GİRİŞ
Hastalıklar getirmiş oldukları fiziksel zorlukların
yanında
hastaların hayata uyumlarını bozarak psikolojik, sosyal ve
ekonomik
sorunların çıkmasına da neden olmaktadır. Kronik böbrek
yetmezliği; tıbbi
tedavideki güçlükler, tedavinin uzun sürmesi, prognozun
kötü olması, sürekli
ölüm tehdidi ve hastaların ruhsal yapılarında yol açtığı
bozukluklar gibi
etkenlerden dolayı en zorlu hastalıklardan biridir (Gökçakan,
1988, s.68).
Organizmada çok önemli görevler üstlenmiş olan böbrekler
bu hastalıkta
fonksiyonlarını artık geri dönülemez bir biçimde yitirmiş
olduklarından
vücutta sıvı ve elektrolit dengesi bozulmakta, metabolik
artıklar da kanda
birikmektedir. Hasta ya çok az idrara çıkabilmekte, ya da
hiç idrar
çıkaramamaktadır. Potasyum, fosfor, kreatinin,
ürenitrojeni gibi maddelerin
kandaki seviyelerinin yükselmeleri veya kan P.H ve
kalsiyum düzeyinin
düşmesi ile klinikte önemli problemler yaratan
değişiklikler oluşmaktadır.
Bu değişiklikler hastanın ölümüne de neden olabilmektedir
(Gökçakan, 1988,
s.69).
Hastalığın kesin tedavisi, canlıdan veya kadavradan
alınacak fonksiyonel
bir böbreğin hastaya cerrahi bir girişimle takılması yani
böbrek naklidir.
Fakat, hastanın vücut dokularına uygun bir böbrek
bulunması imkanları
oldukça sınırlıdır. Öyle bir imkan bulunup böbrek nakli
gerçekleştirilse
dahi organizmanın yeni böbreği kabul etmemesi (
rejeksiyon) durumu da olabilmektedir (Gökçakan, 1988,
s.69).
Böbrek nakli olmadıkça bu hastaların yaşama devam
edebilmeleri için tek
imkan, bütün dünyada yaygın bir şekilde uygulanmakta olan
“Hemodializ”
yöntemidir (Gökçakan, 1988, s. 69).
Kronik böbrek yetmezliği hastalığı sonucu ortaya çıkan
psikolojik, sosyal ve
ekonomik sorunların çözümlenmesi sosyal hizmet mesleğinin
müdahalesini
gerektirir. Sosyal hizmet uzmanları ortak amacı sağlığı
korumak ve
düzeltmek olan çok disiplinli ekip üyeleri ile birlikte
çalışır . Sosyal
hizmet uzmanı bu ekibin vazgeçilmez bir parçasıdır. Sağlık
konusu ele
alındığında insan sağlığının fiziksel, psikolojik,
duygusal ve sosyal
boyutları olduğu; dolayısıyla, hastalığın tedavisinin çok
boyutlu bir
yaklaşımla gerçekleştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Bu nedenle, tıbbi
sorunlarda bütüncül bir yaklaşım uygulanmakta ve burada
tıbbi sosyal hizmet
uzmanı birbirini etkileyen bu boyutların dengeli bir
biçimde gelişmesini
sağlamakla görevlidir (Duyan, 1996, s.6).
Tıbbi bakım ve tedavi kurumlarında hastaların tedavilerini
yalnızca tıbbi
boyutta sınırlamak, hastalığı kısmen tedavi etmek,
yalnızca hastalığın
belirtilerinin görülmesini engellemek demektir. Bununla
birlikte duyarlı ve
başarılı bir hekim hastaneden taburcu olup, eski çevresine
dönmüş olan bir
hastanın bu çevrenin koşullarında etkilenerek tedavi
sonucu düzelen
sağlığının yeniden bozulabileceğini dikkate alır. İşte bu
noktada tıbbi
sosyal hizmet becerileri, bireyin sağlığını etkileyen
yaşam tarzı veya
hastalığından etkilenen yaşam tarzına müdahale etmede
yaşamsal bir rol
oynamaktadır ( Duyan, 1996, s. 6).
1.TANIMLAR
Konu ile ilgili olarak kavramların daha iyi
anlaşılabilmesi için bazı
tanımlamalara yer verilmiştir. Konunun tıbbi boyutlarının
olması
tanımlamalara yer verilmesinde önemli bir etkendir.
a)Böbrek : ‘’Metobilizma artıklarının atılması, vücut su
ve tuzunun
düzenlenmesi, uygun asit dengesinin sağlanması, çeşitli
hormonların
salgılanması gibi birçok önemli fonksiyonların oluşumunu
sağlayan, kompleks
yapıda bir organdır ‘’ (Robbins ve diğerleri, 2003, s.
10).
b)Akut Böbrek Yetmezliği : ‘’Henüz başlamış olan kandaki
üre ve nitrojenli
madde artışı, az idrara çıkma veya hiç çıkmama ile kendini
gösteren klinik
tablodur’’ (Robbins ve diğerleri, 2003, s. 10).
c)Kronik Böbrek Yetmezliği : ‘’Kandaki üre artışının
zamana yayılmış
belirtileri ile karakterize ve tüm kronik böbrek
hastalarının son dönemidir
‘’ (Robbins ve diğerleri, 2003, s. 10).
d)Hemodializ : ‘’Kanda bulunan ve böbreğin yeterli
fonksiyon yapamaması
sonucunda biriken küçük moleküllü toksinlerin yarı
geçirgen bir zar
aracılığıyla difüzyona uğratılarak kandan atılması
işlemidir. En basit
anlamda ve kısaca, bir suni böbrek makinesi yardımıyla
hastanın kirlenen
kanının temizlenmesi işlemidir. Diğer bir deyişle,
böbreğin süzme görevinin
bir makineye devredilmesidir’’ (Gökçakan, 1988 , s. 69).
e)Sosyal Hizmet: ‘’Sanayi toplumunda özel gereksinim
gruplarının bakım ve
korunmalarının toplumun sorumluluğu ve görevi olduğu
anlayışından hareketle
kamusal, yarı kamusal ve gönüllü etkinliklerle bu tür
nüfus gruplarının
bakımlarını, korunmalarını iş edinen, insanların yardımsız
çözemedikleri
bireysel ve toplumsal sorunların çözümü için geliştirilen
dizgeli, düzenli
ve sürekli etkinliklere verilen addır’’ (Tomanbay, 1999,
s.237).
f)Tıbbi Sosyal Hizmet:’’Hastanelerde ve diğer sağlık bakım
ortamlarında hastaların ve ailelerinin hastalıkla ilgili
sosyal ve
psikolojik problemlerini çözmeyi amaçlayan sosyal hizmet
uygulamasıdır’’
(Barker,1999,s.296).
2.BÖBREK YETMEZLİĞİNİN NEDENLERİ
Böbrek yetmezliğinin en yaygın sebepleri arasında kronik
glomerulunefrit, kronik plyelonefrit, konjenital böbrek
hastalıkları, lupus
nefriti, nefroskleroz sayılabilir. Yaygın arteroskleroz ve
metastatik kanser
gibi sistemik hastalıklar böbrek yetmezliğinin diğer
sebepleridir. Primer
böbrek hastalığı olanlara kıyasla, diabetes mellitus,
luper, hipertansiyon
gibi sistemik hastalığı olanlarda komplikasyonlar daha
çoktur ve uyum daha
da zorlaşır (Özkan, 1993, s. 187).
3.KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİNDE TEDAVİ
Kronik böbrek yetmezliğinde iki temel tedavi vardır.
Dializ ve
böbrek nakli. Dializde iki şekilde uygulanabilir.
Peritoneal ve hemodializ.
Peritoneal dializ hastanın evinde, aileden birinin yardımı
ve hatta
hastanın kendisi tarafından uygulanabilir. Her iki
uygulamada hastayı
makineye ve tedavi ekibine bağımlı kılmakla birlikte,
peritoneal dializde
hastanın kendi tedavisini yürütme şansı daha fazladır.
Hasta otonomi ve
kendine bakabilme duygusunu daha fazla yaşar. Diet
kısıtlaması da daha
azdır. Peritoneal uygulama ile kardiyovasküler zorlanma,
kan kaybı daha az
olup, heparin ile antikoagülasyon gereksinimi yoktur. Bu
uygulamanın en
ciddi yan etkisi peritonit riski taşımasıdır. Kilo alımı,
vücut imaj
bozukluğu, diğer psişik yüklülüğü olan yan etkilerdir.
Narsistik hastalar
vücut imaj bozukluğu(batında sıvı) nedeniyle bu uygulamaya
direnirler.
Peritoneal uygulama ciddi kalp rahatsızlığı olan ya da tip
II diabet
tanımlayan hastalarda ilk seçenek olarak görülmektedir.
Otonomi ve kendi
kendine yeterli, bağımsız olma gereksinimi fazla olan
kişiler, peritoneal
uygulamayı tercih ederler. Bu uygulamada kuşkusuz ayrıca
hastanın eğitim,
teknik beceri düzeyi ve ev ortamının uygunluğu dikkate
alınmalıdır (Özkan,
1993, s. 187).
4.DİALİZ HASTALARINDA UYUM GÜÇLÜĞÜ VE DAVRANIŞSAL
REAKSİYONLAR
Dializ uygulamasının en önemli gerçeği, temelde kronik bir
hastalık olması ve yaşamını sürdürebilmek için bir
makineye bağımlı olma
zorunluluğudur. Diğer birçok kronik hastalıkta ve hatta
terminal hastalarda
ara ve tatil dönemleri vardır. Abram, hastanın dialize
uyum sürecini dört
aşamalı değerlendirmiştir (Özkan,1993,s.187).
1.Dönem : Dialize başlamadan önceki dönem(üremik dönem).
Hastalar
çoğunlukla kronik hastalığın fizyolojik ve ruhsal
komplikasyonları
içindedirler. Yaşamı tehdit altında olduğu endişesi
yaygındır.Yogunluk,
halsizlik, zihinsel çökküklük içindedirler.
2.Dönem : Dializ uygulamasına başlandıktan sonra, apatinin
azaldığı
ölümden geri dönme duygu ve düşüncesinin geliştiği,
sıklıkla öforinin eşlik
ettiği bir dönemdir.
3.Dönem(Yaşama Dönüş) : Dializ uygulamasına başladıktan 3
hafta ya da
8 - 9 dializ uygulamasından sonra, başlangıçtaki öforinin
azaldığı, hastanın
dialize alıştığı ancak bunun yanında makineye bağlı olma
ile ilgili
psikososyal sorunlar geliştiği bir dönem görülmektedir
.Kısıtlamalar,
engellemeler, uyum güçlükleri, bağımlılık çatışmalarının
geliştiği bu dönem
3 - 12 ay sürebilir.
4.Dönem (Normale Dönüş) : Ölümden kurtuluşun gerçekleştiği
ancak
yaşam kalitesinin gündeme geldiği dönemdir. Makineye
alışılmıştır,
hastalığın ve tedavi uygulamalarının elverdiği ölçüde
yaşam ilgi alanlarına
yeniden dönülmüştür. Gerçekçi kabullenme sağlanmış ileriye
dönük plan ve
beklentiler(organ nakli) gelişmiştir. Örneğin kanser
hastalarında kemoterapi
veya radyoterapi uygulamaları dışında hasta hastaneye
bağlı değildir.
Hemodializde ise, sürekli olarak haftada 3 kez bir
makineye bağımlıdır ve
ilaçların yanında sıkı bir diete tabidirler. Birçok hasta
için şehir dışına
çıkmak dahi mümkün değildir. Bu bağımlılık makineye olduğu
kadar tıbbi
personel, tedavi ekibi içinde söz konusudur. Tedavi ekibi
ile hastanın
ilişkileri ve ortam, hastanın uyum ya da kaygısında önemli
rol oynar.
Hastanın beklentileri, tedavi yöntemleri, teknik
faktörler, içsel duygu ve
reaksiyonlar değerlendirilmeli, hasta bilgilendirilmeli ve
tüm bunlar
görüşülmelidir. Tedavi ekibinin empatik tutum ve desteği,
kaygının azalması
ve uyumda çok önemlidir.
Kronik hastaların birçoğunda olduğu gibi, dializ
hastalarında da kaygı en
yaygın yakınmadır. Makineye bağımlılık, otomininin
sınırlanması, fiziksel
durum, iş aile düzenlerindeki bozulmalar bu kaygıyı
artırır. Hastalığın
yaşantının tüm alanlarını ve yaşam kalitesini etkilemesi,
gelecek
belirsizliği, cinsel işlevlerin bozulacağı korkusu
ekonomik yetersizlik bu
kaygıyı daha da artırır. Katastorifik kaygı (felaket
derecesinde kaygı) ve
panik ile başedebilme sürecinde kızgınlık ve inkar
davranışları görülür.
Duygularını ifade edebilen, yeni ilgi ve yaşam alanları
yaratabilen
hastalarda uyum daha kolaydır (Özkan, 1993, s. 188).
Panik düzeyindeki kaygı reaksiyonlarında çeşitli psikotrop
ilaçlar
ve hiptonik sedasyana başvurulur. Psikoterapi, telkin,
açıklama,
bilgilendirme, gerçekçi yaşam hedefleri, abreaksiyon,
psiko-sosyal yaşam
hedefleri belirleme, psiko-sosyal hedeflerin artırılması
ve bir bütün olarak
hastanın beden imajı ve özgüvenin desteklenmesine dönüktür
(Özkan, 1993, s.188).
Uzun süreli hemodializin hastaların psikolojik uyumları
açısından inceleyen
Levy üç farklı dönemin oluştuğunu belirtmektedir
(Levy,1978,s.591-596;Aktaran Gökçakan,1998,s.70-71).
Bunlar;
1.Balayı dönemi,
2.Büyüden kurtulma ve cesaretin kırılması dönemi,
3.Uzun süreli uyum dönemi.
Uzun süreli hemodializin başlangıcında hastalar,
kendilerini
ölümden kurtulan bu makineye minnet duygusu ile
bağlanırlar ve onunla çok
iyi dost olurlar. Balayı dönemi olarak adlandırılan bu
dönemde makine
hastalar için değerli bir can yoldaşı, diğer bir deyişle
onların herşeyidir.
Aynı zamanda hastalar, bu makine sayesinde böbreklerin
tekrar çalışmaya
başlayacağı şeklinde bir ümit de geliştirebilirler. Ancak,
bu dostluk dönemi
uzun sürmez. Çünkü bu dostla olan beraberlikleri hastaları
çoğu şeyden
kısıtlamaktadır ve arasıra aralarında sorunlar çıkmaktadır
(çeşitli
hemodializ komplikasyonları gibi). Bu arkadaşlığın
fiziksel, psikolojik,
sosyal ve ekonomik bedelleri vardır ve bu bedelleri
karşılamak onları büyük
güçlüklere sokmaktadır. Bazı hastalarca geliştirilen ve
böbreklerin tekrar
çalışacağı şeklindeki ümitlerde gerçekleşmemiştir. Büyüden
kurtulma ve
cesaretin kırılması olarak adlandırılan ikinci dönemin
başlangıcında
hastalar bazı gerçekleri görmeye başlarlar. Bu dönemde
hastalıktan ölmek ya
da makineyle yaşamak ikilemi hastalarda ambivalant
duygulara neden olmakta
ve psikolojik durumlarını bozmaya başlamaktadır. Bu dönem
hastaların en
fazla psikolojik desteğe gereksinimi olduğu dönemdir. Son
olarak uzun süreli
uyum dönemi gelir. Hastaların hemodiailizi tolere
edebilmesinde en önemli
etken hastalığın, hemodializin ve bu yaşam tarzının kabul
edilebilmesidir.
Bunu gerçekleştiren hastalar durumlarını hala inkar eden
hastalara kıyasla
daha uyumlu, başarılı aktif ve rahat bir yaşam geçirirler.
Uzun süreli uyum
dönemi hemodialize iyi uyum yapmış hastalarda dahi
sıklıkla psikolojik
yardıma gereksinim oluşturan uzun bir dönem olup, böbrek
nakli veya ölüm ile
sonuçlanır (Gökçakan, 1988, s. 71).
5.DİALİZ HASTALARINDA DEPRESİF SENDROM
Dializ hastalarında, depresif mizaçlı uyum güçlüğü ve
majör
depresyon akut dönemden sonra görülen en yaygın
reaksiyondur. Sağlıklarını,
fiziksel güçlerini, cinsel potansiyellerini,
otonomilerini, çalışabilme
yeteneklerini kaybedecekleri endişesi, bir kayıp yaşantısı
olarak depresyon
gelişmesindeki en önemli unsurlardır. Fiziksel durumun
kötüleşmesi ile
depresyon arasında ilişki vardır. Psikososyal destek ve
güvenceleri yetersiz
olan hastalar daha büyük risk altındadır. Dializ
hastalarında intihar
davranışı, sadece genel nüfustan değil, diğer kronik
hastalığı olanlardan da
anlamlı ölçüde fazladır. Diyete uymama, dializi reddetme
gibi uyum
güçlükleri sıklıkla depresyona bağlı davranışlardır. Bu
hastalıklarda
depresyonun psikofizyolojik ve somatik belirtileri, tıbbi
değerlendirmeyi
daha da güçleştirir. Depresyon gerek ümmün sistem
işlevlerini olumsuz yönde
etkilemesi ile gerekse hastada ortaya çıkan geri çekilme,
izalasyon ve
mücadele etme isteğinin azalması ile kronik hastalığın
seyrini olumsuz
etkiler. Üzüntü, elem, zevk duygusunun azalması, uyku
bozuklukları, sosyal
geri çekilme, çevreye ilginin azalması gibi reaksiyonlar
tedavi sürecini
bozar. Dializ hastalarında depresyon tanısında somatik
işlev
bozukluklarından çok affektif, kognitif ve davranışsal
bulgular tanıda daha
çok yardımcıdır (Özkan, 1993, s. 189).
Uzun süreli hemodializ işlemi hastalarda çeşitli baskılar
oluşturur.
Bunlar;
1-Vücudun veya vücut fonksiyonunun bir parçasının kaybı
veya kaybedilme
tehdidi.
2-Makineye ve tedavi ekibine bağımlılık.
3-Gelecek ile ilgili planlar yapma yetenek ve olanağını
ortadan kaldıran
sürekli bir ölüm korkusu ve tehdidi.
4-Dürtüler ve onların çeşitli türevlerinin engellenmesidir
(Gökçakan,
1988, s.71).
Uzun süreli hemodializin hastalarda baskı yaratan fiziksel
ve
psikolojik etkenleri Burton ve arkadaşları tarafından da
şöyle
belirtilmiştir.
1-Hastalığın neden olduğu fiziksel zayıflık.
2-Sağlık durumunda sürekli değişiklikler.
3-Ölüm korkusu (Gökçakan, 1988, s. 71).
Uzun süreli hemodializ hastaları yaşamlarını devam
ettirmeye
çalışırken karşılaştıkları zorluklar ve yüz yüze
geldikleri psikolojik
baskılar ile başedebilmek için çeşitli savunma
mekanizmalarına sığınırlar.
Bunlardan bazılarını ise marazi bir biçimde kullanırlar.
En sıklıkla
kullanılan savunma mekanizması inkardır. Kronik hemodializ
hastaları
tarafından kullanılan diğer savunma mekanizmaları da
izalasyon, yer
değiştirme, yansıtma, zıt tepkiler kurma, bastırma ve
gerileme
mekanizmalarıdır. Bu baskılarla psikolojik dengeleri
bozulan hastalarda
psikiyatrik semptomlar ve bozukluklar görülmektedir.
Bunlar içinde en çok
görülen depresyon ve anksiyetedir. Hastaların hemodialize
uyum süreçlerinde
sıklıkla görülen matem reaksiyonu ile ilgili depresyondan
kaynaklanan
yorgunluk, bitkinlik, uykusuzluk, kaşınma ve yemek yememe
gibi şikayetleri
vardır (Gökçakan, 1988, s. 71).
Dializ hastalarında belirli bir diet uygulama zorunluluğu
diğer bir
engellenme ve zorlanma sebebidir. Sodyum, potasyum ve
protein ve sıvının
azaltıldığı bir diyet söz konusudur. Bu pratik olarak
birçok meyve ve
sebzenin yenmemesi, çok az miktarda et yiyebilmek ve
serbestçe sıvı alamamak
demektir. İnkar, negativizm ve tedaviyi reddetme ya da
uyum güçlüğü bu
hastalarda sık görülen reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlar
genelde hastanın
makineye bağımlı olma, otonomisini kaybetme gibi
nedenlerle yaşadığı,
kızgınlık, kaygı, isyan, hastalığın kronikleşmesi, şiddeti
ve seyriyle
ilgili yaşadığı mutsuzluk gibi duygularla ilişkilidir.
Hastanın
hastalığından dolayı yaşadığı kaygıyı, yakınlarına, aileye
ve çevreye
yansıtacağı bilinerek ilişki kurulmalıdır. Hastanın dializ
ünitesinde
bilgilendirilmesi ve her aşamada görüşülmesi ve psiko-sosyal
desteklenmesi
en geniş ölçüde yardımcıdır (Özkan, 1993, s. 188).
6.DİALİZ HASTALARINDA SEKSÜEL SORUNLAR
Dializ hastalarında cinsel işlev bozukluğu yaygındır.
Erkek
hastalarda bu oran %70 olarak bildirilmiştir. Endokrin
değişiklikleri,
çeşitli ilaçlar, genel fiziksel durum, aile içi sosyal
rollerdeki
değişmeler, psiko-sosyal faktörler ve depresyon çeşitli
oranlarda cinsel
işlevleri bozar. Erkek hastalarda empotans yaygındır.
Erkek hastalarda
testosteron düzeyinde ve spermtogenezde azalma
bildirilmiştir. Her iki
cinste cinsel dürtü ve uyarılmada azalma ile birlikte
cinsel etkinlikte
düşme bildirilmiştir. Kadınlarda orgazm yaşantısında
azalma, erkeklerde
kendi potansiyellerini test etmeye dönük mastürbatuar
davranışlar
bildirilmiştir (Özkan,1993,s.189).
Dializ hastalarında empotans gelişiminde organik
faktörlerin rolü yüksek
olmakla birlikte, bu ortaya çıkan cinsel işlev
güçlüklerinin şiddet ve
yaygınlığını açıklayacak oranda değildir. Cinsel işlev
bozukluklarında
hastalığa ilişkin organik faktörlerin yanında, hastalığın
psikolojik ve
psiko-sosyal komplikasyonları da rol oynamaktadır. Psişik
sebepler arasında
depresyon en başta gelmektedir. Erkek hastalarda iş ve ev
dışı rol ve
etkinliklerde azalma, kadın hastalara kıyasla, daha fazla
ölçüde genel bir
yetersizlik duygusuna yol açmaktadır. Birçok erkek
hastada, cinsel
organlarının idrar boşaltma amacını artık yerine
getiremiyor olması, cinsel
işlevlerine ilişkin de ciddi endişelere sebep olmaktadır
(Özkan,1993,s.189).
Dializ hastalarında cinsel işlev bozukluklarında
bilgilendirme, açıklama
öncelikle önemlidir. Başarabilme kaygılarının azalması
gerekir. Eşlik eden
psişik durumun tedavisi yanında, davranışsal tedaviler
yardımcıdır. Kalıcı
empotans gelişen erkek hastalarda protez ve benzeri diğer
teknik ve
tedaviler, psikiyatri ile işbirliği içinde uygulanabilir
(Özkan,1993,s.189).
Dializ uygulaması, hastanın tıbbi, psikolojik durum ve
uyumunun yanında tüm
yaşantısını etkiler. Birçok hasta işlevine eski
yeterlilikle devam edemez.
Aile içi yaşantısı ve roller değişir. Hatta eğlenebilme
yetenekleri bile
sınırlıdır. Aile dinamikleri ve ev içi sosyal ortama
ilişkin kültürel
tutumlar hastayı ve hastanın ilişki ve beklentilerini
etkiler. Eşe
bağımlılık gereksiniminin artması ve hastaların ev içi
yeni rollerine uyum
güçlüğü yeni sorunlar yaratır (Özkan,1993,s.189).
Birçok erkek hasta için evde daha fazla yaşama ve ev içi
işlerde daha fazla
meşgul olma zorunluluğu kaygı yaratır. Sosyal destek
sistemlerinin
arttırılması yanında, değer yargılarının uyumlu hale
getirilmesine dönük
açıklama ve girişimler gereklidir. Birçok olguda hastanın
yanında eş ve aile
ile görüşmeler gerekir. Surman ve Evans tüm güçlüklere
rağmen dializ
hastalarının % 45 – 59’unda iş ve aile düzenine uyum ve
rehabilitasyonun
sağlandığını belirtmektedirler (Özkan, 1993, s. 189 –
190).
7.KRONİK HASTALIKLARDA SOSYAL ETKİLEŞİMSEL SORUNLAR
Kronik bir hastalığa yakalanma, hastaların sosyal
etkileşimleri
üzerinde sorun yaratır. Tanıdan sonra hastalar normal
sosyal ilişkilerini
sürdürmede güçlükler yaşayabilirler. Hastalar, diğer
insanları acıması ya da
reddetmesi ile karşı karşıya gelebilir. Bunun sonucunda
hastalar geri
çekilebilir ve sosyal aktivitelere girmek
istemeyebilirler. Hastalar, diğer
insanlarla meydana gelen güçlükler ve zorluklardan tek
başına sorumlu
değildirler. Arkadaş ve yakınlar da hastanın ortaya çıkan
yeni durumuna uyum
sağlamada zorluklar yaşayabilir. Yapılan araştırmalar bu
kişilerin
hastalıkla ilgili ikili duygulara sahip olduğunu ortaya
koymuştur. Tanışları
sıcaklık ve yakınlık ifadesi belirten sözler kullanırken
mimikleri,
temasları ve beden duruşu ile kabul etmedikleri ya da
reddettiklerini
gösterir. Hastalığa yeni yakalanan bir kişi, bu
davranışları anlamada ve
uygun bir şekilde tepki vermede güçlük yaşayabilir. Aile
üyeleri ile ortaya
çıkan sorunları ele almak, diğer sosyal ilişkileri kurmak
için bir temel
oluşturabilir. Hastanın etkileşime girdiği ilk sosyal grup
ailedir. Hasta,
aile yaşamına uyum sağlamaya çalışırken, aile üyeleri de
aynı şeyi yapar.
Kronik bir hastalığa yakalanan kişinin yaşı, sosyo-ekonomik
statüsü, baş
etme tarzları, ailenin işlevsellik tarzı, hastalığa
ilişkin kişisel ve
sosyal değerleri, iş yaşamı, sağlık güvencesinin olup
olmaması hastalığa
verilen tepkilerde etkili olmaktadır (Duyan, 2002,
s.151-152).
Aile üyeleri ve arkadaşlarla oluşan ilişkilerde ortaya
çıkan sorunları
etkili bir şekilde ele alma yollarını bulan hasta, diğer
insanlarla girilen
sosyal ilişkileri sürdürmek için beceriler kazanır.
Bireylerin değil,
ailelerin kronik hastalığa yakalandığı söylenir. Bu
inancın nedeni ailenin
sosyal bir sistem olmasıdır. Aile üyelerinin birinin
yaşamında meydana gelen
değişme diğerlerinin de yaşamını kaçınılmaz bir biçimde
etkiler. Kronik bir
hastalığa yakalanan aile üyesinin diğer aile üyelerine
bağımlılığı artar.
Eğer hasta evli ise, hastalık diğer eşin sorumluluklarını
artırır. Benzer
şekilde sorumlulukların bir kısmı çocuklara ve evde
yaşayan diğer aile
üyelerine de düşebilir. Artan sorumlulukları yerine
getirmek oldukça zor
olabilir. Aile üyelerinin kaynakları azaldığı için, yeni
görevleri yerine
getirmek güçleşir. Evdeki genç çocuklardan, kendi
yaşıtlarının normalde
üstlenmediği yeni ve çok sayıda sorumlulukları üstlenmesi
beklenir. Çocular
bu sorumluluk karşısında öfke ve kızgınlık yaşayabilir.
Bunun yanısıra bazı
gerilimler(örneğin; yatağın ıslatılması)okulda uyum
sorunları ve madde
kullanımı gibi sorunlar ortaya çıkabilir (Duyan, 2002, s.
151-152).
8.DİYALİZ HASTARI VE SOSYAL DESTEK
Zor durumlarda yakın çevreden görülen sosyal desteğin,
stres verici
olayların etkisini azaltma rolü olduğu belirlenmiştir. Bu
destek stres
vericiyi ortadan kaldırmak veya etkisini azaltmak için
kişiye değer
verildiğinin hissetirilmesi, stres vericilerle başaçıkmak
üzerine öneriler
getirilmesini kapsar. Sosyal destekler stres vericileri
ortadan kaldırmasa
bile kişilerin endişe düzeylerini düşürür ve kişilerin
daha iyimser,
kendilerini daha fazla kontrol edebilir, stresle
başaçıkmak için yeni yollar
deneme konusunda daha istekli olmalarını sağlar (Baltaş,2000,s.150).
Yapılan diğer bir araştırmada sosyal bağları güçlü olan
kişilerin daha uzun
yaşadıkları ve strese bağlı hastalıklara yakalanma
olasılıklarının daha az
olduğu ortaya çıkmıştır (Cohen, Wills, 1985; Aktaran,
Batlaş, 2000, s.150).
Sosyal çevreden alınan yardımın içeriği ne olursa olsun,
kişinin çaresizlik
duygusunu azaltmakta ve stresle başaçıkma konusunda
kendine olan güvenini
artırmaktadır. Stres kaynağının başkalarıyla paylaşılması
stresin daha kolay
tolere edilmesini sağlamaktadır. İnsanlar ortak bir amaç
için çalışırlarken
bireysel endişe ve çatışmalarıyla başaçıkma konusunda daha
verimli
olabilmektedirler (Baltaş,2000,s.150).
Bunların dışında, eşle olumlu ilişkiler, istediğini
yapacak yeterli zamana
sahip olmak, dostlarını ziyaret edebilmek, telefon
edebilmek veya onlara
mektup yazabilmek, yenilenme ve eğlenme için yeterli
paraya sahip olmak,
çocuklarla birlikte olmak, serbest zaman, müzik dinlemek,
umulmadık
zamanlarda para gelmesi, aileyle birlikte olabilmek,
doyurucu bir cinsel
hayatın stres azaltıcı ve streslerle başaçıkmayı
kolaylaştırıcı özelliği
vardır (Baltaş, 2000, s.150).
Tüm bu yargıları destekler nitelikteki Friend ve
arkadaşlarının (1986),
sosyal desteğin yaşam süresi üzerine etkilerini
araştırdıkları çalışmada,
destek grubuna katılan dializ hastalarının
katılmayanlardan daha uzun
yaşadıkları belirlenmiştir (Özçürümez ve
diğerleri,2003,s72-80).
9.DİALİZ ÜNİTESİNDE ÇALIŞAN SOSYAL HİZMET UZMANININ ROL VE
FONKSİYONLARI
Hemodializ ünitesinde çalışmaya başlayan sosyal hizmet
uzmanının
yapacağı ilk iş, kronik böbrek hastalığı, periton dializ,
hemodializ, böbrek
nakli ve hastalık psikolojisi konularında temel bilgileri
almak olacaktır.
Bu bilgileri edindikten sonra ünitedeki hastalıkları
tanımaya geçilir.
Hemodializ hastalarını duygularını kolayca açıklamama ve
karşısındakine kısa
zamanda güven geliştirmeme gibi özelliklerin bilincinde
olarak ve empatik
bir yaklaşımla tanıma süreci başlatılabilir. Sosyal hizmet
uzmanı bireye
saygı, bireyin özerkliği ve bağdaşım ilkelerini içeren bir
ilişkinin
yaratacağı güven ortamı içinde hem hastaları tanıyacak,
hem de kendini
hastalara yavaş yavaş kabul ettirecektir. Bu arada ekibin
diğer üyelerince
tanınması ve kabul edilmesi için de onlarla ilişkilerinde
dikkatli ve
saygılı olmak durumundadır. Bütün bu süreç içinde uzmanın
kişilik yapısı,
terapatik ilişki kurabilme becerisi onun tanınıp
tanınmamasında ve kabul
edilip edilmemesinde en etkin faktör olacaktır (Gökçakan,
1988, s. 74).
Hastalar ve ekip tarafından kabul gören sosyal hizmet
uzmanı
yapacağı psikososyal çalışmalara her hasta için bir dosya
tutarak başlar. Bu
dosyada, hasta ve ailesi ile ilgili detaylı bilgiler,
gerekli gördüğü
durumlarda uygulanmış olan psikolojik test ve
envanterlerin sonuçları veya
profilleri, her hastaya uyguladığı onların sosyal hizmet
uzmanından
beklentileri ve ünitede yapılmasını istediği çalışmalar
vb. bilgileri içeren
bir soru kağıdının sonuçları bulunmalıdır. Bu şekilde her
hasta için tutulan
dosyaya uzman her hastanın dializ seanslarına giriş-çıkış
kilolarını, dializ
sayısını, dializ sırasındaki psikolojik durumunu ve bir
önceki dializden bu
yana oluşan psiko-sosyal gelişmeleri içeren hemodializ
progres notlarını
yazmalıdır. Böylece hastaların psikososyal durumları ile
ilgili sürekli
takipleri sağlanmış ve kaydedilmiş olacaktır. Eğer, uzman
hastanın ailesi,
yakınları ile görüşmüş, iş veya ev ziyareti yapmış ise
bunları da progres
notlarına ekleyecektir.
Sosyal hizmet psikolojik
destekleme, içgörü
kazandırma, açıklama yapma ve bilgi verme yoluyla
hastalara yardımcı olmalı
ve ekibe de hastaların durumları hakkında sürekli bilgi
vermelidir. Hastanın
psikolojisi ciddi derecede bozulmuş ise, durumu doktora
bildirerek
psikiyatri konsültasyonu istemesini sağlamalıdır. Sosyal
hizmet uzmanı
kişisel çalışma ve grup çalışması uygulaması yapabilir.
Sorunlu hastaların
motive edilmelerinde, hemodialize ve bu yaşam biçimine iyi
uyum yapabilmiş
hastalardan, onların deneyimlerinden ve sorunları
çözümleme biçiminden
yararlanılmalıdır. Ortam terapisi hemodializ hastalarının
psikososyal
sorunlarının çözümlenmesinde uzmanın yararlanacağı çok
önemli ve etkin bir
etkinliktir (Gökçakan, 1988, s. 74).
Bu çalışmalara ek olarak uzman ekibe yeterli güveni
verebildiğinde doktor,
hemodialize alınacak yeni bir hastanın ve ailesinin
hemodializ öncesi
psiko-sosyal değerlendirmesinin yapılması,
motivasyonlarının ve bilinçlilik
düzeyinin belirlenmesi, hemodialize iyi bir psikolojik
uyum yapıp
yapamayacaklarının saptanması amacıyla bu konularda
değerlendirme yaparak
ekibe rapor vermesini isteyebilir (Gökçakan, 1988, s.
74-75).
Hemodializ ünitesinde sosyal hizmet uzmanı psikolojik
çalışmaların yanısıra
sosyal içerikli çalışmalarda üzerinde önemle durmalıdır.
Sosyal içerikli
çalışmaların amacı; hastaların topluma aktif bireyler
olarak
katılabilmeleri, çalışabilmeleri, sosyal ilişkilerini
geliştirebilmeleri
için motive edilmeleri, onların bu rahatsızlıklarına
rağmen üretken, doyum
sağlayabilecekleri bir yaşam sürdürebileceklerine dair
inançların
geliştirilmesi için motive edilmeleri ve uygulamaya
geçmelerinin
sağlanmasıdır. Sosyal çalışmalar hastalar için en az
psikolojik çalışmalar
kadar gerekli olup, onların vazgeçilmez bir devamıdırlar.
Psikolojik
çalışmalar, sosyal çalışmalarca desteklenmedikçe yarım
kalmış olurlar
(Gökçakan, 1988, s. 71).
Sosyal hizmet uzmanı çalışmalarına önce hastaların
kendilerine dönerek
sosyal hizmet ilişkilerini azaltmalarının önlenmesi ile
başlayabilir. Hasta
ve yakınlarının birbirleri ile yakın ilişkiler
kurabilmenin temini, onların
topluma rahatça çıkabilmelerinin sağlanmasında ilk
basamağı oluşturur.
Uzman, hastaları ve ailelerini doktor ve hemşire
refakatinde grup olarak
sinema, tiyatro, konferans, gezi, piknik veya diğer
eğlence yerlerine
götürebilir. Bunların yanında hastaların çeşitli uğraşı
çalışmalarını
hemodializde iken veya evlerinde yapmalarını ve bunların
pazarlanmasını
sağlayarak ekonomik güçleri yetersiz hastalara maddi
katkıda bulunulmasını
sağlayabilir. Bu tür çalışmalar hastaların kendilerine
güvenlerini
geliştirici, rehabilitasyonlarını ve onların yeniden
topluma
kazandırılmalarını sağlayıcı çok etkin faaliyetlerdir.
Hastaların
hemodializde geçen zamanlarında sıkıntısız, rahat, yapıcı
ve yararlı bir
şekilde değerlendirmelerinin sağlanması uzmanın önemli
görevleri arasındadır
(Gökçakan, 1988, s. 75).
Sosyal hizmet uzmanı hemodializ ünitesinde hasta tedavi
ekibi ilişkilerinin
düzenlenmesi, üniteye kütüphane, radyo, televizyon, video
vb. yeni
olanakların sağlanması, belirli zamanlarda hastalar,
yakınları ve tedavi
ekibi üyelerinin katıldığı ve sorunların görüşüldüğü,
açıklamaların
yapıldığı, ilişkilerin değerlendirildiği toplantıların
düzenlenmesi
konularıyla da ilgilenmelidir (Gökçakan, 1988, s. 75).İnsanların bilinçlenmesine ve böbrek bağışı yapmalarına
yönelik
çalışmalar da sosyal hizmet uzmanının görevleri
arasındadır.Sosyal hizmet uzmanı tüm bu çalışmalarını tıbbi sosyal
hizmetin
genel amacı olan hastanın tıbbi bakımı ve tedaviyi kabul
etmesi ve bakımın
etkili bir şekilde kullanılmasını kolaylaştırmak, sağlık
problemleri
nedeniyle hasta ve ailesinin yaşadığı stresi azaltmak,
hastanın hastalığı ve
içinde bulunduğu koşullar nedeniyle ortaya çıkan sorunları
çözümleme
biçiminde yürütür (Duyan, 1996, s. 21).
10.ÖRNEK VAKA:
Margaret Gibelman’ın What Social Workers Do kitabının
160-161.
sayfalarından aktarılmıştır.Kalp Nakli Gerçekleştirilecek Hastaya Yardım Eden Sosyal
Hizmet Uzmanı
Gail Mason Kaliforniya’da Stanford Tıp Merkezi’nde kalp
nakli ekibinde
görev almış sosyal hizmet uzmanıdır. Mr Hunt 64 yaşında ve
hastaneye
konjestif kalp yetmezliği tanısıyla kabul edilmiştir. Mr
Hunt yaşamak için
umutsuzca yeni bir kalp gereksinimi içindedir.
Mr Hunt 63 yaşındaki eşi,29 ve 33 yaşındaki kızlarıyla
Idaho’dan dün
gelmiştir. Onların hepsi hastanenin beş günlük
değerlendirme perioduna
katılmak için buradadır.
İlkin Gail, hayli karmaşık ve hassas kalp nakli prosedürü
için Mr Hunt’un
uygun aday olup olmadığını onunla ve ailesiyle yapacağı
mülakatlar yoluyla
belirlemeye çalışacaktır.
Gail bu saptamayı yapmak için Mr Hunt’un geçmişteki
davranışlarını,
inanışlarını ve davranışlarının onun şimdiki sağlık
bakımını ne kadar
etkileyebileceğini öğrenmek zorundadır. Örneğin, Gail Mr
Hunt’un stresle
başa çıkma durumunu saptamaya çalışır. Gail aynı zamanda
Hunt’un geçmişte
dokturun direktiflerine uyma durumunu inceler. Sosyal
hizmet uzmanının
incelediği en önemli göstergelerden biri müracaatçısının
ilaçla tedaviye
karşı tutumudur. Örneğin Mr Hunt geçmişte ilaçlarını
almayı reddetmiştir.
Çünkü ilaçlar ona hastalığını hatırlatıyordur.
Medikal uyum sorununa ek olarak, Gail güçlü destek
sistemine sahip ve
karmaşık nakil sürecini anlayan hastaları tanımaya
çalışır. Mr Hunt, karısı
ve kızıyla yapılan birkaç görüşmeden sonra vakanın
fizyolojik durumu temel
alınarak hastanede kalması onaylanır.Gail’in rolü Hunt
ailesini
değerlendirdikten sonra aieyi eğitmeye doğru değişir.
Değerlendirme periyodundan sonra kızları evine dönerken Mr
Hunt hastaneye
kabul edilir. Gail Bayan Hunt’a kalacak bir yer bulmak ve
ulaşım sorununu
gidermek için yardım etmek zorundadır. Gail aileyi hastane
finans bölümüne
havale eder. Çünkü aile hastane masraflarını karşılama
konusunda zorluk
içindedir.
Donör kıtlığı, aylarca süren bekleme ve stres aile
problemlerini ortaya
çıkarabilir. Gail bireysel olarak ve birlikte düzenli
görüşmeler yapar.
Aynı zamanda Hunt’un kızlarıyla da düzenli olarak
ilişkisini sürdürür.
Babasının hastalığıyla ilgili sorularını cevaplar ve
onlara nakil sürecini
anlaması için yardımcı olur. Organ reddine karşın aileyi
hazırlar.
Sonunda Mr Hunt’a uygun bir kalp bulunur ve Mr Hunt
ameliyata girer.
Prosedür uzun ve zordur fakat 8 stres dolu saatte sonra Mr
Hunt yeni bir
kalbe sahip olur. Tıbbi bakımdan 10 gün sonra Mr Hunt ve
eşi Idaho’ya döner.
Bu vakada hastanelerdeki sosyal hizmet uygulamalarının
spesifik
fonksiyonları örnekle gösterilmiştir.
Sosyal Hizmet Fonksiyonu Örnek
Değerlendirme Medikal gereksinimlere uyma ile ilgili
yeteneklerini saptamak.Destek Mr Hunt’un aile destek
ağını maksimize ederek ona yardım etmek.Tavsiye ve Danışma Mr Hunt ve ailesine danışmanlık yapma.
Koordinasyon Mr Hunt,ailesi ve tıbbi tedavi ekibi arasında
iletişimi kolaylaştırmak.Havale Etmek Mr Hunt’un hastane finans bölümüne havale
edilmesi.
SONUÇ
Kronik böbrek yetmezliğinin dializ ya da transplantasyon
ile tedavisine pek
çok organik, ruhsal ve sosyal sorun eşlik etmektedir.
Hastalar kısıtlayıcı
bir yaşam sitiline uyum sağlamak zorunda kalmalarının yanı
sıra bağımlılık
ve ölüm konularıyla yüzleşmektedirler. Haftada üç gün
ortalama 4–6 saat
dializ uygulamaları ile yaşam dializ makinesine, sağlık
ekibine ve aileye
bağımlığı hale gelmektedir. Dializde geçirilen zamana ve
kalan zamanda da
fiziksel yakınmalara ve ruhsal sorunlara bağlı olarak iş
verimi düşmekte,
sosyal yaşam fakirleşmektedir. Gerek iş verimindeki düşüş
gerekse de
tedavinin pahalı oluşu ağır maddi kayıplara yol açmaktadır
(Short ve Wilson;
Aktaran,Özçürümez ve diğerleri,2003,s.72-80).
Kronik böbrek yetmezliği hastalığının sosyal, ekonomik ve
psikolojik
etkileri sosyal hizmet mesleğinin müdahalesini
gerektirmektedir. Ancak
ülkemizde gerek tibbi sosyal hizmet uygulamaları gerekse
onun bir parçası
olan hemodializ ünitelerindeki uygulamalar yeterince
işlevsellik
kazanamamıştır. Hemodializ hastalarıyla çalışan sosyal
hizmet uzmanı sayısı
az olmakla birlikte meslek elemanları arasında bilgi ve
deneyim paylaşımı
yok denecek kadar azdır.
Ülkemizde konu ile ilgili sosyal hizmet literatürü
incelendiğinde çok az
sayıda araştırmanın yapıldığı görülmektedir. Bu durum
sosyal hizmet
uygulamalarını olumsuz yönde etkilemekte; sosyal hizmet
mesleği toplumsal
yapımıza uygun hizmet modellerini geliştirememektedir.
Oysaki dializ
hastalarının sosyal hizmete gereksinimi her geçen gün
artmaktadır. Toplumsal
değişme ve gelişmeye paralel olarak bireylerin ihtiyaçları
da
çeşitlenmiştir. Bireylerin temel ihtiyaçlarının
karşılanması , toplum içinde
iyilik ve refahının sağlanması sosyal hizmet mesleğinin
temel
görevlerindendir. Dializ hastalarında yaşam süresinin
yanına yaşam niteliği
kavramının eklendiği günümüzde sosyal hizmet mesleği
olmazsa olmaz bir
meslek olarak alanda yerini alacaktır.
KAYNAKLAR
Baltaş , Zuhal. Sağlık Psikolojisi. Remzi Kitabevi,
İstanbul:2000.
Barker, L. Robert. The Social Work Dictionary. Nasw Press
, Washington:1999.
Duyan , Veli. Sağlıkta Psiko - Sosyal Boyut (Tıbbi Sosyal
Hizmet) Ankara :
1996.
_________ . Kentleşme, Kronik Hastalıklar ve Sosyal
Hizmet” Kentleşme
Sürecinde Sosyal Hizmet 5 - 7 Kasım 1998 . Antalya.
Gibelman, Margaret. What Social Workers Do. Nasw Press ,
Washington:1995.
Gökçakan, Zafer. “Türkiye’de Tıbbi Sosyal Hizmet
Uygulamaları için Yeni Bir
Alan Olarak Hemodializ Üniteleri ”, H.Ü. Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu
Dergisi . 8 , 1 – 2 – 3 : 1988.
Özçürümez, Gamze ve diğerleri. “Kronik Böbrek
Yetmezliğinin Psikiyatrik ve
Psikososyal Yönleri ”, Türk Psikiyatri Dergisi.
14(1):2003.
Özkan , Sedat . Psikiyatrik Tıp : Konsültasyon - Liyezon
Psikiyatrisi
İstanbul : 1993.
Robbins, Stanley L ve diğerleri . Temel Patoloji .
Çeviren: Prof.Dr.Uğur
Çevikbaş . Ankara : Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti. 2003.
Tomanbay, İlhan. Sosyal Çalışma Sözlüğü. Selvi Yayınevi,
Ankara:1999.