Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
 


 

Prof.Dr. Kamil ALPTEKİN

 

Karatay Üniversitesi
Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi
Sosyal Hizmetler Bölüm Başkanı

Sosyal Hizmet Uzmanı  


İntiharları Önlemede İzlenecek Çeşitli Stratejiler
 

 

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve “niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsunuz” diye sorar. Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi “yaşamaları için” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla ‘iyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki?’ der. Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, ‘Bak onun için çok şey değişti’ karşılığını verir.”
Literatürde değişik isimlerle anılan intiharlar genel bir ifade ile kişinin bilerek, kasıtlı olarak kendini öldürmesi olarak tanımlanmaktadır. Tamamen bireysel bir davranış olmakla birlikte aynı zamanda sosyal süreçlerin ve sosyal koşulların iç içe geçtiği karmaşık sosyal bir olgudur.

Yaşamı tehdit edici özelliğe sahip olması nedeniyle psikiyatri ve krize müdahale alanında önemli bir yer tutan intihar davranışı; günlük hayatta bir düşünce, bir girişim veya tekrarlayan girişim olarak karşımıza çıkabilir.

İntiharlar sadece bu davranışa yönelen kişiyi ve yakın çevresini değil olaya tanık olanları, bunu bir haber olarak duyan ve okuyanlar gibi geniş bir çevreyi etkileyebilen bir olgudur. Bu temel düşünce doğrultusunda toplumun tüm birimlerini kapsaması gereken intiharları önleme çalışmalarının amacı intihar krizlerinde ve ruh hastalıklarında intiharla ilgili etiyolojiyi açığa çıkarmak, müdahale teknikleri geliştirmek ve korunmayı sağlamak olmalıdır.

İntiharların etiyolojisini anlamak ve risk faktörlerini belirlemek intiharları önleme çalışmalarının ilk adımını oluşturur.

Her türlü intihar davranışına yönelik olarak tutulan kayıtlar (hastane acil servis kayıtları, psikolojik otopsi raporları, intihar vakaları bilgi formları, intihar istatistik formları vb. gibi) intiharların etiyolojisini belirlemede çok önemli bilgi kaynaklarıdır. Özellikle tamamlanmış intiharlarda ayrıntılı olarak hazırlanmış psikolojik otopsi raporları geçmişten bugüne intihar eden kişinin biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve çevresel durumunu aydınlatabilmesi nedeniyle hangi değişkenlerin kişiyi intihar davranışına yönelttiğini anlamamızı kolaylaştırır.

İntiharların %30’unun depresif hastalar tarafından gerçekleştirildiği unutulmamalıdır. Depresyonu dar anlamından çok nonspesifik, affektif bir duygu durumu biçiminde değerlendirdiğimizde bu oranı %50’ye yükseltmemiz mümkündür. İntiharların 1/3’ü alkol, ilaç ve madde bağımlıları tarafından gerçekleştirilir. İntihar edenlerin %40’ı 60 yaşın üzerinde olan kişilerdir. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde etkili bir intihar profilaksisi, geniş bir psikososyal çevrede yürütülmelidir. (Sonneck ve ark., 1993).

Lester (1998) geliştirilen bazı intihar kuramlarının bir kısım gruplara çok iyi uyarlanabileceği bununla birlikte yaş grupları açısından tüm intihar kuramlarını yaşlı ve gençlere birlikte uygulamanın mümkün olmadığı görüşündedir. Lester, araştırma sonuçlarından elde edilen bilgilere dayanarak genç ve yaşlılardaki intihar tetikleyicilerinin ve kullanılan yöntemlerin farklı olduğunu kanıt olarak öne sürmektedir.

Sonneck ve ark. (1993) intiharları önlemede “intihar riski yüksek olan alt grupların saptanması”nın önemini vurgulamışlardır:

“İntihar eden ve intihar girişiminde bulunan kişiler birbirinden farklıdır. İntihar edenler; genellikle gençlerden oluşan alkol, ilaç ve madde bağımlıları, depresif; özellikle tekrarlayan depresif bozukluğu olanlar, yaşlı, yalnız yaşayan, sakat, evsiz ve azınlıklara mensup kişilerden oluşur. Bağımlılığın iyi bir şekilde tedavi edilmesi, psikiyatrik hastalara ve yaşlılara iyi bir bakım sunulması, birer intiharı önleme yöntemidir. Bu risk gruplarının sosyal problemlerini çözmek için geniş bir psikososyal yardıma ihtiyaç vardır. Eş güdümlü ve sürekli bir yardım çeşitli kurumların ve uzmanların ortak çalışmaları sayesinde gerçekleştirilebilir. Bu sayede yardım arayanlar ve yardım sunanlar arasındaki sosyal mesafede en aza indirgenmiş olur. Yüksek risk altındaki gruplar, sınırları belirli olan bir alanda daha kolay tanımlanıp ortaya çıkarılabilirler. Böylece krizin ortaya çıktığı yerde yardım etme şansı doğar. Krizdeki kişilerle çalışan herkesin bir intihar tehlikesine karşı tetikte olması ve böyle durumlarda yapılması gerekenleri bilmesi gerekir” (Sonneck ve ark., 1993).

Yaşlılar ve psikiyatrik hastalar intihar riski özellikle yüksek olan gruplardır. Bu bakımdan kronik ve tekrarlayan psikiyatrik hastalıklarda uygulanacak primer, sekonder ve tersiyer önleme yöntemleri; özellikle alkolizm ve endojen depresyonlarda, önemli bir intiharı önleme yolu olacaktır (Sonneck ve ark., 1993).

Bütün intiharları önlememizin mümkün olmadığını belirten Rihmer (1996) intiharları önlemede “sağlık koruması”na (health care) odaklanmayı önermektedir. Rihmer sağlık koruma servisleri tarafından da uygulanan ve aşağıda belirtilen stratejik tablonun izlenmesi ile intiharları %15 azaltmanın mümkün olabileceği görüşündedir:

1)Akut intihar tehlikesini ortadan kaldırma

a)Hastane acil servisleri (ilaç tedavisi, psikoterapi)

b) İntihar önleme merkezleri

2)Özellikle depresyon için ruhsal bozuklukların tanı ve tedavilerini geliştirme

a) Akut ve koruyucu tedavi (Affektif bozukluklar, şizofreni, madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı)

b)Hastaların, hasta yakınlarının ve sağlık bakımı çalışanlarının eğitimi

3) Yüksek intihar riski taşıyanlar ile tedavi sonrası bakım

a) Tüm intihar girişiminde bulunanlar için rutin psikiyatrik danışma

b) Tekrarlayan girişimde bulunanlar için başlıca kişilik bozukluğu tanılarının tespit edilmesi

c) Diğer yüksek risk grupları (ergen ve genç erkekler, yaşlı kişiler, intihar edenin yakınları, hapishanede kalanlar)

4) Toplum eğitimi

a) Genel popülasyon

b) Özel gruplar (öğretmenler, işverenler, yöneticiler vb.)

Lester’in (1998) intiharı önlemek için önerdiği model içerik olarak Rihmer’inkine benzemektedir. Lester;

(1) İntiharı Önleme merkezlerinin,

(2) Medikal ve psikoterapi ile birlikte psikiyatrik tedavinin,

(3) Eğitim programlarının (son yıllardaki bilgilerle desteklenmiş-geliştirilmiş) ve

(4) İntihardaki öldürücü sonuçlara neden olan materyallerin sınırlandırılmasının intiharları önlemede yararları olabileceği görüşündedir.

İntiharları önleme çalışmalarında bir diğer önemli konu kurumsallaşmadır. Kurumsallaşmanın tamamlanması, kurumlar arası eşgüdüme dayalı hizmet ağı oluşturulması ve bunların sürekli kılınması intiharı önleme çalışmalarının altyapısını oluşturmaktadır.

İntihardan Koruyucu Merkezler, Yaşamdan Bıkmışların Bakımı, Telefonla Yardım, Samaritan ve Kriz Merkezleri özgül sağaltım kuruluşlarıdır. Kuruluşların amacı yaşamdan bıkmış, kendine kıymak isteyen ya da kriz içindeki kişilere gerekli yardımın yapılmasıdır. Sayıları son yıllarda çok artmış ve Amerika ve Avrupa’da çok yaygınlaşmışlardır. Bu gün için her kentte birden fazla merkezleri bulunmaktadır. Bu sağaltım birimlerinin bir bölümü hastanelerin içerisindedir. Daha büyük bir kümesi ise hastanelerin dışında onlardan bağımsız olarak çalışmaktadır. Ama hepsi dahiliye, cerrahi, psikiyatri gibi başka sağaltım merkezleri ile yakın bir işbirliği içindedirler (Odağ, 1995).

Daha önce de belirtildiği gibi intiharlar kurban ve yakınlarıyla sınırlı kalmayıp geniş bir çevreyi de etkilemektedir. Bunda günümüzde kullanım ve etki alanları bir hayli artmış olan kitle iletişim araçlarının (basın, televizyon, telefon, internet-web siteleri vb. gibi) payı büyüktür. İntihar haberi aktarımında toplumun doğru bilgilendirilmesi, gerekli kuralların ve kriterlerin oluşturulmasında kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran kurum ve kuruluşlarla işbirliğine yönelmek intiharları önleme faaliyetlerinde izlenecek temel stratejilerden biri olmalıdır.

Literatürde diğer kitle iletişim araçlarına oranla krize müdahale ve intiharı önlemede telefonla yardımın önemi üzerinde daha fazla durulduğu görülmektedir. Berksun’un (2000) da işaret ettiği gibi telefonla tedavi ve müdahaleleri yüz yüze yapılan tedavilere ve müdahalelere karşı bir seçenek değildir, etkin kullanımının bir çok faydası vardır. Telefon görüşmelerinde kimliğinin bilinmemesi (anonim kalma) görüşmeciye sorunları daha rahat anlatabilme, kontrolü elinde bulundurma, fiziksel uzaklığı ve kişisel engelleri aşabilme olanağı sağlamaktadır.

İntiharları önleme veya azaltmada üzerinde durulması gereken bir başka konu da günlük “politika”dır. İntiharları önleme veya azaltma çalışmalarında pek çok konu (silah kontrolü, ilaç dağıtımı, alkol kullanımı gibi) koruyucu ruh sağlığı alanında hizmet veren kurum, kuruluş ve kişilerin güçlerini aşacağından günlük politikayı, toplumda saygınlığı bulunan lider kişileri ve yönetici kadroları duyarlı hale getirme konusunda girişimlerde bulunulması kuşkusuz yararlı olacaktır.

KAYNAKÇA

BERKSUN E. Oğuz (2000). “Krize Müdahalede ve Psikiyatri Alanında Telefonun Kullanımı.” Kriz ve Krize Müdahale. Ankara: Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, No 6.

ODAĞ Celal (1995). İntihar (Özkıyım): Tanım-Kuram-Sağaltım. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.

LESTER David (1998). “Suicide in The Elderly.” German Association for Suicide Prevention.

RİHMER Zoltan (1996). “Strategies of Suicide Prevention: Focus on Health Care”. Journal of Affective Disorders. Volume 39, pp. 83-91.

SONNECK Gernot, GOLL H., HERZOG H., KLEJNA M., KUESS S., PRÖBSTİNG E., ROSSIWALL O., TILL W., ZIEGELBAUER B. (2000). Krize Müdahale ve İntiharı Önleme. Çev.: Yasemin Sözer. Ankara: Türkiye Sosyal Psikiyatri Derneği Yayını.

* Bu yazı, yazarın; T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından Kasım 2002 tarihinde yayınlanan “1974-1999 Yılları Arası Türkiye’de Tamamlanmış İntiharların Coğrafi yerleşim Birimleri ve Cinsiyetlere Göre Dağılımı” adlı çalışmasından alınmıştır.
 
 
 
 



Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.