|
|
|
ENGELLİ AİLELERİNDE
KAYIP VE
KABUL SÜRECİ YAS |
Evlilikle beraber kişiler anne ve baba olmaya kendilerini hazırlarlar. Bu aynı zamanda çevre tarafından da desteklenir ve kişiler yüreklendirilir. Hem kadın hem de erkek kendi çocuklarının zeki, güzel ve başarılı olacakları ön varsayımıyla hareket eder. Çocukluk oyunlarında bile herkesin bebeği sağlıklıdır;zaman zaman hastalansa da, bu kolaylıkla tedavi edilebilir. Özellikle kültürümüzde kayınvalide ve kayınpederin temel beklentisi bir torun sahibi olmaktır; istenenin “eli ayağı düzgün” bir bebek olduğu kuşkusuzdur. Sağlıklı olan bu bebeğin erkek olması da halen çoğu bölgede tercih nedenidir. Hatta erkek çocuk doğuran gelin yerini sağlamlaştırır ve aile içinde iyi bir pozisyon edinir. Daha evlenmeden eşler çocukları, çocuğun adı,gideceği okulu,işi, ve yaşamını planlarlar. Çocuklarının ne kadar başarılı olacağını düşünür, “gözleri sana benzese, benim gibi sarışın olsa…” hayaller kurarlar. Doğmamış olan çocuk için elbiseler alınır. Cinsiyeti belli ise pembe –kırmızı veya mavi tonları eve dolar, hatta kitapları bile seçilir ya da alınır. Adını kim koyacaktır, nasıl yetiştirilecektir, kim sorumluluk alacaktır, kimin ailesinin dediği olacaktır? Bütün bu hazırlıklar doğmamış ve doğacağı hatta doğarsa sağlıklı olacağı meçhul bir canlı üzerine yapılmaktadır. Doğacak çocuk anne babanın ne olduğunu bilerek bekledikleri değil umarak bekledikleri fakat onların beklentileriyle ilişkisi olmayan tamamen kendine has bir bebek olarak dünyaya gelecektir. Fakat çocuk sağlıklı doğduğunda ve bir de ebeveynlere benzerse, anne ya da babanın bire bir kopyası olmayan yeni canlı hızla kabullenilir. Gerçi çocuklarının kendilerinden ve beklentilerinden bağımsız ve farlı olduğunu kabullenmeyen insanların sayısı az değildir ama bu başka bir konuda irdelenecektir. Doğan çocuk sağlıklı değilse ve hastalıktan öte özürlüyse bu aile için hiç beklenmeyen, düşünmekten kaçınılan bir durumla yüzleşmek olacağından büyük sıkıntılar ortaya çıkar. Aile iç dünyası ile gerçeklik arasında bir uyum sağlamak zorunda kalır. Bu durum yas sürecine benzetilebilir. Klasik literatürde yas bir birincil nesne ilişkisinin (anne-baba-çocuk-eş vb.) kaybı ve kişinin bu kaybın yasını hakkıyla kabullenmesini, yokluğuna uyum sağlamayı; aksi taktirde bunun depresyon olarak geri geleceğini anlatmak için kullanılır. Burada ise somut bir kayıp yoktur; onun yerine kurgulanan, varsayılan, gerçekmiş gibi algılanan birinin kaybı söz konusudur. Ayrıca bir var olan vardır; hiç tasarlanmamış, düşüncesinde bile tahtalara vurularak “şeytan kulağına kurşun dökülmüş” biridir ve onunla birlikte olmak ve ona uyum sağlamak zorunluluğu vardır. Onun için iki kez ağırdır bu durumdur. Burada iki tür hayal kırıklığı orijinli kayıp vardır. Birincisi yıllarca beklenen ve hakkında özenle kurgular yapılan ve kendini tamamlayacak çocuk doğmamıştır. İkincisi ise doğan onun asla tasarlamadığı,olmaması için çok özen gösterdiği, ve başka ailelerde gördüğünde tahtalara vurduğu bir çocuktur. Bu doğan engelli çocuğu kabullenmek ve onunla yaşamak onun için kolay değildir. Onu gururla önce kendine sonra diğerlerine nasıl göstereceğini bilemektedir.Ona bir hayat sunmak ve artık ona gelecek yaratmak zorundadır. O böyle bir hayat planlamamıştır. Beklenen çocuk doğmamıştır aynı zamanda ölmüştür. Ortada olan ise hiç beklenmeyen, tasarlanmayan ve ne yapılacağı bilinmeyen bir çocuktur. Bu durumda iç içe geçişli çeşitli süreçler yaşanır. Şunu özellikle belirtmek gerekir ki bu yas süreçleri kişiden kişiye ve durumun özelliğine, çocuğun özrüne ve derecesine, aile içi dışı desteklerin olup olmamasına göre farklılıklar gösterir. Aşağıda belirtilen basamaklar zorunlu ve ardışık olmayabilir. Birey hızlı ve basamaklı geçerken ileri ve geri dönüşler yaşayabilir. Şok ve Emin Olamama: Bu süreç inkar dönemi olarak da adlandırılır. Bu birdenbire hiç sebepsiz tokat yendiğinizde ya da aniden korkutulduğunuzda, elinizin ayağınızın boşalmasına benzetilebilir. Bu dayanılmaz durumla baş etmek için bir hazırlık dönemidir aynı zamanda. Ebeveynin sorusu “ Ne oldu ? ” dur. Bu dönem gerçeği cam arasında görmek ama yürekte görmeyi inkar etme dönemidir. Bu durum birkaç saatle birkaç güne yayılan ya da daha uzun süren bir süreçtir. İnsan içsel olarak ikiye bölünür gibidir. Bir taraf farkına varır diğer taraf tamamen reddeder. Yanılıp yanılmadığını anlamak için gelip gidip bebeği kontrol eder. Bu dönemde özellikle uykusuzluk, boğazda düğümlenme, nefes almada sıkıntı ve boşluk hissi, kas gücünde azalma gibi belirtilerin yanı sıra söylenenleri anlamama, olanları takip edememe, olağan becerilerini kaybetmişlik hissi olabilir. Korku ve yoğun bunaltı en sık yaşanan duygular olarak karşımıza çıkar. Bilmek ve Vicdanla Karşılaşmak: Kişi artık bir şeylerin yolunda olmadığının bilincine açık olmaya başlar ve temel sorusu “Evet ama böyle olmasına imkan yok...?” olur. Yaşanan çaresizliğe rağmen başaracağına, üstesinden geleceğine, ya da bir sürpriz olacağına, ya da bir mucize yaratacağına dair çocukça bir güçlülük hisseder. Kişiden kişiye farklı olmakla beraber aylarca bu süreç yaşanabilir. Bu süreç aynı zamanda öfke ya da pazarlık dönemiyle de iç içedir. Öfke ve Pazarlık: Bu dönemde yoğun bir öfke ve pazarlık hüküm sürer. Aylar alabilir. Kişi çok öfkelidir. Duruma, kendi başına gelmesine, eşine, yakınlarına, tanrıya, devlete; hepsine zaman zaman büyük öfkeler duyar. Bir yanlızlık ve yalnız bırakılmışlık, köşeye sıkıştırılmışlık, cezalandırılmışlık hissi hakimdir. Yoğun suçluluk, başkasını suçlama ve abartılı isyanlar görülür. Soruları “Niçin ben?”, “Eğer öyleyse ben de......isterim”dir. Aklına zaman zaman
kayıp çocukla ilgili düşünceler gelir. Niçin kendi başına geldiğini anlamaya
çalışır. Aynı zamanda bu süreç önceki süreçlerle beraber bozulan kendilik
algısını değerlendirme ve bu hali anlamlandırma sürecidir?. Kişi bu süreçte
kendisinin ya da eşinin hatalarını, genetik deformasyonlarını, günahlarını
aramaya ve sorgulamaya devam eder. Kendini veya eşini cezalandırıcı tutumlar
sergiler. Kafasında bazı şeyler kurar ve bozar; kurduklarına öfkelenir.
Burada özellikle yalnız bırakıldığı ve böyle olmaması gerektiğine dair
fikirlerle uğraşır. Kaybın geri alınması için ödünler vermeye hazırdır.
Kendini cezalandırmalar görülebilir. Devlet ve yakınlar onun için her şeyi
yapmalıdır. Eğitimcilere öfkelenir, yeterli eğitim verilmiyordur; doktorlar,
terapistler gereğini yapmıyorlardır ona göre. Çocuktan yapmasını
bekledikleri çoktur ve o yapamayınca çok öfkelenir çok kaygı duyar ve
çocuğun potansiyeline kabullenmeye hazır değildir. |
sosyalhizmetuzmani.org © Bütün hakları saklıdır. |