Sosyal Hizmet Mesleği

Sosyal Hizmet Alanları

Sosyal Kaynak
Bilgiler

     
   
   



Arzu BESİRİ

Avukat

 arzubesiri@yahoo.com.tr

 


 

İNSAN HAKLARI ÇERÇEVESİNDE GIDA HAKKI
 

 


Gıda, insan bedeninin hayatiyetini sürdürebilmesi için doğal yollarla alınması/ tüketilmesi zorunlu olan, vücut yapısına ve sindirime müsait her türlü yiyecek olarak tanımlanabilir. Gıdayı ilaçtan yahut özel durumlarda kullanılan konsantre mamullerden ayıran temel özellik, onun doğumdan ölüme kadar tüketilme zorunluluğudur.

İnsan hayatındaki yerini düşündüğümüzde, insanın hayat kalitesiyle tükettiği gıdalar arasında pozitif korelasyon olduğunu görürüz. Taze, temiz, doğal gıdalar insan metabolizmasının işleyişinde aksaklık çıkarmaz ve böylelikle hastalıklara geçit vermezken bunun aksine, doğallığından uzaklaştırılan gıdalar metabolizma üzerinde yıkıcı etki bırakır. Endüstri toplumu öncesinde üretim şekillerinin basitliği birçok gıda maddesinin doğal ortamında üretilmesini gerektiriyordu. Sanayi Devrimi’nin akabinde insanların köylerden şehirlere doğru başlayan göçü, şehirlerin nüfusunu arttırmış, bu da şehirlerin gıda ihtiyacını karşılamak için başkaca yollara başvurma gerekliliğini beraberinde getirmiştir. Bugün görülen temel problemlerden birisi, bazı gıdaların Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) oluşudur. Bunun sebebi, bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi veya ona doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmanın ne kadar sağlıklı olduğu sorusuna verilen cevabın ikna edici olmayışıdır. Sağlıklı beslenmenin sadece fiziki değil aynı zamanda hukuki yönü olduğunu hesaba kattığımızda GDO’lu gıdalar konusunun önemi bir kat daha artmaktadır. Zira beslenme hilafsız bir haktır.

Beslenme hakkı, herkesin, yeterli, güvenli, sağlıklı gıdaya kolayca ve sürdürülebilir şekilde, ulaşma hakkını kapsar. Çağımızda sağlık ile beslenme hakkı iç içe geçmiştir. Beslenme, sosyal bir hak olan sağlık hakkıyla doğrudan ilişkilidir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık hakkı hasta olmama hakkını kapsamaktadır.

Tüm insan haklarının evrensel, ayrılmaz, birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili olduğunu düşündüğümüz zaman, bu bağlam içinde GDO’lu gıdaların yaşam hakkına yönelik bir tehdit olduğunu ve bu suretle bir bakıma yaşam hakkını ihlal ettiğini savunmamız hiç de yanlış olmayacaktır.

Beslenme hakkı uluslararası insan hakları belgelerine ilk kez 1924 yılındaki Çocuk hakları bildirgesi ile girmiştir. Bildirgede aç çocukların beslenmesi gerektiği belirtilmiştir. 1959 tarihli Çocuk Hakları Bildirgesinin 4. ilkesinde ise; sağlıklı büyüme için gerekli olan beslenme, barınma dinlenme ve oyun olanakları birlikte değerlendirilmiştir. İnsan haklarının gelişiminde bir başlangıç addedilen 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ise beslenme hakkı hem bireyin kendisi için hem de ailesi için isteyebileceği bir hak olarak belirtilmiştir. Yaşam standardı hakkı ve sosyal güvenlik hakkı başlığı altındaki 25. maddenin 1. fıkrasında,

“ Herkes kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyiliği için beslenme, giyinme, konut, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetlerden yararlanmayı da içeren yeterli bir yaşam standardı hakkına ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık durumu veya kendi iradesi dışında geçim vasıtalarından yoksun kaldığı diğer haller için bir güvenceye sahip olma hakkına sahiptir., ifadesine yer verilmiştir.

Uluslararası insan hakları hukuku beslenme, yani gıda hakkını da kapsamakta ve bu hak BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 11. maddesinin 2. fıkrasının a ve b bentlerinde yer almaktadır. Sözü geçen bentlerde şu ifadelere yer veriliyor:

“a) Teknik ve bilimsel bilgiyi tam olarak kullanarak, beslenme prensipleri ile ilgili bilgileri duyurarak ve doğal kaynakların etkili bir biçimde geliştirilmesini ve kullanımını sağlayacak bir yolla tarım sistemlerini ilerleterek veya reform yaparak, üretme, üretilenleri saklama ve dağıtma yöntemlerini geliştirmek;
b) Yeryüzündeki besin kaynaklarının ihtiyaçlara göre eşit dağıtılmasını sağlamak için, gıda ihraç eden ve gıda ithal eden ülkelerin sorunlarını dikkate almak.”

Görüldüğü gibi sözleşmenin bu maddesi besinlerin üretimi aşamasında dikkat edilmesi gereken hususlara tam bir açıklık getirmemesi sebebiyle tam bir koruma sağlayamıyor. (a) bendinde tarım sistemlerini geliştirerek üretme, saklama ve dağıtımdan (b) bendin de ise eşit dağıtımdan bahsediyor.


1974 BM Açlık ve Sefaletin Ortadan Kaldırılmasına dair Evrensel Bildirisinde, 1986 Kalkınma Hakkı Bildirgesinde, 1989 Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de, 1990 Çocukların Yaşatılmaları, Korunmaları ve Geliştirilmelerine Yönelik Dünya Bildirgesi ve Eylem Planı’nda, gıda hakkına ilişkin hükümler bulunmaktadır. 1992 yılında gerçekleştirilen Uluslararası Beslenme Konferansı ve 1996 yılında gerçekleştirilen Dünya Besin Zirvesi’nde, gıda hakkı ile ilgili kararlar alınmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) konseyi tarafından 2001 yılında gıda ve tarım bitki üretim kaynakları uluslar arası sözleşmesi imzalanmıştır. Bu anlaşma gıda hakkının uygulanabilmesi için atılması gereken somut adımları belirlemekte yol haritası çıkartmaktadır. Fakat nelerden sakınılması gerektiği belirtilmemektedir. Üye ülkelere açlık ve yoksullukla mücadele de tavsiyelerde bulunmaktadır. GDO ve zararlarını tam anlamıyla göz önüne alarak anlaşmalar hazırlanmamıştır. Yine gıda hakkı Amerika İnsan Hakları Bildirgesi ile Afrika İnsan Hakları Belgesinde de yer bulmuştur. Buna karşın beslenme hakkının uluslar arası belgelerde olması gereken şekilde yer aldığını söylemek mümkün değildir.

Greenpeace’in ülkemizde yaptığı araştırmaya göre; halkımızın %82 gibi çok büyük bir çoğunluğu, GDO’nun ne olduğunu iyi biliyor ve %83'ü, bir üründe GDO olduğunu bilirsem yemem diyor. Hal böyleyken GDO’lu ürünlerin sözleşmelerle kısıtlanmamasının makul bir izahı bulunmuyor. Bu durum ancak ucuz maliyetler ve yüksek karlarla iş yapan sermayenin baskısı ile açıklanabilir ki, bu da toplumun genel menfaatinin öncelikler sıralamasında aşağı sıralara düştüğü neticesini doğurması açısından manidardır.

Devletin beslenme hakkını sağlayabilmesi için aktif bir müdahalede bulunması gerekir. Engel olmaması bu sorumluluğun ifa edildiğini göstermez. Kişilere ve en önemlisi devletlere düşen görev gıda maddelerinin içinde yer alan katkı maddelerinin oluşturacağı tehlikeler ile mücadele etmektir. Kısacası devletler pozitif yükümlülüklerinden olan önleme yükümlülüğünü yerine getirmelidir. İnsan hayatını rizikoya sokacak bütün tehlikelerin bir an evvel önüne geçilmelidir ki sağlıklı beslenme hakkı korunsun.

Sonuç olarak, sağlıklı beslenme hakkı, dolayısıyla yaşam hakkı garanti altına alınmalı ki, diğer haklar vücut bulabilsin.

[1] Besiri,Arzu,Yeşilay Dergisi,Eylül 2011,S. 932,s. 12.

[2] Güzeloğlu, Turan, Küresel Gıda Krizi ve Beslenme Hakkı, TBB Dergisi, S. 80, s. 307.

[3] Güzeloğlu, Turan, age., s. 310.

[4] http://www.belgenet.com/arsiv/bm/bmekohak.html

[5] Güzeloğlu, Turan, age., s. 311.

[6]http://www.greenpeace.org/turkey/t

Bu Makale Hayat ve Sağlık DergisindeAralık-2012 yayınlandı

 

 




Yasal Uyarı , Gizlilik Beyanı ve Künye  

 sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır.