|
Sosyal Hizmet Uzmanı / Yazar
|
|
GEZGİNLİK ÜZERİNE
DÜŞÜNCELERİM |
Gezgin, arayış içinde olan yalnız bir yolcudur. Bireysel arayışının peşinden giden kişidir. Ararken mutlu olur. Her mutluluk yeni arayışlara yol açar. Gezgin, kendi kendini keşfetmeye meraklıdır. İspanyol filozof ve yazar Jose Ortega y Gasset, “ Yaşamak, bir ortamın çaresi tutsağı olmaktır,” der. Aslında her insan yaşadığı ortamın tutsağıdır. Gezgin, tutsak olmayan, buna başkaldıran kişidir. İçinde yaşadığı toplumun dışında, başka toplumları tanımak ister. Hepimiz içinde yaşadığımız toplumun tarihi, kültürü, inançları ve geleneği tarafından kuşatılmışız. Gezgin, bu kuşatılmışlıktan kurtulmak ve çemberin dışına çıkmak ister. Dünyaya başka bir gözle bakmak ister, bunun hayalini kurar. Gezgin, yolculuğa çıkarken yürümeyi yeni öğrenen çocuk gibi heyecanlı, okuma yazmayı öğrenen öğrenci gibi meraklı, derviş gibi sabırlı, kendini tanrıya adamış dindar gibi inançlıdır. Bundan kuşku duymaz. Ünlü gezginlerimizden Orhan Kural’a göre, “Gezgin, kendi serüvenin kahramanıdır.” Gezgin, meraklıdır. Merak, sürekli doğuran bir dişidir. İçinde bulunduğu toplumun doğrularını, gerçeğini kendisine aktarıldığı gibi kabul etmez. Her toplumun değişmez doğruları, sorgulanmaz tabuları vardır. Gezginlik, bütün bu doğruları ve tabuları sorguya çeker. Aslında gezginlik, gerçeğin arayışıdır. Başlarda bu amaçla yola çıkılmaz. Her yolculukta öğrendiklerin, sorgulamadan doğru bildiklerini sınava tabi tutar. İnandığın doğrular seni birer birer terk ettiğinde sudan çıkmış balık gibi orta kalırsın. Gezgin, “tek tip” elbiseden hoşlanmaz, reddeder, daha önce giymek zorunda olduklarını çöpe atar. İnsan, doğumdan ölüme bir yolculuk içindedir. Bizden önce, bizimle beraber ve bizden sonra bütün insanlar yolcudur, herkes kendi yaşamının gezginidir aslında. Zaman içinde yok olan uygarlıkların ve toplumların geride bıraktıkları tarihi yapıları görmek ve onları anlamaya çalışmaktır gezginlik. Ünlü tasavvuf şairi Yunus Emre’nin dediği gibi “Mal da yalan, mülk de yalan” dizesinde ifade edilen dünyada olan dünyada kalıyor. Gezgin, sınırsız, pasaportsuz ve vizesiz bir dünyayı vatan belleyendir. Gezgin, rahatın, lüksün, konforun ve büyük beklentilerin peşinde değildir. Gezginin evi sırt çantasıdır. Toplu ulaşım araçlarını kullanır ama, en çok ayaklarına güvenir. Gittiği her yeri sokak sokak gezer, yorulsa da “of” demez. İlginç insanlar tanır, bir gün rahat bir yatakta yatarsa da, çoğunlukla basit ve ucuz bir yerlerde günün uyanışını karşılar. Yolculuk öncesi ne kadar hazırlanırsan hazırlan, yol bir süre sonra kendi planını önüne koyar. Bütün yolculuklar tesadüflere, acı ve tatlı olaylara gebedir. Gezgin, sürprizleri sever. Yukarıda
da dediğim gibi gezgin, heyecanlı, meraklı, sabırlı ve inançlıdır. Bu
anlamıyla gezgin, yalnızdır. Şimdi hatırlamadığım ama bir yerde
okumuştum. Hintli filozoflar, ruhu dünya olana döl-döş ne gerek!”
demişler. Gezgin, yolculuğa engel her şeyi ayağına vurulan zincir olarak
kabul eder. Her gezgin, tanrılardan ateşi çalan Prometheus gibi özgürlük
savaşçıdır. Başkalarını asla yargılamaz, küçümsemez, ötekileştirmez ve yok saymaz. Düşmanca davranmaz. Doğudan batıya, kuzeyden güneye birbirinden ne kadar farklı tarihe, kültüre ve inanç ve geleneklere sahip olursak olalım hepimiz insanız. Yaşam karşısında duygularımız, inançlarımız, umutlarımız ve gelecekten beklentilerimiz aynıdır. İyi dünyanın her yerinde iyi, kötü ise kötüdür. Bu anlamda gezgin, kültürler arasında taşıyıcıdır. Dünya halkları arasında dayanışmayı sağlar, karınca kararınca barışa katkı yapar. Barışçıldır. Sakallı amcanın dediği gibi “Dünyanın bütün emekçi halkları, birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şeyiniz yok!” Gezgin, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyadan yanadır. Dünya eski dünya değildir. Gelişen teknoloji, iletişim ve ulaşım araçları dünyayı küçük bir köye dönüştürmüştür. Gezmenin zorluklarını oldukça hafifletmiştir. Buna karşın geziler birbirine benzemeye başladı. Her şeye rağmen gidilecek ve keşfedilecek birçok yer var. İnsanın bilme, tanıma ve öğrenme isteği hiç bitmeyecektir. Bütün farklılıklarımıza rağmen hepimiz birbirimizden sorumluyuz. Farklılıklarımızla bir aradayız ve güzeliz. Buna itiraz eden herkese karşı savaşmalıyız. Gezgin, bu farklılıklarımıza düşman olanlara karşı halkların arasındaki dayanışmaya karınca kararınca destek verendir. Usta şair Adnan Yücel’in “Yeryüzü aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirinde dediği gibi, “ey her şey bitti diyenler İnsan kendine hangi sıfatı takarsa taksın kifayetsiz kalıyor. İddialı sıfatlara hatta hiçbir sıfata gerekte yok. Fransız filozof Sartre, “Cehennem başkalarıdır!” der. Gezgin, başkalarına cehennem, başkalarının da kendisine cehennem olmasına itiraz edendir. Her ne kadar teorik olarak bunu böyle söylesek de gündelik hayatta uygulaması zor olmaktadır. Otuz yıla yaklaşan çalışma yaşamından sonra, altmış yaşına merdiven dayayan, ama dinamik olma arzusundan vazgeçmeyen, bedenimin doyumsuzluğu ve ruhumun uçarılığında yolda olmayı seviyorum. Kabına sığmayan bir çocuk gibi yorulmuyorum. Oysa yorulmak istiyorum.
Evsiz-barksız ve vatansız dervişleri kıskanıyorum. Gündelik telaşlar,
çocuklar ve ev derken...geçip gidiyor zaman. Şilili şair Pablo
Neruda’nın öğüdüne sıkı sıkıya bağlı kalmakta yarar var. Burada sözü
usta şaire bırakmak gerekir. Gideceğim
ülkeye/şehre ilk ayak bastığımda korkar, bildiklerimi tümden unuturum.
Biraz zaman geçince kendimi oralı hisseder, ayrılık vakti gelince
üzülürüm. Her gittiğim yerden bir parça bende kalır ve bir parçamı orada
bırakırım. Her gezi sonrasında yeni gezilere çıkma arzusu beynimi
kemirir. Bir arkadaşımın teşvikiyle gidip gördüğüm yerleri yazmaya
başladım. Yazıklarımı bir yerlerde yayınlayarak başkalarıyla paylaştım
ve paylaşmaya devam ediyorum. |
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |