, ağır ve derin bir şekilde yaşanan/yaşatılan yoksulluk ve yoksunluk ile mücadele etmek gelişmekte olan ülkelerde en az finansal kriz kadar önemlidir. Kapitalistlerin aldığı ve uygulamaya koyduğu her karar; yoksullara, yeni yoksullar eklemektedir. Bu durum, birçok sosyal sorunu bir arada yaşayan ve gelecekten umudunu yitiren mutsuz insanların sayısını da arttırmaktadır.

UNUTULMAMALIDIR Kİ MUTSUZ İNSANLAR MUTLU ÇOCUKLAR YETİŞTİREMEZLER.


Sosyal hizmet uzmanları değişim ajanları olarak kabul edilmektedir. Değişim; akılla, bilgiyle, deneyimle ve doğru uygulamalar ile gerçekleştirilir. Oysa ülkemizde bu alanda işin ehli olmayan kişiler, süreci yönlendirmektedir.
Küreselleşmenin toplumsal sonuçlarıyla mücadelede sosyal hizmet mesleğine ve aktörlerine oldukça ağır rol ve sorumluluklar düşmektedir. Sosyal yardım ve destekleri verecek enstrümanların önemli bir kısmı sosyal hizmet uzmanlarının dışında konu ile hiç ilgisi olmayan insanların elindedir. Bu durum da oldukça hizmeti geriye götüren bir olgudur.

Sosyal hizmet uzmanları mesleğin etik ilke ve değerlerine bağlı kalmalıdır. Verdikleri her hizmette İnsan Haklarına, Çocuk Haklarına, Kadın Haklarına ve Özürlülerin Haklarına saygılı olmak ve içten bağlı kalmak zorundadır.

Sosyal hizmet uzmanları “Sosyal Hizmet”in piyasaya açılmasına ya da özelleştirilmesine karşı durmalıdır. Piyasaya açılan ya da özelleştirilen sosyal hizmet , “Sosyal Hizmet” değildir. İnsani hizmetler verilirken bu noktada “Kâr” düşünmek hak ihlaline girer.
Sosyal hizmet uzmanları; taşeronlaşmaya ve sorumluluklarındaki müracaatçılara hizmet eden taşeron firmalara karşı durmalıdır. Çünkü insani hizmetleri ehil olmayanlara bırakmak ile taşeronlaşmak aynı zihniyetin ürünüdür. Buna karşı çıkmak ve ona göre dik bir duruş sergilemek gerekir.

Aziz ŞEKER
: Rol ve sorumluluklar göz önüne alındığında sosyal hizmet mesleğinin bir etiği, muhalif orijini ve taraf olma özelliği olduğu görünüyor. Üniversitede verilen eğitim bu bağlamda yeterli mi?
Sizce sosyal hizmet mesleği aktörleri bunun ne kadar farkında ve sözü edilen özelliklerin tavrının sözcüsü gerektiği gibi olabiliyorlar mı? Aksi bir durum söz konusuysa neler söylenebilir, meslek unsurları ile ilgili?

Murat ALTUĞGİL:
Üniversitelerimizde verilen Sosyal Hizmet Eğitimi yeterli değildir. Bu konuda bilimsel bilginin daha geliştirilmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak şunu unutmamak gerekir. Üniversiteler bilim yuvasıdır. Üretilen her bilgi mesleğin literatürüne bir taş daha konulmasına nedendir.

Üniversite kendini sürekli yenilemek durumundadır. Ancak sosyal hizmet uzmanlarının da alanlara geçtiğinde aynı şekilde kendini, bilgisini, deneyimlerini geliştirmek ve arttırmak gibi sorumlulukları vardır. Her meslekte olduğu gibi bu meslekte de kimse “Ben oldum, ben biliyorum,” dememelidir.

Sosyal hizmet uzmanları yaşamları boyu öğrencidir.

Aziz ŞEKER:
Sosyal hizmet bölümlerinin sayısı giderek çoğalıyor. (Hak edişleri, bunun dışında tutuyoruz) Bölümlerde okuyanlar var. Böyle giderse kimi üniversiteler “belirgin olmayan akademik kaygılarını” bir kenara bırakıp, yeni sosyal hizmet bölümlerine kucak açacak. Neden sosyal hizmet bölümlerine ilgi bu değin arttı? Sizce bölümler “hakkıyla” açılabiliyor mu? İleriki yıllarda yansımaları “meslek elemanı” niteliği noktasında nasıl şekillenebilir?

Murat ALTUĞGİL
: İki temel neden var. Birincisi; Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde, AB’nin Sosyal Hizmet ve Yardımlara önem vermesi, siyasilerin de bunu fark etmesidir. İkincisi, yoksulluk ve yoksunluğun hızla arttığı ülkemizde oluşan sosyal sorunların da hızla artış göstermesi, bu sorunların çözümü için gereken profesyonel meslek olan sosyal hizmet mesleğine olan ilgiyi arttırmıştır.

Akademik kaygılar gözetilmeksizin açılan bölümler tıkanmış durumdadır. Sosyal hizmet temel eğitimini almamış, mesleğin felsefesini ve kültürünü bilmeyen “cesur!” akademisyenlerin açtıkları bölümlerde ne yapacakları konusunda şaşkınlık yaşanmaktadır. Öyle ki bazı bölümler daha lisans düzeyinde öğrenci yetiştirmeden, yüksek lisans programı açmışlardır.

Ancak bu durum yeni okulların açılmaması gerektiği gibi bir kanının oluşturmaması kanaatindeyim. Yeni bölümler; yeterli sayıda, eğitimini sosyal hizmet felsefesi, ruhu, dinamiği, etiği ve değerleri çerçevesinde olan öğretim elemanlarınca açılmalıdır. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi ve ben Genel Başkan olarak bu durumda olan her Sosyal Hizmet Bölümünün yanındayız.

Aziz ŞEKER: Teşekkürler...

Murat ALTUĞGİL: Ben de size teşekkür ediyorum. Tüm meslektaşlarıma ve sosyal hizmet emekçilerine sizin aracılığınız ile selam ve sevgilerimi yolluyorum.

 




 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 
 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.